Tzvetan Todorov & Bernard Foccroulle & Robert Legros – Sanatta Bireyin Doğuşu
Önsöz, Pierre-Henri Tavoillot:
Ortaçağ’ın sonunda
Yapıtlar yavaş yavaş kutsal olana yüz çevirip bu dünyayı en benzersiz yanıyla, gündelik yaşamla, duyguların evreniyle ve pek insanca insan’la betimlemeye yöneldirler. Bu da a posteriori gerçek bir devrim olarak çıkar ortaya, resimde, müzikte ve yazıda çok yavaş gerçekleşir.
İnsan gerçekliğinin anlatımı … en özgür ve özgül yanıyla bireyin resmedilmesi sanatta yeni bir zorunluluk olarak dayatır kendini.
…bu çalışma … modernitenin yükselişine dair en şaşırtıcı yorumların anahtarını verecektir. (s. 7)
(Todorov)
Hakkında fikir sahibi olunmayan bir şey resmedilemez. (Tocqueville) (s. 9)
İsa’nın krallığı bu dünyada değildir; bu dünyada Hıristiyan, Sezar’ın hakkını Sezar’a verir. Öğreti insan sevgisini yüceltir gerçekten, ve Aziz Pavlus der ki; başkalarını seven Hırstiyanlığın gereklerini yerine getirmiş olur, ama bu insan öteki insanları Tanrı’yı sevmenin bir yolu olarak, kimilerinin uzak durabileceği bir yol olarak sever.
…nesnelerle insanlar duyulara yöneliktir; ne var ki duyular bayağılıkla karşı karşıya bırakılırsa, bireylerin kendisi de değer kazanamayacaktır. (s. 15)
Görsel gösterim yok olmayacak, ama dönüşüme uğrayacaktır: Resimler seslenecek, artık birinci işlevleri görünür olanı değil, gerçek ve doğru olanı göstermek olacaktır.
Tanrı’nın özgürlüğünün sınırsız olduğunu kanıtlamayı arzulayan Ackham’lı William’ın, dünya düzeninin Tanrı’nın istencine boyun eğmediği ilkesini getirir. Dolayısıyla papayla çatışmasında imparatorluğun tarafında yer alır. (Hıristiyanlık öğretisi) (s. 16)
Özler ve soyutlamalar, Tanrı’da varolduklarında sonsuzdur; insan algısıysa zamanda yer alır. O dönemin kitap bezemecileri zamanın izlerini keşfederler. (Resimde ışık ve gölgenin öne çıkışı) (s. 18)
(Foccroulle)
Ne söylediği anlaşılmayan metinleri dört ya da beş sesten okumak niye, Eskiler lirle desteklenmiş tek bir sesin gücüyle en şiddetli tutkuları harekete geçirebilmişken hem de… (Vincenzo Galilei)
Vincenzo’nun büyük oğlu, Galileo Galilei (s. 24)
Kutsal olanın geri çekilişi
Modern dünyada, kutsalın varlığı yine hissedilebilir kuşkusuz, ama farklı bir biçimde, geride. (s. 26)
Bundan böyle, güzel mutlak değildir, kutsal olansa öznel ve insani olur çıkar. Müziğin amacı Evren’deki uyumu yansıtmak değil, Descartes’ın 1618 tarihli Compendium Musicae’sinde yazdığı gibi, “hoşa gitmek ve içimizde çeşitli heyecanlar uyandırmaktır.”
Hoşa gitmek ve heyecan uyandırmak: modern zamanların müziğinin konusu da alıcısı da bireydir. (s. 27)
Ortaçağ’a özgü dünya anlayışında, tüm öteki sanat dalları arasında en benzersiz konuma sahip olan müziktir.
Liberal sanatların ilk eğitim derecesi trivium’da dilbilgisi, mantık ve retorik vardır; müziğe gelince, quadrivium diye anılan bir sonraki derecede, aritmetik, geometri ve gökbilimle birlikte yer alır.
Aziz Augustinuz / De Musica
Bir şeyler hoşumuza gidiyorsa eğer, bize güzel geliyorsa, bunun nedeni benzer ksımların belli bir birleştirme yoluyla bir uyumun birliğine ulaştırılmış olmasıdır. Öte yandan, kusursuz birlik bir tek Tanrı’da tamamlanır. (s. 28)
Algılanabilen güzellik, algılanamayan güzelliğin imgesidir. (s. 32)
Her şeyimi aldı benden, yüreğimi
Ruhumu, varlığımı ve dünyamı
Ve hiçbir şey bırakmadı geriye
Doymaz bir arzu ve yürekten başka. (s. 34)
“Dillendirdiğim sözcükler bir insanın ağzından çıkmıyor, gönül gözüyle gördüm onları ve işittim.” (Hildegard) (s. 35)
Machaut hakiki şarkının ve şiirin yürekten gelmesi gerektiğini yazar: Çünkü her kim ki yapıtına duygu katmayacak, ezgisi de sahte kalacaktır. (s. 37)
Madrigal
Rönesans’ın tüm müzikal biçimleri arasında hümanist etkileri en yetkin biçimde içine alacak ve operanın yükselişini hazırlayacsk olan madrigaldir.
Madrigal’in kökeni / Petrarca’nın şiirinin keşfi (s. 41)
Moteverdi / Barok çağına girmek için madrigale dayanarak türe kesin bir evrim kazandırır. (s. 43)
Seconda Prattica’nın kavramsallaştırılması Monteverdi’nin gerçekleşmekte olan kopuşun ne kadar bilincinde olduğunu gösterir. Bundan böyle müziğin dile getirdiği şey evrenin düzeni, tanrı ve sonsuzluk duygusu, kendi içinde dönen bir dünya imgesi değildir: Şimdi burada olan sözcükler, bir erkeğin ya da kadının duyguları, kişilerle şiirleşen ya da dramlaşan durumlardır. Müzik yansıma ve benzeme olarak algılanmıyordur artık, söylemdir, gösterimdir, heyecanın anlatımıdır. (s. 44)
Hümanistleri derinden etkilemiş olan Floransalı filozof Marsile Ficin / “aşkın her şeyin anahtarı olduğunu Orpheus’la öğreniriz.” (s. 45)
İçeri girenler, tüm umudunuzu arkada bırakın (s. 46)
Rönesans / İnsan doğasının gerçeği mitosa üstün gelir ve onu ele geçirir. (s. 58)
(Legros)
Modern toplum yeni bir türde bireylerden oluşur. Birbirlerini eşit, özerk ve birbirlerinden bağımsız varlıklar gibi görüp davranmaya başladıklarında, insanlar aslında sözcüğün bilinmedik anlamıyla, hatta gerçek anlamıyla birey olmuşlardır. (s. 61)
Aristokratik toplum /
Herkes ne ise ona uyum sağlamakla yükümlüdür, doğal ve temel sayılan aidiyetlere göre davranmaya eğilimlidir. (s. 62)
Hiyerarşi hem doğal hem de kuşatıcı olduğunda, hem doğal hem de doğaüstü bir düzen olarak dayatacaktır kendini. (s. 68)
Hiyerarşi ilkesi törelere egemen olduğunda, toplumun en alt katmanlarında yer alanlar son kertede yalnızca birer bedene indirgenirler; tek görevleri bedensel işleri yerine getirmekten ibarettir. (s. 69/70)
Daha yukarıdan gelen bir yasayla belirlenen düzeni (bir örgütlenme ve buyruklar) kabullenmeye yöneldiği için, her insan düzenlenmiştir. Hiyerarşi ilkesi üstüne kurulmuş toplumlar, özel kılınmış, kişileştirilmiş ve düzenlenmiş bireyler üretmeye yöneldikleri ölçüde, bireylerinin benzersizleşmesini bastırmaya ya da gizlemeye yönelmiş olurlar. (s. 74)
Sanat yapıtı benzersiz olarak ele alınabildiğinde evrenselliğie açılır. (s. 78)
Bir yüz benzersiz görünür bize, ama insanlığından bağımsız algılanır, hatlarına, göz rengine, saçların kıvrımlarına, burnun biçimine ya da yanakların rengine hayranlık duyularak plastik bir biçim olarak incelendiği anda, Lévinas’ın altını çizdiği gibi, bir insan yüzü olarak anlamını yitirir. (s. 79)
Dünyamıza yansıyan bir dünya gibi yaşanmadığı andan itibaren, öte dünya bir arka dünya hissedilmeyecektir artık. Arka-dünya olarak hakikat dünyası, Nietzsche’nin deyişiyle, bir “masal” olur çıkar. (s. 81)
Hiyerarşiler doğadan, yetkeler Tanrı’dan koptuğunda … yeni bir dünya deneyimi oluşur.
İnsanlığa aidiyetimiz dışında artık hiçbir aidiyet özümüzü belirlemez, bu arada özümüzü belirlediği varsayılan evrensel insanlık artık doğal sayılmaz. (s. 84)
İnsanca varolmak bir hayvan olmanın özel bir biçimi değildir, bir canlı olmanın özel bir biçimi de, varolmanın özel bir biçimi de değildir. İnsanın algılanışı nihai bir evrenselin duyulur algısıdır. (s. 90)
Her insan düşünüldüğü gibi, yapıldığı gibi, davranıldığı gibi düşünme, yapma ve davranma eğilimi gösterir. Gündelik yaşam içinde, Heidegger’in das Man (onlar) dediği tarafından yönlendirilmeye izin verirken yitip gitme tehdidi altında olan genel anlamıyla insanlık değil, modern insandır. (s. 95)
Romantik dönem / “ben”in anlatımını güçlendirir.
Berlioz ve Wagner bu yeni birey anlayışını örneklendirirler.
Hegel’e göre tinin yaşamının üç büyük alanı –sanat, din, felsefe- tek ve aynı amaca hizmet ederler: Mutlak ya da tanrısal olanı ifade etmek. Bunlar yalnızca anlatım biçimlerinde ayrışırlar.
Sanat, mutlak olanın gösterimini duyulur bir malzemede (yapıt) verdiği için, bu amacın kusurlu ve yetersiz bir anlatımını getirir. İşte bu nedenle (sanat), din ve felsefe gibi daha üstün biçimler tarafından aşılmak durumunda kalacaktır. (s. 105)
Sanat bizler için hakikatin varoluş olarak kendini dayattığı en yüce anlatım biçimi değil artık.
Tocqueville’e göre, demokratik zamanların sanatı, insanların dünyasını keşfetmiş olmasıyla belirlenir: Kutsal sanatı kalbin ve ruhun derinliklerini araştıran insancı bir sanat izler. (s. 106)
Yorum / yorumcu / sahneye koyan
Bu kavramlardan “sahneye koyan”, büyük savaştan önce işitilmemiş. (Sanatın hangi mecraya düştüğünü işaret ediyor)
Çeviren: Esra Özdoğan
Yapı Kredi Yayınları, Haziran 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder