5 Eylül 2014 Cuma

William Faulkner - Kutsal Sığınak

William Faulkner - Kutsal Sığınak

Olaylar içki yasağının yürürlükle olduğu dönemde, ABD’nin güneyinde geçiyor. Kolej öğrencisi Temple, erkek arkadaşı Gowan’la birlikte arabayla (beyzbol maçı seyretmeye gidiyorlar) gezerken yola devrilmiş bir ağaca çarparlar. Şehre uzak oldukları için kaza yaptıkları yerin yakınındaki bir eve giderler. Bu tekinsiz yer kaçak bir içki imalathanesidir.
Romanın pislik tiplemesi Popeye ve serseri arkadaşları da buradadır. Serseriler Temple’ı sözle taciz ederler. Gowan serserilerle ağız dalaşına girer ancak bir süre sonra araba bulmak bahanesiyle mekândan uzaklaşır. Temple’ı orada bırakır.
Tommy, Temple’ı ambarda saklamaya çalışırken Popeye onu arkasından vurur. Mısır koçanıyla Temple’a tecavüz eder. Romanın olayı da budur: Suç, suçlular ve işlemekte sıkıntı yaşayan yargı sistemi.
Polisler evin sahibi olan Goodwin’i cinayetten sorumlu tutarlar. Polisin işi zaten budur; rastgele birini suçlayıp içeri tıkmak.
Goodwin’in karısı Ruby Temple’ı seks işçisi olarak kullanmaya çalışır.
Pespaye bir senatör olan Clarence Snopes gittiği genelevde Temple’ı fark eder. Temple meşhur bir yargıcın kızıdır. Snopes bu bilgiyi para karşılığında Benbow’a satar. Romanın başından itibaren Temple’ı bulmaya çalışan avukat Horace Benbow, Temple’ı genelevden çıkarıp mahkemeye götürür. Temple, mahkemede Goodwin’i suçlar.
Goodwin tutukluyken kalabalık olay çıkarır ve onu linç eder.
Popeye başka bir suçtan dolayı tutuklanır.

Notlar
Popeye, pınarı çevreleyen çalılar perdesi arkasından adamın su içişine bakıyordu.
…bir kuş üç kere ötüp sustu.

(Popeye) Nedir o cebindeki?
(Horace Benbow) Kitap,
Bayağı kitap. Şunun bunun okuduğu. Bazı insanlar vardır, okur ya.

Adım Horace Benbow, Kingston’da avukatlık yapıyorum.
Viskiye gelince, ne kadar yaparsanız yapın, alın satın umurumda değil. (s. 5-6)

Ertesi gün öğleden sonra Benbow kız kardeşinin evindeydi.
Kız kardeşi on yıldır duldu.

“…bütün kadınlar, kocaları kendilerini bırakınca zıvanadan çıkarlar.”
“Sen çeneni kapa,” dedi Narcissa

“…Alkolün içine küçük bir bok böceği at, al sana koskoca bir bok böceği. Alkolün içine tutup bir Mississippili at, al sana bir centilmen.” (s. 20)

Temple’ın da içinde olduğu araba, yolu tıkayan ağaca çarptı.
Temple koşmaya başladı. (s. 27)

Babama söyleyeceğim diyordu Temple

Tommy denilen adama bakıyorlardı
Ölüm araştırması yapan memur (…) soyadını keşfetmeye çalışıyordu.

Hiçbir zaman haksızlığı yenemezsin Horace,” dedi Miss Jenny

Goodwin’in davası mahkemenin Haziran dönemine kalmıştı.

“Tommy arkadan vurulmuş bulundu ambarda.
Ben orada bekledim. Kaçmağa yeltenmedim.”
“Seni yargılayacak olan sağduyu değil ki,” dedi Horace. “Jüri yargılayacak seni, jüri, anlıyor musun?” (s. 82)

Temple sessiz kapıların önünden geçerken bir iç çamaşırları müstehcenliği içinde bayat ve saldırıya dayanıklı etlerin gizli fısıltısını duyuyor gibiydi.

Kızlardan biri şöyle dedi, yılan Havva’yı kimbilir ne zamandan beri görüyordu da, Âdem önüne bir ağaç yaprağı koydurtmadan farkında değildi çıplaklığının. “Ne biliyordun?” diyorlardı, o da yılanın orda Âdem’den önce olduğunu söylüyordu, çünkü Cennet’ten ilk atılan oydu, hep oradaydı o. Ama onların amacı başkaydı. “Ne biliyorsun?” deyip duruyordu Temple. (s. 95)

(Temple) …altüst oluveren o şımartılmış hayatlarının, yellenmekten başka kaygısı olmayan yeknesaklığını düşünüyordu.

(Temple) “…bir kız söylemişti (…) demir bir kemerden söz etmişti,
Yolculuğa çıkınca kraliçesi o kemeri takarmış. Ah öyle bir şey olsaydı şimdi diye düşündüm. Bu yüzden yağmurluğu alıp giydim. Matara, yanında asılı duruyordu, onu da alıp orama koydum…”

Karar verdin bir kez, dedi Popeye. “Sonuna kadar gitmek zorundasın.” Temple’ın elleri Popeye’ninkilerin içinde kıvranarak ceketini tutmağa uğraşıyordu.

(Snopes) …dünyadaki en aşağılık, en bayağı şey zenci değil yahudidir. (…) Yahudi evrenin en aşağılık nesnesidir, yahudinin de en aşağılığı Yahudi bir avukattır; Yahudi avukatların da en aşağılığı Memphisli bir Yahudi avukattır… (s. 166)

Yoknapatawpha eyaletinin saygı değer ceza mahkemesini açıyoruz.
Bölge savcısı elinde bir mısır koçanı tutuyordu.

(Savcı) “Adınız?”
“Temple Drake”
“Yaşınız?”
“On sekiz”
“On iki Mayıs günü neredeydiniz?”
“Ambarda”
Goodwin’i göstererek: “Bu adamı önceden görmüş müydünüz?”
“Evet”
“Nerede gördünüz onu?”
“Ambarda”
“Başka biri var mıydı orada?”
“Tommy vardı…”
(Goodwin’i kastederek) “Elinde bir şey var mıydı?”
“Tabanca vardı (…) vurdu onu.

Adamın biri alevlerin içinden beş litrelik bir benzin tenekesiyle koşarak kaçarken roket gibi patladı elindeki teneke.

“İyi oldu,” dedi şoför, “kızlarımızı korumalıyız, kendimize gerekir.”
“Burada ineyim,” dedi Horace.

Popeye bir polisi öldürmek suçundan tutuklandı.

(Popeye) …beş yaşına kadar saçı çıkmadı. Bücür, cılız bir oğlandı.

Yerde kuşlar yatıyordu; hemen oracıkta kuşları canlı canlı kestiği bir de kanlı makas vardı.
Üç ay sonra (…) aynı biçimde bir kedi yavrusunu doğramıştı. (s. 192)

(Popeye) …saçımı düzeltiver arkadaş, dedi. “Elbette,” dedi şerif sehpaya sıçrayıp, “düzelteyim.” (s. 196)

Sanctuary
Türkçeleştiren: Ender Gürol
Cem Yayınevi
1991



1 yorum:

  1. Yeni başladım okumaya, kurgu alışılmış yazı biçimlerinden değişik. Akıl ürünü bir roman.




    YanıtlaSil