Martin Heidegger – Avrupa ve Alman Felsefesi
(Avrupa’nın Krizi
Fenomenolojik Sorun Olarak Avrupa’nın Dönüşümü)
Kurtuluş olanağı şu iki şeyi gerektirir:
1- Avrupalı halkların Asyalılardan korunması.
2- Kendi köksüzleşmelerinin ve parçalanmalarının aşılması. (s. 348)
…özsel olanın özsel olanla çatıştığı yerde, yalnızca Bir kalır, ki onlardan daha büyük-bir şeyin kendisi görünsün.
Bir halk, özsel eylemlerin bu çatışmasına dayanmayı üstlenerek, bu dayanmayı tanrısının yakınına gelmeye ve uzağına düşmeye hazır olmanın bir parçası yapar, ve bir halk ancak böyle ne olduğunu bilir.
Felsefe, hizmetçi kızların güldüğü arama ve sormadır. (…) Felsefeyi dolaysızca anlaşılır ve yararlı kılmayı ve yararlı bir şey olarak salık vermeyi denemek, felsefeyi yanlış anlamak olurdu. (s. 350)
Felsefe, aynı şey üzerinde aynı şeyin söylendiği söylemlerdir. Bunu başaranlar da, en büyük ve en özlü düşünürlerdir. (…) Duruş noktalarının görünüşte keyfi olan çokluğu ile sistemlerinin değişmesi de, temelde, Biricik ve Aynı’nın, gerçek düşünüre açık olan basitliğidir.
Var-lık, tüm var olanın var olan olmasını sağlayan Bir ve Kendiyle-Aynı’dır (das selbe). Onun kendisini bile, özüyle söylemenin geçerli olduğu Kendiyle-Aynı’dır. Kendisi dışında hiçbir karşılaştırma olanağı bulunmadığı için başkasıyla karşılaştırma yoluyla açıklanamayacak olandır: öyle ki, Var-lık’ın tek sınırı olan hiçliğin kendisi bile.
Var-lık’a aittir. Kendisi olarak Var-lık, en kendine özgü temelinden açığa, söze ve bilmeye çıkarılmalıdır, ki böylelikle insan bütün şeyleri özleriyle korusun ve özün yitirilmesini aşsın. (s. 351/352)
Yunanlı başlangıç derken anladığımız dönem, felsefenin Anaksimandros’dan Aristoteles’e kadar ki çağıdır.
“Varolanlar neerden meydana gelmişlerse zorunlu olarak yok olup onlara dönerler: Zira birbirlerine, zamanın düzenleyişine göre haksızlıklarının cezasını ve kefaretini öderler.” (Anaksimandros)
Varlık için Yunanca’daki temel sözcük pyhsis’dir. Onu biz alışıldık biçimde ‘doğa’ diye çeviririz. (Doğru düşünmeden uzaklaşmanın sebeplerinden biri bu)
Physis şu anlama gelir: Açmak –bir gülün açması gibi-, görünüşe çıkma, kendini gösterme, çıkma –bir kitap çıktı-, oradadır dememizdeki gibi. Var-lık’ın adı olarak phsis Yunanlılar için şu anlama gelir: Kendini göstermede orada-durma. Var olan, yani kendinde yükselerek orada-duran, Yunanlıların boy heykeli ve tapınağı, bu halkın orada-varlığını ilkin varlıpa getirir, açık ve bağlayıcı orada durmaya; bunlar, bu halkın varlığının ne kopyası ne de anlatımıdır; tersine, kurarak koyması ve yasasıdır. (s. 352/353)
Phsis, ışıkla, parıldamayla aynı kökten gelir. (Yunanca)
Doğruluk, Var-lık’ın özüne aittir.
Doğruluk, daha onra olacağı ve bugün de olduğu gibi, yalnızca insanın var olanlar üzerine söylediği ve söylemeyi sürdürdüğü önermenin ve cümlenin bir özelliği değildir; tersine, var olanın kendisinin temel olayıdır, yani onun açıklığa çıktığı veya örneğin sanat yapıtıyla açığa konduğu gibi; çünkü sanat Doğruluk’un, şeylerin özünün açıklığının yapıta-konmasıdır.
Varlık ve oluş, varlık ve görünüş. Oluş durmayandır, geçip giderek kendi-içinde-durmayı yitirendir.
Varlık şu anlama gelir: Kendini gösterme ve görünme.
Varlık’ın görünüşü, bu görünüşün, algılayan zihinde ki yansıması; bu ikisi aynı değil, görünüş ile algılanan görüntü ne kadar farklıysa, Varlık’ın kendisiyle de açığa vurduğu/verdiği görüntü o kadar farklıdır.
Görünüş, varlığa aittir, varlığa ait olan varlığın kendisi değildir.
Başlangıcı korumak en zor olandır.
Başlangıçtan başlayan düşüşü Platon ve Aristoteles’te görmekteyiz: bir düşüş ki, biçimlenişi içinde hep büyük kalır.
Platon felsefesinin temel sözcüğü ‘İdea’dır; idea-eidos, bir şeyin sunduğu görünüm, bakış demektir; bir şey kendini ne olarak gösteriyorsa o odur.
Böylece, şimdi eidos-idea görülen olarak, yüz ve görme ile ilişki içine sokulurken, varlık artık kendi özerkliği için değil; tersine, ancak insanın nasıl karşısında durduğuna göre kavranmaktadır. (s. 354)
Hegel’in bilerek ‘Mantık’ diye adlandırdığı şey, eskiden metafizik, ontoloji, var-lık öğretisi denen şeydir.
Hegel’in mantığında, Batı felsefesinin, başlangıcından değil, fakat Platon ve Aristoteles’ten başlayarak girdiği yol sona erer. Başlangıç, ele geçirilemeden kalmış ve hep bozulmuş olan temel konumdan kalkılarak geriye doğru yorumlanmış, yani yanlış yorumlanmıştır. (s. 356)
Felsefenin Var-lık’ın özüne yönelik temel sorusunu öyle kaynaksal bir biçimde yeniden sormak gerekir ki, bu orada aynı şekilde ve ilk önce varlığın özünün hengi temele dayandırılacağı da sorulmuş olsun.
Varlık ve düşünme ya da Varlık ve Zaman – işte soru budur.
Yanlış yola girmiş bilgi, insanın ondan vazgeçmesi ve onu değerden düşürmesi yoluyla değil; tam tersine, onu, ancak daha halis ve temelli bilme yolu ile yok etmesiyle aşılır.
Bilmek istemek, Doğru için verilen kavgadır.
Doğru olan, her şeyin özündeki Doğruluk’un kendisidir. (s. 358)
Avrupa’nın Krizi
Fenomenolojik Sorun Olarak Avrupa’nın Dönüşümü
Derleyenler: Önay Sözer & Ali Vahit Turan
Dost Kitabevi Yayınları
Mart 2007, Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder