15 Ocak 2017 Pazar

Türk Sosyologları: Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin

Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin
Ziya Gökalp
Ziya Gökalp 23 Mart 1876 yılında Diyarbakır’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır’da tamamladı. Yüksek öğrenim için İstanbul’daki Baytar Mektebi’ne 1896 yılında kayıt yaptırdı. Ancak bu okuldan mezun olmadan ayrılmak zorunda kaldı. 1900-1909 yılları arasında Diyarbakır’da yaşadı ve kendisini sosyal bilimler alanında yetiştirdi. 1909’da Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Partisi Kongresi’ne Doğu illerini temsilen katıldı. Selanik’te başladığı parti ve sosyoloji çalışmalarını 1912’den itibaren İstanbul’da sürdürdü. Bu sırada milletvekili oldu. 1914 yılında Sosyoloji Kürsüsü’nü kurarak üniversitede “İçtimaiyat” dersleri vermeye başladı. 1919’da tutuklanarak Malta’ya gönderildi. Malta dönüşü Ankara yönetimine katıldı ve 1923’te yeniden milletvekili oldu. Türk sosyolojisinin kurucusu Ziya Gökalp 25 Ekim 1924’te İstanbul’da öldü.

Ziya Gökalp ağırlıkla Emile Durkheim’in görüşlerinin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini Türkiye’ye aktararak temsilciliğini yapmıştır. Pozitivist ve determinist bir anlayış üzerine kurgulanmış olan Sosyolojizm ekolünde toplumun birey üzerinde mutlak bir egemenliği vardır. Toplumun yaptığı her şey doğrudur. Toplumu mutlaklaştıran, ona yarı tanrısal bir kutsallık yükleyen Sosyolojizm ekolü; sosyal dayanışma, toplumsal bilinç ve iş bölümü gibi kavramlarla bireyi toplum karşısında etkisiz bir konuma taşımaktadır. Ziya Gökalp; toplumcu, dayanışmacı, ilerlemeci, milliyetçi, Batıcı ve laik bir sosyologtur. Bu özellikleri ile Batı tipi bir toplum modeli oluşturmaya çalışır.

Ziya Gökalp’e göre toplumlar aşiret, kavim, ümmet aşamalarından geçtikten sonra millet aşamasına gelmişlerdir.

Ziya Gökalp sosyolojiyi evrensel ve milli sosyoloji olmak üzere iki kısma ayırır. Evrensel sosyoloji, pozitivist anlayış doğrultusunda, toplumların yapısını, işleyişini ortaya çıkaracak, toplumların ilerlemesinde etkili olan genel geçer yasalara ulaşmayı amaçlar. Ulusal sosyolojinin amacı ise evrensel sosyoloji doğrultusunda, bu sefer, ulusların ortak özelliklerini, farklılıklarını, kültür düzeylerini araştırmaktır.
Ziya Gökalp toplumsal karşıtlıklar üzerinden görüşlerini sentezler. Bu karşıt kavramlar arasında kültür-uygarlık, birey-toplum, halk-seçkin en bilinen ayrımlardır.
Gökalp’e göre Türk ulusu Ural-Altay ailesine, İslam inandaş topluluğuna, Avrupa uluslararası birliğine bağlı bir toplumdur.
Ziya Gökalp’e göre toplumların evrimsel ilerleme aşamasının son basamağı ulusal toplum ve devlet aşamasıdır. O nedenle tüm kurumlarının milliyetçi özelliklere sahip olduğu bir devlet oluşturmak gerekmektedir.
Ulusal bir ülkü oluşturulmadan bilinçli bir millet olunamaz. Kültürün en belirgin bileşenleri dil ve dindir. Gökalp’e göre dil ve din Türk ulusunun ayrılmaz parçalarıdır. Gökalp bir kültür milliyetçisidir ve asla ırkçı değildir. Sosyal özellikler, organik mirasla değil, eğitimle geçer. Her bir toplumu diğer toplumlardan ayıran bir karakteri, kendine özgü bir şahsiyeti vardır. Fakat bu kavimsel karakter, bu milli şahsiyet, kalıtım ve ırkın bir sonucu değil, halk arasında kuvvetli bir şekilde yaşayan yaygın kurumların, sözlü geleneklerin, şuursuz oluşmuş ülkülerin bütünü olan milli kültürden kaynaklanır.
İnsanın kendisini bağlı saymadığı herhangi bir toplum onun ulusu olamaz. Önemli olan bir insanın hangi kanı taşıdığı, hangi ırka mensup olduğu değil, hangi kültüre bağlı olduğudur. Bir insan hangi eğitim sürecinden geçmişse, kendisini hangi ulusa bağı hissediyorsa ve hangi ulusun ülküsünü taşıyorsa o millete mensuptur.

Kültür-Uygarlık Ayrımı
Ziya Gökalp kültür-uygarlık ayrımı Batılı sosyologların gelişmiş-gelişmemiş, az gelişmiş, Doğu-Batı toplum ayrımlarına karşılık ürettiği bir açıklama biçimidir. Kültür Doğu’da, uygarlık Batı’dadır. Biz de kültürümüzü koruyarak Batıdan uygarlık alarak yeni bir sentezle Batı tipi bir toplum oluşturacağız ve geri kalmışlıktan kurtulacağız.
Kültür ulusal, uygarlık uluslararasıdır. Sanayileşmiş Batılı toplumlar uygarlık, sanayileşememiş Batı dışı toplumlar kültürel açıdan zengindir. Bir ulusun uygarlık düzeyi arttıkça, kültür düzeyi zayıflamakta, bozulmaktadır. Bir ulusun güçlü oluşu, onun kültür ile uygarlığı denge haline getirmesi ile mümkün olur.

Halkçılık Anlayışı
Milletin ruhunu halk, bedenini hükumet oluşturur. Ulusal seçkinler olarak nitelenen aydınlar, yüksek bir eğitim görmüş olmakla halktan ayrılmışlardır. Ancak bu aydınların halka gitmesi gerekmektedir. Ülkemizde kültür yalnız halkta vardır. O nedenle aydınlar iki amaç doğrultusunda halka doğru gitmek zorundadırlar: Halktan kültür almak ve halka uygarlık götürmek aydının temel görevidir.
“İçtimai halkçılık” Ziya Gökalp’in görüşleri kapsamında dayanışmacılık anlamına gelmektedir. Gökalp’e göre kapitalist toplum ile sosyalist toplum sınıfsal tabana oturarak halkçılığa ters düşmüşlerdir. Burjuva siyaseti işçi ve köylü aleyhine olduğu için, eşitliğe ve özgürlüğe ters düşmektedir. Sosyalizm de halkı sırf işçi ve köylü olarak gördüğünden yine adalet ve insanlık ile bağdaşmaz.

Dil ve Edebiyat Konusundaki Görüşleri
Ziya Gökalp, ulusalcı bir dil ve edebiyat anlayışına sahiptir. İstanbul ağzının milli dil sayılmasının Avrupa uygarlığı içinde bir Türk kültürü yaratmaya çalışan Türk ulusu açısından yararlı olacağını belirtir.
Gökalp’e göre eski edebiyatımız Farsçanın, yeni edebiyatımız Fransızcanın taklidiyle oluşmuş bir edebiyattır. Millî olmayan bu edebiyatları reddetmeliyiz. Bize daha yakın olan Macar ve Fin edebiyatlarını örnek almalıyız.

Din Sosyolojisi Üzerine Düşünceleri
Ziya Gökalp düşünsel yaşamının tüm dönemlerinde, toplumsal bir kurum olarak dine büyük bir önem vermiştir.
İlkel toplumlarda din kurumu diğer tüm kurumların görevini yerine getirirdi. Gelişmiş toplumlarda ise din; ekonomi, hukuk, siyaset gibi yalnız kendi alanı ile ilgili işlerle uğraşır.
Din, toplumda bir yandan birleştirici ve kaynaştırıcı diğer yandan sosyal dönüşümü ve değişimi engelleyici özelliklere de sahiptir. Dinin bu olumsuz yanını gidermenin yolu onu reforma tabi tutmak ve millîleştirmektir.

Eğitim Sosyolojisi
Uluslar arası uygarlık karşısında ulusal kültürün güçlendirilmesi gereklidir. Bunun için sosyolojinin yardımı ile millî kültür keşfedilmeli, millî eğitim dönemine geçilmelidir.
Gökalp, bireyin kültüre uyumunun eğitim, teknolojiye uyumunun ise öğretimle olduğunu belirtir.

Ekonomi Sosyolojisi
Ulusal burjuva yaratma adına devletçiliği ve millî ekonomi anlayışını kabul eden Gökalp, sosyalizme, sınıfı toplum yapısına, sınıfsal bilincin gelişmesine karşı çıkmıştır. Sınıfsal dayanışma yerine mesleki dayanışmayı ve mesleki temsil sistemini esas almıştır.
Gökalp’e göre hangi ulusta hükumet ekonomik sınıflara dayanırsa orada güçlü olur. Tüccar ve iş adamı da salt kendi yararı için hükumetin güçlü olmasını ister. Hangi ülkede hükumet memurlar sınıfına dayanırsa orada daima güçsüzdür.

Ziya Gökalp, ulusal bir toplum oluşturma yolunda kadın haklarına büyük önem verir.

Ziya Gökalp, evrimci, ilerlemeci, ve determinist bir sosyoloji ve toplum anlayışı ile Türk toplumunu, Doğu uygarlığından Batı uygarlığına, imparatorluktan ulus devlet aşamasına dönüştürme yolunda çalışmıştır.

Prens Sabahattin
Prens Sabahattin 1879’da İstanbul’da doğdu. Sultan II Abdülhamid’in yeğenidir. Özel eğitim aldı. 1899 yılında Fransa’ya gitmek zorunda kaldı. Yurt dışında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en aktif liderlerinden biri haline geldi. Fransa’da sosyoloji ve Science Sociale ekolü ve onun temsilcileri ile tanıştı. Bu ekolün görüşlerini benimsedi. 1906 yılında İttihatçılardan ayrılarak Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Derneği’ni kurdu. 1924 yılında, Osmanlı hanedanlık mensuplarının yurt dışına çıkarılmasına ilişkin yasa gereği ülkeden çıkarılan Prens Sabahattin, ölüm tarihi olan 1948’e kadar çalışmalarını Avrupa’da sürdürdü. Prens Sabahattin’in en önemli eserinin adı “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” dir.

Science Sociale Ekolü
Bugünkü bilimler deney ve gözlem yönteminden doğmaktadır. Science Sociale Ekolü gözleme dayalıdır. Science Sociale ekolü, daha çok aile monografisi yapan F. Le Play’ın çalışmalarından hareketle oluşturulmuştur. Prens Sabahattin toplumsal sorunların gözlem yöntemiyle çözülebileceğini öne sürmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi için de uygulamaya, topyekun bir toplumsal değişmeye dayalı siyasal program önerisi getirir. Bu program aynı zamanda Anglo-Sakson toplumlarını örnek alan siyasal bir seçimi içermektedir.

Toplumsal Değişme Anlayışı
Türkiye’nin yönetim sorununun çözümü, ülkenin idari yapısının merkeziyetçi yapıdan ademimerkeziyetçi yapıya doğru değiştirilmesiyle çözülebilir. Türkiye’nin yönetim yapısı ile birlikte eğitim anlayışının da değişmesi gerekmektedir. Yurttaşlarımız Anglo-Sakson eğitim yöntemlerinin uygulandığı bir eğitim anlayışı doğrultusunda yetiştirildiğinde, giderilemeyecek sorun yoktur. Bu iki alanda bütüncü yapıdan bireyci yapıya doğru gerçekleştirilecek uygulamalar, toplumsal yapıyı da değiştirecek ve Türkiye’nin kurtuluşu gerçekleşecektir.
Bireyci toplumlarda ihtiyaçtan doğan ve halkın kendi kendini idare etmesi sonucuna ulaşan idare tarzına, ademimerkeziyetçi yönetim denilmektedir.
Okullarımızda geçerli olan eğitim teorik ağırlıklı bilgilerden oluşmaktadır. Bunun kesinlikle değiştirilmesi ve öğrencilere gerçek yaşamda kullanacakları bilgiler verilmelidir. Kız ve erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar eğitimden yararlandırılmalı, girişimci ruha sahip kız ve erkek çocuklar yetiştirecek, çocuklarına girişimci zihniyeti aşılayacak gençlerin aile kurmaları sağlanmalıdır.
Prens Sabahattin liberal bir ekonomi anlayışının öncü savunucularından biridir. Türkiye’nin kalkınmasını özel teşebbüsün geliştirilmesinde görmektedir.
Prens Sabahattin’e göre dinin toplumsal yapı ile bağıntısını görmek için aynı dinin farklı toplumlardaki uygulamalarına bakmak gerekir. Bütüncü yapılarda kötüye kullanıldığı için bir baskı aracı olma derecesine düşen ve zamanla aynı oranda güçlü tepkiler doğuran dinler, bireyci yapılarda kişisel bağımsızlığa saygı gösterdiği ve bu yapıyla birlikte geliştiği için büyük bir sosyal ihtiyacı karşılamakta, kamuoyunun saygısını kazanmaktadır.

Ekolün ve Prens Sabahattin’in görüşlerini sosyolojide izleyenler arasında Mehmet Ali Şevki Sevündük, Selahattin Demirkan, Tahsin Demiray, Nezahat Nurettin Ege yer almaktadır.

---
Türk Sosyologları
Editör: Prof. Dr. M. Çağatay Özdemir
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2915
2. Baskı, Ağustos 2015

1 yorum:

  1. Ziya Gökalp
    1876’da Diyarbakır’da doğdu. Kürt’tür. 1909’da İttihat ve Terakki Partisi’ne katıldı. 1914’te Darülfünun’da Sosyoloji Kürsüsünü kurdu ve ders vermeye başladı.
    Sosyoloji alanında kendi çabalarıyla birikim edinmiştir. Demek ki okuduğu kitapların etkisini göreceğiz onda. Durkheim’ın temsilcisi gibi konuşmuş ve yazmış olması bunun neticesidir. Toplumu bireyden önde tutar bu ekol. Gökalp’e göre toplumlar aşiret, kavim, ümmet ve nihayet millet aşamalarından geçerler. Sosyolojiyi evrensel ve milli/ulusal olmak üzere iki kategoride inceler; milli sosyoloji, yerel olanı evrensel olanla uyuşturmak üzere çalışır. Toplumsal karşıtlıklardan söz ettiği yazılarında kültür(yerel)-uygarlık(evrensel), birey(yerel)-toplum(milli ve nihayetinde evrensel), halk(yerel)-seçkin(evrensel) kavramları dikkat çeker.
    Gökalp kültürü Doğu’da, uygarlığı Batı’da görür. Güçlü bir toplum olmak için kültürel değerlerimizi koruyarak uygarlaşmanın yollarını aramak lazımdır. Gökalp’in eğitim, dil, din, ekonomi gibi konulardaki görüşleri uygarlık-kültür sentezine uyumludur.
    Eserleri:
    Kızıl Elma (1914)
    Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak (1929)
    Yeni Hayat (1930)
    Altın Işık (1927)
    Türk Töresi (1923)
    Doğru Yol (1923)
    Türkçülüğün Esasları (1923)
    Türk Medeniyet Tarihi (1926)

    Prens Sabahattin
    1879’da İstanbul’da doğdu. Padişah’ın yeğenidir. İttihat ve Terakki’nin yurt dışındaki en aktif isimlerinden biriydi. Fransa’da science sociale ekolünün temsilcileriyle tanıştı, kaynaştı. 1906’da ittihatçılardan ayrılarak Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Derneği’ni kurdu.
    Science sociale ekolü gözlem ve deneye itibar eder (biyoloji ve evrim konularından etkilenip bu çizginin dışına çıkamamışlardır). Üstatları F. Le Play’dir.
    Prens Sabahattin, Türk toplumu için merkeziyetçi yönetimden uzaklaşmayı ve bunun yerine ademi merkeziyetçi (yerinden yönetim, yerel yönetim) yönetimi önermiştir. Batılı eğitim metotlarının uygulanması bütün sorunlarımızı çözecektir ona göre. Görüldüğü gibi, Prens Sabahattin toplumcu değil bireycidir. Liberalizmin erken dönem savunucularından biridir.
    Eserleri:
    Doruk ve Su
    Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?
    Teşebbüs-ü Şahsi ve Tevsi-i Mezuniyet Hakkında Bir İzah
    Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Hakkında İkinci Bir İzah
    İttihat ve Terakki Cemiyetine Açık Mektuplar
    Mesleğimiz Hakkında Üçüncü ve Son Bir İzah

    YanıtlaSil