1 Ocak 2017 Pazar

Martin Heidegger - Düşünmek Ne Demektir (Aralık 2016)

Martin Heidegger - Düşünmek Ne Demektir
1951/52 Kış dönemi ders notları

Düşünmenin ne demek olduğunu ancak, bizzat kendimiz düşünürsek anlayabiliriz.

Akıl, rasyo, düşünmede inkişaf eder.

…ancak, kendisinden hoşlandığımız şeye muktedir olabiliriz. Fakat öte yandan biz hakiki anlamda sadece, kendisi bizim kendimizi, üstelik varlığımızın önündeki kendimizi sevenden hoşlanırız.  (s. 1)

Hafıza, düşünmenin toplanmasıdır.

En kaygı verici olan, bizim hâlâ düşünmememizdir; hâlâ, üstelik dünyanın durumunun gittikçe daha kaygı verici olmasına rağmen. (s.  2)

…eksik olanın düşünmeden ziyade eylem olduğunu söyleyebiliriz
…insan (…) yüzyıllardan beri eylemde bulundu ve çok az düşündü.

İlgilenmek (enter-ese) demek; şeylerin içlerinde ve ortalarında olmak, bir şeyin, hadisenin tam ortasında olmak ve orada kalmaktır. (s. 3)

Kaygı uyandıran zamanımızda en kaygı verici olan, bizim hâlâ düşünmememizdir. (s. 4)

Bizim hâlâ düşünmememiz, esasen daha çok, bu düşünülmesi gereken şeyin kendisinin insandan yüz çevirmesinden, çoktandır yüz çevirmiş olmasından kaynaklanmaktadır. (s. 5)

Bize kendini düşünülmesi gereken olarak sunan şey, tarihin tespit edilebilir hiçbir döneminde insandan yüz çevirmedi, bilakis: asıl düşünülmesi gereken şey ezelden beri bu yüz çevirme sürecinde bulunmaktadır. (s. 6)

İnsanın hâlâ düşünmemesinin sebebi, asıl düşünülmesi gereken şeyin kendisinden yüz çeviriyor olmasıdır; düşünmemesinin biricik sebebi asla, insanın düşünülmesi gerekene yönelmemiş olması değildir.

Asıl düşünülmesi gereken şey insandan yüz çevirmektedir. O insandan uzaklaşmaktadır. (s. 7)

Bizden uzaklaşan şey, fark etsek de etmesek de, bizi de beraberinde çekip götürüyor. (s. 8)

“İzahsız bir işaretiz biz…”
“Sancısızız biz ve neredeyse
Dili gurbette kaybettik”

Mnemosyne Bu Yunanca kelimeyi hafıza olarak tercüme edebiliriz. Dilimiz hafıza diyor, fakat aynı zamanda, bu kelimenin idrak, salahiyet ve yine mezar, vakıa anlamlarını ifade ettiğini söylüyor.

Mnemosyne kelimesini dişil artikelli ‘hafıza’ olarak tercüme edebiliriz.

Μύθοζ /Mitos, söyleyen söz demektir. Yunanlılar için söylemek, izhar etmeyi, görünmesini temin etmeyi, zahirde, görünmesinde oluşanı ifade eder.

Mitos kendi efsanevi deyişi içinde oluşmakta olan, bu ise, kendi salahiyetinin na-mahremiyetinde görünendir. Μύθοζ / Mitos bütün insan yaratığını her şeyden önce ve temelden ilgilendiren salahiyettir, ki bu salahiyet, görünen ve oluşmakta olanı düşündürür. Λογοζ / Logos aynı şeyi ifade etmektedir; mitos ve logos, mutat felsefe tarihinin iddiasının aksine, felsefe dolayısıyla asla bir zıtlık olarak karşı karşıya gelmezler, bilakis ilk Yunan düşünürleri (Parmenides gibi) mitos ve logos’u aynı anlamda kullanıyorlar. (s. 9/10)

Mitos ve logos ilk defa, önceleri sahip oldukları özlerini muhafaza edememeye başladıkları andan itibaren karşı karşıya geliyor ve zıtlaşıyorlar. Bu Eflatun’da vuku bulmuş bir şeydir. Platonculuk temeli üzerinde Yeni Çağ akılcılığı tarafından kabul edilmiş olan tarihin ve filolojinin bu önyargısına göre mitos, logos tarafından bertaraf edilmiştir.
Oysa dini olan asla mantık ile bertaraf edilemez, bu daima ancak tanrının uzaklaştırmasıyla mümkündür.

Hafıza, düşünülmüş olanı düşünüyor.
Hafıza, hatıranın toplanmasıdır.
Hafıza (…) emniyete alır ve mahremiyet içinde gizler.
Nazm edilen her şey hatırlamanın vecdinde neşet eder. (s. 10)

Güzellik, hakikatin özünün bir marifetidir ki bu bağlamda hakikat, gizlenenin meydana çıkarılmasıdır. Güzel, hoşumuza giden değil, bilakis hakikatin marifetine tabi olandır. Bu ise ancak, ebediyyen göze çarpmayan ve bu yüzden görünmeyenin, en yüksek düzeyde tezahür eden ışımaya nail olmasıyla vuku bulur. (s. 13)

“Kim en derin olanı düşünürse, sever en canlı olanı.
Yüce gençlik anlıyor, dünyaya kimin baktığını,
Ve hikmet sahipleri meylediyor,
Genellikle sonunda güzel olana.” (s. 14)

“Düşünmek ne demektir” sorusunu, düşünme üzerine kavram belirlemeyi, tanımlamayı öne alıp muhtevasını itinayla genişleterek asla cevaplayamayız. Biz burada düşünmek üzerine düşünmüyoruz.

Düşünme üzerine düşünmek, Batı’da mantık olarak inkişaf etti. (s. 15)

Her yerde çöküş, tahribat ve dünyanın tehlikeli boyutlarda yok edilmesi tekip edilmekte ve kaydedilmektedir. (s. 18)

“Çöl büyüyor.” (Nietzsche)

Tahrip, yalnızca şimdiye kadar gelişmiş ve inşa edilmiş olanı ortadan kaldırıyor, fakat çölleşme gelecekteki gelişmeye meydan vermiyor ve her türlü inşa imkânını engelliyor.
Çölleşme, Mnemosyne’nin en yüksek düzeyde sürgün edilmesidir. (s. 19)

Nesnesine tevafuk eden tasavvuru biz doğru olarak isimlendiriyoruz. Uzun süreden beri tasavvurun doğruluğu hakikate eş tutulmakta, yani hakikatin özü, tasavvurun doğruluğundan hareketle belirlenmektedir. (s. 24)

“Dünya benim tasavvurumdur.” (Schopenhauer)
Yeni felsefenin düşüncesini Schopenhauer, bu cümle içinde toplayarak özetliyor. (s. 25)

…öğrenmek asla azarlama yoluyla husule getirilemez.

(Nietzsche) O, çığlık atmak zorunda kalmanın verdiği ıstıraba katlandı.

“Sizin, gözlerinizle işitebilmenizi sağlamak için, önce kulaklarınızın patlatılması mı gerekiyor.” (Nietzsche)

Araştırmacı sürekli olarak yeni keşiflere ve ilhamlara ihtiyaç duyar, aksi takdirde bilim duraksar ve yanlışa düşer. Düşünür sadece tek bir düşünceye ihtiyaç duyar. (s. 33)

“Herkes benden bahsediyor, …fakat kimse beni düşünmüyor.” (Zerdüşt) (s. 37)

Şimdiye kadarki varlığında insan olarak süregelen insan bu hükümranlığı üstlenmeye hazırlıklı mı? Eğer değilse, yeryüzünü/tabiatı “tebalaştırması” kendine tabi kılması ve böylece Eski Ahit’in sözünü tahakkuk ettirmesi için şimdiye kadarki insana nasıl bir muamele yapılması gerekiyor? (s. 39)

İnsan henüz tespit edilmemiş hayvandır; animal rasyonel henüz bütün varlığıyla yüzleşmemiştir. (s. 40/41)
…şimdiye kadarki insanın özünü öncelikle tespit edebilmek için, şimdiye kadarki insanın kendini aşması sağlanmalıdır. Şimdiye kadarki insan, kendine tabi olmaya/kendisiyle yüzleşmeye ve şimdiye kadarki türünün aşağılıklarını aşağılamaya, isteksiz değil de, muktedir olamadığı için son insandır.

Nietzsche, şimdiye kadar olanı aşıp öteye geçen insanı “üst insan” olarak isimlendiriyor. (s. 41)

“Çöl büyüyor: Vay, çöllere gebe olanın haline!” Bu “vay” kime söylenmiş olabilir? O, üst insandır. Zira öteye geçen, zeval içinde olmak zorundadır; üst insanın yolunun başlangıcı, O’nun zevalidir. (s. 42)

…insan, persona, varlığın maskesi… (s. 44)

Yazık! İnsanların en hor görülmeye layık olanının, kendini artık hor görmeyenin zamanı geliyor. (s. 46)

Öyle ki insan intikam almaktan kurtulmuş olacak… (s. 52)

İradenin bizzat kendisi bu olmuş ve geçmiş olan dolayısıyla çekilen ıstırap olarak tezahür eder.
…irade, geçip gitmenin kendisini istemektedir. Böylece o, çektiği ıstırabın ve dolayısıyla kendisinin geçip gitmesini istemektedir.
İrade zamandan ve zamanın geçmiş olanından ikrah eder. (s. 58)

…zaman asla kalmak için gelmez. (s. 62)

…zamanı geçip gitme (…) geçip gidicilik olarak tasavvur etme nereden kaynaklanıyor? (s. 63)

Zamanda esasen vücut bulan nedir? Bu soruda zaman var olan bir şey, vücut bulan bir şey olarak tasavvur ediliyor ve böylece varlığı soruşturuluyor.
Vücut bulan, hal-i hazırda bulunan, mevcut olan demektir.
…hal-i hazırda mevcut bulunan nedir? Zamanda hazır bulunan her defasında yalnızca “şimdi”dir. (s. 64)

…saniyenin milyonda birinin hesap edilmesi…
…asli zamanı kaybetmenin, yani sürekli daha az zaman sahip olmanın en emin yoludur.
…bu şekilde hesaplamanın, insanın artık zamana sahip olmadığının aniden farkına vararak paniğe kapıldığı bir anda başladığını söyleyebiliriz. İşte bu an Yeni Çağın başlangıcıdır. (s. 65)

Şayet varlık her türlü metafizikte ebedilik ve zamandan bağımsız olarak düşünülüyorsa, bu, oluşmakta olanın kendi varlığında geçip-gitme olarak tasavvur edilen zamandan bağımsız olduğunu söylemekten başka bir şey değildir. Geçici olan, ebedi olanın temeli olamaz. Geçip-gitme anlamına gelen zamandan bağımsızlık kendi varlığında esasen oluşuna aittir. (s. 66)

Nietzsche için intikam, iradenin zamandan ikrahıdır. Bu şimdi şu demektir: İntikam, iradenin geçip-gitmeden ve onun geçip-gitmiş olanından, zamandan ve onun geçmiş olanından ikrah etmesidir.
İntikamın ikrahı bu geçmiş olana zincirlenmiş duruyor.
Ondan kurtulmak ne anlama geliyor? Kurtuluş, intikamın ikrahına muhalif olandan kurtulmaktır. İntikamdan kurtuluş genel olarak iradeden kurtulmak değildir. Bu durumda kurtuluş, iradenin varlık olması dolayısıyla, istemenin varlık olması dolayısıyla, istemenin tamamen ortadan kaldırılmasına, hükümsüz bir hiçliğe yol açar. İntikamdan kurtuluş, iradenin nihayet irade olabilmesi için, ilkin muhalif duran şeyden kurtulmasıdır.
Peki bu iradeye muhalif duran “geçmiş olan” ne zaman ortadan kalkmış oluyor? (s. 67)

İrade, eğer öncelikle gitme ve gelmeyi, bilhassa belirli bir gitme ve gelmeyi mütemadiyen isterse, zamandan ve onun sadece geçip-gitmiş olanından ikrah etmekten kurtulur. İrade şayet geçmiş olan her şeyin daimi deveranını arzularsa, geçmiş olanın muhalefetinden kurtulur. İrade şayet aynı olanın daimi deveranını arzularsa, ikrahtan kurtulmuş olur. Bu durumda irade arzu edilenin ebediyetini ister. İradenin istediği bizzat kendisinin ebediliğidir. Var oluşanın asıl/ezeli varlığı, aynı olanın ebedi deveranının ebediyen devam eden arzusu olarak iradedir. Aynı olanın ebedi deveranı, ebediyen kendi istemini arzulayan irade metafiziğinin en büyük zaferidir.

İntikamdan kurtuluş, iradenin zamandan ve onun geçmiş olanından ikrahından öteye, aynı olanın ebedi deveranını isteyen ve bu istemede kendisini kendisinin sebebi olarak arzulayan iradeye geçiştir. İntikamdan kurtuluş, bütün oluşmakta olanın asli/ezeli varlığına geçiştir.

…aynı olanın ebedi deveranının iradesi önceden beri ve tamamen geriyi, yani geriye dönüşü ve deveranı ister. (s. 68)

Hıristiyanlığın iman öğretisi (bu konuda) başka bir tarz tanıyor ki bu pişmanlıktır.
Günah yalnızca iman alanında mümkündür.
…ve bu zaten ancak böyle mümkündür, yani sadece kurtarıcı Tanrı’nın ebedi iradesine nispet sayesinde.
İntikamdan kurtuluş, öteye geçenin üzerinde yürüdüğü köprüdür.
Öteye geçenin, aynı olanın ebedi deveranını arzulayan, bütün oluşmakta olanın asli/ezeli varlığı olan iradeye yöneliyor.
Üst insan, özünün kaynağı olması dolayısıyla aynı olanın ebedi deveranına yöneliyor. Nietzsche, üst insanın özünü Zerdüşt figürü ile teşkil ediyor. (s. 69)

Nietzsche’nin aynı olanın ebedi deveranı düşüncesinin en zor düşünce oluşunun iki anlamı var: o düşünülebilecek en zor düşünce ve en büyük ağırlığa sahip.
Aynı olanın ebedi deveranı düşüncesinin kendisi intikamdan kurtuluşu temin edecek mi? (s. 71)

“Her şeyin deveran etmesi, oluş dünyasının varlığa (ilişkin) en radikal biçimde yakınlaşmasıdır: Mütalaanın zirve noktası.” (Nietzsche)

…en fazla görüneni (parıldayanı) hiç göremiyoruz… Bu birazcık mümkün olsa bile… (s. 74)

Türkçeleştiren: Rıdvan Şentürk
Paradigma Yayınları, Haziran 2009



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder