15 Ocak 2017 Pazar

Türk Sosyologları: Mübeccel Kıray ve Cahit Tanyol

Mübeccel Kıray ve Cahit Tanyol
Mübeccel Kıray
1923 yılında İzmir’de doğdu. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümünde öğrenim gördü. Lisans eğitimini 1944’de bitirmiş ve ilk doktorasını Behice Boran’ın danışmanlığında 1946’da tamamlamıştır. İkinci doktorasını ABD’de, Sosyal Antropoloji alanında yapmıştır. Kıray 1951’de Türkiye’ye döner. İki doktora ve bir yabancı dille 1950’lerin Türkiyesinde iş bulamaz. Akademide iş bulamayınca Amerikan haberler bürosunda çalışmaya başlar. Üniversite dışında olduğu halde doçantlik tezi yazar ve Siyasal Bilgiler Fakültesine verir. 1961 yılında ODTÜ’den davet alarak akademiye girebilir. 1962-1972 yılları arasında ODTÜ’de pek çok ders verdi, Sosyoloji Bölümünün kurulmasına öncülük etti. Türkiye’nin bilim dünyasının bu başarılı ismi 07.11.2011 tarihinde vefat etti.
Kıray’a göre sosyal bilim olgulara dayanarak yani insanların dışında var olan, etki etse de etmese de var olan belirli tekniklerle bunları gözlemleyerek ve bugünkü çok çalkantılı durumda mutlaka değişmeyi de göz önünde tutarak bilgi üretilmelidir. Sosyal bilimci için ilk adım envanter olabilir. İkinci adım kategorilendirmedir. Kıray için bilim demek ilişkileri bulmak ve analiz etmek demektir.

Toplumsal Yapı Analizleri
Kıray’a göre sosyal yapı dediğimiz fonksiyonel bütünün her cephesi belirli yönler de değişikliğe uğrar. Bütün içinde değişme oluşumları her zaman denge koruma mekanizmaları halinde ortaya çıkar. Değişmenin hızına ve yönüne ait iki oluşum göze çarpar. Bu iki oluşum yapının hızlı değişen yönleri ile yavaş değişen yönleri arasında beliren açıklığın doldurulmasını sağlamak, çözülme ve buhranı önler. Çözülme ve buhrana engel olacak araformlar/tampon mekanizmalar sayesinde sosyal yapının çeşitli yönleri birbiri ile bağlanır. Kıray Osmanlı toplumunu Batıdan farklı gelişmesinde asıl gözden kaçan meselenin köylülord ya da reaya-bürokrat lord ilişkisinin çok dışında olduğu kanısındadır. Türkiye’de bugün şehirleşme, şehirlerin sanayileşme hızının, tarımın modernleşmesinden çok daha yavaş olması sonucu “sahte şehirleşme” diye nitelediğimiz oluşumlarla sonuçlanmaktadır.

Toplumsal Değişme ve Türkiye
Toplumun ne olduğu değil ne tür özellikler taşıdığı önemlidir. Bunlardan biri yerleştiği arazidir. Diğeri nüfus ve nüfusun özellikleridir. Ayrıca nüfusun doğayı işleme tarzı ve bunlardan doğan insan ilişkileri, insan doğa ilişkisi, insanların doğayı işlemede kullanılan aletler ile bunların hepsinin oluşturduğu sosyal örgütlenme ve sosyal örgütlenmenin kendine uygun olarak yarattığı değerler sistemi inançları, düşünceleri ile bir bütündür. Toplum hem bir bütündür hem de bu bütün sürekli değişmekedir. Değişirken kendisini yeniden düzenler, yeniden biri bütün haline gelir.
Toplum kendi yapısı gereği hem değişiyor, değişirken de daha az değişen yönlerini tamamlayıcı ilişkileri de oluşturarak başka yönleriyle birleşiyor, kendini yeniden düzenliyor. Bu yeni düzenleme ne eski ne de dışarıdan empoze edilmiş bir şey, bu bir ara form/tampondur. Türk toplumu için ara formlar oluşuyor. Bugün bize düşen görev bu aradaki oluşumu anlamaktır.

Kentleşme
1950’lerden 1980’lere kadarki süreçte tehlikeli iki olgu toplum hayatına sirayet etti: Birincisi her türlü kanunsuzluğu olağan karşılama ve göz yumma yaşam biçimine sokuldu ve hukuk devleti sözü retorik olarak kaldı. İkincisi modern toplumun kaçınılmaz parçası olan farklılaşma, uzmanlaşma ve gerçek anonim örgütleşme yerine durmadan küçük kapalı çevrelerin yüz yüze ilişkileri, kişisel bağımlılıkları oluşturan patronajı çeşitlendirdi ve yaydı. Çağdaş sanayi kurumlarının tam olarak yerleşememesinin oluşturduğu koşullar bu patronaj kanalını ön plana çıkarmıştır.
Kıray, Türkiye’de metropoliten alanların oluşumunda sanayilerin kent merkezlerinin dışına çıkarılmasında ortaya çıkan özgün bir sanayi, yer seçim tipiolojisi tanımlamaktadır. Kıray’ın “saçaklanma” olarak kavramlaştıracağı bu özgün mekansal dönüşüm süreci kent ve sanayi coğrafyası yazınına çok değerli bir katkı yapmıştır.

Toplumsal Yapı Çalışmaları
Kıray “II. Dünya Savaşı Sonrasında Metropollerdeki Sosyal Değişim” adlı çalışmasında 1945 sonrası ülkemizdeki metropol kentlerin sorunlarını, patronaj ilişkilerini değişen kentin parametrelerini tartışır.
Kıray’ın Ereğli çalışması ise Ereğli’de kurulacak olan demir-çelik sanayi tesisleri öncesinde sosyal hayatı analiz etmek için yapılmıştır.
İlk defa bu çalışmada “tampon kurum” ve “tampon mekanizma” kavramları kullanılmıştır. Kıray Ereğli çalışmasında kavramsal çerçeve olarak feodal şehrin-modern şehir haline geçme sürecini benimsemiştir.

Cahit Tanyol
Cahit Tanyol edebiyatçı, felsefeci ve bir sosyologtur.
1914 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesinde doğdu. Askeri okula gitmek isteyen Tanyol, annesinin isteği üzerine öğretmen okuluna devam eder. Öğrenimini tamamladıktan sonra Yozgat ve Çorum’da öğretmelik yapan Tanyol’un tayini daha sonra İzmir’e çıkar. İzmir’de imtiyaz sahibi olarak “Aramak” dergisini çıkarır. Hilmi Ziya’yla tanıştıktan sonra felsefe tahsil etmeye karar vererek İstanbul’a taşınır. 1944 yılında felsefe bölümünde eğitimini tamamlar. Ülken’in isteği üzerine 1946’da İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünde asistan olarak göreve başlar. H. Ziya Ülken’in isteği üzerine Sosyoloji Bölümünde akademik yaşamına devam eden Tanyol 1982 yılında emekli olana kadar görevine devam etmiştir.
1950’li yıllardaki çalışmalarında Durkheim, Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin’nin sosyoloji ve metot anlayışını benimseyen Tanyol’da 1960-1990 yıllar arasında Marksist metodoloji hakimdir. 1990’lı yıllardan sonra Tanyol kendisini etkileyen en önemli fikir adamının Max Weber ve onun bürokrasi anlayışı olduğu ifade eder.

Din Olgusu ve İslamiyet Öncesi
Her din olgusunda içeriği ve farklıkları ne olursa olsun şu üç öge bulunur:
1. Her dinde bir inanç sistemi vardır.
2. Her dinin kendine özgü bir ibadeti ve töreni vardır, törensiz din olmaz.
3. Her dinin bir kutsal yeri, bir tapınağı vardır.
Durkheim dinsel alanı kutsal, kutsal dışı diye ayırır.
Bizde çeşitli tasavvuf ve tarikatlara girenler birçok denemeden geçerler. Bunlara “seyri sülük” derler. Derviş kendisini doğal yaşamdan soyutlamıştır. Kişi içindeki “nefs-i emareyi” yani kendisini hazlara iten nefsi öldürmek zorundadır. Bunun nedenleri içinde önce diyalektik bir çatışmayla karşı karşıyadır. Bu diyalektik çatışamaya tasavvuf dilinde “nefs-i levvame” ile “nefs-i emare”nin çatışması denir.
Mekanik dayanışma dinsel niteliktedir. Tanyol Durkheim’ın kutsal-kutsal dışı ayrımından hareket ederek din ve laik hayat arasındaki koşutluk üzerinde durur. Kutsal alana cemaat, kutsal dışı alan cemiyet diyecek olursak ileri toplumlara doğru gidildikçe kutsal dışı alan önem kazanır.

Türklerin Evrensel Devlet Anlayışı
Milletlerin tarih görüşüyle evren görüşü arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Bu onların devlet felsefesinede yansımıştır. Doğu’da ve Batı’da toplum yapıları ve devlet türleri tamamıyla farklıdır. Buna bağlı olarak devlet felsefeleri da ayrı dünya görüşlerine dayanır.
Batı uygarlığı adını verdiğimiz kültür ve devletler topluluğu kendi sosyal, ekonomik, kültürel tarih görüşünü bütün bir insanlığın evrim şeması gibi ele almıştır. Asya toplumları arasında özellikle Türk toplumunun kendine özgü bir dünya görüşü ve devlet felsefesi vardır. Doğu-Batı dünya görüşünün arkasında daha önce islamiyetle ilişkisi açısından durulan iki mitoloji vardır. Biri antik çağ yani Yunan mitolojisi diğeri Şamanist mitolojisi. Türk devlet felsefesinin kaynağını bu mitolojide aramak gerekir. Türk mitolojisinde tanrılar devletin hakimiyet aracıdır. Yunan mitolojisinde tanrılar bir site tanrısıdır. Türk mitolojisinde ise tanrılar devlet tanrısıdır. Bu nedenle Şamanizmde evrensel bir nitelik yaşamaktadır. Çok tanrılı antik çağ dinini Hrıstiyanlık silip süpürmüştür. Şamanist din görüşüyse İslami bir kılığa bürünerek devam etmiştir.

Türk Devlet Felsefesinin Batıdan Farkı
Değişmeyen ana geleneğimiz topluma devletin biçim verme niteliğidir. Batı toplumları bireycilikten sosyal devlete doğru yol izler. Bizde ise devlet anlayışı sosyal devletten bireyciliğe doğru kaymaya başlamıştır. Devletin ağırlık kazandığı bir sosyal devlet yapısıyla toplumun ağır bastığı devlet analyışı birbirine zıttır.

Kültür
Tanyol, kültürde bulunan değerleri üç grupta toplar.
1. Bireyin hareketiyle ilgili değerler.
2. Bireyin düşüncesiyle ilgili değerler.
3. Bireyin yaratmasıyla ilgili değerler.
Din gibi, dil gibi, teknik de belli bir kültürün malıdır ve bir ahenk teşkil ederler. Daha açık ifadeyle manevi değerlerle maddi değerler arasında bir uyuşma bir benzeşme vardır

Sosyal Ahlak Laik Ahlak
Ahlak kuralları toplumdan topluma değişir. Bu kuralların değişmesinde din değil, töre ve adetler rol oynar. Dinde esas olan emir, ahlakta esasa olan tavırdır. Tanyol’a göre rejimde yapmış olduğumuz inkılâbı ahlakımızda yapamadık. Her şeyden önce bir şahsiyet inkılâbına ihtiyacımız vardı. Rejimin gerektirdiği şahsiyet yaratılmadan hiçbir şey değiştirilemez.
Dünden, bugünde ahlaki şahsiyetimizde eksik olan taraf neydi?
1. Medeni cesaret.
2. İnsanın kendi kendisini hareketlerinden sorumlu tutması.
3. Kendi kendisiyle tutarlı olmakve bunu gerek birey ve gerekse devlet hayatında gerçekleştirmek.
4. Sosyal faydayı bireysel faydadan üstün tutmak
Bunların bireysel tavırda tespit edilemediği hiçbir yerde ne ahlak, ne de ahlaklı adam mevcuttur.

İnsan hereketlerini müeyyideli (yaptırım) ve müeyyidesiz olmak üzere ikiye ayırır. Tanyol’a göre hareketlerimze müeyyide koyan faktörler şunlardır: hukuki müeyyide, dini müeyyide, örf ve adet müeyyidesi, moda ve ahlaki müeyyide.
Ahlaki müeyyidenin hukuk, din, örf ve adetlerden farkı otoritenin içeriden dışarıya doğru olmasıdır. Otoritenin kaynağı ahlaki şuur veya vicdan dediğimiz kaynaktır.

Tanyol’a göre laik ahlak dine dayanmayan, emir ve otoritelerini dinden olmayan ahiretsiz bir ahlak demektir. Laik ahlak, Durkheim’ın anladığı manada akıldan çıkan veya ona dayanan bir ahlak da değildir. Teorik olarak kurulamaz, aksiyon olarak kurulur.

Vatandaşlık Kavramı ve Laik Ahlak Eğitimi

Her devirde bir öncü değer vardır, diğerlerini kendi etki alanına sokar. Orta Çağ’da öncü değer din olduğundan sosyal, ekonomik ve kültürel değerler yeni kuşaklara verilecek eğitim dinsel bir etki alanında bulunur. Çağımızın öncü değeri bilim ve tekniktir. Bilim ve teknik laik bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle eğitim ve öğretimin laik temellere dayandırılması bir zorlama değil zorunluluktur.

---
Türk Sosyologları
Editör: Prof. Dr. M. Çağatay Özdemir
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2915
2. Baskı, Ağustos 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder