Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Kültürü
Muharrem Kaya, Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1994
Önsöz
Ömer Seyfeddin'in hikâyeleri Bilgi
Yayınevi'nce 1970'te baskısı yapılan 11 kitaplık Bütün Eserleri serisinden ve
Muallim Halit Kitabevi'nin 1940'ta yapılan 2 ciltlik külliyâtından okunmuştur.
Giriş
Osmanlılık politikasına rağmen,
ondokuzuncu yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çeşitli milletlerin,
emperyalist ülkelerin de yardımıyla kendi millî devletlerini kurdukları
isyanlar ve savaşlarla sona ermişti.
Balkanlar'daki milliyetçiliğe tepki
olarak özellikle orduda Türkçülük akımı kendini gösterdi. Zira Türk subayları
cephede millî devletlerini kurmak idealini taşıyan insanlarla savaşıyorlardı
(s. 3).
Ömer Seyfettin’e göre “milliyet
muhabbetinden vatan muhabbeti, vatan muhabbetinden de lisân muhabbeti"
doğar. Manevî vatan olan lisânın istiklâli, millî vatanın istiklâlinden daha
önemlidir. "Çünkü vatanını kaybeden bir millet eğer lisânına ve
edebiyatına hâkim kalırsa mahvolmaz, yasar ve yine bir gün gelir siyasî
istiklâlini kazanır."
…ona göre bir milletin varlığı dil,
edebiyat, âdetler ve an'anelerle belli olur.
Bu noktada batı1ılasmaya dikkati
çeker. Batı1ılasmanın en büyük zararı, millî kıymetlerin, örfün, âdetlerin,
dilin inkâr edilmesi hatta Batı'dan çeşitli "mefkureler" alınmasıdır
(s. 3).
"Yeni Lisân" makalesi ile
dil üzerine tekliflerini sıralamıştır:
1. Arabî ve Farisî kaideleriyle
yapılan bütün terkipler terkolunacak.
2. Türkçe cem edatından başka
katiyyen ecnebi cem edatları kullanılmayacak.
3. Diğer Arabî ve Farisî edatları
da atacaksınız!
4. Farisî kelimeleri, Arapça
mastarları, Türkçemizdeki mânâlarına göre isim veyahut sıfat telakki edeceğiz.
5. Farisî ve Arabî nisbet mânâsını
ve edatını hâiz olan kelimelere umumiyetle sıfat diyeceğiz.
6. Lisânımızda yalnız Türkçe
kaideleri hükmedecek…
7. Yeni lisânla İlmî', fennî',
edebî' yazılar yazacağız
8. Arabî' ve Farisî kelimelerin
imlâları şiddetle, dinî taassubla muhafaza olunacak.
9. Çalısmalıyız. En muğlak
mevzûlardan yeni lisânla tercümeler yapmalı, yazılar yazmalı, manzumeler vücuda
getirmeliyiz."
10. "Menekşe, karga, kalabalık
gibi Türkçelesmis Arabî ve Farisî kelimeleri söylendiği gibi yazmak ve onları
tamamen benimsemek."
11. "İstanbul şivesini nazımda
ve nesirde bedaete mikyas add(etmek) ve yine bu şiveyi bütün Turan'a edebî,
mümtaz ve umumî bir edebiyat lisânı olmak üzere kabul ettirmek."
12. "ilmî, fennî ve edebî
ıstılahlara şimdilik dokunamayız. (...) Biz onları bir kelime gibi kabul
edeceğiz." (25)
13. "Arapça, Acemce terkip
kaideleri gibi aruz vezini terk ile şiirleri (...) millî aruzumuz olan hece
vezniyle yazmak (...)"
14. "Millî Türk sarfının
hâkimiyeti ve tamamiyeti altında, hangi lisândan olursa olsun aldığımız yabancı
kelimeleri, selîkamıza, tecvidimize, zevkimize uydurarak kullanmak."
15. Ömer Seyfeddin, Türkçe, lügat
ve kafiye lügati olmadığını; Türkçe'nin grameri üzerine bir kitap yazılmadığını
belirtir fakat bunları bir teklif haline getirmez.
16. "Millî ve tabiî lisânlar
değil, hatta milliyet cereyanları bile sevk ve idare edilmeden
ilerleyemez."
…
BİRİNCİ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk
Dili Unsurları
Deyim: Genellikle gerçek
anlamı dışında kullanılan, anlatım gücünü arttıran, bir kavramı, bir durumu
belirten, cümle içinde çekimlere girebilen kalıplaşmış söz gruplarıdır.
Deyimlerde de mutlaka bir mecaz anlam vardır.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde
kendisinin “Türkiyyet” dediği ve başkalarınca “argo” diye tabir edilen, halka
malolmuş deyimler de mevcuttur.
Ömer Seyfeddin'e, hikâyelerinde
kahramanlarının ruh durumunu yansıtmak için deyimler epey yardımcı olmuştur. Can
sıkıntısıyla ilgili deyimler daha fazla kullanılmıştır. Bu da yazarın ruh
durumunu yansıtır (s. 16).
Atasözleri cümle şeklindedirler. Fiil
bakımından daha çok 3. şahıs eklerini alırlar veya 2. şahıs emir kipindedirler.
Ömer Seyfeddin'in
Hikâyelerindeki Deyimlerden Seçmeler
Ağzı burnu yerinde olmak,
Ağzına bakmak,
Alı al moru mor kesilmek,
Arpa ekerken darı biçmek,
Ayakları kesilmek,
Aynaroz papazı gibi çileye girmek,
Boynuz dikmek,
Cebi para görmek,
Dirsek çürütmek,
Elifi görse mertek sanmak,
Fincancı katırlarını ürkütmek,
Fink atmak,
Gözleri açılmak,
Hangi çamlar bardak oldu,
Hanya'yı Konya'yı anlamak,
İyot gibi açıkta kalmak,
Kavuk sallamak,
Kırkından sonra saz çalmak,
Köpeksiz köyde sopasız gezmek,
Lök gibi dikilmek,
Lügat paralamak,
Pöstekiyi kurtarmak,
Tepesine kulplarından kopmuş kaynar
su dolu bir kazan devrilmek,
Ver aşağı tut yukarı,
Yüz sürmek,
Atasözleri
Türk atasözlerinin tarihi,
Türkçenin en eski yazılı metinleriyle başlamaktadır. Tanzimat'tan sonra ise
atasözlerini derleme faaliyetleri hız kazanmıştır. Bu dönemde ilk çalışma Vâcid
Bey'e aittir. Fakat bu şahsın çalışması pek bilinmemektedir.
Atasözleri hayattan alınan
deneyleri özlü bir biçimde söyler ve halk felsefesini bir vecize olarak
belirtir. Bir yönüyle de atasözleri o toplumun tarihî, sosyal, kültürel değerlerini
yansıtır. Geleneklerin, göreneklerin, törelerin, inanışların izlerine
atasözlerinde de rastlayabiliriz.
Akşamın hayırı, sabahın şerrinden
beterdir
Ar dünyası değil kâr dünyası
Az tamah çok ziyan getirir
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar
Deli pazarı bok pazarı
Domuz derisinden post gavurdan dost
olmaz
Elden vefa zehirden şifa
Nadanla sohbet etmek âkıla cehennem
ateşinden beterdir
Argo
Bir toplumda geçerli genel dilden
ayrı, ama ondan türemiş olan, yalnızca belirli çevrelerce kullanılan, toplumun
her kesimince anlaşılmayan, kendine has kelime, deyim ve söyleyiş
özelliklerinden oluşan özel dildir.
Afi
Anafordan düşürmek
Cebellübe atmak / cebellezi etmek
Cicoz (Yok bitti anlamında)
Hampur çekmek (Hile yapmak)
Kokot (Aşüfte)
…
İKİNCİ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde
Halk Edebiyatı Unsurları
…
"Basını Vermeyen Şehit"
hikâyesinin konusunu Peçevî'nin tarihinden almıştır. İsmet Parmaksızoğlu,
"Forsa"nın konusunun Tuhfetü'1-kibar'dan alındığını belirtir. Yine
kendisinin tespitine göre, "Topuz" hikâyesinin konusu da Silahtar
Fındıklı Mehmet Ağa'nın Nusretnâme'sinden alınmıştır. Fakat oradaki olay, 18.
yüzyılda bir Osmanlı kethüdasının, kendisinin orada devleti temsil ettiğinin
farkında olup karsısında iki büklüm kalan Eflâk Beyini azletmesi seklinde cereyan
eder. Hikâye ise bir masal havası içinde anlatılır.
Kırgızlar'ın millî destanı Kırk
Kız'ı aynı adlı şiirinde kullanmıştır.
Ömer Seyfeddin'in kişiliğindeki,
hayata bağlılıktan kaynaklanan bu mizaha düşkünlük hikâyelerine hatta
fıkralarına da akseder.
Fıkra kısadır. Hikâyeci fıkranın
yapısını alır, genişletir, birtakım ayrıntılar ekler.
Milletlerin ülküleri, seciyeleri
masallardan çıkartılabilir.
Ali Cânib'in annesinin anlattığı
Kurumuş Ağaçlar masalını hikâyeleştirmiştir.
"Birdenbire" hikâyesinde
ise hikâye kahramanlarından Yumuk'a göre hakiki aşkın kaynağı ruhtadır,
uzviyetle ve hayatla ilgisi yoktur. Aşk yavaş yavaş doğar, insan sanki deli
olur fakat birdenbire ölür. Saygı, takdir olmayınca aşk birdenbire soğur. Yumuk,
Ahter'e aslında kendi başından geçmiş bir olayı, masal
üslûbu içinde yer yer tekerlemeler
kullanarak, öğrenilen geçmiş zaman kipiyle anlatır.
"Lokanta Esrarı" adlı
hikâyede ise bir masal, hikâye kahramanının ağzıyla anlatılır.
"Herkesin içtiği Su"
hikâyesini ise bir Çin masalından almıştır.
Pertev Nailî Boratav, Ömer
Seyfeddin'in hikâyelerinin konusunu halk hikâyelerinden alanlarını
"Binecek Şey", "Kurumuş Ağaçlar", "üç Nasihat",
"Yüz Akı" olarak belirtir.
İlhan Başgöz'ün ve Rıza Filizok'un
işaret ettikleri gibi "Yüz Akı", fıkra; "Kurumuş Ağaçlar"
ise masal kaynaklıdır. "Binecek Şey" ise bir Bektaşî fıkrası olduğunu
düşündürmektedir.
Ömer Seyfeddin'in "Yasasın
Dolap" adlı kısa oyununun bir meddah hikâyesinden alındığı Rıza Filizok
tarafından belirtilir.
"Mermer Tezgâh", Dama
Tasları", Makul Bir Dönüş", "Acaba Me İdi?" hikâyelerinin
baş kahramanı Câbi Efendi, irfanı, konuşması ile bir çeşit Pişekâr'dır.
Ömer Seyfeddin'in şiirlerinin
varlığı, Ali Cânib'in, İbnü'l-Emin Mahmut Kemal'in ve Nüzhet Hâşim'in onun
birkaç şiirini yayınlamaları ile ortaya çıkar. Daha sonra Fevziye Abdullah
Tansel'in titiz çalışmaları ile hem Ömer Seyfeddin'in kullandığı takma adlar,
hem de 77 tane şiiri gün ısılına çıkartılmış olur.
…ilk şiirleri ağır bir dille ve bol
sanatlı bir ifadeyle yazılmış, çoklukla aşk şiirleridir. Servet-i Fünûn
şiirinin etkisi açıkça görülür.
1908-1914 yılları arasındaki
şiirlerinde tabiat ve sosyal hayatla ilgili unsurlar yer alır.
1914'ten sonra yazdığı şiirleri ise
millî ve sosyal konuludurlar.
Bu şiirlerde Türklükle övünme, bir
ülküye bağlanmanın vereceği manevî kuvvet, miskinlikten kurtulma gibi fikirler
ele alınır.
1901'den 1908'e kadar yazdığı
şiirlerin hepsinde aruz vezni kullanmıştır. 1905'te yazdığı "Gurbet
illerinde" baslığıyla yayınlanan "Yalnızlık" ve
"Kârvân" şiirlerinde ise hece veznini tecrübe etmiştir. 1914'ten
sonraki şiirlerinde ise tamamiyle hece veznini kullanmıştır.
…
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde
Halk Kültürü Unsurları
Gelenek, bir toplumda eskiden beri
devam ettiği için saygın tutulan, kuşaktan kuşağa iletilen kültür
kalıntılarıdır, göreneğe göre daha kapsamlı bir kavramdır. Göreneğin esasını
ise görüldüğü gibi yapma alışkanlığı teşkil eder.
"Eleğimsağma" hikâyesinde
on yaşına giren Ayşe'ye "cara girmek" için baskı yapılır.
Mevlid okutmak dinî kaynağa sahip
bir gelenektir. Tos hikâyesinde mevlide yer verilir.
"Boykotaj Düşmanı"
hikâyesinde de süt anneliği âdeti siyasî tenkid için bir malzeme olarak
kullanılmıştır.
"Şimeler" hikâyesinde "yüz
görümlüğü" âdeti işlenir. Hikâyede, komik tip olan "gayet büyük
adam"ın barıştırdığı iki dostuna verdiği sefirlik, banka yöneticiliği gibi
vaatler "yüz görümlüğü"ne benzetilmiştir.
"Yeni Bir Hediye" adlı
hikâyede ise sünnet olan çocuklara hediye vermek âdeti yer almaktadır.
"Hürriyete Lâyık Bir
Kahraman" hikâyesinde ise isim koyma geleneği kullanılır.
Ömer Seyfeddin'in eserlerinde
görülen halk inançları
"Eleğimsağma" hikâyesinde
geçen, gökkuşağının altından geçen çocukların cinsiyetinin değişeceği inancı
"Bahar ve Kelebekler"
hikâyesinde torununun torununu gören yaşlı bir insanın ölünce cennete gideceği
inancı (ima yoluyla yer alır)…
Aynı hikâyede geçmişte olan ancak
yeni nesillerin terk ettiği pek çok adetler anlatılır.
"Müjde" hikâyesinde;
Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı'nın yenilgisini sezen yazar bu hikâyede
kuskusunu dile getirir. Zira herkes gökte oluşan beyazlığı "fethü'l
-karîb" diye okurken, anlatıcı, bunu göktaşının dumanı olarak açıklar.
"Deve" hikâyesinde
devenin mübarekliği anlatılır.
"Yalnız Efe"de ise
namazgâh ve Yalnız Efe'nin sırrolduğu yer gibi kutsal mekânlarda sigara
içilmez. Bu saygı ve sevgiden kaynaklanır.
"Bir Hayır" hikâyesinde
ise canla ilgili bir inanış kullanılmıştır. Can nefestir, insanın ağzından,
burnundan uçup gider. "Göğsünde, boğazının biraz aşağısında, sıcak bir
ürperme vardı. Galiba iste bu candı. Nefes alırken ya ağzından, ya burnundan
uçuverecekti."
"Hatiften Bir Sadâ" ve
"Yalnız Efe" hikâyelerinde geçen intihar etmenin dince yasaklanması…
And içmek, "And" hikâyesinde çocuklar arasında bir
dayanışma bağı ve bunun töreni olarak gösterilmiştir.
"Gizli Mâbed" hikâyesinde nazarla ilgili şu bölüm
yer alır: "Frenk evlerimizin üzerindeki "Maaşallah" levhalarını
millî bir sigorta şirketinin işaretleri, saçaklarımızda sarkan nazarlık
pabuçlarını damdan dama kaçan hırsızların oralara takılıp kalmış ayakkabıları
zanneden meşhur milletdaşı gibi bir an durdu, düşündü."
İslâm'a göre kabirleri
ziyaret etmek câizdir. Fakat bunlara körü körüne inanmak da "Kerâmet"
hikâyesinde olduğu gibi üç kâğıtçıların, hırsızların isine yarayabilir.
"Türbe" hikâyesinde de
Ömer Seyfeddin, bâtıl inançların boşluğunu karikatürize ederek anlatır.
Namazında niyazında bir kadın olan Şefika Molla, o kadar hayattan kopmuştur ki
belediye abdesthânesini türbe zannedip dualar okur.
"Nezle" hikâyesinde de
Masume Hanım evlenebilmek için bazı kutsal yerlere gider.
"Pireler" hikâyesinde
yazar, Doğu insanının muskaya, üfürüğe yönelmesinin yanlışlığını bir İtalyan
doktorun ağzından verir…
"Namus" hikâyesinde
köpeklerin çiftleşmesine bakan ailesini tek tek öldüren "namus
şehidi" Çingene, idam sehpasında son arzusu olarak erkek köpeğin iğdiş
edilmesini ister.
"Tuhaf Bir Zulüm"
hikâyesinde ele alındığı şekilde dinî inanç millî çıkarları mahveder. Hikâyede
bir Bulgar diplomatı olan Kostanof'un Türkleri Bulgaristan'dan sadece domuza
olan taassupları yüzünden nasıl çıkarttığından, Türklerin siyasî fikirleri,
idealleri olmadığından bahsedilir.
"Kerâmet" hikâyesinde,
mahalleli, yanan türbenin içinden sandukanın altında, çamdan, seccade ve yazma
Kur'an'la çıkan hırsızı, evliyanın kerâmeti karsısında kaldıklarını zannedip
yakalayamazlar.
"Kurumuş Akaçlar"
hikâyesinde de kurumuş akaçlar birdenbire yeşerir. Ömer Seyfeddin, burada
kerâmeti, bâtıl inançların boşluğunu göstermek için değil; tam tersine olumlu
bir motif olarak kullanır. Namuslu bir kadını kötülemek için yazılmış bir
mektubu götürmekte olan yolcuyu öldüren hikâye kahramanının günahlarından
arındığı bu kerâmetle anlaşılır.
Başını Vermeyen Şehit"
hikâyesinde, kesilen basını kurtaran şehidi görmenin, bu kerâmete şahit olmanın
anlamı ise onu görenin de şehit olacağıdır.
"Pamuk İpliği"
hikâyesinde Alevîlere atfedilen "mum söndü" inanışına değinilmekte ve
bu durum bir Hıristiyan genç kızın bakısıyla tabiata, tabiîlik, doğru atılmış
bir adım, ilerleme seklinde gösterilmektedir.
"Mehdi" hikâyesinde
milliyetçi şuurdan uzak bir beyefendi, dini İslâm olan milletlerin
ilerlemeyişinin sebebini İslâmî inançlar ve hurafeler olarak gösterir.
"Açık Hava Mektebi"
hikâyesinde de eskilerin resim yapmak üzerine olan taassupları tenkid edilir.
“Perili Köşk" hikâyesinde ise,
insanların bâtıl inançlarını kullanarak sömüren Hacı Niyazi Efendi'nin bunlara
inanmayan bir zihniyet karsısında düştüğü durum sergilenir.
"Bahar ve Kelebekler"
hikâyesinde, yaşlı bir kadının ağzı ile bâtıl inançların sadece bizde değil
Batı'da da görüldüğünü belirtir.
…
Köy ve Köylü Unsurları
Şive unsurları açısından da
"yaperi, ideri gibi muhacir sigaları" ve Rumeli ağzı özellikleri
görülür.
"Beynamaz" hikâyesinde
Savur Ali köylülere "Arnavutluk'ta öğrendiği kabadayı şivesiyle küfrünü
basar.
"Hürriyete Layık Bir
Kahraman" hikâyesinde işinde gücünde olan halkın Efruz Bey gibi birdenbire
hürriyet kahramanı kesilenlerin karsısındaki tavrını göstermek açısından Bolulu
aşçıbaşı küçük bir motif olarak kullanılır.
"Dama Tasları"
hikâyesinde tımarhânenin kapısındaki kapıcı da ağız özellikleri korunarak
konuşturulur.
"Çakmak" ve
"Külah" hikâyelerinde de çıkar oyunları üzerine kurulu köylü
dünyaları anlatılır.
…
Sonuç
Ömer Seyfeddin'in Ziya Gökalp'in
etkisiyle, millî edebiyatın kaynağı olan halk kültürünü, eserlerinde kullandığı
görülür. Bu çabalar Türkçülük hareketinin kültürel yönünü oluşturur.
Ziya Gökalp'in hars-tehzib
konusundaki düşünceleri ile halk edebiyatına ve diline yönelme, Türk
milliyetçiliğinin temellerinden biri olarak görülür. Bu yüzden Ömer Seyfeddin,
hikâyelerinde deyimleri, atasözlerini, külhanbeyi argosunu, destanları,
masalları, fıkraları kullanmıştır.
Hikâyelerinde bir hayli deyim
kullanan Ömer Seyfeddin bunları üslûbuna mal etmeyi başarmıştır.
Atasözleri de hikâyelerde o anki
durumu açıklayıcı mahiyettedir
Ömer Seyfeddin'in hikâyelerine
akseden epik ton onun milliyetçi bakış açısından kaynaklanır. Destanî
mahiyetteki hikâyeleri ve şiirleri kahramanlısı yüceltir; insanlara ideal
tiplerin örneklerini sunar (s. 88).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder