6 Ekim 2011 Perşembe

John Reynolds Williams – Heidegger’in Din Felsefesi

John Reynolds Williams – Heidegger’in Din Felsefesi

Tanrı, ne varlık ne de belli bir varlık olarak idrak edilmeli, bilakis varlığın ötesi şeklinde algılanmalıdır. (s. 42)

Din, münhasıran inançla ilgilidir ve felsefeci, bir düşünür olarak, Tanrı, Tanrı insan ilişkisi gibi konuları ele alacak yeterliliğe sahip değildir. Bu durumda Heidegger’e göre din felsefesi bir şey olamaz. (s. 119)

Teolojinin nesnesi, Heidegger tarafından insani Dasein’ın varoluş tarzı olarak betimlenen Hıristiyan inancıdır.
Hıristiyan inancı, insanın inaılan şeye –İsa’ya, çarmıha gerilmiş Tanrıya iştirak etmesi olayıdır. O bir hayat tarzıdır ve bundan dolayı felsefe alanının tamamen ötesindedir. (s. 121)

Hıristiyan felsefesi gibi bir şeyin var olması ihtimali bir ‘kare daire’nin var olma ihtimalindan fazla değildir.
Heidegger kendi düşüncesinin, Tanrı sorunu hakkında konuşmayı reddetmesi nedeniyle ateistlik ya da kayıtsız olduğunu kabul etmez; çünkü bu, tek başına düşüncesinin yeterli olmadığı bir alandır. (s. 122/123)

İnanç, düşünmeden farklı olduğu için teoloji felsefeden bağımsızdır. (s. 123)

Metafizikte, (ontoloji-varlıkların bilimi olarak anlaşılan) felsefe ile teoloji arasında bir fark yoktur. Metafizik, bu durumda ‘onto-teoloji’ olur ve böyle olduğu için sadece felsefe ya da teoloji tarafından aşılmalıdır.

Her felsefe özgün ve asli anlamında bir teolojidir; öyle ki, genel olarak varlıkları kavrama (Logos), varlığın kaynağı hakkında sorular sorulmasına yol açar ve bu kaynak Theos, Tanrı diye adlandırılır.
Heidegger için felsefei metafizik ve teoloji; hepsi temelde aynıdır; ve onların en uygun (konu) başlığı ‘onto-teo-loji’dir. (s. 124)

Hıristiyan teolojisi Tanrıya en yüce varlık ismini verince ontoloji ve teolojinin birliği o kadar açık hale geldi ki, bir tepki başladı ve modern felsefe teolojiden bağımsız olmak için sert bir mücadeleye girişti. (s. 125)

Nietzsche’nin metafiziği de, gerçi skolastik metafizikten oldukça uzak görünse de ontoloji gibidir, aynı zamanda teolojidir. Bu metafizik teoloji negatif teolojinin gerçekten özel bir türüdür. Onun negatifliği şu ifadede açıkça görülür; Tanrı öldü. Bu, ateizmle ilgili bir ifade değildir; ancak, kendisinde otantik nihilizmin olgunlaştığı metafiziğin onto-teo-loji’siyle ilgili bir ifadedir. (s. 126)

Hıristiyanlık bu dünyanın bir kader vadisi olarak gelecek ebedi bir kurtuluşa sadece zamansal bir geçiş olduğunu öğrettiği müddetçe, Nietzsche Hıristiyanlığı genelde insanlara (iki düya öğreten) bir Platonizm olarak nitelendirir. (s. 126/127)

Dolayısıyla teoloji bir yorum olarak düşünülmelidir.

Heidegger, teolojik olmayan felsefeyi özgün saflığında bulmak için, onto-teo-lojinin gelişmesinden önceki döneme yani Sokrates öncesi düşünürlere kadar gitmek gerektiğini düşünür.

Hıristiyanlık, Varlık sorusunun –felsefe sorusunun- ihmal edilmesine katkı sağlamış olmaktadır. (s. 128)

Nietzsche , Tanrı öldü diyerek onto-teo-lojinin başarısızlığını ifade etmiştir. Heidegger’e göre, bu ifade bir ateizm deklarasyonu olmaktan çok felsefe tarihi aleyhine verilmiş bir hükümdür. (s. 130)

Tanrı, bütün varlıkların ilk mevcut nedeni şeklinde bir neden olarak adlandırılmaktadır.
Bu, kendi kendisinin nedeni olan bir nedendir. Bu (metafizik) felsefede Tanrı için uygun bir isimdir. Bu Tanrıya, insan ne dua edebilir ne de kurban sunabilir. Bundan dolayı felsefenin Tanrısını, kendinde neden şeklindeki Tanrıyı terk etmek zorunda olan Tanrısız düşünce, belki de ilahi Tanrıya daha yakındır. İşte bu, yalnızca Tanrısız düşüncenin Tanrıya onto-teo-lojinin kabul etmek istediğinden daha fazla serbestlik tanıyacağı anlamına gelir. (s. 131)

Hem teoloji hem de felsefe, Tanrı’yı değer olarak betimledikleri için hatalıdır; teoloji hatalıdır; çünkü bütünüyle yetersiz olan felsefi kategorilerle İncil’in Tanrısını yorumlamıştır; felsefe hatalıdır; çünkü kendi gerçek doğasına (yani inanç Tanrısına) yabancı olan bir kavramın felsefenin görevini –Varlık sorusunu sormayı- bir kenara itmesine onay vermiştir.

Metafizik Tanrı kavramı itibardan düşmüştür. Hıristiyanlık özellikle Tanrı kavramıyla ilgili olarak metafizik felsefeye o kadar yakınlaştı ki, birinin reddedilmesi zorunlu olarak diğerinin de reddedilmesi sonucunu doğurdu. (s. 132)

Sadece tanrılar ve Tanrı ölmüş değil, fakat tanrısallığın ihtişamı da dünya tarihinden silinmiştir. (s. 133)

Oysa, başka bir anlamda Tanrı’nın ortadan kaldırılması felsefe için bir avantaj olabilir; çünkü bu durum, felsefenin teolojik meşguliyetlerden kurtulması ve kendi uygun konusu –Varlık sorusu- ile ilgilenmede özgür olma fırsatını sağlar.

İnsan kavramı Heidegger düşüncesinin asıl meşguliyetini oluşturmaz; bu kavram daima ‘varlık’ sorusunun altında kalmıştır. İnsan, sadece Varlık’la ilgili olduğu kadarıyla tartışılır. Bu ilişki hem insan hem de Varlık açısında önemlidir. (s. 134/135)

Dasein -> Onun varlığı dünyadaki ‘varlık’tır. (s. 136)

Dasein kendi ölümüde ulaşır ulaşmaz artık Dasein yoktur.

…ölümde Dasein imkânlarını kaybeder ve yetkinlik ortaya koyması bütünüyle sona erer.

Bu son bulma, yani ölüm, Dasein’ın son bulan Varlık’ı değil, Dasein’in kendi-sonuna-yönelik-Varlık’ıdır.
Ölme terimi, Varlık tarzını ifade eder. (s. 137)

Ölüm, hayatın bir fenomenidir. (s. 138)

Ölümü beklemek;
Kişinin varlığında ve kişinin varlığı için, ölüm kendini halis bir imkân olarak açıklar; bu imkân gerçekte herhangi bir varoluşun imkânsızlığının imkânıdır.

Heidegger, Varlığın bu imkâna yönelimini ‘beklenti’ diye adlandırır: O, “kişinin en içten en azami Varlık-potansiyelini anlama imkânı, yani otantik varoluş imkânıdır. (s. 139)

Varoluşunu ölüme-yönelik-varlık şeklinde düşünen bir kimse, sadece bugünü için yaşayan kimseden farklı hareket edecektir. (s. 140)

Dasein kendi orijinin kaynağı değildir ve varlığımız bize dışarıdan verilir.
Dasein kendi orijin kaynağı değilse, aynı şekilde kendi nihai (dünyevi) kaderinin de kaynağı değildir. (s. 141)

Varlık ve Zaman ölümün kaynağıyla ilgili bu soruyu açıklamaz, fakat bu rolü yerine getirecek Dasein’ın ötesinde bir varlığa ihtiyaç duyar. (s. 142)

Kendi uygun (sonlu) durumumuzda şeyleri bilebilmemiz için Varlık bilgisine sahip olmamız gerekir.(s. 143) Bu önerme, modern dünyada sahip olduğumuz enformasyonun tümünü yerle bir etmek için yeterlidir.

(Ölüm) bütün dorukların ötesinde bir son, bütün sınırların ötesinde bir sınırdır. İnsan insan olduğu müddetçe ölümün tartışmasızlığına iştirak eder. (Metafiziğe Giriş) (s. 144)

Bir felsefeci olarak Heidegger için insanın ötesindeki bu gerçeklik Varlıktır.

İnsanın Varlıkla olan ilişkisini betimlemek için şiire başvurur.
Hölderlin ile ilgilenmesi bu nedenledir; Hölderlin, şiirlerinde insanı ‘ölümlü’ olarak isimlendirmiştir. (s. 144)

Ölümün şairane bir şekilde betimlenmesi insanın varlıkla olan esas ilişkisini ortaya çıkarır.

Ölümlüler, ölümü ölüm olarak tecrübe edebilen kimselerdir. Hayvanlar bunu yapamazlar. Hayvanlar aynı zamanda konuşamazlar. Ölümle dil arasındaki özsel bağlantı birden ortaya çıkar, fakat hâlâ üzerinde düşünülmez. Oysa o bize, dilin bizi kendisinde toplanması ve kendisiyle bağlantı kurmamızı sağlaması hakkında bir ipucu verebilir; öyle ki, ölüm bizi toplayan şeyle birlikte bulunur. (s. 146)

Varlığın kendisinde tezahür ettiği bir varlık olması, insanın bir ayrıcalığıdır.
Ölüm insanı kendi kaynağına açar. (s. 151)

Olay = Ereignis
“Olay” sözcüğü salt meydana gelme ya da oluş olarak değil, “açanı ve koruyanı veren ve gönderen” şeklinde anlaşılmalıdır.
Olay, hem Varlığı hem de zamanı ihtiva eden bir üstün kavram değildir; bilakis bu iki kavramın karşılıklı bağlantısını belirler.

“Olay, meydana getirmeye neden olandır.” (s. 153)

Çağdaş dünya,
Heidegger’in varlığın metafizik açıdan ihmal edilmesinin mantıksal sonucu olarak gördüğü teknoloji tarafından büyülenmiştir; ve teknoloji kutsala ve Tanrıya açıkça antipatiktir. (s. 155)

Kutsal, doğanın özüdür.

Kutsal, doğanın öyle bir yönüdür ki, geçip gitmiş tanrıların izlerini ararken şaire ifşa edilir –yani Varlığın mukaddes bir yönüdür.

Şair ölümlü bir insan olduğu, bunula birlikte tanrılardan söz eden biri olduğu için şir öz itibariyle tanrılarla insanlar arasındaki bir ilişkidir.

Şiirin özü, tanrıların işaretlerinin yasalarını insanların sesinin yasalarıyla birleştirir. Şairin kendisi, öncekilerle –tanrılar ile sonrakiler- insanlar arasında durur. O, -ikisi arasına- tanrılar ile insanlar arasına atılmış birisidir. (s. 158)

Tanrı Heidegger’in Varlığının şiirsel ismidir. Böyle olduğu için, o dini bir kavram değildir ve Hölderlin’de dini bir şair değil Varlık şairidir. (s. 160)

Düşünür Heidegger, Varlığın hakikatini arştırır; şair Hölderlin, kutsalı isimlendirir.

Varlık Tanrı değildir; çünkü Varlığın ötesinde, varlığı insana veren bir şey (yani olay) vardır. İnsanın bu bağışa yönelik göstereceği en uygun tutum, Heidegger tarafından şeyler açısından sükûnet ve gizeme açık olma şeklinde betimlenir. (s. 171)

Heidegger felsefesiyle ilgili Tanrı ne Varlıktır ne de varlık (var olanlar); o sadece Varlık ötesidir. (s. 203)


Çeviren: Mehmet Türkeri
İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları
Ağustos 2005, İzmir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder