Ömer Seyfeddin'in Değiş(tiril)en Andı
Fundagül Apak, Turkish Studies Dergisi,
Cilt: 8, Sayı: 4, 2013, (s. 103-177)
…öykünün, yazarın ölümünden sonraki
baskıları incelendiğinde, kurgunun, yapı ve anlam açısından bozulduğu ve
birbirinden oldukça farklı metinlere dönüştüğü görülür.
Ömer Seyfeddin; 1911 yılından
başlayarak ortaya koyduğu yapıtlarda, Türk dilindeki sözcüklerin, atasözü ve
deyimlerin kullanımına büyük önem vermiş, tarihe yön veren aydınlardan biri…
Ömer Seyfeddin’in ölümünden sonra,
çeşitli yayımevi ve basımevlerince ortaya koyulan öykülerinde, sesten tümceye
kadar, hem yapısal hem biçimsel hem de anlam ve söylem düzeyinde pek çok
değişiklik yapıldığını, sonuçta, basılıp yayımlanan bu öykülerin Ömer
Seyfeddin’in yazdıklarından çok farklı olduğunu görüyoruz.
And’ın ilk basımı; Ömer Seyfeddin
yaşarken ve 11 Nisan 1911’de “Yeni Lisan”ı yayımladığı Genç Kalemler
dergisinde, Nisan 1328’de yapılmıştır.
Bu öyküyü karşılaştırdığımız 31
erek metnin beşinde
…kaynak metnin ilk yayım organı
Genç Kalemler dergisi ve ilk yayımlanma yılı 1912 olarak yazılmışsa da
hiçbirinde, hangi ay olduğu bilgisi yer almamış, derginin sayısı da 11 olarak,
yanlış verilmiştir.
Nâzım Hikmet Polat tarafından hazırlanıp
yayımlanan metinde (YKY) kaynak metne ait künye bilgisi, hem ay ve yıl hem cilt
hem de sayı olarak doğru verilmiştir. Geri kalan 26 çeviride, erek metinlerin
dayandırıldığı kaynak metnin künyesi hakkında, bilgi verilmemiştir.
Ele alınan erek metinler, 1974
yılından 2011 yılına kadar, yaklaşık 40 yıllık süreçte yapılan ve
ulaşabildiğimiz çevirilerdir.
Kaynak metinle karşılaştırdığımız
çeviriler:
M.1974 Millî Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1974
T.1975 Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara, Temmuz 1975
Ç.1976 Çağdaş Yayınevi, İstanbul,
1976
Ö.1983 Öztürk Basımevi, İstanbul,
1983
T.1985 Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara, Nisan 1985
U.1988 Uzun Yayınları, Trabzon,
1988
B.1990a Bilgilik Yayınları,
İstanbul, 1990
E.1990b Erdem Yayınları, İstanbul,
1990
O.1991a Oda Yayınları, İstanbul,
1991
C.1991b Cemre Yayıncılık, İstanbul,
1991
B.1993 Bilim ve Kültür Yayınları,
Ankara, 1993
C.1994 Cemre Yayıncılık, İstanbul,
1994
N.1995 Nurdan Yayınları, İstanbul,
1995
Y.1996 Yuva Yayınları, İstanbul,
1996
B.1997a Boğaziçi Yayınları,
İstanbul, 1997
Ö.1997b Özgün Yayıncılık, İstanbul,
1997
E.1998a Erdem Yayınları, İstanbul,
1998
İ.1998b İnkılâp Kitabevi, İstanbul,
1998
Ü.1998c Ünsal Yayınları, Ankara,
1998
B.1999 Bilgi Yayınları, Ankara,
1999
K.2000 Kocaoluk Basım ve Yayınevi,
İstanbul, 2000
A.2005a Altın Kitaplar Yayın Evi,
İstanbul, 2005
İ.2005b İlya İzmir Yayınevi,
İstanbul, 2005
Ü.2005c Üç Harf Yayınları, İstanbul,
2005
S.2006 Sakarya Valiliği Kültür
Yayınları, Sakarya, 2006
N.2007 Nilüfer Yayıncılık, Ankara,
2007
F.2008 Fide Yayınları, İstanbul,
2008
D.2009 Damla Yayınları, İstanbul,
2009
Y.2010 Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2010
T.2011a Timaş Yayınları, İstanbul,
2011
Y.2011b Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2011
And öyküsü; yazarın ölümünden
sonraki baskılarına bakıldığında dilicine yapılan bir çeviriden daha çok,
diller arası bir çeviri görünümündedir: Sesler ve sözcükler yanlış yazılmış;
kimi sözcük, sözcük öbeği ve tümceler yazılmamış; tümcelerin hem yapısı hem de
uzunluğuyla oynanmış; bazı bağlaçlar ısrarla görmezden gelinmiş ve kimisi
değiştirilmiş; ilgeçlerin bir kısmı kullanılmamış; noktalama imleri, yazarın
seçimi önemsenmeyip değiştirilmiş; olmayan noktalama imi, ses ve biçim
birimlerin eklenmesiyle uzun, olanların atılmasıyla da kısa çeviriler ortaya
çıkmıştır.
…yazarın ölümünden sonra basılan
And öyküsünün Ömer Seyfeddin’in yazdığı yapıt olduğunu söylemek; hem Ömer
Seyfeddin’le hem (…) de Türk halkıyla alay etmek olur.
And öyküsünden seçilen ve yalnızca
10 tümceden oluşan giriş paragrafının günümüze kadarki 31 baskısı üzerinde
yapılan birebir ses, biçim birim, sıfır biçim ve anlam karşılaştırmaları sonucu
ortaya çıkan değişiklik sayısı: 75
Acaba, günümüz yazarlarından
hangisi, yapıtının böylece yok edilişine sessiz kalabilirdi? Yapıtları
değişikliğe uğratılan ediplerden yalnızca biridir Ömer Seyfeddin; şu işe
bakınız ki Türk ulusunun ve dilinin kurtuluşu sürecinde en büyük savaşımı
verenlerdendir üstelik.
Eğer Ömer Seyfeddin’in bu öyküde
kullandığı dil, bugünkü kuşağın anlayabileceği nitelikte değilse (!)
durulaştırma (tasfiye) yoluna mı gidilmelidir; gidilecekse bu nasıl
yapılmalıdır; yazarın bu öyküde kullandığı dili durulaştırmaya kim karar
verebilir; yetkili bir karar organı varsa durulaştırmadaki ölçütler nasıl
belirlenebilir; Türkçülere göre mi, Tasfiyecilere göre mi?
Bir yazarı asıl canlı kılan, diri
kılan onun kullandığı dildir, üslûptur. Eğer bir yazarı gerçekten seviyorsak,
onun, bizim için uzak olan kelimelerini de öğrenmek zahmetine katlanmamız
lâzım.
Bir metindeki kelimeyi bir başka
kelimeyle değiştirmek ancak yazarının hakkıdır.
İlk Namaz hikâyesi, Ömer
Seyfettin’in Servet-i Fünun edebiyatının havasından henüz kurtulamadığı bir
tarihte yazmış olduğu bir metindir. And ise Milli Edebiyat dönemine ait bir
hikâyedir. Üstelik Genç Kalemler gibi dil ve edebiyatta yepyeni görüş ve
düşüncelerin bayraktarlığını yapan bir dergide yayınlanmıştır. Bu sebeple And
hikâyesi, Genç Kalemler’de savunulan dilde sadeleşme ve edebiyatta millileşmeye
dair soyut düşüncelerin uygulandığı ilk örnek metinlerden biridir.
And öyküsünün günümüze kadar
yapılan 31 baskısı gözönüne alınarak seçilen terim, “çeviri” olmuştur.
Bununla birlikte, And’ın erek
metinlerinin yer aldığı yapıtlar incelendiğinde, hiçbirinde eski karşılığıyla
“terceme/tercüme, mütercim, tercüman”a ve(ya) günümüzdeki kullanımlarıyla
“çeviri, çevirmen/çeviren” terimlerine raslanmadı.
31 erek metnin 9 tanesinde bu
konuda hiçbir veriye yer verilmediği, kalan 22 erek metinde geçen terimlerdeyse
tutarsızlık ve düzensizlik olduğu görülmüştür. Örneğin, “yayına hazırlayan” iki
ayrı kişi; “sadeleştiren ve yayına hazırlayan” tek kişi; hem bir “yayına
hazırlayan” hem de bir “tashih” eden (düzelten); hem bir “redakte” eden
(eksilten) hem de bir “düzelti”ci…
Skopos kuramında, bir çevirmenin
bir amaca göre yönlendirdiği çeviri süreci sonunda oluşan her çeviri; kendi
amacının işlevsel karşılığıdır.
…her çeviride bir çıkış (kaynak) ve
de varış (erek) noktası bulunur. Bu bağlamda, çeviri; kaynak metni algılayanın
amacıyla yönlendirilip biçimlendirilen bir eylemdir.
Ömer Seyfeddin’e ait And adlı
öykünün diliçine yapılmış 31 çevirisini, kaynak metinle karşılaştırdığımızda,
kaynak metin özelliklerinin değiş(tiril)miş olduğunu, yazarın dilindeki duruluk
bir tarafa, kaynak metindeki dilbilgisellikle birlikte kurgunun da bozulduğunu
ve birçok yanlışa düşüldüğünü görürüz. Sonrasında, şu soruları sormaya başlarız
kendi kendimize: Acaba, bu değişiklikler ve(ya) yanlışlar, çevirmene mi yoksa
özel ve(ya) tüzel kişiliklerin çevirmen üzerinde uyguladığı patronaja mı
bağlanmalı?
…ele alınan 31 erek metnin yalnızca
14’ünde diliçi çevirilerin hangi amaçla, nasıl ve hangi topluluk için
yapıldığına yönelik, çeşitli uzunluklarda açıklamalar yapılmıştır.
“Çeviriye dil bilimsel açıdan
yaklaşımın temeli çeviri birimi olarak ‘sözcüğün’ alınmasına dayanır. Şüphesiz
bunun nedeni dil biliminin geçirdiği evreler ve bilgisayar destekli çevirinin
(machine translation) 1950’lerde ve 60’larda, zaferine kesin gözüyle
bakılmasıydı. ‘Sözcük’ temelinde ele alınan çeviri, ‘eş değerlik’ ölçütü ile
değerlendirilmekte, ‘eş değerlik’ ile özgün metne olan bağlılık ölçülmekteydi.
Dil bilimi araştırmaları içinde metin bilimi, anlam bilimi ve gösterge
biliminin gelişimiyle çeviri bilimciler ‘sözcük’ten ‘metin’ birimine kaydılar.
Ancak ondan öteye gidilemedi.
And’ın 31 erek metni içinde,
çevirinin skoposu konusunda gerekli bilgilerin, en detaylı biçimde verildiği
tek baskı, YKY’nin 2011 tarihli basımıdır. En az değişiklik (7) yapılan çeviri
de bu olmuştur.
…kaynak metnin 3. tümcesinde geçen
“seraplaştı”; Y.1996’da “silikleşti”, Ö.1997, A.2005a, S.2006 ile F.2008’de
“bir serap gibiydi” olarak değiştirilmiş T.2011a’daysa karşılığı verilmediği
gibi bu değişime bağlı olarak sözcük öbeğindeki öğelerin yeri değiştirilerek
“artık hayalimde kaldı” denmiştir. Bunun yanı sıra, kaynak metindeki “hayal”
sözcüğü, O.1991a ve İ.1998b’de “bellek”; Y.1996’da “kafa”; A.2005a, S.2006 ve
F.2008’de “düş” karşılığıyla değiştirilmiştir.
“serap” sözcüğü; “hayal”le “rüya”
arasında duran bir geçit gibidir…
5. tümcede “Bana’nın” sözcüğü, “hamamın”
şeklinde tercüme edilmiş.
Gönenin tarihî ılıcalarından Bano
ılıcası hâlen mevcuttur.
“Bano” sözcüğünün konuşma dilinde
“Bana” olarak sesletilmiş…
…hiçbir çeviride bu sözcükten
şüphelenilmemiş, herhâlde, bir yazım yanlışı yapıldığı düşünülmüştür.
Türkiye Türkçesi’nin bugünkü
kurallarına göre, çokluk belirten bir ön addan sonra gelen sözcüğe çoğul eki
eklenmez; ama, Ömer Seyfeddin’in döneminde ve hatta, yukarıdaki alıntıda geçen
“bir çok efsânelerin”, “bir çok eski mabedlerin” ve de “bir çok ilahların”
örneklerinde görüldüğü gibi 1960’larda bile çokluk bildiren ön adlardan sonra
gelen sözcüğe, çoğul eki eklenirdi. Ne yazık ki Türk dili üzerinde çalışan
araştırmacılar için çok önemli olan ve bir dönem yazılıp konuşulan Türk dilinin
özelliklerini yansıtan bu veri tabanı, kaynak metnin bazı çevirilerinde
korunmamıştır.
6. tümce: nisyan / nisan, sis,
unutkanlık, unutma, unutulmuş, unutulmuşluk…
7. tümce: …gaib eder / …kaybeder
8. tümce: elem / acı, üzüntü, hüzün…
…biri çıkıp da “Biz, 2 ile 2’yi
toplarken ‘artı’ (+) yerine ‘eksi’ (─) imini kullanmak ve işlem sonucunu yine 4
olarak vermek istiyoruz; bu, bizim yayımevi olarak güncelleme tercihimizdir.”
diyebilir mi? Eğer diyemiyorsa, bunu yapmanın ve söylemenin ne kadar gülünç
olacağını bilip ona göre davranıyorsa, Türk dilindeki noktalama imleri için de
bu özeni göstermelidir; çünkü, matematikteki imlerin önemi ne ise Türk
dilindeki noktalama imlerinin de önemi odur.
20. yüz yıl başında, İstanbul’da
konuşulan Türkçe’yle Ömer Seyfeddin tarafından ustaca yazılan And’ın günümüz
Türkçesi’ne yapılan bu her biri birbirinden farklı çevirilerindeki sorumluluğu
üstlenen özel ve(ya) tüzel kişiliklerce kullanılan “Bu seri, çocuklara yönelik
olarak düzenlendiği için anlaşılırlık odağa alınmıştır.” ve(ya) “Bugünkü Türk
diline çevrilmiştir.” gibi söylemler; dili bu derece duru, dilbilgiselliği ve
de kurgusu çok güçlü olan bir öyküde ortaya çıkan değişiklik ve(ya) yanlışların
gerekçesi sayılamaz. Bu yapıt, ne Arap ne Fars ne İngiliz ne Fransız dili ne de
Osmanlının yapay üretimi olan Osmanlı Türkçesi’yle yazılmıştır; bu yapıtın
dili, o dönemde İstanbul’da “konuşulan” Türk dilidir ve ne yazık ki Ömer
Seyfeddin’in özenle, kendi döneminin dilbilgiselliği içinde ve kendince kurduğu
bu dil düzeneği, günümüzde, diliçine yapılan bu çevirilerde, her açıdan yok
edilmiştir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder