24 Mart 2020 Salı

Osman Doğramacı - Bir Yazarın Penceresinden Savaş Balkan Savaşları ve Ömer Seyfettin


Bir Yazarın Penceresinden Savaş Balkan Savaşları ve Ömer Seyfettin

Osman Doğramacı, Yüksek Lisans Tezi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018

…savaşı konu alan ilk edebi eser antik çağdan Homeros’un ‘İliada adlı eseridir.

Süleyman Nazif (…) savaşın sadece milyonlarca insanımızı ve şehirlerimizi yok etmediğini aynı zamanda bizden gençliğimizi, edebiyatımızı, ahlakımızı ve maneviyatımızı da alıp götürdüğünü ileri sürer (s. 9).

İkinci Bölüm
Ömer Seyfettin, Balkanlar, Savaş ve Edebiyatı
Ömer Seyfettin 11 Mart 1884 yılında Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğdu.
Babası aslen Kafkas Türklerinden Binbaşı Ömer Şevki Bey'dir. Annesi Ankaralı Topçu Kaymakamı (yarbay) Mehmed Bey'in kızı Fatma Hanım’dır. Ömer Seyfettin, ikisi küçük yaşlarda vefat eden dört çocuklu bir ailenin çocuğudur.
4 yaşında iken Gönen’de Reşid Efendinin Mahalle mektebinde başlamıştır.
…önce İnebolu’ya daha sonra oradan da Ayancık’a taşınır.
(Annesi) Ömer Seyfettin’i alıp İstanbul’a gelmiştir
Dedesinin Kocamustafapaşa'daki konağına yerleşen Ömer, Yusufpaşa'daki Özel
Mekteb-i Osmânî'ye kaydedilir.
1893 yılında babası Ömer Şevki Bey oğlunun subay olmasını istediğinden oğlunu Eyüp Baytar Rüştiyesine yazdırır.
1896'da Kuleli Askeri İdadisi'ne yazılan Ömer Seyfettin daha sonra Edirne Askerî İdadîsi'ne naklolarak eğitimine arkadaşı Enis Avni (Aka Gündüz) ile birlikte burada devam etmiştir.

1900'de idâdîden mezun olarak İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne'ye (Kara Harb Okulu) başlamıştır. 1903 yılında Makedonya’nın karışması üzerine, 1310’lular Sınıf-ı Müstacele sayılarak sınavsız mezun olmuştur. Bu arada Harbiye’yi bitiren Ömer Seyfettin 22 Ağustos 1903’te Piyade Asteğmeni rütbesiyle kura çeker ve merkezi Selanik’te bulunan III. Ordunun İzmir Redif Fırkasına atanır. Bir süre sonra da Kuşadası'ndaki Redif Taburu'na nakl olunur.
1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atandı.
İzmir onun için yazarlıkta bir olgunlaşma yeri olmuştur.
Meşrutiyetin ilânı (23 Temmuz 1908) üzerine III. Ordunun Selanik’teki nizamiye taburlarına nakledilir.
Hareket Ordusu ile beraber 17 Nisan 1909’da Rumeli’den İstanbul’a gelmiştir.
1911’de tazminatı Ziya Gökalp’in aracılığı ile ödendikten sonra ordudan ayrılır.
Ordudan ayrılan ve Selanik’e yerleşen Ömer Seyfettin yazı faaliyetlerine ağırlık verir.

14 Ekim 1912 tarihinde yeniden orduya çağrılır. Garp ordusu 39. Alay 3. Taburunda Sırp ve Yunan cephelerinde savaşırken 20 Ocak 1913'te Yanya Savunması esnasında Yunanlılara esir düşer. Ömer Seyfettin 10 ay kadar süren esaretin ardından 28 Kasım 1913 yılında serbest bırakılır.

1914 yılında Kabataş Sultanisinde öğretmenliğe başlayan Ömer Seyfettin bu görevini ölümüne kadar sürdürmüştür.

1915'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinden Doktor Besim Ethem Bey'in kızı Calibe Hanım'la evlenir.
…evliliği 6 Aralık 1916'da Fâhire Güner adında bir kızları dünyaya gelmesine rağmen uzun sürmez. 5 Eylül 1918’de Calibe hanımdan boşanan Ömer Seyfettin, ölünceye kadar acı, ıstırap, yalnızlık ve hastalıklarla boğuşarak yaşamıştır.

1917'den ölüm tarihi olan 6 Mart 1920'ye kadar geçen dönemde 10 kitap ve 125 de hikâye yazmıştır.

4 Mart 1920’de hastaneye yatırıldı. 6 Mart 1920'de hayata gözlerini yumdu. Daha önce teşhis edilememiş olmakla beraber, yapılan otopsi sonucunda hastalığının "şeker" olduğu anlaşılmıştır. Naaşı önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilmişti. 23 Ağustos 1939 yılında ise buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı'na nakledildi.

Nakarat
Bulgar kızına aşık bir Türk zabit, kızın “Naş, naş, Çarigrad naş…” nakaratlı şarkısını, kendisine söylenen aşk nağmeleri olduğunu sanar.
Hâlbuki Bulgar kızın sözleri; Bizim olacak, bizim olacak, İstanbul bizim olacak…” anlamındadır.

Primo Türk Çocuğu (1-2)
Ömer Seyfettin bu hikâyesinde Batının Doğu, Osmanlı ve Türkler karşısındaki ikiyüzlü tavrını, asker zabit ve vatandaşlarda yok olmuş olan vatan, millet anlayışını, toplumun yozlaşmasını, Trablugarp ve Balkan Savaşları esnasındaki Selanik üzerinden tasvir eder (s. 29).

Selanik’te mukim Kenan Bey
…kendini aydın ve hümanist Avrupa değerlerinin savunucusu olarak görür…
…bir İtalyan kızıyla izdivaç etmiştir.
Balkan kavimlerinin ayrılıkçı tavır ve politikalarına tanık olunca millî benliğini hatırlayıp “kendi kültürüne dönmeye” karar verir.

Tanzimat Fermanı / “Tahribat Fermanı”
Kimlik bilincini yeniden kazanan Kemal bey ve oğlu Primo’ya Oğuz ismini verir.

Beyaz Lale
Serez şehrinin Bulgarlar tarafından işgali esnasında Türklerin yaşadığı işkence, tecavüz ve soykırımlar anlatılmaktadır.
Hikâyenin esas üzerinde durduğu husus Bulgar binbaşı sadist ve cani Radko’nun şehrin en güzel kızı Lale üzerinden tüm bir Türklüğü aşağılama çabasıdır.

Mehdi
…tren kompartımanında bir araya gelmiş beş Türk’ün, içerisinde bulundukları durumdan kurtuluşun yolları ve bir kurtarıcının gelip gelmeyeceği konusu üzerine yaptıkları sohbet ve kompartımanda yaşadıkları üzerinde durulmaktadır.
Hikâye (…) kaybeden Türklerin, gökyüzünden bir kurtarıcı bekler hale gelmeleri üzerinden bir milletin tükenmişliğini de gözler önüne sermektedir.

Hürriyet Bayrakları
Meşrutiyetin ikinci defa ilanı tüm Osmanlıda Hürriyet Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Bu bayramın yapmacık bir bayram olduğu, (…) Osmanlı’ya bağlı oldukları sanılan Bulgarların Türklere karşı soğuk ve olumsuz tavırları ön plana çıkarılarak ispatlanmaya çalışılır.

Bomba
Hikâyede, Bulgar komitacılar tarafından rahatsız edilen ve bu nedenle bütün mallarını satarak göç etme kararı alan Bulgar çiftin köyden ayrılmak istedikleri gece başlarına gelen olaylar anlatılır.
Hikâye, bölgedeki kaosun, otorite boşluğunun ve slavların dahi güvenlik hususunda garanti altında olmadıkları üzerinde durur.

Tuhaf Bir Zulüm / Taassup
Balkan topraklarında yıllarca idarecilik yapmış olan Gospodin Kepazef isimli Bulgar karakterin yönettiği topraklardaki demografik yapıyı nasıl değiştirdiği üzerinde durur.
Türklerin iyi niyetlilik, yardımseverlik ve diğerkâmlık gibi hasletleri hikâyenin bir yerinde ön plana çıkarılmakta, ancak Türklerin bu yönlerinin bir tür saflık olduğu ve ülkenin kurtuluşuna bir katkısı olmadığı algısı da verilmek isteniyor.

Ömer Seyfettin, Balkanlardaki Türk varlığının silinmesini Türklük bilincinin gelişmemesine ve ümmetçi zihniyetin sebep olduğu koyu taassuba bağlamıştır.

Balkan savaşları, Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki son kırılma noktasıdır.
Bir geçiş noktası olarak Balkanlar, Asya ve Avrupa’nın en stratejik coğrafi alanlarından biridir. Bu yönüyle tarih boyunca farklı devletlere, kültürlere ve etnik farklılıklara ev sahipliği yapmış bir mekândır.

Balkan savaşlarına giden sürecin en önemli sebebi 93 harbinde karşı karşıya kalınan bozgun ve dolayısıyla Devletin tüm otoritesini bölgede kaybetmeye başlamasıdır.
1878’den sonra bütün Balkan Devletleri Berlin kararlarını yıkmak ve ulusal birliklerini gerçekleştirmek için çabalamaya başladılar.

Balkan savaşları öncesi ciddi diplomatik basiretsizlikler ve istihbari körlüklerin ortaya çıktığı görülmektedir. Sırplara Selanik limanından silah sevkiyatına izin verilmesi ve Balkan savaşları başlamadan hemen önce 30 Eylül 1912’de Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki 120 tabur talimli askerin terhis edilmesi ilginçtir.

(1912) Seferberlikten önce Trakya ve Makedonya’daki askeri kuvvetimiz düşmanlarımızın iki katıydı. Seferberlikte doğal olarak üstünlüğümüzü koruyacaktık. Oysa düşmanlara aldanılarak, yaklaşık 70 bin asker terhis edildi. Böylece barışta düşmanlarımıza karşı mevcut olan üstünlüğümüzü kaybettik. Bulgaristan ise bu sırada manevra bahanesiyle Ordusunu takviye ediyordu…

Balkan devletleri 13 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne bir nota verdiler. Osmanlı Devleti 18 Ekim 1912’de Balkan devletlerine karşı savaşacağını ilan etti. Böylece Doğu ve Batı Trakya ile Makedonya ve Arnavutluk’da savaş başladı.
Balkanlarda Osmanlı kuvvetlerinin yenilmesi üzerine 30 Mayıs 1913’te Londra Antlaşması imzalandı.

Harbin başlangıcında Ömer Seyfettin böyle bir savaşın olacağına ihtimal vermiyor. Nitekim; 27 Eylül 1328-Selanik (10 Ekim 1912), tarihli günlüğünde savaş hakkındaki düşüncelerini “Ben hala ümit etmiyorum. Niçin harp olacak. Balkan hükümetlerinin istediklerini verdikten sonra harbe ne hacet? Buna aklım ermiyor.” şeklinde ifade ediyor (s. 53).

8 Kasım 1912 (26 Teşrinievvel):
“Dün dehşetli bir muharebe oldu. Biz fena halde mağlup ve münhezim olduk. Bizim tabur ric’ati temin ediyordu. Çok telefat verdik.
Gece Manastır’a döküldük. Fakat garb ordusu kumandanı bizi şehrin içine sokmadı. Şehrin dışarısında serseriyane dolaşıyoruz. Kuşbaşı kar yağıyor. Ayakları donan neferler haykırıyorlar. Yaralılar arabaların üstünde, yerlerde, karların ve çamurların içinde kıvranarak, inleyerek can veriyorlar. Bu hal sefaletin şüphesiz son derecesidir. Fakat Garp Ordusu kumandanı bizi zayi etmeye, bire kadar mahv veya esir olmamıza karar vermiş.”

Birinci Balkan Savaşı’nın sonucundan memnun olmayan Balkan devletleri arasında ayrılıklar ortaya çıktı. 28 Haziran 1913’te Bulgaristan, Sırp ve Yunanlılara saldırdı. Romanya, Bulgaristan’a 11 Temmuz’da savaş ilan etti.
23 Temmuz’da Enver Bey’in komutasındaki ordu ile Edirne’ye girdi.

Balkanlar Osmanlı devletinin tüm kurumsal yapılarıyla bir devlet kimliğinin inşa edildiği topraklardır.
Balkanlardan göç manzaraları Ömer Seyfettin’in birçok hikâyesinde gözler önüne serilir.
Cemal Paşa anılarında, Balkan Harbi sonunda Sırp, Yunan ve Bulgarlar tarafından çoğu kadın ve çocuk olmak üzere katledilenlerin sayısının 500.000 civarı olduğunu belirtmektedir.

Osmanlı Devlet düşüncesinin temel esası devletin devamlılığının sağlanmasıdır.

Balkan Savaşı’ndan sonra Türkçülük fikrinin siyasî bir hüviyet kazandığı ve siyasî bir ideolojiye dönüştüğü görülür.

Ömer Seyfettin’e göre Millet olabilmenin iki şartı vardır: Birincisi ortak dili konuşmak ve ikincisi ortak dine inanmaktır.
Ömer Seyfettin’deki milliyetçilik anlayışı Osmanlı siyasi yapısındaki ümmetçilik anlayışına karşı geliştirilmiş o günün siyasi ve sosyal olaylarına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Milliyetçilik ile beraber toplumlar ve devletler güçsüzleştirilmiş ve sürekli bu yumuşak noktadan müdahalelerle bütün gücünü birbirine karşı savunmaya harcayan ulus devletler inşa edilmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder