28 Eylül 2014 Pazar

Michel Foucault

Post-Yapısalcılık

Foucault, ünlü bir taşra ailesinin oğludur. Babası başarılı bir doktordu. Paul Michel Foucault prestijli bir okul olan École Normale Supérieure’un parlak, hatta yıldız bir öğrencisiydi (Sonradan bilinmeyen bir nedenden dolayı Paul ismini reddetmiştir).
1966 yılında yayımlanan kitabı Les mots et les Choses onu Sartre gibi Fransa’nın temel düşünürleri arasına sokmuştur. Birkaç yıl sonra da süperelit College de France’ın seçimlerini kazanmıştır.
Gittikçe artan bir şekilde politik hareketlere katılmıştır.
Foucault, tüm özgürlüklerin bağımsız ve adanmış bir ateşli savunucusudur.

Post-yapısalcı Düşüncelerinin Ortaya Çıkışı
Foucault’nun akademik analizlerinin başlangıç noktası Raymond Roussel’a ait bir kitap olmuştur (Locus Solus). Roussel’ın önemi megaloman bir duyarlılığa sahip olmasıdır. Roussel’ın çalışmaları ‘avangart’ standartlara göre bile oldukça aykırıdır. O, sadece kendini ifade edecek bir teknikle yazmak isteyen bir yazardır.
Foucault’nun bu yazardan en çok etkilendiği nokta, onun öznelliği dışlamasıdır. Yazar, hikâyelerinde karakterlerin deneyimlerine yer vermemiş, sadece objeleri ve eylemleri betimlemiştir. Yazarın bu tutumunu Foucault şöyle ifade etmiştir:
O, hiçbir ‘yüze’ sahip olmamak için yazmaktadır.
Foucault, aşikâr bir şekilde dilde bireyin (öz) kaybı ile sübjektivitenin dışlanarak yok sayılmasını, ölümle ilişkilendirmiştir.
Sistematik bir teori geliştirme konusunda isteksiz olan ve tek bir doğrunun, gerçeğin olmadığına inanan Foucault’nun çalışmaları felsefe, psikoloji, psikiyatri, sosyoloji ve tarih gibi disiplinler arası bir düzlemde yapısalcılık ve post-yapısalcılıkla organik bağları olan karmaşık bir yapı gösterir.
Ona göre “özne” fikri, özneleri bir iktidar alanı ve belirli pratikler seti içinde konumlandıran toplumsal söylemler aracılığı ile üretilen toplumsal bir kurgudur.
Birey, anlamın yaratıcı kaynağı değildir. Bu bağlamda kültür, herkes için geçerli olan değerler hiyerarşisidir ve kültür, seçici ve dışlayıcıdır.
İnsanların gündelik hayatta içinde yer aldıkları pratikler kesinlikle söylemlere dayanır ve onları biçimlendirir, aynı şekilde söylemler de pratikleri biçimlendirir.
Bireylerin güdüleri yerine söylem/pratiklere odaklanarak nesnellik düzleminde çalışmalıdır. Nesnel güç ilişkileri üzerinden nesnel toplumsal formlara yönelmelidir.

Foucault’nun önemli çalışmalarının özgünlüğü birbiriyle bağlantılı 5 terimi açıklığa kavuşturmak olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar,
1) şimdi,
2) soykütük,
3) epistemoloji,
4) süreksizlik ve
5) teknolojidir.

Foucault’ya göre tarih her zaman şimdinin bakış açısından yazılır ve tarih şimdinin ihtiyaçlarını karşılar.

Benlik
Foucault’ya göre benlik, söylem ve toplumsal konumları tanımlayan pratikler ve iktidar ilişkileri alanı içinde oluşur. İktidar tarafından belirlenen benlik, çok parçalı ve çok kısımlıdır. Dolayısıyla Foucault’ya göre birey bilinçli, kendini kontrol edebilen, iç bütünlüğe sahip tutarlı, rasyonel bir varlık değildir.

Söylem
Foucault’nun analizinde dil, en önemli unsurdur. Ona göre dil, asla masum ve tarafsız bir ifade aracı değildir. Söylemler, iktidar ilişkilerinin ifadeleridir ve bu ilişkilerle bağlantılı pratikleri ve konumları yansıtırlar. Çünkü bir söylemi kullanabilme özel bir alanın bilgisine sahipliğin ifadesidir ve bu bilgiye sahip olanlar, olmayanlar üzerinde hâkimiyet kurabilir ve onları kontrol edebilirler.

Arkeoloji
Arkeoloji, söylemlerin kendisine, belli kurallara uyan pratikler olarak söylemlere odaklanır. Bir başka deyişle arkeoloji, bugün bizim ne olduğumuza yol açan süreçleri anlama kanalı olarak tarihe bakmaktır. Arkeolojik analizin amacı sadece belli tarihsel dönemlere ait söylemsel oluşumlar ile onların içinde yer alan tikel söylemlerin ortaya çıkışını mümkün kılan biçimsel epistemik koşulları açığa çıkarmaktır.

Soykütük
Arkeoloji, farklılık ve benzerliklerin belirlendiği düzleme odaklanıyorsa soykütük; daha çok iktidar ilişkileri ve bu ilişkilerle biçimlenen politik teknikleri, kullanışlı bilgi formlarını üretmek için “şeylerin organize olduğu” düzleme odaklanır. Yani soykütük, tekniği ampirik verilere dayanarak yapılan “düzenlerin” yapılarının analizidir. Foucault, bu kavramı bize mücadelelerin tarihsel bilgisini oluşturmamızı sağlayacak ve bu gün bu bilgiyi taktik olarak kullanmamızı mümkün kılacak olan bilimsel bilgi ile yerel hatıraların birliği olarak, kullanmayı önerir.
Soykütük şimdinin konularına odaklanarak yazılan tarihtir.

Arşiv
Belli bir tarihsel dönemin ya da kültürün geçmişinde bıraktığı bütün maddi ipuçlarının koleksiyonunu ifade eder. Bu ipuçlarını araştıran bir kişi dönemin tarihsel apriorisini ve bilimini araştıran bir kişi de dönemin epistemisini anlayabilir.

Foucault yaşamı boyunca aklın dışladıkları ile ilgilenir. Foucault aklın dışladıklarını, altta yatan bir düzene veya nihai aşamada belirleyici bir güce dayanmadan açıklamaya çalıştığından dolayı da postyapısalcı olarak adlandırılır.


Foucault iktidar ile bilgi arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Bilgiyi özgürleştirici gören düşüncenin aksine Foucault bilgiyi yeni bir kontrol ve denetim biçimi, yani yeni bir iktidar biçimi olarak görür.

Kelimeler ve Şeyler: Bu kitabın temel tezi, tarihin tüm dönemlerinde neyin kabul edilebilir olduğunu seçen, kuran “gerçeğin” belli temel koşullarının olduğudur.
Michel Foucault, bu kitabında bilim tarihini inceleyerek “epistemoloji veya episteme” yapılarının, insanların bilme ve bilgiyi tasarlama yollarını nasıl şekillendirdiğini tartışır.
Bilginin Arkeolojisi: Bu kitapta, söylemin en temel birimi olan ifadeyi (statement) analiz etmeye yönelir. Foucault, söylem kavramını, tarihin bıraktığı sözel izlere gönderme yapmak üzere kullanır. Bilimsel söylemi belirleyen ve yapılandıran kurallar bütününün kodlarının çözümüne girişir.
Foucault, modern dönemde hangi yollarla birey üzerinde bilginin ve devletin gücünün arttığını tartışır. Ancak temel odak noktasını gücün kaynağı, iktidarın kimde olduğu ve iktidarın bu gücünü ne amaçla kullandığı gibi konulardan ziyade, bireylerin kimlikleri, psikolojik tutumları vb. açısından nasıl etkilendikleri üzerine temellendirir.

Söylem-İktidar-Kontrol
Ona göre iktidar, ilişkiden başka bir şey değildir. İktidar basitçe baskılayıcı değil üreticidir. İktidar “tüm sosyal beden” deneyimler, en küçük seviyedeki sosyal ilişkilerde de vardır; her zaman her yerde vardır.
İktidar pozitif ya da negatif olabilir. Foucault’ya göre negatif iktidar, “hayır” diyendir; bir şeyin yapılamayacağını ve yasaları güçlendiren güçtür. Pozitif iktidar ise telkinde bulunur, problem çözücüdür.

Mutlak İktidar
Foucault’ya göre feodal düzende ve monarşik sistemlerde iktidar tebaaları üzerinde sınırsız bir güce sahip hükümran bir kişide cisimlenir. Mutlak iktidar, kral veya merkezî bir otorite figürüne kayıtsız şartsız itaati içerir. Bu dönemde verilen cezalar, vahşete ve uygulanan vahşetin de sergilenmesine dayanır.

Disipline Edici İktidar
Disiplin, sosyal sistemde bireylerin davranışlarını düzenleyen bir iktidar mekanizmasıdır. Gözetim teknikleri ile pekiştirilir. Foucault, disipline edici toplum kavramını o toplumun tarihini, orijini ve hapishane, hastane, okul ve ordu gibi kurumlarını incelerken kullanır. Foucault Deliliğin Tarihi adlı kitabında 17. yy. Avrupa’sında mantığını yitirmiş, laf anlamayan insanların kilit altında tutulduğu kurumların ortaya çıktığı bir hareketin başladığına işaret eder. Bu hareket sadece delilere yönelik değildir, sosyal olarak üretime katılmayan veya zararlı olan herkesi içermiştir. Foucault bu hareketi “büyük kapatılma” olarak kavramlaştırmıştır.
Foucault, Kliniğin Doğuşu adlı kitabında bir tarafta hastanenin gelişimini ortaya koyarken diğer taraftan tıbbi müşahede (kontrol, gözetim altında tutma) nosyonunu tartışmaktadır.
Böylelikle bireyler, sürekli gözetlendiklerini düşünerek istendik davranışlar sergilemeye çalışırlar.
Bu disiplin tekniğinin amacı, istenen davranışı göstermeyenleri “normallik standartlarına” uymalarını sağlayarak “normalleştirmektir. Böylelikle, bireyler herkese uygulanan eğitim ve ıslah metotlarıyla “itaatkâr” uydular hâline getirilir.

Biyo-İktidar
Foucault, Cinselliğin Tarihi adlı kitabında modern çağda biyo-iktidar olarak adlandırdığı farklı bir iktidar biçimini tartışır. Biyo-iktidarın temel hedefi doğrudan insan bedenidir. Özellikle 18. yüzyıldan sonra politik birimlerin demografik yapıyı kontrol etme, düzenleme gayreti içine girdikleri görülmektedir.
Foucault, “Bilginin İradesi” kitabında politik iktidarlarla beden arasındaki ilişkiyi irdeler ve cinselliği kullanarak iktidarların tarihsel süreç içinde bireylerin bedenleri üzerinden onların bedenlerini eğiterek nasıl sosyal olarak üretici hâle getirildiklerini ortaya koymaya çalışır.
Ona göre beden, tüm nüfusun ekonomik ve sosyal yönden idaresinin stratejik aracıdır.
Foucault’ya göre moodern iktidar biçimlerinin doğası;
1. Kesintisizdir, yaygındır yani her yerdedir.

2. Yukarıdan değil toplum içinde uygulanır, iktidarlar bilgi yoluyla yeni faaliyet alanları ve tipleri yaratırlar; itaatkâr bedenler, yeni söylemler aracılığı ile üretilen bilgi, kurumsal ve örgütsel pratikler, rutinler ve kimlikler üzerinden şekillendirilir. İnsanlar, sadece iktidar tarafından üretilen işleyiş kanallarıdır. Bireysel öznellik iktidar ilişkilerinin ürünüdür. Yani onun ünlü deyimi ile “özne ölmüştür.”

---
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Editör: Prof.Dr. Aylin Görgün Baran & Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2012

Modern Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2304, Eskişehir, Ocak 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder