30 Nisan 2013 Salı

Thomas Bernhard – Don

Thomas Bernhard – Don

Strauch kardeşlerden biri ressam ve deli, diğeri ise doktordur. Doktor olan modern dünyayla uyum içerisinde yaşamaktadır. Ressamın deliliği, modern dünyayla uyumsuzluğundandır.
Doktor olan asistanlarından birini, kardeşini takip etmesi, gözlemlemesi için görevlendirir. İsmi belirtilmeyen genç öğrenci şehirden uzakta, taşrada Weng adlı kasabada ressamı bulur. Gözlemci kendisini hukuk öğrencisi olarak tanıtır ressama.

Notlar
Bir tıp stajı, yalnızca kesmek ve dikmek, birleştirmek ve ayırmak için yapılan bir staj değildir. Bir tıp stajı ete kemiğe bürünmemiş olguları ve olasılıkları da hesaba katmalıdır. Ressam Strauch’u gözlemleme görevim, böyle ete kemiğe bürünmemiş olgular ve olasılıklarla yüzleşmeye zorluyor beni. (s. 9)

Benim dış dünyam benim iç dünyam mıydı?

Weng, şimdiye kadar gördüğüm en karanlık yer.

Beni erkek kardeşini gözlemlemekle görevlendirmek asistanın aklına kesinlikle çok önceden gelmişti.

…kendisiyle, cerrah Strauch’la, kardeşiyle herhangi bir bağlantımın bulunduğuna ilişkin bir kuşku uyandırmamam gerektiğini sık sık tembihledi bana.

Cerrah, ressamı yirmi yıldan beri görmüyordu.
Ressam, aralarındaki ilişkiyi açıkça düşmanlık olarak tanımlıyordu. (s. 13)

Her çocukluk aynıdır.

Taşradaki insanlar için, kentten gelen herkesin yolunabilecek parası vardır. (s. 23)

…insanın fikir silsileleri ne denli gericiyse, bunlardan o denli devrimci sonuçlar doğarmış.

Bir insan, sahip olmak istediği düşüncelerin türünü kendisi belirler. (s. 27)

İnsanlar yalnız değillermiş gibi yapıyorlar, çünkü her zaman yalnızlar. (s. 29)

Yoksulluk arttıkça kendini daha çok kapatmış.

…bütün yaşamım boyunca! Hiçbir zaman şen şakrak olmadım! Hiçbir zaman! Neşeli olmadım! Mutlu denilen biri olmadım. Çünkü olağandışına, özgün olana, eksantrik olana, bir defalık ve ulaşılmaz olana düşkünlük, her yerde, tinsel azaplarda bile söz konusu olan bu düşkünlük her şeyimi mahvetti. (s. 33)

Hayal gücü bir düzensizlik anlatımıdır.
Düzenlilikte hayal gücü mümkün değildir. (s. 34)

Hayal gücünün bir hastalık olduğundan eminim.

Donun her şeye gücü yeter.

Bugün yirmi üç yaşıma bastığım aklıma geldi.

Savaş kökü kazınamaz bir kalıtımdır.

Her zaman yukarıya isyan etmiş, ta ki yukarıda hiçbir şey olmayıncaya kadar.

Açıldıklarında ölülerin kokusunu salan yataklar.

Sonsuzluk gözlerin bittiği yerde başlar. Her şeyin bittiği yerde… (s. 65)

Sık sık sormuş kendisine: nasıl çıkarım bu karanlıktan?

Yalnızca aşağıda da değil, her şeyi bir kez daha ters yüz edecek bir hareket var. Teknik her saniye kendini aşıyormuş.

Bilgi bilgiden uzaklaştırır.

Felsefeyle bir adım bile ileri gidilmezmiş.

Kendini belli edeni fark etmeniz gerekir.

Ölüm her şeyden kurtulmak anlamına geliyor; özellikle kendi kendimden. Onunla, ölümü arasında yanıtlanmamış bir soru kalmamış artık. (s. 79)

Gençlikte her şey daha da kötüdür.
Hakikatte gençliğe ulaşılamaz.
Gerçek gençliğe. Gerçek çocukluğa. Hiç kimse varamaz oraya. (s. 81)

Yardım etmek ve insanlar, bu sözcükler birbirlerinden ne kadar da uzak.
Ben ve hekim? Bütün bunlar bana sanki bir düşten uyanmışım gibi geliyor. (s. 83)

Yaşam, tekil yaşamı yasaklar!

Gençlik bir ziynettir.

Ama yine de ölümcüldür.

Hastanedeki odaların neredeyse tümü kaza geçirmiş turistlerle dolu. Kendi suçları, demek gerekir, evet, çıkmasalardı yukarıya! Ama yükseklik, kayalıklar çekiyor onları.
Sırf bir iddia ya da gösteriş uğruna yukarı tırmandıklarını söylüyorlar… (s. 114)

İnsan hazmettiği, tükürdüğü bir isme ait insanla karşılaştığında asla hayal kırıklığına uğramaz.
İnsanları, isimlerini öğrenmeden önce görürsek, sonradan duyduğumuz isim, buna her zaman uyarmış. İnsanların çoğunu tanımak için, isimlerinden başka bir şeylerini tanımak gerekmez, bilesiniz. (s. 115)

Ressam her şeyin anlaşılmaz olduğunu, çünkü insani olduğunu söylüyor…

Gazetelere atfedilen pislik, insanların pisliğidir, gazetelerin değil, anlayın. (s. 118)

Ama artık sanatçı düşüncesine sahip olmak istemiyorum, böyle doğaya aykırı düşüncelere sahip olmak istemiyorum, sanatçılarla ve sanatla, evet sanatla da, bu büyük ölü doğumla da, ölü doğumların bu en büyüğüyle de bir işim olsun istemiyorum. (s. 120)

O, asistan, ressam Strauch’u gözlemlemek gibi bir görevi zarar görmeden atlatabilmeye kesinlikle uygun olduğumu düşünüyor. Zarar görmeden! “Acı çeken insanları görmek, nasıl zarar verebilir ki?” dedi asistan. Demek ki, kardeşinin acı çektiği, onun için çok açık. Nasıl acı çektiği değil, bunu bilmiyor. Çünkü ressamın acıları asistanın hayal gücünü aşıyor. Ressam ne kadar derinden acı çekiyor? Bir insanın ne kadar derinden acı çektiği saptanabilir mi? (s. 122)

Bu askerler, öldürmeyi de düşünmüyorlardı, bu, yeni cinayet, doğudan gelen karanlık unsurlar için bir zanaat olmuş.

…bu savaş hiçbir zaman unutulmayacak. Her zaman insanlar bu savaşa çarpacaklar, nereye giderlerse gitsinler. (s. 125)

Olduğunuz yerde kalın yoksa dehşete kapılırsınız.

Apansız yakınlaşmış olan iki genç insanın ilişkisi, ressama göre. Henüz bir şey olmadığı sürece, güzel ve değerlidir.

En güzel çiçekler en önce koparılırlar. (s. 131)

…artık her şey havadır, bütün kavramlar havadır, bütün ipuçları havadır, her şey artık havadır…
Donmuş hava, her şey artık donmuş havadır. (s. 137)

Gelecek çok uzaktadır.
Ama yine de kapının önündedir.

Sağlıklı bir insanın neye ihtiyacı vardır ki…

Yığından, insana hastalıklı bir düşkünlük bulaşır.
Her birey kitledir, yığındır…

Bütün yaşamım boyunca, öğretmenlerden nefret ettiğim kadar hiç kimseden nefret etmedim. Öğretmenler bana her zaman ‘hazırol’un ve donuna kadar disiplin altına alınmış bir aptallığın timsali olarak görünmüşlerdir. (s. 177)

Yaşam, insanın ne yaparsa yapsın ve kim olursa olsun yitirdiği bir davadır. (s. 184)

Kadınsı yön doğası gereği haindir.
Bilimsel açıdan bakıldığında kadın erkeğin komik duruma düşürülüşüdür.
Düşüncenin can düşmanı… Kocalarına gazete okumayı bile yasaklarlar… (s. 194)

İnsan ne kadar çok rakamda sabitlemek istiyor yaşamını… (s. 239)

Hiçbir varışa tahammül etmeyen, hiçbir varışa izin veremeyen bir hedefi varmış. (s. 246)

Gidin! Gidin! Gitmenizi istiyorum!
İnsanları hesaba katmak hatadır. Herhangi bir insanı hesaba katmak büyük bir hatadır. Bu hatayı her zaman yaptım. Bütün hataların en korkuncunu her zaman yaptım, insanları hep hesaba kattım!

Strauch’la yaptığım yürüyüş sona ermek üzereyken kendimi ondan uzaklaştırabildim. Ölümcül bir kıyıdan uzaklaşır gibi. (s. 248)

…kafam bedenimdeki her şeyi kendine çekiyor.

İlerleme her şeyi daha da megaloman yapıyor, beynimdeki ilerleme, ilerlemenin mümkün olduğu yerdeki, yalnızca orada, hiçbir şeyin ilerlemediği yerde, bilesiniz… Belki de, beni en ilerdekinden daha geride tutmuş olan budur! (s. 253)

…öğretmen artık hiçbir şeyin öğrenilebilir olmadığını biliyor,

Dünya ışığın aşama aşama kısılmasıdır.

İntihar, sizin de saptadığınız gibi, bir ana rahmi meselesidir, intiharın gerçekleştirilmesi, intiharcının doğum anıyla birlikte başlar. Erkek kardeşinizin şimdiye kadar yaşadığı ne varsa, işte böyle “intiharın düzensizliği”ydi. Bu insanı oluşturan her şeyi öldürmek üzere yapılan bir av. (s. 272)

Öyle tasavvur edilemez bir ağrı ki bu, başımdan geçen, söyleyemem bile.

G. Strauch, geçen haftanın Perşembe gününden beri, Weng bölgesinde kayıptır. (s. 279)

Frost
Türkçeleştiren: Mustafa Tüzel
Yapı Kredi Yayınları

Ağustos 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder