8 Nisan 2013 Pazartesi

Mario Vargas Llosa – Genç Bir Romancıya Mektuplar


Mario Vargas Llosa – Genç Bir Romancıya Mektuplar


Edebiyat mesleğinin en önemli özelliği belki de meslek sahipleri için en büyük karşılığının, icrasının kendisinde saklı olmasıdır, öyle ki bu karşılık eserin sağlayacağı başarılardan çok, ama çok daha değerlidir. (s. 12)

Başkaldırı: Kendi kurguladığı yaşamı gerçekliğe yeğleyen kişi böylece hem yaşamı ve gerçek dünyayı olduğu gibi görmeyi dolaylı yoldan eleştirip reddettiğini, hem de bunların yerine kendi hayalinin ve tutkusunun ürünlerini koyma arzusunu belirtmiş olur. (s. 15)

Kurmaca derin bir gerçekliği gizleyen bir yalandır. (s. 15/16)

Edebiyatçının uğraşını / 19. yüzyılda bedenlerinin fazlaca kalınlaştığını düşünen kadınların, periler gibi incecik olabilmek arzusuyla tenya yutmalarına benzetiyor. (s. 18)

Edebiyat mesleği bir hobi, bir spor veya boş vakitlerde icra edilen kibar bir oyun değildir. Ayrıcalıklı ve ayırıcı bir fedakârlık, önüne başka hiçbir şeyin geçemeyeceği bir öncelik, kurbanlarını (kutlu kurbanlarını) köleye dönüştüren özgürce tercih edilmiş bir uşaklıktır. Paris’teki arkadaşımda olduğu gibi edebiyat varoluşu işgal eden, insanın yazmaya ayırdığı saatlerden taşan ve diğer her işin içine sızan devamlı bir faaliyet haline gelir, çünkü yazarın yaşamından beslenen ince uzun bir tenyadan çok farklı değildir. (s. 19)

Yetenek veya deha adını taktığımız şu gizemli şey erken gelişerek, pat diye ortaya çıkmaz (en azından romancılar arasında böyledir…) (s. 20)

William S. Burroughs, Canki…
…bağımlılığının onu nasıl mutlu bir köleye dönüştürdüğünü anlatır. (s. 21)

Romanlarda anlatılan öyküler nereden çıkar? Konular romancının aklına nasıl gelir?
Bütün öykülerin özünde onları yaratan kişilerin deneyimleri vardır;
…kaynak, deneyimin ta kendisidir. (s. 23)

Roman yazmak / tersten striptiz yapmaya benzer
Romancı yaratma işini tersten yapar. Romanı tasarlarken hayal gücünün ürettiği kat kat ve rengârenk kıyafetleri giyinerek özündeki çıplaklığı, yani gösterinin başlangıç noktasını gizler.
…romancı tıpkı catoblepas gibi kendi kendinden beslenir. (s. 24)

Gönlünde yatan ve onu yazmaya teşvik eden, hatta mecbur bırakanları yazmak yerine başarıya daha kolay ulaşabileceğini düşünerek konularını ve temalarını sadece mantığa dayalı ve soğuk bir biçimde seçen romancı özgünlükten uzak, dolayısıyla da kötü olma olasılığı hayli yüksek bir romancıdır. (s. 29)

Edebiyatta konular kendi başlarına iyi ya da kötü addedilmezler. (s. 30)

Biçim, romanın en somut unsurudur. (s. 31)

Kurmacayla gerçekliği ayıran mesafeyi aşmak ve aralarındaki sınırı kaldırıp okuyucuya sanki hakikatlerin en sağlamı bu yalanmış, gerçeğin en tutarlı ve somut tanımı bu sanrıymış gibi hissettirmeyi amaçlar. Büyük romanları edebi kılan işte bu müthiş kandırmacadır. (s. 33/34)

Üslubun doğru veya yanlış olmasının hiçbir önemi yoktur; önemli olan, etkili olup olmadığı ve anlattığı öykülere yaşam sanrısı katma amacına uygunluğudur. (s. 37)

Samimiyet veya samimiyetsizlik, edebiyat söz konusu olduğunda, etikle değil estetikle alakalı bir meseledir. (s. 42)

Flaubert’in üsluba dair bir teorisi vardı: Mot Juste.
Sözcük kulağa hoş geliyorsa doğru demekti. (s. 44/45)

Her kurmaca (bilhassa da iyi olanlar) biz okurların yaşadığı gerçek dünyanınkinden farklı, bağımsız bir zamana, kendine özgü bir zaman mekanizmasına sahiptir. (s. 64)

Uyanmıştı ve dinozor hâlâ oradaydı. (Augusto Monterroso) (s. 65)

Bir romanın sözcükleri ve düzeni etkiliyse, yani okuyucuları inandırmak istediği öykü için uygunsa,
…okuyucu kitabı okurken anlatılanlara dalıp gider ve nasıl anlatıldığını tamamen unutur,
Roman tekniğinin doruk noktası budur işte,
…okuyucuya romanın varlığını unutturmak. (s. 86)

…konuyu, üslubu, düzeni, bakış açılarını, vesaire birbirinden ayırmak, canlı bir bedeni kesip biçmeye eşdeğerdir. (s. 123)

…yaratıcılık başkasından öğrenilmez; yaratıcı olmanın tek yolu okumak ve yazmaktır. (s. 124)

Cartas o un Joven Novelista
Türkçeleştiren: Emrah İmre
Can Yayınları
Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder