Tiplemeler:
Cipriano Algor, Marçal Gacho, Martha, Isaura ve Buldum
Algor: İnsanın yatağa düşmeden önce bedenini titreten üşüme duygusu
Gacho: Öküzlerin boyuduruk vurulan yerlerine verilen ad.
Eskiler ne doğru söylemiş, genç adamı gücü var, kafası yoktur, ihtiyar adamınsa kafası var gücü yoktur diye. (s. 10)
Satışlar birdenbire düştü.
Sanıyorum plastikten yapılma çömlek taklitleri yüzünden.
Hayat buydu işte, söylenmeye değmez ya da bir kez söylendikten sonra bir daha söylenmesi gerekmez sözlerle doluydu, söylediğimiz her söz, söylenmeyi kendi özünden ötürü değil, ağızdan çıkmasının yaratacağı sonuçlardan ötürü daha çok hak eden başka bir sözün yerini alıyordu. (s.37)
Sinirlenme baba, güzel güzel konuşuyoruz, bir adamın bir kadına bir testi vermesinden daha doğal ne olabilir şu dünyada. (s. 65)
Otoriter, yoz, insanın elini kolunu bağlayıcı öğütler veren basmakalıp sözler, bunlara zaman zaman hiç beklenmedik biçimde değer atfedilip, inciler adı verilirse de, dünyayı kasıp kavuran en şiddetli vebalardan bile tehlikeli ve zararlı bir salgındır.
İsteyen başarır, deriz, sanki dünyanın acı ve acımasız gerçekleri her gün bu sözün aksini kanıtlamıyormuş gibi. (s. 69)
Şansım varmış ki sen aynı anda çok, hızlı ve iyi düşünebilme yeteneğine sahipsin. Boşuna dememişler kızını dövmeyen dizini döver diye, hiç uymadı ama neyse. (s. 71)
Sayılar önemlidir, sayılar insanı etkiler, psikolojik bir şey bu, Psikolojiden pek anlamam ben, Ben de anlamam ama bütün cahilliğimize rağmen arada sırada böyle sezgisel zeka parıltıları gösteriyoruz, Olsun, sen yine de o parıltıları babanın geleceğinden uzak tut, baban hep yeni günün kendisine iyi veya kötü ne getireceğini bekleyerek yaşadı bugune dek, Günün getirecekleri bir şeydir, bizim o güne nasıl bir katkıda bulunacağımız başka bir şey, Önceki gün işte, Pardon, anlamadım, Yaşadığımız güne getirdiğimiz şey, bir önceki gündür, hayat dediğin de önceki günleri sırtında taşımaktan ibarettir, nasıl ki taş toplayan bir adam an gelir topladıklarını taşıyamaz olur, biz de bir gelir sırtımızdaki günlerin ağırlığı altında eziliriz ve konu kapanır. (s. 74/75)
Her mutlu reklam ailesinin bir köpeği vardır, sanki hayvancık o güruha insanüstü bir değer katar. (s. 92)
Siz siz olun asla umuda güvenmeyin. (s. 98)
Hiçbir zaman “neden” kıtlığı çekmiyoruz. (s. 105)
Olduğumuzdan başka hiçbir şey olamayacak bizlerin birden dünyada bize gerek kalmadığını anlamamız … Oysa biz hep gerekli olduğumuz varsayar, bize verilecek görevler için yeterli olduğumuza inanırdık, bu inanç biz yaşadıkça sonsuz olacakmış gibi gelirdi, zaten sonsuzluk da bizim ömrümüz kadardı. (s. 106)
Çıkmadık candan ümit kesilmez
Tepemizdeki bulutlar ne kadar kara olursa olsun, onların üstündeki gökyüzü hep masmavidir. (s. 107)
Seni seviyorum ve bazen sık sık bunu unutuyorum. (s. 114)
Hayattaki her şey gibi, yararlı bir amaç için kullanılmayan şeylerden sonunda vazgeçilir, insanlardan da. (s. 129)
Damlaya damlaya göl olmasını bekleyecek zamanımız yok (s. 148)
En büyük acı olay anında hissettiğin değil, olayın üzerinden bir zaman geçtikten sonra, yapacağın hiçbir şey kalmadığında hissettiğindir, Ama zaman her acının çaresidir derler, Gel gör ki, ömrümüz bu önermenin doğruluğunu sınamaya vefa etmiyor hiçbir zaman. (s. 155/156)
Maddenin özünün sonsuz ve ölümsüz olmadığını hatırlamak gerek, eğer zamanın görünmez parmakları mermeri, graniti bile parçalayabiliyorsa, alelacele birleştirilmiş ve üstünkörü fırınlanmış birkaç parça toprak kaba neler yapmaz ki. (s. 174)
Uygulamalı psikolojiye giriş kitaplarının tümünde görülebileceği gibi, merhametsiz adamlar aynı zamanda korkak olurlar. (s. 175)
Her insanın bir ada olduğunu söylerler, ama doğru değil bu, her insan bir ıssızlık, evet buldum, hepimiz kendi ıssızlığımızın içindeyiz, o ıssızlık bizi oluşturuyor. (s. 190)
Değişimin yönü hep ileridir, bizim ona ayak uydurmaktan başka seçeneğimiz yoktur ve yolun kıyısına oturup bugünlerinden daha iyi olmayan bir geçmiş için gözyaşı dökenler, acınacak halde kalmaya mahkûmdur. (s. 191)
Cipriano Algor
Ellerini küllere daldırdı. Pişmiş kilin ince, başka hiçbir şeye benzemeyen pürüzleri geldi eline. Sonra biblolardan birini başparmağı, işaretparmağı ve ortaparmağıyla tutarak, ana rahminden çocuk çıkarır gibi bir hassasiyetle küllerdeki yatağından ayırdı. Hemşireydi çıkan. Biblonun gövdesindeki külleri silkeledi ve yüzüne üfledi, kilden heykelciğe kendi soluğunu, kendi kalp atışlarını verir, canından can, kanından kan katar gibiydi. (s. 200)
Bir kişilik çelişkilerle dolu olabilir ama asla tutarsız değildir.
Bir kişi veya kişilik, iç tutarlılığının sınırları içinde kendisiyle çelişir, oysa tutarsızlık sabit bir davranışsal özelliktir, çelişkiye direnir, çelişkiyi yok eder, onunla yaşamaya dayanamaz. (s. 218)
Marçal üçyüz heykelciği kasalara yerleştirme işlemine başladı. (s. 265)
Konuşmazsak mutsuz oluyoruz, konuşursak tartışıyoruz. (s. 267)
Zihin ancak evinde, kendisini tatmin edici biçimde anlamlandırabilir. (s. 271)
Olanlarla yaşamamız gerek, olacaklarla veya olabileceklerle değil. (s. 273)
Ağız sessiz kaldığı sürece daha güvenilir olan bir organımızdır. (s. 274/275)
Artık bizden mal almayacaklar. (s. 294)
Kapı kapandı ve köpeği sahibinden ayırdı, ama duygular öyledir ki, birinin yüreğinde hissettiği terk edilme sızısı, diğerinin duyduğu acılı mutlulukla, hiç değilse o anda, anlayış veya avuntu bulamaz. (s. 304)
Bir insanın nasıl olup da birdenbire bu kadar karşıt duyguları aynı anda içinde barındırdığını, yani demin gördüğümüz en dehşetli acıları ve en derin mutlulukları bir anda hissedebildiğini, sonra da açıkta bırakılmış o tek bağlacın doğurduğu duyguyu keşfedebildiğini veya yarattığını hayal etmeye gelince, bu, geçmişte birçoklarının yapmaya kalkıştığı, ama sayısız karmaşanın ifade edebilmek için umarsızca bekleştiği o kapının eşiğine ayak basmanın, gökkuşağı altından geçmek gibi olanaksız bir iş olduğunu anladıklarında terk ettikleri bir uğraştır. İnsanların sözcük dağarcıkları, yaşadıkları ve hissettikleri her şeyi ifade edebilmek için hâlâ çok yetersizdir ve muhtemelen de hep böyle kalacaktır. Bazıları bu çok ciddi engeli insanların kilden yaratılmış olmasına bağlar, bu madde de, ansiklopedilerin büyük yardımseverlikle açıkladıkları gibi, bir milimetrenin bin iki yüz elli altıda biri boyutundaki mineral parçacıklarının birleşmesiyle oluşmuş aşınma eğilimli bir tortul kayadır. Çok derin dilbilimsel çalışmalara rağmen şimdiye kadar hiç kimse buna bir ad koyamadı. (s. 305)
Marçal bile karnında bir ağrı hissetti. Cipriano Algor minibüse yaklaştı, sürücünün yanında kendisine ayrılmış koltuğa oturdu ve, Gidelim, dedi, Bundan sonra tek bir söz etmeyecekti. (s. 306)
Aşağıda altı ölü insan var
Kimdi o insanlar, O insanlar bizdik, dedi Cipriano Algor (s. 337)
Eve yöneldiğinde kapının ardına kadar açık olduğunu fark etti, işte insan uzun bir yolculuktan döndüğünde kapılar böyle olmalıdır. (s. 343)
Isaura
O testiyi göğsüme bastırdığımda, göğsüme bastırdığımın testi değil sen olduğunu anlamamak için erkek olmak gerek. (s. 349)
Çeviren: Sıla Okur
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Şubat 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder