8 Nisan 2013 Pazartesi

Toplumsal Gerçekliğin İnşâsı


John R. Searle – Toplumsal Gerçekliğin İnşâsı


Söz edimleri teorisi kısmen şu soruya bir cevap bulma girişimidir: Biz sözcelemlerin fiziğinden yola çıkarak, konuşmacı veya yazar tarafından edimlenen anlamlı söz edimlerine nasıl ulaşırız?
Zihin teorisinde geliştirmeye uğraştığım şey ise büyük oranda şu soruya cevap bulma girişimidir: Zihinsel bir gerçeklik, bir bilinç dünyası, niyetsellik ve diğer zihinsel görüngüler, nasıl güç anlarında bütünüyle fiziksel parçacıklardan oluşan bir dünya ile uyuşabilmektedir? (s. 11)

Bilinçle birlikte, zihnin dünyada kendi dışındaki nesneleri ve olayları temsil etme yetisi olan niyetlilik gelir.
Her bilinç niyetli olmadığı gibi, her niyetlilik de bilinçli değildir. (s. 22)

Bilinçle birlikte dünyadaki nesneleri ve olayları kendinde temsil etme organizma yetisi olan niyetlilik gelir. O halde soru, bu varlıkbilim içerisinde toplumsal olguların varlığını nasıl izah edebileceğimizdir. (s. 23)

Öznel-nesnel ayrımının, bilgiye dair anlamına ilaveten bir de varlıkbilimsel anlamı vardır. Varlıkbilimsel anlamda ‘nesnel’ ve ‘öznel’, varlıkların yüklemleri, türleridir ve de varlığın tarzını belirler.
Acılar, varlıkbilimsel anlamda öznel varlıklardır; çünkü var oluş tarzları öznelerin hissetmelerine bağlıdır. (s. 24)

Bilinçli öznelerin toplumsal olgular yaratma yetilerini tartışırken işaret etmemiz gereken ilk özellik, nesnelere ve diğer görüngülere işlevler yüklenmesidir. İşlevler asla içkin değildir. İşlevler kullanıcıların ve gözlemcilerin ilgilerine bağlı olarak atfedilir. (s. 37)

‘Ben bilinci’ hiçbir şekilde, ‘biz bilinci’ anlamına gelmez.

Kolektif niyetliliğin can alıcı unsuru, birlikte bir şey (istemek, inanmak vs.) yapma duygusudur ve her bir kişinin sahip olduğu bireysel niyetlilik ise paylaştıkları kolektif niyetlilikten kaynaklanır.

Niyetlilik ‘bizim niyetimiz’ biçiminde her bireyin zihninde mevcuttur. (s. 45)

Bazı düşünceler o kadar karmaşıktır ki, sembollere başvurmaksızın düşünülmesi, deneysel olarak imkânsızdır. (s. 89)

Statü ancak insanlar onun varlığına inandıklarında var olur. (s. 94)

Dil de bir dile gereksinim duyar gibidir.

Dilin kendisi bir dil olduğundan bir dile gereksinim duymaz. (s. 98)

Düşünmek için en iyi nesneler kelimelerdir, çünkü kelimeler, onları ne için kullanıyorsanız onların bir parçasıdırlar. (s. 100)

Dil, kaçınılmazdır,
Toplumsal olgular iletilebilir olmalıdır.

Teknoloji tarihi, biriktirilmiş bilginin ve organize edilmiş arzuların teknik olasılıklarından nasıl faydalanıldığının tarihidir. (s. 124)

Sembol – Anlam
Ödevsel güçlere sahip olma meselesi, insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemektir. (s. 130)

Arkaplan, dilsel yorumlamanın ortaya çıkışını olanaklı kılar.
Arkaplan, olgusal yorumlamanın ortaya çıkışını olanaklı kılar.
Arkaplan, bilinci yapılandırır. (s. 167)

Her birimiz birtakım güdüsel yatkınlıklara sahibizdir ve bunlar bizim deneylerimizin yapısını belirleyecektir.

Deneyim, gerçekliğin kurucusudur. (s. 211)

Bizim temsil ettiğimiz gerçeklik ancak belli bir bakış açısındandır, ontolojik olarak nesnel gerçekliğin herhangi bir bakış açısı yoktur. (s. 219)

Herhangi bir ifade bir temsildir.

Bir ifade ancak ve ancak olgularla örtüşüyorsa doğrudur. (s. 247)

Doğru / (true) sözcüğü,
Güven / (trust) ve
Güvenilir / (trustworty) ile aynı etimolojik kökten gelir ve bunların tümü de Hint-Avrupa dillerinde ‘ağaç’ anlamına gelen, genel olarak dimdiklik ve sağlamlığa işaret eden ‘deru’ kökünden gelir. (s. 259)

Olgu / yapılan şey

Edimlerin var olmak için emirlere ve söz vermelere ihtiyacı yoktur; fakat emirlerin ve verilen sözlerin, itaat edilmek ve tutulmak için edimlere ihtiyacı vardır. (s. 269)

Olgular var olmak için ifadelere muhtaç değildir ama ifadeler doğru olmak için olgulara ihtiyaç duyarlar. (s. 270)

Sözcük dünya yönelimli uygunluğun sağlamasındaki başarının değerlendirilmesi için kendinde dilsel bir yükleme ihtiyaç duyarız ve bu da ‘doğru’ terimidir.

Felsefe tek (sadece tek) yok, ifadelerimizi doğru kılan olguların yapısını çözümlemektir. (s. 273)
  

Türkçeleştiren: Muhittin Macit & Ferruh Özpilavcı
Litera, 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder