Post-Yapısalcılık
Foucault, ünlü bir taşra ailesinin oğludur. Babası başarılı
bir doktordu. Paul Michel Foucault prestijli bir okul olan École Normale
Supérieure’un parlak, hatta yıldız bir öğrencisiydi (Sonradan bilinmeyen bir
nedenden dolayı Paul ismini reddetmiştir).
1966 yılında yayımlanan kitabı Les mots et les Choses onu Sartre gibi
Fransa’nın temel düşünürleri arasına sokmuştur. Birkaç yıl sonra da süperelit College
de France’ın seçimlerini kazanmıştır.
Gittikçe artan bir şekilde politik hareketlere katılmıştır.
Foucault, tüm özgürlüklerin bağımsız ve adanmış bir ateşli
savunucusudur.
Post-yapısalcı Düşüncelerinin
Ortaya Çıkışı
Foucault’nun akademik analizlerinin başlangıç noktası Raymond
Roussel’a ait bir kitap olmuştur
(Locus Solus). Roussel’ın önemi megaloman bir duyarlılığa sahip olmasıdır.
Roussel’ın çalışmaları ‘avangart’ standartlara göre
bile oldukça aykırıdır. O, sadece kendini ifade edecek bir teknikle yazmak
isteyen bir yazardır.
Foucault’nun bu yazardan en çok etkilendiği nokta, onun
öznelliği dışlamasıdır. Yazar, hikâyelerinde karakterlerin deneyimlerine yer
vermemiş, sadece objeleri ve eylemleri betimlemiştir. Yazarın bu tutumunu
Foucault şöyle ifade etmiştir:
O, hiçbir ‘yüze’ sahip olmamak için yazmaktadır.
Foucault, aşikâr bir şekilde dilde bireyin (öz) kaybı ile
sübjektivitenin dışlanarak yok sayılmasını, ölümle ilişkilendirmiştir.
Sistematik bir teori geliştirme konusunda isteksiz olan ve tek
bir doğrunun, gerçeğin olmadığına inanan Foucault’nun çalışmaları felsefe, psikoloji,
psikiyatri, sosyoloji ve tarih gibi disiplinler arası bir düzlemde yapısalcılık
ve post-yapısalcılıkla organik bağları olan karmaşık bir yapı gösterir.
Ona göre “özne” fikri, özneleri bir iktidar alanı ve belirli
pratikler seti içinde konumlandıran toplumsal söylemler aracılığı ile üretilen
toplumsal bir kurgudur.
Birey, anlamın yaratıcı kaynağı değildir. Bu bağlamda
kültür, herkes için geçerli olan değerler hiyerarşisidir ve kültür, seçici ve dışlayıcıdır.
İnsanların gündelik hayatta içinde yer aldıkları pratikler
kesinlikle söylemlere dayanır ve onları biçimlendirir, aynı şekilde söylemler
de pratikleri biçimlendirir.
Bireylerin güdüleri yerine söylem/pratiklere odaklanarak
nesnellik düzleminde çalışmalıdır. Nesnel güç ilişkileri üzerinden nesnel
toplumsal formlara yönelmelidir.
Foucault’nun önemli çalışmalarının özgünlüğü birbiriyle bağlantılı 5 terimi açıklığa kavuşturmak olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar,
1) şimdi,
2) soykütük,
3) epistemoloji,
4) süreksizlik ve
5) teknolojidir.
Foucault’ya göre tarih her zaman şimdinin bakış açısından yazılır ve tarih şimdinin ihtiyaçlarını karşılar.
Benlik
Foucault’ya göre benlik, söylem ve toplumsal konumları tanımlayan
pratikler ve iktidar ilişkileri alanı içinde oluşur. İktidar tarafından
belirlenen benlik, çok parçalı ve çok kısımlıdır. Dolayısıyla Foucault’ya göre
birey bilinçli, kendini kontrol edebilen, iç bütünlüğe sahip tutarlı, rasyonel
bir varlık değildir.
Söylem
Foucault’nun analizinde dil, en önemli unsurdur. Ona göre
dil, asla masum ve tarafsız bir ifade aracı değildir. Söylemler, iktidar ilişkilerinin
ifadeleridir ve bu ilişkilerle bağlantılı pratikleri ve konumları yansıtırlar. Çünkü
bir söylemi kullanabilme özel bir alanın bilgisine sahipliğin ifadesidir ve bu
bilgiye sahip olanlar, olmayanlar üzerinde hâkimiyet kurabilir ve onları
kontrol edebilirler.
Arkeoloji
Arkeoloji, söylemlerin kendisine,
belli kurallara uyan pratikler olarak söylemlere odaklanır. Bir başka deyişle arkeoloji, bugün bizim ne olduğumuza yol
açan süreçleri anlama kanalı olarak tarihe bakmaktır. Arkeolojik analizin amacı
sadece belli tarihsel dönemlere ait söylemsel oluşumlar ile onların içinde yer alan
tikel söylemlerin ortaya çıkışını mümkün kılan biçimsel epistemik koşulları açığa
çıkarmaktır.
Soykütük
Arkeoloji, farklılık ve benzerliklerin belirlendiği düzleme odaklanıyorsa
soykütük; daha çok iktidar ilişkileri ve bu ilişkilerle biçimlenen politik teknikleri,
kullanışlı bilgi formlarını üretmek için “şeylerin organize olduğu” düzleme
odaklanır. Yani soykütük, tekniği ampirik verilere dayanarak yapılan “düzenlerin”
yapılarının analizidir. Foucault, bu kavramı bize mücadelelerin tarihsel
bilgisini oluşturmamızı sağlayacak ve bu gün bu bilgiyi taktik olarak kullanmamızı
mümkün kılacak olan bilimsel bilgi ile yerel hatıraların birliği olarak,
kullanmayı önerir.
Soykütük şimdinin konularına odaklanarak yazılan tarihtir.
Arşiv
Belli bir tarihsel dönemin ya da kültürün geçmişinde bıraktığı
bütün maddi ipuçlarının koleksiyonunu ifade eder. Bu ipuçlarını araştıran bir
kişi dönemin tarihsel apriorisini ve bilimini araştıran bir kişi de dönemin
epistemisini anlayabilir.
Foucault yaşamı boyunca aklın dışladıkları ile ilgilenir. Foucault aklın dışladıklarını, altta yatan bir düzene veya nihai aşamada belirleyici bir güce dayanmadan açıklamaya çalıştığından dolayı da postyapısalcı olarak adlandırılır.
Foucault iktidar ile bilgi arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Bilgiyi özgürleştirici gören düşüncenin aksine Foucault bilgiyi yeni bir kontrol ve denetim biçimi, yani yeni bir iktidar biçimi olarak görür.
Foucault yaşamı boyunca aklın dışladıkları ile ilgilenir. Foucault aklın dışladıklarını, altta yatan bir düzene veya nihai aşamada belirleyici bir güce dayanmadan açıklamaya çalıştığından dolayı da postyapısalcı olarak adlandırılır.
Foucault iktidar ile bilgi arasındaki ilişkiyi tersine çevirir. Bilgiyi özgürleştirici gören düşüncenin aksine Foucault bilgiyi yeni bir kontrol ve denetim biçimi, yani yeni bir iktidar biçimi olarak görür.
Kelimeler ve
Şeyler: Bu kitabın temel tezi,
tarihin tüm dönemlerinde neyin kabul edilebilir olduğunu seçen, kuran “gerçeğin”
belli temel koşullarının olduğudur.
Michel Foucault, bu kitabında bilim tarihini inceleyerek
“epistemoloji veya episteme” yapılarının, insanların bilme ve bilgiyi tasarlama
yollarını nasıl şekillendirdiğini tartışır.
Bilginin
Arkeolojisi: Bu kitapta, söylemin en temel birimi olan ifadeyi
(statement) analiz etmeye yönelir. Foucault, söylem kavramını, tarihin bıraktığı
sözel izlere gönderme yapmak üzere kullanır. Bilimsel söylemi belirleyen ve yapılandıran
kurallar bütününün kodlarının çözümüne girişir.
Foucault, modern dönemde hangi yollarla birey üzerinde
bilginin ve devletin gücünün arttığını tartışır. Ancak temel odak noktasını
gücün kaynağı, iktidarın kimde olduğu ve iktidarın bu gücünü ne amaçla kullandığı
gibi konulardan ziyade, bireylerin kimlikleri, psikolojik tutumları vb. açısından
nasıl etkilendikleri üzerine temellendirir.
Söylem-İktidar-Kontrol
Ona göre iktidar, ilişkiden başka bir şey değildir. İktidar
basitçe baskılayıcı değil üreticidir. İktidar “tüm sosyal beden” deneyimler, en
küçük seviyedeki sosyal ilişkilerde de vardır; her zaman her yerde vardır.
İktidar pozitif ya da negatif olabilir. Foucault’ya göre negatif iktidar, “hayır” diyendir; bir şeyin yapılamayacağını
ve yasaları güçlendiren güçtür. Pozitif iktidar
ise telkinde bulunur, problem çözücüdür.
Mutlak İktidar
Foucault’ya göre feodal düzende ve monarşik sistemlerde
iktidar tebaaları üzerinde sınırsız bir güce sahip hükümran bir kişide
cisimlenir. Mutlak iktidar, kral veya merkezî bir otorite figürüne kayıtsız şartsız
itaati içerir. Bu dönemde verilen cezalar, vahşete
ve uygulanan vahşetin de sergilenmesine dayanır.
Disipline Edici İktidar
Disiplin, sosyal sistemde bireylerin davranışlarını
düzenleyen bir iktidar mekanizmasıdır. Gözetim
teknikleri ile pekiştirilir. Foucault, disipline edici toplum kavramını o
toplumun tarihini, orijini ve hapishane, hastane, okul ve ordu gibi kurumlarını
incelerken kullanır. Foucault Deliliğin Tarihi
adlı kitabında 17. yy. Avrupa’sında mantığını yitirmiş, laf anlamayan insanların
kilit altında tutulduğu kurumların ortaya çıktığı bir hareketin başladığına işaret
eder. Bu hareket sadece delilere yönelik değildir, sosyal olarak üretime katılmayan
veya zararlı olan herkesi içermiştir. Foucault
bu hareketi “büyük kapatılma” olarak kavramlaştırmıştır.
Foucault, Kliniğin Doğuşu adlı kitabında bir tarafta
hastanenin gelişimini ortaya koyarken diğer taraftan tıbbi müşahede (kontrol,
gözetim altında tutma) nosyonunu tartışmaktadır.
Böylelikle bireyler, sürekli gözetlendiklerini düşünerek
istendik davranışlar sergilemeye çalışırlar.
Bu disiplin tekniğinin amacı, istenen davranışı
göstermeyenleri “normallik standartlarına” uymalarını sağlayarak “normalleştirmektir.
Böylelikle, bireyler herkese uygulanan eğitim ve ıslah metotlarıyla “itaatkâr”
uydular hâline getirilir.
Biyo-İktidar
Foucault, Cinselliğin Tarihi adlı kitabında modern çağda
biyo-iktidar olarak adlandırdığı farklı bir iktidar biçimini tartışır. Biyo-iktidarın
temel hedefi doğrudan insan bedenidir. Özellikle
18. yüzyıldan sonra politik birimlerin demografik yapıyı kontrol etme,
düzenleme gayreti içine girdikleri görülmektedir.
Foucault, “Bilginin İradesi” kitabında politik iktidarlarla
beden arasındaki ilişkiyi irdeler ve cinselliği kullanarak iktidarların
tarihsel süreç içinde bireylerin bedenleri üzerinden onların bedenlerini eğiterek
nasıl sosyal olarak üretici hâle getirildiklerini ortaya koymaya çalışır.
Ona göre beden, tüm nüfusun ekonomik ve sosyal yönden
idaresinin stratejik aracıdır.
Foucault’ya göre moodern
iktidar biçimlerinin doğası;
1. Kesintisizdir, yaygındır yani her yerdedir.
2. Yukarıdan değil toplum içinde uygulanır, iktidarlar bilgi
yoluyla yeni faaliyet alanları ve tipleri yaratırlar; itaatkâr bedenler, yeni
söylemler aracılığı ile üretilen bilgi, kurumsal ve örgütsel pratikler, rutinler
ve kimlikler üzerinden şekillendirilir. İnsanlar, sadece iktidar tarafından
üretilen işleyiş kanallarıdır. Bireysel öznellik iktidar ilişkilerinin
ürünüdür. Yani onun ünlü deyimi ile “özne ölmüştür.”
---
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Editör: Prof.Dr. Aylin Görgün Baran & Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2012
Modern Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2304, Eskişehir, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder