John R. Searle – Toplumsal
Gerçekliğin İnşâsı
Söz edimleri teorisi kısmen şu soruya bir cevap bulma
girişimidir: Biz sözcelemlerin fiziğinden yola çıkarak, konuşmacı veya yazar
tarafından edimlenen anlamlı söz edimlerine nasıl ulaşırız?
Zihin teorisinde geliştirmeye uğraştığım şey ise büyük
oranda şu soruya cevap bulma girişimidir: Zihinsel bir gerçeklik, bir bilinç
dünyası, niyetsellik ve diğer zihinsel görüngüler, nasıl güç anlarında
bütünüyle fiziksel parçacıklardan oluşan bir dünya ile uyuşabilmektedir? (s.
11)
Bilinçle birlikte, zihnin dünyada kendi dışındaki nesneleri
ve olayları temsil etme yetisi olan niyetlilik gelir.
Her bilinç niyetli olmadığı gibi, her niyetlilik de bilinçli
değildir. (s. 22)
Bilinçle birlikte dünyadaki nesneleri ve olayları kendinde
temsil etme organizma yetisi olan niyetlilik gelir. O halde soru, bu
varlıkbilim içerisinde toplumsal olguların varlığını nasıl izah
edebileceğimizdir. (s. 23)
Öznel-nesnel ayrımının, bilgiye dair anlamına ilaveten bir
de varlıkbilimsel anlamı vardır. Varlıkbilimsel anlamda ‘nesnel’ ve ‘öznel’,
varlıkların yüklemleri, türleridir ve de varlığın tarzını belirler.
Acılar, varlıkbilimsel anlamda öznel varlıklardır; çünkü var
oluş tarzları öznelerin hissetmelerine bağlıdır. (s. 24)
Bilinçli öznelerin toplumsal olgular yaratma yetilerini
tartışırken işaret etmemiz gereken ilk özellik, nesnelere ve diğer görüngülere
işlevler yüklenmesidir. İşlevler asla içkin değildir. İşlevler kullanıcıların
ve gözlemcilerin ilgilerine bağlı olarak atfedilir. (s. 37)
‘Ben bilinci’ hiçbir şekilde, ‘biz bilinci’ anlamına gelmez.
Kolektif niyetliliğin can alıcı unsuru, birlikte bir şey
(istemek, inanmak vs.) yapma duygusudur ve her bir kişinin sahip olduğu
bireysel niyetlilik ise paylaştıkları kolektif niyetlilikten kaynaklanır.
Niyetlilik ‘bizim niyetimiz’ biçiminde her bireyin zihninde
mevcuttur. (s. 45)
Bazı düşünceler o kadar karmaşıktır ki, sembollere
başvurmaksızın düşünülmesi, deneysel olarak imkânsızdır. (s. 89)
Statü
ancak insanlar onun varlığına inandıklarında var olur. (s. 94)
Dil
de bir dile gereksinim duyar gibidir.
Dilin kendisi bir dil olduğundan bir dile gereksinim duymaz.
(s. 98)
Düşünmek için en iyi nesneler kelimelerdir, çünkü kelimeler,
onları ne için kullanıyorsanız onların bir parçasıdırlar. (s. 100)
Dil, kaçınılmazdır,
Toplumsal olgular iletilebilir olmalıdır.
Teknoloji tarihi, biriktirilmiş bilginin ve organize edilmiş
arzuların teknik olasılıklarından nasıl faydalanıldığının tarihidir. (s. 124)
Sembol – Anlam
Ödevsel güçlere sahip olma meselesi, insanlar arasındaki
ilişkileri düzenlemektir. (s. 130)
Arkaplan, dilsel yorumlamanın ortaya çıkışını olanaklı
kılar.
Arkaplan, olgusal yorumlamanın ortaya çıkışını olanaklı
kılar.
Arkaplan, bilinci yapılandırır. (s. 167)
Her birimiz birtakım güdüsel yatkınlıklara sahibizdir ve
bunlar bizim deneylerimizin yapısını belirleyecektir.
Deneyim, gerçekliğin kurucusudur. (s. 211)
Bizim temsil ettiğimiz gerçeklik ancak belli bir bakış
açısındandır, ontolojik olarak nesnel gerçekliğin herhangi bir bakış açısı
yoktur. (s. 219)
Herhangi bir ifade bir temsildir.
Bir ifade ancak ve ancak olgularla örtüşüyorsa doğrudur. (s.
247)
Doğru / (true) sözcüğü,
Güven / (trust) ve
Güvenilir / (trustworty) ile aynı etimolojik kökten gelir ve
bunların tümü de Hint-Avrupa dillerinde ‘ağaç’ anlamına gelen, genel olarak
dimdiklik ve sağlamlığa işaret eden ‘deru’ kökünden gelir. (s. 259)
Olgu / yapılan şey
Edimlerin var olmak için emirlere ve söz vermelere ihtiyacı
yoktur; fakat emirlerin ve verilen sözlerin, itaat edilmek ve tutulmak için
edimlere ihtiyacı vardır. (s. 269)
Olgular var olmak için ifadelere muhtaç değildir ama
ifadeler doğru olmak için olgulara ihtiyaç duyarlar. (s. 270)
Sözcük dünya yönelimli uygunluğun sağlamasındaki başarının
değerlendirilmesi için kendinde dilsel bir yükleme ihtiyaç duyarız ve bu da
‘doğru’ terimidir.
Felsefe tek (sadece tek) yok, ifadelerimizi doğru kılan
olguların yapısını çözümlemektir. (s. 273)
Türkçeleştiren: Muhittin Macit & Ferruh Özpilavcı
Litera, 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder