28 Nisan 2013 Pazar

Joel Kovel – Tarih ve Tin


Joel Kovel – Tarih ve Tin
Özgürleşme Felsefesi Üzerine Bir İnceleme


Tinden uzaklaştırma projesi teknokrasi, doğanın yenilgiye uğratılışı, kutsal olanın kaybedilişi ve bütünün birbirinden kopmuş parçalara ayrılışı ile birlikte ortaya çıkmıştır. (s. 12)

Tin kavramını bir kez dinden kopardık mı varoluşun her alanında tinsel imkânlar görmeye başlarız: Cinsellikte, politikada, gündelik yaşamın mütevazı etkinliklerinden. (s. 15)

Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş,
Bu geçişin bizim açımızdan en önemli özelliği, geleneksel topluma ait büyük dünya dinlerinin tinsel yaşamın temel araçları olma işlevlerini yitirmeleridir. (s. 17/18)

…resmi din, tinselliğin özünü iktidara boyun eğmenin bir yolu olarak yabancılaştırdı. Fakat bir şeyin yabancılaştırılabilmesi için önce ortada olması gerekiyordu: Sadece tinselliğin mevcudiyeti değil, tinselliğin gerçekten önemli olduğuna ve varoluşun koşullarını tanımlama gücü bulunduğuna inanç da gerekliydi. (s. 19)

Mallara ve paraya,
…tapan bir toplumda bir şeylerin bozuk olduğu sonucuna varmak için Karl Marx’a gitmeye gerek yoktur. (s. 22)

Kâr uğruna insanların çoğunu umutsuzluk ve yoksulluğa iterek gezegenin intiharına yol açan bir dünya düzeni, tinsel merkezi olmayan bir öldürme/üretme makinesidir. (s. 24)

Olanaksız olan eğer gerçekleştirilecekse önce hayal edilmelidir ve bu en sağlıklı yoldur. (s. 25)

Bir şeyin içinde olanlar o şey için bir sözcüğe sahip değillerdir, çünkü buna gereksinimleri yoktur. Ancak tinden uzaklaşma çağı tinselliği varoluşun geri kalanından koparmamıza ve onu aramamıza yol açmıştır. (s. 32)

“…insan sadece nefesle yaşamaz, nefese güç veren O’nunla yaşar.” Katha Upanişad

Dinsel veya tinsel etkinlik doğrudan doğruya topluluğun kolektif yaşamından kaynaklanır. Devletin ve sınıf sisteminin yokluğu, benliğin evrenle ilişkili tecrübesi üzerinden yabancılaşma ve soyutlama perdesinin kaldırır. (s. 37)

(Rudolph Otto “Kutsallık Fikri”)

İnsanın dış görünüş olarak sahip olduğu her çokluk, kendi özünde birdir. Buradaki bütün oraklar, ağaçlar, taşlar ve diğer şeyler Birdir. Bu en derin derinliktir.” Meister Eckhart

Tinsel deneyim, deneyimin geri kalanından ayrılır ve yaşamsal güç duygusu, sınırları parçalayan tin olarak hissedilir. Eğer bu ayrımı alır ve algı değil de eylem yönünde takip edersek esinlenmenin alanına varırız. (s. 43)

Varlığın güçle dolması…

(Kılıç sanatı hakkında)
Bir adam bu sanatta ne kadar iyi yetiştirilirse yetiştirilsin, bütün psikolojik engellemelerden kurtulup zihnini boş tutmadıkça (edindiği tekniği bile aklından çıkarmalı) teknik bilgisinin ustası olamaz.D.T. Suzuki (s. 45)

Bu teknik bir hile değil; kozmik ruhun tezahürüdür. (s. 46)

Bir anlamda ruh, bize tin’den daha yakındır; çünkü tinler her yerde olabilirken –ve olurken- ruh, kim olduğumuzu ve kendimize ne yaptığımızı belirtir. Dolayısıyla ruhu, benliğin aldığı tinsel form olarak tanımlayabiliriz. Eğer tin benliğin kendi ötesinde olan bir şeyle ilişkiliyse o zaman ruh da bu ilişkiye giren benliktir. (s. 47/48)

“Altı bin yılın sonunda dünyanın ateş tarafından yutulacağı konusundaki antik gelenek, Cehennemden duyduğum kadarıyla doğrudur.
Işıldayan kılıcıyla yaşam ağacını koruyan melek o zaman görevini bırakma emrini alır ve o bunu yaptığında evren tamamen tükenecek ve sonsuz ve kutsal görünecektir. Oysa şimdi sonlu ve yozlaşmış görünüyor.
Eğer algının kapıları temizlenirse insana her şey olduğu gibi görünecektir: Sonsuz olarak.”
Blake (s. 50)

(dil) benliğin varoluşundaki temel problem.

…içsel olarak, tin-varlıklardan oluşmuş ruhlar olduğumuz fikri, insanların bürokratik ve rasyonel toplumun gereklerine uymaya zorlandıkları modern, teknoktratik çağın sağduyusuna aykırıdır. Tin-varlığın gerçekliği modern devlette bir kenara bırakılır; çünkü eğer benlik göçüp gitme veya ayrılma kapasitesine sahip bir şey olarak görülürse modern ofisleri, fabrikaları, bilgisayarlı modern vergi defterlerini ve askeri mekanizmayı yönetmenin bir yolu olmazdı. (s. 57)

Kartezyen devrim
Oluşmakta olan modernliğin kendi deneyimlerinin sistemleştirilmesidir.

Bu felsefe, doğa üzerinde güç kurmanın peşindedir ve bu gücü kazanmak için doğayı ölü bir töze indirger. (s. 58)

…ne kadar çok tahakküm kurarsa o kadar bağımlı hale gelir. (s. 68)

“Ruh, kartal kadar yücelere çıkması gereken insan düşüncesine karşılık gelir.” (s. 72)

…bir şeyin arzunun nesnesi olması onu gerçek yapmaz.

Baba / evrene yaşam soluğunu veren / tin-güç yerine geçer
Oğul / cisimleşmiş kelam / logos
Kutsal Ruh / Tanrının yerleşik deneyimi / tin-varlık yerine geçer. (s. 80)

Tanrı gizlendi, dünyada olup bitenlerin anlamı yok artık.” Paul Ricoeur (s. 81)

Freud dinin düşünsel gerekçeleri kadar tinselliğin fenomenolojik temellerini de yıkmaya çalışıyordu.

Freud tinin etkinliklerini istediklerimizden türetmiştir. Fakat bu, kim olduğumuzu göz ardı eder.

Benliğin tinsel formunu anlatmak için geleneksel ruh terimini kullanmıştık.
Şimdi ise benliğin tinsel olmayan formunu anlatmak için,
Ego (terimini kullanıyoruz)
Ego ve ruh benliğin formlarıdır. (s. 105)

İnsanların egoyu bir tür gururlu kişilik olarak düşünmeleri kaydadeğer bir olgudur; çünkü düşündüğümüz kendini oluşturma öznel olduğu kadar nesnel olarak da abartılmıştır. Aynı zamanda egosal varlık kopuşları sonsuz miktarda çoğaltmaya eğilimlidir.
…bir varlık biçimi olarak yarılma egosal benlik için esastır. Bunun nedeninin egosal varlığın tinsel bir merkezden yoksun olması ve bu nedenle birbirleriyle bilişsel bağlarını yitirmiş her tür yola sapabilmesi olduğunu düşünüyorum. Öteki ile olan içsel bağlılığını inkâr ettiği için ego, son derece farklı ve hatta çelişkili eylem biçimlerini benimseyebilir. Aynı zamanda tepeden bakan kibirliliği, kendi parçalanmış varlığını ve hatta bazı durumlarda ruh ile bir arada varolmasını bile sağlayabilir. (s. 106/107)

Anlamlılık daha çok bir kişinin gerçeklikle nasıl yüzleştiğine bağlıdır.
…anlamlı yaşamak bir anlam yaratma ve bu anlamı yaşama katma yoludur.
Anlamlı bir yaşam, bizim yaşadığımız yaşamdır; anlamsız bir yaşam ise bizim için yaşanan bir yaşamdır. (s. 114)

Kapitalist topluma özgü, acı bir paradoks ortaya çıkar. Benliğin zafer anı ve bir bütün olarak sistemdeki iyiliklerin kaynağı, aynı zamanda onun yabancılaşma anıdır. Benlik kendi başına ve radikal bir şekilde ayrı kaldığı durumda, ötekiler ile dolu dünya ile çevrilmiştir. Böylelikle yabancılaşma, sermayenin ekonomik yaşamı kadar tinsel yaşamını da betimler. Bu yabancılaşan dünyada ötekiliğin tin-varlığa gelişme yolu tıkanmıştır. (s. 116)

Ölü kutsaldır ve insan bu kutsallığın bozulmasına ve cesedi basitçe doğaya terk ederek onu incitmeye katlanamaz. Bu ölen kişiye duyulan saygıdan daha fazla bir şeydir. (s. 129)

İnsan doğasının fırsatçı, açgözlü ve sömürücü olduğunun söylendiği yerde, insan tini baskıya karşı direnmek için ortaya çıkar; kısacası bu, özgür olma dürtüsüdür. “Ruhu öldüremezsiniz” ifadesi insan tininin ölümsüz ve aşkın karakterini belirtir. Bu fikir nesnel olarak doğru olabilir ya da olmayabilir ama görünen o ki insanlar bu düşünce olmaksızın yaşayamıyorlar. (s. 132)

Fakat Tanrı bilgeleri şaşırtmak için dünyanın aptalca şeylerini seçmiştir ve Tanrı güçlü olanları şaşırtmak için dünyanın zayıf şeylerini seçmiştir ve dünyanın aşağılık ve horgörülmüş şeyleri Tanrı tarafından seçilmiştir ve olmayan şeyler, olan şeylere yokluğu getirmek için seçilmişlerdir.” (Korintoslulara Mektup, 1:27-28)

Asıl problem bir şehvet, ayartma ve tenin “kısıtlanması”ndan çok insanın Tanrı’ya giden yolu yitirmesi, Tanrı’nın karanlığa gömülmesi olan günahkârlıktır. Dolayısıyla günahkârlık cinselliğe değil, cinsellik “tinine”, yani cinselliğin nasıl temellük edildiğine bağlıdır.

…günah, her zaman, gurur ya da nefis sevgisidir ve bu arzu ile tin arasındaki farklılaşma noktasını oluşturur. (s. 156)

Haz, arzunun gerçekleştiğini gösteren temel bir işarettir. Bu nedenle varlığın gerçekleşmesi için gereklidir. (s. 163)

…şiddetsiz acı çekmede ise benlik nesneyi özgür bırakır ve ruha doğru yönelir. (s. 180)

Efendilik onların tinsel güçlerinin gerçekleşmesini engelleyen günahkârlığın kaynağıdır. (s. 183)

Beden, evrenin hem benlik hem de doğa tarafından sahiplenilen bir parçasıdır.
Ten, öznelliğin de bulunduğu maddedir; özne-nesne olarak madde… (s. 184)

Beden, ruhun temel bir ifadesidir, ruh onda somut bir gerçeklik kazanır; çünkü ruh, maddeden yararlanmaksızın gerçekleştirilemez. (s. 185)

“…verdiği armağanların hiçbiri
Zaten kendimizin olanlardan başka bir şeye sahip olmamızı istemesinden başka bir nedenle verilmemiştir. İnsanlara, onların annelerine verdiğinden başka bir armağan vermemiştir, ne de başka canlılara. Bunu bize öğretmek ve bunu fark etmemizi sağlamak için sık sık bizden dünyevi ve tinsel mülklerimizi almıştır, bunları edinme onuru bize değil ona tanınmıştır. Ve biz ister bedenlerimiz olsun ister ruhlarımız, aklımız, gücümüz, dünyevi mallarımız ve payelerimiz, arkadaşlarımız, akrabalarımız, evlerimiz, topraklarımız; her şeyi sanki bizim değil de bize ödünç verilmiş gibi sahiplenmeliyiz.”  Meister Eckhart (s. 190)

Dil kullanmakla benlik kendini doğadan ayrı tutar. (s. 192)

Eğer bir adam içe dönük bir çalışma yapıyorsa bütün güçlerini ruhunun bir köşesinde bulunan kendine yöneltmelidir ve bütün imgelerden ve biçimlerden saklanmalıdır; ancak o zaman çalışabilir. Sonra bir unutma ve bilmeme durumuna girmelidir. İçinde söz’ün duyulacağı bir durgunluk ve sessizlik içinde olmalıdır; o zaman sözcük tam bir bilgisizlik içinde duyulup anlaşılabilir. Kişi hiçbir şey bilmediğinde, netleşir ve açığa çıkar. Böylece Tanrısal Bilgisizliğin farkına varırız ve bizim bilgisizliğimiz doğaüstü bilgi tarafından soylulaştırılır. Ve kendimizi alıcı olarak tutarsak, çalıştığımızdan daha mükemmel oluruz.Meister Eckhart  (s. 200/201)

Chuang-Tzu, sevgi eksiksiz oldukça Yol’un kusurlu olacağını yazarken sanırım haklıydı; çünkü sevgi arzuya göre hareket eden ayrılmış bir varlığın yazgısıdır. Bu yüzden sevgi nefretten çok uzak değildir ve sevginin büyük dini Hıristiyanlık, dünyaya en büyük nefret ve katliamları getiren din olmuştur. (s. 222)

…ruha açık olan konuşma yolları,
  1. Eleştiri
  2. Poesis
Eğer eleştirel düşünce gerçekliği nesnel olarak kavramaya çalışan ruhu ifade ediyorsa, poesis de ruhun kendi varlığının dilini yansıtma gücünü ifade eder. (s. 268)

Ölüm korkusu yanlış yani kötü yaşamanın en belirgin işaretidir.
Wittgenstein  (s. 274)

History and Spirit
An Inquiry into the Philosophy of Liberation
Türkçeleştiren: Hakan Pekinel
Ayrıntı Yayınları
Eylül 1994

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder