Başlangıçta elimizde birbiriyle kesişen üç kuramsal alan var; ahlak teorisi, eylem kuramı ve söz edimleri kuramı. (s. 27)
Normatif dil, eyleme kılavuzluk etmek olan işleviyle tanımlanır. (s. 29)
Söz edimleri kuramının ahlaksal sonuçları konusunda doğrudan Searle’ü inceleyelim.
1- Dile getirilebilirlik teoremi: Buna göre anlamlandırılabilren herşey dile getirilebilir ki, bu ilke anlamı onun sözel anlatımına eşdeğer saymamıza izin verir.
2- İçtenlik koşulu: Bu da bir örtüşme koşuludur. Gerçekten söz verdiğimde, bu söze bağlı kalmaya gerçekten niyetliyim ve vaat ettiğim şey, “yapacağım” dediğim şey ile tamamen aynı anlamda demektir.
3- Yönelimlerin karşılıklılığı koşulu: Searl, gerekli düzeltmelerle (Paul Grice’taki imlem, tamamlanmış anlamına ancak, konuşmacının imleme niyeti; diğer kişideki, konuşmacının niyetini nasıl ise öyle olan ve başka bir şey olmayan bir imlem olarak kabul etme niyetiyle karşılaşıyorsa sahip olur) Paul Grice’taki imlem çözümlemelerinden türetir.
Söz verme -> Yükümlülük = Ahlaksal olan
İyi ya da kötü olan, oyunun kurucu kuralları değil, oyunun oynanma biçimidir. (s. 35)
Söz vermenin kurucu yükümlülüğünden vaatlere sadık kalmak gerektiğine dair yükümlülüğe nasıl geçilir. (s. 38)
Çıkmazdan kurtulmak için olanaklı iki yol bulunmaktadır; bunlardan biri, geçişi zorlamak ve söz vermenin kendisi üzerinde, söz verme etiğini inşa etmeye girişmektir. Diğeri söz vermeyi dışarıda bir barınak, söz vermenin oluşturucu kuralını yukarıdan yöneten bir ahlaksal ilke oluşturmaya davet eder. İlkinde söz verme kendi etiğini doğururken diğerinde bu etik ona başka yerden gelir.
Söz verme gerçekten de tüm diğerlerinden farklı bir söz edimidir, çünkü önceden var olmayan bir yükümlülük yaratır. (s. 41)
Gerçekten istemek, söz verme yoluna girmektir, gerçekten istemek, yapmaya kendini güdümlemektir. (s. 42)
Başkasında beklenti yaratan, başkasının bana güvenmesine yol açan benim vaadimdir.
Söz verme, toplumsal boyutu nedeniyle, vaadin daha gelişmiş bir aşamasını oluşturmaktadır. Birisinin vaadine karşılık gelen diğer kişinin istemde bulunma hakkı. (s. 43/44)
Demek ki söz verme şu anlama geliyor; bir başkasına vekalet veriyorum, yani adağın kurucu ve mutlak gereği. (s. 44)
Rawls’ın Adalet Kuramı
Adalet kuramı, ilk uygulama alanını, Rawls’ın “işbirliği şeması” diye adlandırdığı bir toplumun temel kurumlarında bulur.
Adalet idesi, kendisini iki ilkeyle ortaya koyar; ilki eşit bireylerin haklarını ve ödevlerini düzenler; ikincisi ise, eşit olmayan bireyler arasındaki üstünlüklerin ve yoksunlukların paylaştırılmasını düzenler. İlki politik ikincisi ise sosyal ekonomik alana egemendir. (s. 46)
Hakseverlik olarak adalet, onun ana savıdır. (s. 47)
Rawls, adalet kavramının en anlaşılması güç bölümünü oluşturanın bireysel alana uygulanması olduğunu itiraf eder; çizdiğimiz yayın sakınımlılığını açıklayan şey.
Temel olan şu ki, bireylerin kendilerine ve aralarında birbirlerine karşı bağlı oldukları yükümlülüklerle ilgili her teori, örtük olarak, kurumlar düzeyinde bir adalet kuramını barındırmaktadır. (s. 49)
Bir söz verme iyi niyetle (bona fide) gerçekleştirildiğinde adildir ve elde edilmiş her üstünlüğün, bir eşitsizlik durumunda karşı tarafın kanıtlamış olduğu yoksunlukların düzeltilmesi içinde karşılığına sahip olmasını isteyem hakseverlik ilkesine uyar.
İki adalet ilkesine uygun düşen işbirliğini en yükseğe çıkardığında, söz vermenin uygulaması adildir. (s. 50)
İstenç kendisini kendine verdiği andan itibaren, kendini yükümleme gücü adalet ilkesine katılarak, adalet ilkelerini yasalar haline dönüştürür. (s. 52)
Çeviren: Atakan Altınörs
Asa Kitabevi, 2000, Bursa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder