13 Eylül 2014 Cumartesi

Uğur Mumcu - Kazım Karabekir Anlatıyor

Uğur Mumcu - Kazım Karabekir Anlatıyor


Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski arkadaş, iki eski asker ve iki eski ihtilâlcidir.
Yollar, hilâfetin kaldırılması ve Cumhuriyet'in ilânı ile birlikte ayrılmıştır.
Bu çatışmanın nedenlerini, Karabekir'in günü gününe yazdığı “İnkılâp Hareketleri neden oldu, nasıl oldu?” adlı anılarından öğreneceğiz. (s. 8)

Karabekir, «İstiklal Harbimizin Esasları» adlı kitabı yazmış; bu kitap, daha baskıdayken toplatılıp yakılmış; Paşa'nın İstanbul Erenköy'deki köşkü basılarak kitabın kaynağı olan belgelere el konmuş.

Karabekir, daha sonra “İstiklâl Harbimizin Esasları” adlı kitabını genişleterek “İstiklâl Harbimiz” adlı kitabı hazırlamış. Bu kitap ancak 1960 yılında yayınlanabilmiş, Bu kitap hakkında da dava açılmış; ancak yapılan yargılama sonunda davanın düşmesine karar verilmiş. (s. 9-10)

Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey'in Kâzım Karabekir Paşa'yı komünistlikle suçlaması...
…düşünce akımları cebir ve şiddetle yok edilmez, tersine güçlendirilir.

Enver Paşa, bir de 3. Enternasyonalin ideolojik doğrultusunda komünist partisi kurar. Bu komünist partisinin adı “Halk Şûralar Fırkası”dır.
Bolşevikler, Mustafa Suphi ve benzerleri ile yapamadıklarını Anadolu kızıl devrimini Enver Paşa ve arkadaşları aracılığı ile yaptırmaya çalışacaklar.

Kâzım Karabekir, 1933 yılında yazdığı ve yayınlamak istediği “İstiklâl
Harbimizin Esasları” adlı kitapta arkadaşı Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı yıllarında “Bolşeviklik ilân etmeyi düşündüğünü” yazacaktı. (s. 19)

“Ben, daha mütarekenin başlangıcında millî istiklâlimizin ancak millî bir kuvvetle kurtarabileceğini, bunun da Erzurum'da yapılacak millî bir teşekkülle mümkün olabileceğini, birçok zatlara ve bu meyanda Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine de Şişli'deki evinde bizzat söylemiş ve kendilerini Şark'a davet etmiştim. (…) Mustafa Kemal Paşa Hazretleri henüz İstanbul'da iken ben Şark'ta işe başlamış ve Erzurum Kongresi'yle millî nüveyi hazırlamıştım. İki buçuk ay sonra Erzurum'a gelen Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ile tekliflerimle tekiden (sağlamlaştırarak) mutabık kalmış ve bu suretle ben Şark'ta, kendileri de Garp'taki siyaset ve hareketi idare etmeyi millî planımız olarak tesbit etmiştik. (…) Ankara'da Millet Meclisi açılıncaya kadar bu fikirde bulunan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri bundan sonra nedense bu fikirlerinden sarfınazar ettiler.” (s. 21)
«İstiklâl Harbimizin Esasları» adlı kitabında 1918'de komutanlığını Mustafa Kemal'in yaptığı 7.Ordu'nun İngilizler karşısında yenildiği ve geri çekilmek zorunda kaldığı yazılıyor.
Atatürk, Karabekir'e bu konuda da karşı çıkıyor… (s. 30)

Karabekir, 6 Kânunuevvel 334'de (1918) Padişah ile görüştüklerini ve Padişah'a «genç kumandanların iş başından ayrılmamaları» ve «Anadolu'ya ordularına iade» edilmeleri önerisinde bulunduğunu yazıyor…
Karabekir, yakılan kitabının 45. sayfasında Mustafa Kemal Paşa'nın Osmanlı hükümetine nazır olmayı planladığını ileri sürüyor. (s. 31)

M. Kemal Anadolu'ya çıkarılıncaya kadar Harbiye Nazırlığında ısrar etti. (s. 32)

Kurtuluş Savaşı'nı birlikte yapanlar bir yol ayrımında başka başka yollara sapmışlardır. Atatürk'ün tuttuğu yol, laik Cumhuriyetti.

Bizde Meşrutiyet, Hilâfet ve saltanat makamının zulüm ve istibdadına, Cumhuriyet ise o makamın aciz ve meskenetine karşı yapılmış bir inkılâptır. (s. 39)

Hilâfet ve saltanat makamı, Türk milletini, Türk vatanını etrafında toplayamamıştı. Bu işi başaracak mucize lâzımdı. Bu da kendiliğinden ortaya yayıldı. Bolşeviklik ilânı.

Mustafa Kemal Paşa bile bunu kurtarıcı bir formül olarak İstanbul'da ele alarak gelmiş ve Amasya'da bazı arkadaşlarımızla müzekkere ve karar vermişti… (s. 39-40)

…İngiliz Kaymakamı Rawlinson İstanbul'dan Erzurum'a geldi. Ve beni hemen makamımda ziyaret etti (27.11.1919). Tam bir saat görüştük".
Anlattıklarının hülâsası şunlardır, Lord Curzon diyor ki:
«a) Şimdiye kadar sulh yapmadığımızın sebebi Türkiye'de şimdiye kadar kuvvetli bir hükümet görmediğimizdendir. Hakiki İngiliz dostu olacak simalarla anlaşmak istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa sulh konferansında bulunsun veyahut sulh mukarreratına (kararlar) mutabık kalsın.
b) Endişemiz Türkiye'nin yine bir gün İngiltere’nin düşmanları tarafına geçivermesidir. (s. 41)

Karabekir, daha sonra, Rawlinson'un kendisine İtalyanlar ile Yunanlıların anlaştıklarını, İtalyanların parasızlık, Yunanlıların da şarlatanlıkları nedeniyle savaşı sürdüremeyeceklerini, Bolşeviklerin de on yıl kendilerini toparlayamayacaklarını… (s. 42)

Kâzım Karabekir, 23 Nisan'da kurulan Meclisin bir «kurucu meclis» olması gerektiğini, oysa Meclisin olağanüstü yetkilerle donatıldığı, Mustafa Kemal'in de bu olağanüstü yetkilerle donatılmış Meclisin başkanlığına geçmesi ve ilk iş alarak yeni anayasa hazırlatılmasın! Cumhuriyet'in ilânı yolunda aşamalar olarak gördüğünü ve M. Kemal ile bu konuda tartışmalar yaptığını yazıyor.

Aramızda büyük görüş farkı vardı. O itilâf devletlerinin büyük kuvvetleri karşısında millî kuvvetlerimize karşı duramayacağımızdan bir dış siyasete dayanarak kendi diktatörlüğü altında kuracağı bir Cumhuriyet'le uyuşmak cihetine gidiyordu. (s. 45)

Eğer kalpleri milletimizin hürriyet ve istiklâl aşkıyla çırpınan arkadaşlarımızın feragati ve kazanmış oldukları millî itimat ve candan sevgi ve saygı kudreti olmasaydı, M. Kemal Paşa'nın attığı vakitsiz adım Sivas'a kadar yayılan isyanları Şark'a kadar yayacak ve önüne geçilmez darbeleri altında her şey daha başlangıçta yok olacaktı. (s. 45-46)

«Sulh heyetimize seni baş murahhas olarak gönderemem. Çünkü kafanla hareket edersin, İsmet Paşa'yı göndereceğim, çünkü sözümden çıkmaz.» M. Kemal (s. 52)

6 Ocak'ta Gazi ile sulhten sonrası için hayli görüştük. Sulhten sonra her şeyin ilme dayanabilmesi için geçen 18 Şubat'ta teklif ettiğim (mütehassıslar meclisi) lüzumunu açtım. Ve diktatörlüğün millî birliği sarsacağını ve fikir hürriyetini hırpalayacağını ileri sürdüm. Fikirlerime yanaşmıyorlardı. (s. 67)

Gazi pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara'ya matbaa makinası getirmiş. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaver! Hüseyin Abbas Bey'e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı. (s. 68)

Türk milleti teceddüde muhtaçtır. Ve bunu da mütehassıslarla başarabiliriz. Asla camilerle değil, asla muhafazakârlarla değil. K. Karabekir (s. 76)

M. Kemal, 8 Nisan 1923 günü “Halk Fırkası umdeleri”ni açıklar.
…Yeryüzünde bir hilâfet makamı bulunmazsa islâm âlemi kendisini imamesiz kalmış bir teşbih gibi dağılmış, perişan görür… (s. 80)

18 Temmuz'da Trabzon'dan gelen haberler Gazi'nin canını çok sıktı. Ali Şükrü Bey cinayeti, gazete sütunlarında kendisine atıf olunuyordu.
“Trabzon'da kaynayan bir kazan var. Şen bunu vaktiyle söndürmedin. Şimdi de yine kaynamaya başladı. Bu sefer kuvvetli bir yumruk hak ettiler.” M. Kemal (s. 82)

İkinci Meclis'e girebilmek için kulis çalışmaları hızlanmıştır.
İstiklâl Harbi nasıl başladı? Nasıl bir seyir takip etti? Bugünkü durum nedir? istikbal için planımız ne olmalıdır? Artık kimseyi ilgilendirmiyordu. Biricik düşünce Gazi'nin teveccühünü kazanmak ve mebus olmak ve memleketin nimetlerinden istifade edebilmekte idi.
Saadet avcılığı dehşetli bir yarış halinde başlamıştı.

10 Temmuz 1923'de Ankara İstasyonundaki Kalem mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden son-Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık.
— Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar... dediler.
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur…” (s. 84)

Din konusunda çıkan tartışmalar Karabekir’i adım adım M. Kemal'den uzaklaştırmaktadır.

Meclis umumî heyeti M. Kemal Paşa'nın emrine ram idi.
İşte Cumhuriyet hükümeti, Türk milletine feyzini bu surette dağıtıyordu.

Başkomutan ile Doğu Cephesi komutanı arasındaki bu içten dostluk, görüş ayrılıklarına karşın Cumhuriyet'in ilânından bir ay öncesine kadar yine sürmektedir. Bu dostluk, 1926 yılında Karabekir'in Ali Fuat Paşa ile birlikte tutuklanıp cezaevine götürülmeleriyle en büyük darbesini yiyecek; Karabekir yıllarca İstanbul polisince adım adım izlenecek ve 1933 yılında da köşkü basılıp kitapları yakılacaktır.
Aradan yıllar geçecek, Karabekir'e ölüm döşeğindeki Atatürk'ün kendisiyle görüşmek istediği haberi gelecektir. Karabekir, «gidecek misiniz?» sorularına karşı «O Mustafa Kemal. Çağırılınca gidilir. O benim en iyi arkadaşımdır» yanıtını verecektir. (s. 103)

16 Ekim 1923 günü Fevzi Paşa'ya bir telgraf çekerek hükümet karşıtı dedikodulardan söz eder.
“Seyahat ettiğim Orta Anadolu ve bilhassa sahillerde yapılmakta olan propagandalar doğrudan doğruya Gazi Hazretlerinin şahıslarına müteveccihtir.”

Kâzım Karabekir, Cumhuriyetin ilân edildiği gün Trabzon'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticileri ile konuşmaktadır. Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticileri, M. Kemal Paşa'yı eleştirip. Kâzım Paşa'dan bu gidişe «dur» demesini isterler. (s. 108)

12 Kasım'da Halife Mecit Efendi'yi ziyaret ettim.
…hal ve tavırlarıyla tehdit edildiğini anlatmak istiyordu.
M. Kemal Paşa'nın çıkamadığı bir makamı yıkmak kararını vermiş ve fiiliyatına da geçmiş olduğuna şüphe kalmadı.

Karabekir, Gazi'yi uyarmaya karar vermişti. Uyarıların yararı olmazsa ne yapacaktı?

“Tıpkı Cumhuriyetin ilânında olduğu gibi hilâfetin lağvı ve hanedanın yurt dışı edilmesi kararı da bir kaç kişi arasında kararlaştırılıyor ve Halife benim mıntıkamda olmasına rağmen bana bu hususta haber bile verilmiyordu. Biz bu mühim işi de madunlarımızdan (aslarımızdan) ve onlar da sivil makamlardan öğreniyorlardı. Bu hareket tarzından benim kadar diğer asker arkadaşlarım da teessür ve elem duyuyorlardı. Hususiyle daha neler yapılacağını kimse kestiremediğinden herkesin endişe ve hiddeti artıyordu.” (s. 130)

Musul meselesi
23 Temmuz 1924 günü İstanbul'dan Mr. Henderson'un İngiliz Başbakanı Mac Donald'a gönderdiği gizli yazıda Doğu'daki Kürtlerin yerel örgütler kurarak harekete geçmek üzere oldukları ve Kürtlerle temas için bir yetkilinin İstanbul'a gönderildiği bildiriliyordu.
Şeyh Sait'in oğlu Ali Rıza da İngilizlerin desteğini sağlamak üzere Tebriz'deki İngiliz konsolosluğuna başvurmuştur. (s. 136)

M. Kemal Musul’u harp yoluyla almak istiyor, Karabekir Paşa ise bu teşebbüsün olumsuz sonuçlarına dikkat çekerek olası harekâta şiddetle karşı çıkıyordu.

Harp felâketinin önüne ancak Büyük Millet Meclisi'nde bir blok halinde görünebilirsek durabiliriz. (s. 143)

Karabekir, anılarında, ordudan çekilme kararını «İngilizlere karşı Musul nedeniyle açılacak savaş» nedenine bağlar. Ve komutanların ordudan çekilmesinin bu savaş tehlikesini önlediğini yazar.

Ordudan ayrılan Karabekir ve Ali Fuat Paşa hemen Meclise girerler. Mecliste o gün kendilerini bir sürpriz beklemektedir:
Meclis başkanlığınca TBMM salonundan çıkarılırlar! (s. 148)

Karabekir, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” adıyla bir parti kurar.
M. Kemal Paşa da Halk Fırkası'nın başına Cumhuriyet kelimesini koydurarak
Cumhuriyet Halk Fırkası adını verdi.

Karabekir, anılarını şöyle bitirir:
“Vatandaş, Milletin hürriyetini tehlikede görürsen karşısındaki kim olursa olsun tek dağ başı mezar oluncaya kadar mücadelene devam etmek vazifendir. Çünkü insanlarda hayat denen "şeyin kıymeti ancak hürriyet iledir.
Hür ol, esir yaşama!” (s. 152)

Polis tarafından adım adım izlendiği günlerde kimler gelirmiş Karabekir'in köşküne:
(Karabekir Paşa’nın kızı Hayat Karabekir anlatıyor)
“Cafer Tayyar Paşa, muayyen zamanlarda Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, Rauf Orbay, eski yaveri Rüştü Erkmen -korgeneraldi. Merkez komutanıydı, asker elbisesiyle çekinmeden gelirdi… (s. 154)

İzmir Suikastı
Mahkeme başkanı Kel Ali subaylara oturun diyor, oturmuyorlar.
Karabekir Paşa dönmüş, eliyle işaret, etmiş, oturmuşlar. Mahkeme olurken de uçaklar uçabilecekleri en alçak seviyeden uçmuşlar. (Karabekir suçsuz, Karabekir suçsuz) diye kâğıtlar atmışlar.

Atatürk'ün ölümünden sonra İsmet Paşa da şimdiye kadar olan haksızlıklardan rahatsız olmuştu ki, telgraf çekti. (Karabekir geçmişi unutalım, bundan sonra eskiden olduğu gibi, iki kıymetli arkadaş olarak devam ettirelim) deyip babamı milletvekili olarak Ankara'ya çağırdı. (s. 155)

M. Kemal ile Atatürk'ü iki ayrı şahsiyet olarak görürdü. M. Kemal'i her zaman sevgi ve saygıyla anardı.

“Babamın Atatürk devrimlerine karşı olduğunu zannedenlerin hatası şurada: Babam devrimlere karşı değildi. Devrimlerin hepsini kabul ediyordu: bütün devrimleri de beğeniyordu. Babamın itirazı, devrimlerin yapılış şeklindeydi. Babamın arzusu, devrimlerin ilelebet kalabilmesi için tepeden inme değil, zorla değil, halkı eğiterek yapılmasıydı. Devrimlere karşı değildi. Yapılanlar zorla yapıldığı için devrimlerin yerleşmemesinden korkardı.” (s. 158)

Kâzım Karabekir Paşa. Nutuk'un ilk baskısı üzerinde el yazıları ile notlar düşmüş ve «Hakikat mihveri yahut hata-sevap cetveli» başlığı ile Nutuk'a yanıtlar vermiştir.
(Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş) sözü doğru değildir.
Mağlûp ve perişan olan Filistin'deki Yıldırım Ordusu idi. Az sonra Musul, cenubundaki ordu perişan olmuştu.
(Beni İstanbul'dan neyf ve ted'ib maksadıyla Anadolu'ya gönderenler...) …tayin olunduğu halde, hastayım, terfi isterim diyerek kabul etmediğinin hakiki sebebini yazmıyor. Sebep, hâlâ İstanbul'da Harbiye Nazırlığını alarak kalmaya çalışması ve Padişah Vahdettin'e damat olmaya uğraşmasıdır.

M. Kemal Paşa, itilâf Devletleriyle başa çıkamayacağımızdan millî mücadeleye taraftar değildi. Benim (tek dağ başı mezar oluncaya kadar ya İstiklal, ya ölüm) teklifime delilik diyordu.

Karabekir, Nutuk'a düştüğü notlarda Atatürk'ün Kurtuluş Savaşının başında «Amerikan mandası» ve «Bolşeviklik ilânını» çözüm olarak düşündüğünü de yazmış. (s. 164)

Batı basını da M. Kemal ve arkadaşlarının «Bolşevik» oldukları kanısındaydı. The New York Times'in Mart 1919 günlü yorumu şöyleydi:
«Türk milliyetçiliğinin tamamen ortadan kalkmakta olduğu günlerde şurada burada dağınık halde bulunan İttihatçıların tek umudu Bolşevizmin ülkeye yayılmasıdır.” (s. 172)

Kâzım Karabekir'in Atatürk'ün ölümünden sonra başlayan siyasal yaşamında dinsel gericiliğe destek olucu ya da laikliğe aykırı bir tavrı hiç olmamıştır. M. Kemal - Karabekir çatışması, ideolojik olmaktan çok kişisel ve duygusal nedenlere dayanmıştır. (s. 177)

Tekin Yayınevi
5. Baskı, 1993


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder