27 Eylül 2014 Cumartesi

Türkiye’de Toplumsal Değişme

Türkiye’de Toplumsal Değişme

Türkiye kırsal kesime verilen destekler, küçük ve orta ölçekte toprak mülkiyetini artırmıştır. Ancak artan nüfus, kaynak daralmasına yol açınca köyden şehre göç başlamıştır. Göçlerin sonucu olarak gecekondular ortaya çıktı. Gecekonduların ulaşım sorununu çözmek için dolmuş unsuru devreye girdi. Dolmuş kültürü, beraberinde çeşitli müzik türlerini ortaya çıkardı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun Dönüşümsel Temelleri
Emre Kongar, Cumhuriyet’in kuruluşunun arkasındaki nedenleri ideolojik olarak değerlendirir. Osmanlı’nın son devirlerinde yaşadığı sorunlar Batı’ya karşı bir tepkisellik yaratır. Batı, gelişmişliğin tek örneği olmanın yanında Osmanlı’nın çöküşünün de nedenidir. Cumhuriyet’e geçiş sürecinin Osmanlı’dan kopuş olarak ele alınmasının temelinde de Atatürk’ün Osmanlı hakkındaki olumsuz düşünceleri yer alır.
Taner Timur’a göre de İstiklal Harbi ve Cumhuriyet Devrimleri, Osmanlı’dan kopuşun kaynaklarını oluşturur. Cumhuriyet Devrimleri bu kopuşun merhaleleri olmakla birlikte bütün bu gelişmeler toplumsal düzende köklü bir değişikliğe yol açmamıştır.

Türkiye’de Kapitalizmin Tarihi
Cumhuriyet’ten itibaren ülkede yaşanan gelişmeler kapitalist üretim biçiminin topluma egemen olmasını sağlamıştır.
Kapitalist toplum düzeninin en önemli unsuru olan burjuva sınıfının Türkiye’de başlangıç yılı 1908’dir. Kemalist devrim, 1908 devrimini tamamlayan ikinci dalgadır. Cumhuriyet’in ilanı ve bunu izleyen devrimler kapitalist toplumun ihtiyaç duyduğu üst yapı elemanlarıdır. Kapitalizmin yerleşmesinde ikinci aşama olarak saltanat ve hilafet ortadan kaldırıldı. Böylece kapitalizm öncesi üretim süreçlerini temsil eden değerler tarihe karışmış oldu. Üçüncü ve son aşamada kapitalizmin hukuki ve kurumsal unsurları inşa edilmiştir.
1930’dan sonra ulusal ekonomi oluşturma süreci başladı.
CHP’nin seçim yoluyla iktidardan uzaklaştırılmasıyla otoriter-paternalist rejimden parlamenter popülizme geçildi.
1950’den sonra ulusal kaynaklara dayalı olarak sanayileşme başladı.
1960-1970 yılları sanayileşmenin (çarpık) yaygınlaştığı dönemdir. 10’ar yıl arayla yaşanan askeri müdahaleler, ilerlemenin ve gelişmenin ihtiyacı olan istikrarı ortadan kaldıran unsurlar olarak göze çarpar.
21 yüzyılda kapitalizm, üçüncü dünya ülkelerine neoliberal savlar ihraç ederek serbest piyasa sistemine geçer. Küreselleşme olgusu, emperyalizm çözümlemelerinin yerini alır. Bu gelişmelerin sonucunda yaşanan, finans kapitalin egemenliğindeki küresel kaostur. Köktenci, şoven ve mikro milliyetçi çıkışlar bu dönemin karakteristiğidir.

Ulus Devlete Geçiş Sürecinin Ekonomik Temelleri
1908 yılı itibariyle Osmanlı ekonomisi yarı sömürge ekonomisi durumundadır. Bu dönemde Osmanlı Devleti, hammadde ihraç edip işlenmiş mamul ithal etmektedir. Bu dönemin siyasi aktörü İttihatçılardır. Eksik kalmış olan burjuva sınıfının inşası 1919’dan itibaren siyasi aktör pozisyonunu ele geçiren Kemalistler eliyle gerçekleşir.
Türkiye’de kapitalizmin gelişiminin önünde birtakım engeller göze çarpar:
Ekonominin yarı sömürge statüsünde oluşu,
Cılız olan burjuva sınıfın sanayici değil tüccar kökenli olması (dolayısıyla bunlar işbirlikçi kompradorlardır),
Mevcut burjuva sınıfı gayrimüslimdir ve dolayısıyla ulusal kalkınmaya zaten olanaklı değildir.
1908’den itibaren 14 yıl aralıksız devam eden savaş hali,
Erken dönemlerde siyasi çevrelerin ulusal ve bağımsız kapitalizmden yana değil, hammadde ihraç eden ve bağımlı açık pazar pozisyonunda kalan bir sistemden yana olmaları (İttihatçılar bu zihniyetteydiler).
Boratav’a göre Türkiye’de ulusal ekonomiye dönüşüm koşullarını Birinci Dünya Savaşı hazırlar. O yıllarda ortaya çıkan vurgun ve karaborsa olguları üretim süreçlerinin ilkel biçimleri olarak değerlendirilir.
Osmanlı ekonomisinin dünyayla bağlantıları İstanbul, İzmir ve Selanik gibi merkezler aracılığıyla gerçekleşiyordu. Bu merkezlerin diğer şehirlerle bağlantısı çok zayıftı. 1920 yılında İstanbul’a New York’tan hububat ithal etmek, İç Anadolu’dan getirtmekten daha ucuzdu. Savaşla birlikte Batı’yla olan bağlar kesilince ülke ciddi bir gıda temin sıkıntısına girdi. Bunu aşmak için merkez iller diğer bölgelerle temasını artırdı.

Cumhuriyetin Kuruluşu
Ekonominin gelişmesi için yeteli girişimcisi bulunmayan Cumhuriyet, ilk yıllarında milli iktisat görüşüne sarılır. İş Bankası örneğinde olduğu gibi devlet desteğiyle şirketler kurulur. Bu yolla yerli burjuva sınıfı üretilmeye başlanır.
1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi’nin kararları milli iktisat görüşü paralelindedir. Çeşitli demiryolları devletleştirilir. Türk limanları arasında kabotaj hakkı yabancı sermayeye yasaklanır. Aşar vergisi kaldırılır. Buna rağmen ülke ekonomisi hammadde ihraç edip mamul ürün ithal eder pozisyondadır. Bu dönemde sanayileşmenin milli hasılat içindeki payı % 10 civarındadır. Ekonomi, tarıma dayalıdır.

Devletçilik
1929 yılından itibaren ekonomi, siyasi otoritenin denetimine girer. Yeni gelişmekte olan burjuva sınıfı bu dönemde merkezin ona sağlayacağı kaynakları beklemeye başlar. Boratav’a göre bu dönemde ülke ekonomisi dışa kapatılarak devlet eliyle sanayileşme denemesine girişilir.
Devletçilik 1932-1934 tarihleri arasında yayınlanan Kadro dergisi yazarlarının da ana çizgisidir. Önerdikleri strateji, 1929 ekonomik buhranının sanayileşme için bir fırsata dönüştürülmesidir. Keyder, Kadro dergisi tarafından belirlenen stratejinin 1950’lerden sonra Bağımlılık Okulu tarafından az gelişmiş ülkeler için kalkınma modeli olarak önerildiğine dikkat çeker.
1933 yılında devletçilik merkezli beş yıllık kalkına planı hayata geçirilir. 1933-1939 yıllarında devlet, ekonomik hayata önemli ölçüde egemen olur.
Devlet, bu dönemde özel sanayi birikimine direkt olarak destek vermeye devam eder. Hedef, sanayileşmeyi tamamlamak için gerekli olan sermaye birikiminin sağlanmasıdır.

İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye
Savaşla birlikte dış ticaret ve hububat üretimi düşüşe geçer. Sanayi yatırımları ertelenir. Üretimin gerilediği bu dönemde devlet tekeli, rüşvet ve vurgun ekonomisi yaratır. Halk yoksullaşmaya, vurguncular zenginleşmeye başlar.
Ekonomideki sorunları çözmek amacıyla 1940 yılında Milli Koruma Kanunu çıkarılır. 1942 yılında Varlık Vergisi Kanunu çıkarılır. Bu kanun azınlıklar üzerine yıkılır ve sonuçları çok ağır olur.
1944 yılında Toprak Mahsulleri Vergisi yürürlüğe girer. Aşar vergisi yükünden kurtulup rahat nefes alan tarım kesimi bu vergiyle birlikte yoksullaşır.

Çok Partili Dönem
Alman harbi, CHP’nin kanatları altındaki yüksek bürokratlara, iktidarla işbirliği içindeki az sayıdaki burjuvaya ve Anadolu kökenli ticaretten nemalanan belli bir kesime çıkar sağlamıştır. Bu süreçte devletin imajı köylü ve ezilen diğer sınıfların nezdinde derin yaralar almıştır.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle burjuva sınıfının önü açılır. Bu dönemde tarımda uygulanan yüksek fiyat ve düşük faizli kredi uygulamaları tarımda kapitalist gelişmenin önünü tıkar. Küçük meta üretimi yerleşik bir hal alır. Bu durum kapitalist dönüşümün önündeki bir engeldir.
Kore Savaşı tarımsal ürünlerin ihracatını artırır. Ekilen alan miktarı % 50 oranında artar. İhracat gelirleri uzun süre devam etmez. Hammadde fiyatları 1953’ten sonra düşmeye başlar. Ticaret açıkları ortaya çıkar. Tarım kesimindeki yüksek gelirin devam etmesi için devlet, çiftçinin gelirine yüksek fiyat öder. Dış borçlar artmaya başlar.
Ekonomideki olumsuz tablo, şehirlere göç hareketini tetikler. Eş zamanlı olarak muhalefet genişlemeye başlar. Bu süreç askeri darbeyle sonuçlanır.
1960 sonrasında sosyal demokrat bir anlayışla kapitalist ekonominin geliştirilmesi hedeflenir. Devleti bu süreçte belirleyici olacaktır. Devlet Planlama Teşkilatı bu düşünceyle kurulur.

İthal İkameci Sanayileşme Dönemi
1961’den sonra kitlesel tüketim ürünleri ekonomide dolaşmaya başlar (radyo, buzdolabı, otomobil vs.).
Bu ürünlerin birçoğu ülke içinde üretilir (montaj ağırlıklı olarak). Bunun sonucunda 1963-1971 yılları arasında ekonomide % 9 büyüme gözlenir.
İthal ikameci sanayileşme sürekli döviz girdisi gerektirir. İhracatın sınırlı olduğu bu yapıda devletin görevi ihtiyaç duyulan dövizi temin etmektir. Bu durum ekonomiyi siyasallaştırır. Güçlü bir bürokrasi ve burjuvazinin kuşattığı bir devlet mekanizması ortaya çıkar.
Siyasi partilerin popülist politikaları, egemen burjuva sınıfın uzun vadeli çıkarlarıyla geniş halk kitlelerinin kısa vadeli çıkarları arasında bir denge kurulmasını sağlar. Popülist politikalar işçi sınıfına sendikalar haklar kazandırır.
Bu dönemdeki döviz ihtiyacı büyük ölçüde Avrupa’ya çalışmaya giden işçilerden sağlanır.
1960’lı yıllarda büyüyen işçi sınıfı, anti-emperyalist rüzgârlarla birleşerek çeşitli sol düşünce fraksiyonlarının ortaya çıkmasını sağladı.
Doğan Avcıoğlu önderliğindeki Yön Derim Hareketi, 1961-1967 yılları arasında yayınlanan Yön ve 1969-1971 yılları arasında yayınlanan Devrim dergisi etrafında örgütlendi. Bu hareket ülke sorunlarının odağına kalkınmayı yerleştirdi. Yön yazarlarına göre kalkınma demokrasinin önkoşuludur. Bu kalkınma ancak sosyalizmle mümkün olabilir. Programlarının ana hatları, tarımda derebeylerine son vermek, dış ticareti, sanayiyi ve finans sektörünü devletleştirmek, tarafsız bir dış politika izlemektir.
1960’ların ikinci yarısında Yön Hareketinden kopan bir gurup Milli Demokratik Devrim Hareketini oluşturur. Bu gurup Kemalizmi sahiplenir. Emperyalizmle işbirlikçi sermayeyi kalkınmanın karşısındaki temel engel olarak kabul eder.
Tezlerinden birincisi; yabancı sermayenin kaldırılması, tekellerin millileştirilmesi, feodal yapıların yıkılarak köylülerin taleplerinin karşılanması, devlet merkezli sanayileşme ve halkın demokrasiye dahil edilmesi prensiplerine sahiptir. İkinci tezleri işçi sınıfı önderliğinde kurulacak bir iktidardır.
60’lı yıllarda ortaya çıkan bu hareketlerin ortak noktası sosyalizmi kalkınma modeli olarak kullanmalarıdır. Kalkınma yönündeki bu fikir hareketlerini ortadan kaldırmak amacıyla 1971’de askeri darbe yapılır. Azgelişmişliğin sürekliliği, askeri darbelerimizin temel şiarıdır.
70’li yıllar toplumsal sınıflar arasındaki farklılaşmayı artırır. Döviz sıkıntısı had safhaya ulaşır. Örgütlü işçiler sanayicilerin baskıları karşısında direnirler. Sanayi çevreleri darbe çağrıları yapmaya başlar.
Döviz krizinin kronikleşmesi gerekçesiyle IMF’nin neo-liberal ekonomi programı 24 Ocak 1980’de yürürlüğe girer. Askeri darbenin amacı da bu programın uygulanması için gerekli ortamın oluşturulmasıdır. Yapılan uygulamaların tamamı sermaye çevrelerini emekçi sınıfın karşısında güçlendirmeyi hedeflemiştir. 70’li yıllarla kıyaslandığında sermayenin karşı saldırısı olarak değerlendirilebilecek olan bu dönemde işgücü piyasası askeri denetim altında tutulmuştur.
Kırsalda yoksulluk şehre göçü zorunlu hale getirmiştir.
Sanayi sektöründeki yatırımlar geriler.
Toplum tüketime teşvik edilir.
Devlete ait sanayi tesisleri elden çıkarılır.
Özel sektörün de sanayiye yatırım yapmak istememesi sonucunda üretim durma noktasına gelir.
1995 yılında AB ülkeleriyle gümrük birliği anlaşmasının yürürlüğe girmesi, dış ticaret politikalarındaki liberalleşmenin son durağı olur.
80’li yıllarda işgücü üzerindeki baskıların sonucunda Türkiye 2000’li yıllara ucuz işgücü cenneti olarak girmiştir. Bu durum verimli olmayan hizmet sektörünün aşırı gelişmesine neden olmuştur (turizm ve bankacılık).
Türkiye’de kapitalizmin çarpık örgütlemesi, azgelişmişliğin temel sebeplerinden biridir. Kapitalizmin lokomotifi olan burjuva sınıf, Türkiye’de üretim aşamalarının bir sonucu olarak değil, sırtına devlete yaslayan parazit kitleler arasından çıkmıştır. Bugün dahi, devlet olanaklarını sömürmek suretiyle var olmaktadır. Kapitalizmin bir diğer siyasi aktörü olan işçi sınıfı ise Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana devletin çeşitli unsurları tarafından kademeli olarak baskılanmaktadır. Bu sayede ne burjuva sınıfı ne de işçi sınıfı Batı kapitalizminde olduğu gibi temel işlevlerini ortaya koyabilmiştir.

---

TOPLUMSAL DEĞİŞME KURAMLARI
Editör: Hatice Yeşildal
Anadolu Üniversitesi, Eylül 2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder