William
Golding - Sineklerin Tanrısı
…çocukların tertemiz birer melek oldukları konusunda, yanlış
olduğu kadar da yaygın bir inanç vardır.
Sineklerin Tanrısı, öykünün başlıca dört çocuğundan
ikisinin, yani Ralph ile Domuzcuk’un tanışmalarıyla başlar.
Domuzcuk’un gerçek adının ne olduğunu hiçbir zaman bilmeyiz.
Şişmanlığından ötürü ona böyle bir ad takılmıştır.
Domuzcuk, yalnız şişman olduğu için değil, neredeyse kör
denecek kadar miyop olduğundan gözlük taktığı için, ikide bir nefes darlığı
nöbetleri geçirdiği için ve aşağı sınıflara özgü bir şiveyle konuşan tek çocuk
olduğu için ötekilerden ayrılır. Çocuklar arasında en üstün zekâlısının böyle
bedensel kusurları olması ve yoksul bir aileden gelmesi, ayrıca ilginç bir
ayrıntıdır…
Domuzcuk’un önerisi üzerine Ralph, sudan çıkardıkları
şeytanminaresi biçiminde bir denizkabuğunu boru gibi öttürerek çocukları
toplantıya çağırır. Toplantıda ilk alınan kararlardan biri, şeytanminaresini
elinde tutana söz hakkı verilmesidir.
Ralph’ı şef seçerler. Bu karara karşı çıkan tek kişi
Jack’tır.
Jack kendinden başkasını hor gören, zorbaca bir baskıya
inanan, kötülüğe yönelik bir önderdir.
Domuzcuk’un önerisiyle, sahilde hemen barınaklar yapılması
ve açıktan geçecek gemilere işaret vermek üzere, dağın tepesinde bir ateş
yakılması kararlaştırılır.
Jack, çocukların et yiyebilmeleri için ava çıkmak istediğini
söyler.
…gerçek amacı, canlı bir yaratığın kanını dökmektir.
Domuzları daha kolay kıstırabileceği bahanesiyle, yüzünü
gözünü renkli toprakla boyar.
…boya maskesinin ardına gizlenirse, şimdiye dek boyun eğdiği
tüm yasaklardan kurtulup, daha kolay kan dökebileceğini bilir.
Jack ile avcıları, domuzları yakalamanın coşkusu içinde,
ateşe odun atmayı unuttukları için, dağın doruğundaki umut ateşinin sönmesiyle
ilk domuzun öldürülmesi aynı saatlere rastlar. Ve tam o sıralarda, dumanı
görseydi belki gelip çocukları kurtarabilecek bir gemi geçer açıktan.
Zamanla tüm adaya egemen olan korku, altı yedi yaşındaki
küçüklerin önce “yılan gibi bir şeyden” sonra da bir “canavar”dan yakınmalarıyla
başlar.
Çocukların canavar sandıkları, ölü bir paraşütçüdür…
…ölü bir paraşütçü, çocukların tek umudu olan ateşin bir
daha yakılmasını engellercesine, dağın doruğuna konar. Ve paraşüt rüzgârda
şiştikçe, ölü pilot canlıymış gibi devinir durur.
Jack, bir hükümet darbesi yapıp iktidarı ele geçirmek için
kıyasıya bir savaş verir.
…ava gitmek ve et yemek isteyenlerin peşinden gelmelerini
söyleyerek, adanın öteki ucundaki Kaya Kale dediği yüksek kayalığa çekilince,
büyük çocukların tümü, bundan böyle şef olduğunu açıklayan Jack’ın, yüzü boyalı
vahşilerden oluşan “kabile”sine katılırlar. Böylece çocuklar, demokratik
düzenden cayıp, kabile düzenine geri dönerler.
Jack ile kabilesi geceleyin barınaklara bir baskın yapıp,
Domuzcuk’un tek camlı gözlüğünü çalarlar.
Sineklerin Tanrısı, üstüne sineklerin konduğu ölü bir domuz
başıdır.
Simon gecenin karanlığında, bitkin bir halde, düşe kalka
dağa tırmanınca, canavar sanılan şeyin aslında ne olduğunu görür.
…durumu bildirmek üzere dağdan iner.
Ve hem korkudan deliren, hem de yabansı bir öldürme hırsına
kapılan çocuklar, canavarın olmadığını müjdelemeye gelen Simon’u canavar sanıp
öldürürler.
Notlar:
Denizkabuğundan Çıkan Ses
Sarı saçlı çocuk, kayadan indi, lagüne doğru yöneldi.
Burası bir ada.
Şişman çocuk bir an durakladı, sonra gene konuştu:
“Senin adın ne?”
“Ralph.”
Kendi adının da sorulmasını bekledi şişman çocuk. Ama böyle
bir öneride bulunan olmadı.
Şişman çocuk, “Hepsinin adını bilmemiz gerek herhalde” dedi.
“Elimizde bir liste olmalı, bir toplantı yapmalıyız.”
İçini dökercesine, “Bana ne derlerse desinler, aldırmam”
dedi. “Yeter ki, okulda taktıkları adla çağırmasınlar beni.”
“Domuzcuk derlerdi bana.”
Bir denizkabuğu.
Denizkabuğunun haşin gümbürtüsünün yanında, kendi sesi bir
fısıltıyı andırıyordu.
Artık kumsalda hayat belirtileri başlamıştı.
Jack Merridew: “Nasıl kurtarılacağımız konusunu bir karara
bağlamalıyız” dedi.
Jack, dolambaçlı yollara sapmayı hor gören bir küstahlıkla,
“Şef ben olmalıyım” dedi.
Birinin şef seçilmesi konusunda genel istek, Ralph’ın şef
seçilmesi isteğine dönüştü…
…onu seçmek istemelerinin gerçek nedeni denizkabuğuydu.
“Korodan Jack sorumludur. Koro üyeleri... şey olabilir... Ne
olmasını istiyorsunuz onların?”
“Avcı olsunlar.”
Anlamamız gerek buranın bir ada olup olmadığını. Hepiniz
burada kalıp bekleyeceksiniz.
Domuzcuk kıpırdadı:
“Ben de geleceğim.”
Ralph dönüp Domuzcuk’a baktı:
“Böyle bir durumda işe yaramazsın sen.”
“Haydi gidelim” dedi Ralph. “Öğrendik öğrenmek
istediğimizi.”
Dağdaki Ateş
“Biz, bir adadayız. Dağın tepesine çıktık, her bir yanda su
gördük. Ev görmedik, baca dumanı görmedik, ayak izi görmedik, tekne görmedik,
insan görmedik. Issız bir adadayız; bizden başka kimsecikler yok burada.”
“Burada büyükler yok. Kendi kendimize bakmak zorundayız.”
Domuzcuk gözlüğünü taktı.
“Hiç kimsecikler bilmiyor burada olduğumuzu” dedi.
…yakabilir misin ateşi?
“Dikkat edin! Verin bana gözlüğümü! Kör gibiyim neredeyse!
Denizkabuğunu kıracaksınız!”
Domuzcuk, “Denizkabuğu bende” dedi. “Bırakın da ben
konuşayım.”
Jack, “Denizkabuğu dağın tepesinde geçerli değil” dedi.
“Onun için kapat çeneni.”
(Jack) Koromu... yani avcılarımı gruplara böleceğim. Ateşin
hep yanmasından biz sorumlu olacağız.”
“Denizi gözetlemek işinden de biz sorumlu olacağız. Oralarda
bir gemi görürsek...”
Yangın, yaprakların ve dumanın kara örtüsü altında, ormana
el koydu, onu kemirmeye başladı.
Domuzcuk, fena halde kızdı:
“Denizkabuğu bende! Beni dinleyin! Aşağıda, kumsalda
barınaklar yapmamız gerekirdi ilk iş olarak.
Geceleyin oraları oldukça soğuk. Ama Ralph ateş lafını eder
etmez, bu dağa koştunuz bağıra çağıra.
Tıpkı bir sürü bebek gibi!”
Kumsalda Kulübeler
(Ralph ve Jack, yiyecek ve barınak ihtiyaçlarını tartıştı…)
Boyalı Yüzlerle Uzun Saçlar
“Ava gitmek için. Savaşta gibi. Bilirsin ya... Yanıltmak
için boyanmak. Hani bir şeyin başka bir şeye benzemesini isterler...”
Konuyu aralarında açıkça konuşmadıkları halde, büyük
çocuklar arasında, Domuzcuk’un onlardan biri olmadığı inancı yerleşmişti. Bunun
nedeni, Domuzcuk’un aşağı tabakalardan gelenlerin şivesiyle konuşması değildi
sadece. Şivenin pek önemi yoktu ama Domuzcuk’un şişmanlığı, astımı, gözlüğü, el
emeği gerektiren işlerden kaçınması, çocukların çevresinin dışında bırakıyordu
onu.
Ralph, bir ufka baktı, bir de dağa. Acaba gidip Domuzcuk’un
gözlüğünü almak mı
gerekiyordu? Yoksa gemi yok olur muydu o zamana kadar?
Tepeye tırmanırlarsa, bir de bakarlardı ki, ateş tamamıyla sönmüş. Domuzcuk ta
uzaklardan yavaş yavaş yaklaşıyor, gemi de ufuk çizgisinde yok olmak üzere...
Ne yaparlardı o zaman?
“Bir gemi geçti. Oralardan. Ateşe bakacağınızı söylediniz,
ama bıraktınız sönsün.”
Ralph, Jack’a doğru bir adım attı. Jack döndü; yüz yüze
geldiler.
“Bizi görebilirlerdi. Evlerimize dönebilirdik...”
Bu sözü duyunca, kaybettiklerinin acısına artık dayanamayan
Domuzcuk, tiz bir sesle bağır bağır bağırmaya başladı:
“Senin de, kan dökme merakının da Allah belasını versin Jack
Merridew! Senin de senin avcılığının da! Evlerimize dönebilirdik...”
Ralph, Domuzcuk’u bir kenara itti:
“Şef bendim; sizler de benim sözümü dinleyecektiniz. Konuşup
durursunuz boyuna. Ama bir kulübe bile yapamazsınız. Sonra tutup ava
gidersiniz; bırakırsınız ateşi, söner...”
(Jack) yumruğunu Domuzcuk’un midesine savurdu.
Sudan Gelen Canavar
Eğer bir yüz, üstten ya da alttan ışık aldığına göre
değişiyorsa, neydi bir insan yüzü? Her şey neydi?
“Unutmayın, kayalar hela olacak. Ateş sönmeyecek ve işaret
olarak duman çıkacak. Dağdan ateş almayacaksınız. Pişireceklerinizi oraya
götüreceksiniz.”
Alacakaranlıkta yüzü asılan Jack ayağa kalktı, elini uzattı:
“Daha bitirmedim söyleyeceklerimi.”
“Ama durmadan sen konuştun.”
“Her şey bozulmakta. Neden bilmiyorum. İyi başlamıştık,
mutluyduk. Sonra...”
(Jack) Ben bu adanın her bir yanına gittim. Tek başıma. Bir
canavar olsaydı, görürdüm. Sizler korkan kişilersiniz, varın korkun... Ama
canavar yok ormanda.
(Adada canavar var mı tartışması…)
Simon: “Demek istediğim şu... Bizden başka canavar yok
belki...”
“Eğer Jack şef olursa, yalnız av yapılır, ateş yakılmaz.
Ölünceye dek burada kalırız.”
Domuzcuk, “Ben Jack’tan korkuyorum” dedi. “Onun için Jack’ı
iyi biliyorum. Birinden korkunca ondan nefret edersiniz ama boyuna da düşünüp
durursunuz onu. Kendi kendinizi aldatırsınız; aslında kötü değildir dersiniz.
Ama onu görünce, tıpkı nefes darlığına tutulmuş gibi olursunuz, soluk
alamazsınız. Sana bir şey söyleyeyim mi? O senden de nefret ediyor, Ralph...”
“Domuzcuk’un hakkı var, Ralph. Bir sen varsın, bir de Jack.
Sen gene şef kal.”
Havadan Gelen Canavar
“Canavarın üstü kürk gibiydi. Başının arkasında kımıldayan
bir şey vardı... Kanatlar... Canavar da kımıldıyordu...”
Gölgeler ve Yüksek Ağaçlar
(Ralph) “Aptallık ediyoruz. Neden yalnız iki kişi gidiyor
oraya? Bir şeyle karşılaşırsak, iki kişi yetmez ki...”
“Roger?”
“Evet.”
“Öyleyse üç kişiyiz artık.”
Önlerinde, başı dizleri arasında uyur gibi, koskocaman
maymuna benzeyen bir şey oturuyordu.
Karanlığa Sunulan Armağan
(Jack) “Ralph, Domuzcuk gibi. Domuzcuk gibi konuşuyor. Doğru
dürüst bir şef değil o.”
“Artık oyun oynamayacağım. Sizlerle oynamayacağım.”
Jack, kumsalın ta uzaklarında, birkaç çocuğun önünde
duruyordu. Pırıl pırıl bir mutluluk içindeydi.
(Öldürülen domuzun kafası mızrağın ucunda ve sinekler sarmış
üzerini) Simon’un önünde, değneğe takılı duran Sineklerin Tanrısı, sırıtıyordu.
Sonunda Simon dayanamadı; başını kaldırıp, Sineklerin Tanrısı’na baktı.
(Jack) “Dinleyin hepiniz. Ben ve benim avcılarım, üstü yassı
bir kayanın yanında, kumsalda oturuyoruz. Ava gidiyoruz, şölenler veriyoruz,
hoş vakit geçiriyoruz. Benim kabileme katılmak isterseniz gelin,
Bir Ölüme Bakış
Ralph ile Domuzcuk, Jack’ın kabilesinin yanına varmadan çok
önce, şölenin gürültüsünü duydular.
Ölen çocuk, kumda birazcık yükseldi; bir hava kabarcığı,
Simon’un ağzından su damlarcasına ıslak bir sesle çıktı. Sonra Simon, tatlı bir
devinimle, suda döndü.
Denizkabuğu ve Gözlük
“Denizkabuğunu almaya geldiklerini sanmıştım.”
(Domuzcuk) “Biliyorum. Denizkabuğunu almaya gelmediler.
Başka bir şeyi almaya geldiler. Ralph... Ben ne yapacağım?”
Kaya Kale
Ralph, çömelip üfledi. Ralph’ın soluğu, kurşuni renkli tüy
gibi külleri şuraya buraya savurdu; ama bu küllerin arasında bir tek kıvılcım
yoktu.
“Ateşimizi çaldılar!”
“Onlar öyledir” dedi Domuzcuk. “Beni kör ettiler…”
“Sizleri bir toplantıya çağırıyorum.”
Ralph, soluk soluğa konuştu:
“Domuzcuk’un gözlüğünü aşırdın. Onu geri vermek zorundasın.”
“Zorunda mıyım? Kim diyor bunu?”
Ralph’ın öfkesi, bir alev gibi parladı:
“Ben diyorum! Oy verdiniz, beni şef yaptınız.
Şeytanminaresinin sesini duymadın mı? Pis bir oyun oynadın bize... Ateş
isteseydin, sana verirdik...”
“Size söyleyeceğim şu: Küçük çocuklar gibi davranıyorsunuz
topunuz.”
Domuzcuk, büyülü beyaz denizkabuğunu havaya kaldırınca,
yükselen yuhalamalar gene kesildi.
“Hangisi daha iyi? Sizler gibi yüzü boyalı bir vahşi sürüsü
olmak mı, yoksa Ralph gibi akıllı olmak mı?”
Vahşiler arasında büyük bir gümbürtü koptu. Domuzcuk gene
bağırdı:
“Hangisi daha iyi? Kurallar yapıp anlaşmak mı, yoksa ava
çıkıp öldürmek mi?”
(İtiş kakış sonucu Roger bir kayayı Domuzcuk’a doğru
fırlattı. Domuzcuk kayalardan aşağıya
düşüp öldü)
Denizkabuğu yok oldu...
Avcıların Uluması
(Ralph adada tek başına kaldı)
(Eric’le Sam)
“Yarın seni avlayacaklar.”
“Ama neden?”
“Bilmiyorum, Ralph... Ama Jack, yani Şef, tehlikeli olacak
diyor.”
“Biz de dikkat etmek zorundayız; mızraklarımızı bir domuza
fırlatır gibi, üstüne atmak zorundayız...”
Ralph, emekleye emekleye çalılıktan çıktı; dumandan
uzaklaşmaya elinden geldiği kadar dikkat ederek, ormana doğru yöneldi. Çok
geçmeden bir açıklığı ve çalılığın kenarındaki yeşil yaprakları gördü. Ralph
ile ormanın arasına bir vahşi dikilmişti.
Duman yapıp onu çalılıktan çıkartalım derken, adayı da ateşe
vermişlerdi.
Ralph sendeleyerek ayağa kalktı; daha da korkunç durumlara
hazırlanmak için gerildi. Başını kaldırdı; siperli kocaman bir kasket gördü.
Yapacağı araştırmayı göz önünde tutan subay, “Ben de
sanırdım ki...” dedi; “ben de sanırdım ki, bir yığın Britanyalı çocuk...
Hepiniz Britanyalısınız, değil mi? Sanırdım ki, bundan daha iyi idare
edebilirlerdi durumu... Yani demek istiyorum ki...”
“İlkin öyleydi” dedi Ralph. “Sonra her şey...”
Ralph sustu.
“İlkin hep beraberdik...”
…çocukluk döneminin bitmesine, insan yüreğinin karanlığına
ve Domuzcuk denilen o gerçek, o akıllı arkadaşın havalarda uçup ölmesine
ağladı.
…
Türkçeleştiren: Mina Urgan
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları