8 Nisan 2013 Pazartesi

Bilinç ve Dil


John R. Searle – Bilinç ve Dil


Bilinç kelimesinden basitçe, bir kişinin sabahleyin rüyasız bir uykudan uyandığında başlayan ve gece uyuyuncaya kadar gün boyu devam eden veya komaya girinceye, ölünceye ya da bir şekilde ‘bilinçsiz’ denilen bir duruma gelinceye kadar süren öznel duyarlılık veya farkındalık durumlarını kastediyorum.
Her şeyden önce bilinç biyolojik bir görüngüdür. (s. 17)

Bilinç Özellikleri
Bilincin ‘öznelliği’ dediğim şeydir. Her kişinin bilincinin, o kişiye özel olduğu bir anlam vardır.
Etimolojik yakınlığına rağmen bilinç, bilgiyle karıştırılmamalıdır, dikkatle karıştırılmamalıdır ve kendilik bilgisiyle karıştırılmamalıdır.(s. 18)

Gerçekte belli hayvan tipleri vardır ki bunlar aynen insanlar gibi son derece karmaşık, kendinden referanslı bilinç formlarına sahiptirler ve bu formlar normalde kendilik bilinci olarak betimlenir. Örneğin, bilinçli utanç duyguları bana göre öznenin kendisinin bilincinde olmasını gerektirir. (s. 19)

Beyin süreçleri (işleyişleri) bilinç süreçlerine neden olur.
Bilinç sadece bütün sistemin daha üst düzey bir niteliğidir.

Bilincin, beynin sadece bir niteliği olduğunu iddia etmede, hiçbir metafizik ya da mantıksal engel yoktur. (s. 21)

Bilincin Bazı Özellikleri
Öznellik, Birlik, Niyetlilik
Öznellik, bilincin en önemli özelliğidir. (s. 23)

Bilimsel araştırmanın epistemik nesnelliğini fizik ve kimya gibi disiplinlerdeki tipik bilimsel bir konunun varlıkbilimsel nesnelliği ile karıştırmalıyız.

Bu birliğin en az iki yönüne vurgu yapmak gerekir: İlkin her hangi bir anda deneyimlerimizin tümü tek bir bilinç alanında bütünleşir; ikincisi, bilincimizin organizasyonu basit anlardan daha fazlasına yayılır.

Niyetlilik
Filozoflar ve psikologlar, birçok zihinsel durumun, şeylerin dünyadaki bağıntı durumlarına yönelmiş ya da onlar hakkında olmalarını sağlayan özelliğine ‘niyetlilik’ adını vermişlerdir. (s. 24)

Herhangi bir konu hakkındaki niyetli durularımızın çoğu, gerçekte en çoğu bilinçsiz olsalar da, bilinçsiz bir niyetli durumun gerçek bir niyetli durum olabilmesi için ilke olarak bilince erişebilir olması gerekir. (s. 25)

Bilinç durumlarının konumlanmış olduğunu, konumun ayrıntılı bilinç durumların bir parçası olmasa dahi, onların konumlanmış (zaman ve mekân içinde) olarak tecrübe edildiğini vurgulamaya çalışıyorum. (s. 28)

Hesaplama sözdizimsel olarak tanımlanır. O, sembollerin işlenişine bağlı olarak tanımlanır. (s. 30)

Sözdizim, tek başına anlamsal içerik için yeterli değildir. (s. 31)

Hesaplama, içeriğin içkin özelliğini belirlemez. Bilakis, gözlemciye bağlıdır. Bunun nedeni de hesaplamanın sembol kullanımına bağlı olarak tanımlanıyor olmasıdır.

Bir şey ancak ona sembolik bir yorum tahsis eden gözlemciye, kullanıcıya ya da amile göre semboldür. (s. 32)

Birinci ilke, bilince hatta tüm zihinsel görüngülere beyindeki daha alt düzey nörobiyolojik süreçlerin neden olmasıdır ve ikinci ilke, bilinç ve diğer zihinsel görüngülerin beynin üst düzey nitelikleri olmasıdır. (s. 33/34)

Bilim, sistematik bilgidir; felsefe ise kısmen sistematik bilgiye sahip olabileceğimiz noktaya ulaşma çabasıdır. (s. 36)

Birçok açıdan normal uyanıklık durumlarına hiç benzememesine rağmen, rüyalar da bir tür bilinç biçimidir. (s. 38)

Bütün bilinç durumları, varlıkbilimsel olarak özneldir. (s. 40)

Meydan okuma, dünyanın nasıl işlediğini resmetmek yerine, gerçekte dünyanın işlemesi gerektiğini nasıl düşündüğümüzü unutmaktır. (s. 45)

Bilinç fiziksel olmadığı için, fiziksel etkileri de olmaz.

Bilinç, hayatın diğer tüm yönlerinden ayrıştırılabilir farklı bir görüngü adı değildir. Aksine, ‘bilinç’ insanların ve üst düzey hayvanların yaşamlarının önemli etkinlikleri gerçekleştirdikleri tarzın adıdır. (s. 50)

Bütün bilinç durumları niyetli değildir ve bütün niyetlilikler de bilinçli değildir; örneğin hedefsiz anksiyete niyetlilikten yoksundur, bir kişinin sahip olduğu inançlar da uykuya daldığında derhal bilinçten yoksun kalır. (s. 73)

İnsanların bilinç deneyimlerinin tamamı bu veya şu duygu durumu içinde yaşanır. (s. 74)

Bilincin Temel Özelliği: Niteliksellik
Öznellik ve Birlik Bileşimi

Geleneksel Zihin-Beden Problemi ve Bundan Kaçınmanın Yolu
Bilinç, ifade edilemez ya da gizemli olduğu için indirgenemez değildir. Hem bilimde hem de felsefede insanların yapmakta olduğu geleneksel hata, ‘eğer düalizmi reddedersek ki, bunun gerekli olduğuna inanıyorum, materyalizmi benimseyebiliriz’ varsayımında bulunmaktır. (s. 77)

Hem düalizmi hem de materyalizmi reddeden görüşün adı; biyolojik natüralizm. (s. 78)

Bilinç, diğerleri gibi bir biyolojik görüngüdür. Algılama, hissetme ve düşünmenin içsel niteliksel ve öznel durumlarından oluşur. Temel özelliği, birleşmiş niteliksel öznelliktir, beyindeki nörobiyolojik süreçler bilinçli durumlara neden olur ve bunlar beynin yapısında gerçekleşir. (s. 79)

Eğer tüm zihinler ölümsüz bir ruh ise, sadece ölümsüz ruha sahip olabilen varlıklar zihin sahibi olabilir. Bu karmaşıklıktan çıkışın yolu/doğal yolu, hem nitelik hem de cevher düalizmlerini tamamen terk etmektir. (s. 102)

İnsanın dile sahip olması onun düşünmesini mümkün kılarken, hayvanda dilin olmaması, onda düşünmeyi imkânsız hale getirmektedir. (s. 104)

Doğru ya da yanlış inanç kavramı, doğru ya da yanlış sözcelemeler kavramına da dayanır ve bu kavramlar paylaşılan bir dil olmadan var olamazlar. (s. 108)

…ve görmek ile koklamak inanmaktır.

Sezgi
Sezgi şudur: Kolektif niyetli davranış, bireysel niyetli davranışlar bütünü olarak incelenmeyen iptidai bir görüngüdür. (s. 143)

Toplum bütünüyle bireylerden oluştuğu için, gurup zihni ya da gurup bilinci diye bir şey olamaz. Bütün bilinçler birey zihinlerinde ve beyinlerinde bulunur. (s. 152)

Kolektif niyetlilik, işbirlikli fail olmaya aday olarak bir arkaplan ‘öteki’ kavramı varsayar, yani sırf bilinçli faillerden daha ziyade işbirlikli eylemin fiili ya da potansiyel üyeleri olan, ötekiler kavramını varsayar. (s. 164)

Bilgi, açık biçimde niyetselci bir kavramdır. Bilgi, gözlemciye bağlıdır. (s. 185)

Sosyal Olguların Ontolojisinin Çözümlenmesindeki Kurallar
Birincisi, kendine referanslılık unsurudur.
Bir şey ancak insanlar onun o şey olduğunu düşündüklerinde şeydir.

İkinci unsur, kurucu kurallardır. Söz Edimleri kitabımda kurucu kurallar ile düzenleyici kurallar arasında bir ayrım yapmıştım. Düzenleyici kurallar önceden varolan davranış biçimlerini düzenler. Kurucu kurallar ise sadece yeni davranış biçimleri düzenlemekle kalmaz bu davranış biçimlerine olanak da yaratır.

Üçüncü unsur kolektif niyetlilik, sosyal olgular, sosyal davranışı gerektirir ve sosyal davranış da karakteristik olarak kolektif niyetliliği gerektirir. Kolektif niyetlilik ise işbirliği ile yapılan davranış biçimlerinde görülür, yani ben yapıyorum, sen yapıyorsun değil de, biz birlikte bir şey yapıyoruz şeklinde betimlediğimiz davranış biçimlerinde ortaya çıkar.

Kolektif niyetlilik sosyal olguların evrensel bir niteliğidir. (s. 213/214)

Olguların dilbilimsel nüfuzu dördüncü unsur olarak görülür. Sosyal olguların dil olmaksızın mümkün olabileceğine inanıyorum. Dil olmaksızın kolektif davranış mümkün olabilir ve aslında birçok hayvan davranışı tam anlamıyla kolektif niyetliliğin açığa çıktığı bir kolektif davranıştır. (s. 214)
Beşinci unsur, sosyal olgular arasındaki sistemli ilişkilerdir. Sosyal olgular diğer sosyal olgularla sistemli bir ilişkiler kümesi olmaksızın tek başlarına yalıtılmış olarak var olamazlar. Dolayısıyla, söz gelimi bir toplumda bir kişinin parasının olabilmesi için o toplumun bir alış-veriş sistemine, para karşılığı mal ve hizmet değişimi sistemine sahip olması gerekir. (s. 215)

Altıncı unsur ise edimlerin önce gelmesidir. Sosyal nesnelerin doğa bilimlerinde incelenen nesneler gibi, bağımsız olarak var olduklarını düşünmek cazip gelebilir.

Sosyal nesneler daima sosyal edimler tarafından yaratılır ve bir sosyal nesne bir bakıma sadece edimin devam eden ihtimalidir. Sosyal edimlerin sosyal nesnelerden daha önce geliyor olması buraya kadar yaptığım açıklamanın bir sonucudur.

Sosyal olgular doğa olgularından farklı bir mantıksal yapıya sahiptir. (s. 217)

Söz Edimleri Teorisinde Bireysel Niyetlilik ve Sosyal Görüngüler
Anlamı yaratan bireysel edimlerdir ve bu edimlerde konuşan kişi dinleyen kişi üzerinde bir etki oluşturmaya çalışır. Böylelikle anlam, bireysel anlama edimlerinin ürünü olmuş olur. (s. 219)

Anlamak, anlatma niyetlerinin fark edilesine bağlıdır. Bu yüzden bir anlatma niyetinin aynı zamanda bir iletme niyeti olması için bu niyette bir de anlatma niyetini fark ettirme niyetin olmalıdır. Başarılı bir iletme, konuşan kişinin anlatma niyetlerinin fark edilmesine bağlıdır. (s. 228)

Söz edimlerinde özel olan, anlamlarının olmasıdır. (s. 229)

Anlatma niyetinin özü de temsil etme niyetidir.

Bir kişi bir şey sözceleyebilir, tam olarak sözcelediği şeyi anlatmak isteyebilir ama yine de hiç kimseye hiçbir şey iletme niyetinde olmayabilir. (s. 230)

Sorular bilgi için ricalardır ve buradan da her sorunun bir iddia için rica olduğu sonucu çıkar. Fakat düşünürseniz bunun açıkça yanlış olduğunu görürsünüz. (s. 275)

Sohbet ancak umutlarımız ve varsayımlarımız yapısal olarak sürdükçe devam eder. (s. 279)

Konuşmalar bir kolektif davranış paradigmasıdır. (s. 293)

  1. Doğrulamacılık: Pozitivizm ve doğrulamacılık resmî olarak ölüdür.

  1. Bilişsel Bilim: Birçok filozof, ‘bilişsel bilim’ denen bir şeyin sonuçlarından yararlandıklarına ve bilgisayarın bize bir şekilde zihnin işleyişine (yönelik) kayda değer yeni anlayışlar vermiş olduğuna ikna olmuştur. (s. 334)

  1. Kartezyencilik (Dekartçılık) Korkusu: Zihne karşı önyargının en derin kaynağının şu korku olduğuna inanıyorum; zihinsel mevcudiyetleri yüzey değerleriyle kabul etmek, bizi zorunlu olarak Dekartçılığın en kötü aşırılıklarına bulaştırır, yani bilimsel araştırma erişiminin ötesinde başka bir metafizik alanda yer alan gizemli ve büyülü bir mevcudiyetler sınıfı vazetmiş olacağız, kendilik veya ruhla ve de ayrıcalıklı erişim, düzeltilemezlik ve tüm geri kalanlara baş başa bırakılacağız. (s. 335)

Dil aslında kamusal bir meseledir ve genellikle, eğer onun ne dediğini ve hangi koşullarda dediğini bilirsek bir insanın ne anlatmak istediğini söyleyebiliriz. (s. 367)

Farklı bir felsefi gelenekte biri, bütün üzerine gitmemiz gereken şeyin eninde sonunda, yaşam dünyasında Dasein’ın atılmışlığı ve bulunmuşluğu olduğunu da iddia edebilir. Böyle mülahazalar, felsefenin karakteristiğidir, fakat keşif gibi görünen şeyin eşit derecede belirli bir tanım düzeyinin diğerlerine tercihinin basitçe beyanı olarak yorumlanabileceğini görmek önemlidir.

Çözümlememiz gereken anlambilim düzeyi, ayrıca bir niyetlilik düzeyi içerir. (s. 367)

Söz edimlerini icra etmek ve sözcelemelerle şeyleri anlatmak istemek, içkin bir birinci şahıs niyetliliği düzeyinde devam eder. (s. 372)

Dil, gerçekte kamusaldır.

Kendimizi ya da başka birini anladığımızda ihtiyacımız olan şey, diğer şeyler arasında bir niyetli içerikler bilgisidir. (s. 373/374)

Bir kurala uymak, bir eylemdir. (s. 394)


Türkçeleştiren: Muhittin Macit, Cüneyt Özpilavcı
Litera, 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder