26 Nisan 2020 Pazar
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Viktor E. Frankl - İnsanın Anlam Arayışı
Bilal N. Şimşir - Lozan Günlüğü
Ömer Seyfettin Hikâyelerinde Siyasal İdeoloji ve Toplumsal Temalar II. Meşrutiyet'in Türkçü Eleştirisi
Ekin Erdem - Ömer Seyfettin Hikâyelerinde Siyasal İdeoloji ve Toplumsal Temalar II. Meşrutiyet'in Türkçü Eleştirisi
23 Nisan 2020 Perşembe
Dücane Cündioğlu - Anlamın Buharlaşması ve Kur’an
Hermeneutik Bir Deneyim II
Önsöz
Kur’an’ı Anlama’nın Anlamı adlı ilk kitabımızın bir devamı
niteliğindedir.
…her yorum eleştirisi, bir süre sonra “yorumlardan bir
yorum” hâlini alacak ve tabiatıyla hâkim söylem yine yaşamaya devam edecektir.
Arap diline uygunluğu gösterilmedikçe, hiçbir yorum Allah’ın
muradını temsil edemez, zira Allah Teâlâ muradını bu dil de, bu dil vasıtasıyla
beyan etmiştir.
Arap dilini önemseme, Emevilerle başlayan süreçle birlikte Arap
dilini kutsallaştırmaya dönüşmüş, Arap dili kutsanınca, Arap kavmi de bu
kutsallıktan payını almıştır.
1. Bölüm
Kur’an’ı Anlama’nın Mahiyeti Üzerine Felsefî Bir
Çözümleme
1. Kur'an’ı Anlamak
Bir Kur’an ayetinin hangi anlama geldiğini bilmek isteyeceklerin
öncelikle ayetin nasıl ve niçin o anlama geldiğini bilmeleri gerekir.
Kesinliğin olmadığı yerde, doğru ya da yanlış anlam’dan söz
edilemez. Dolayısıyla da anlamdan söz edilemez.
“Kur’an'ı anlamak" ne demektir?
İslâm Mantıkçıları, Mantık'ın konularını tasavvurat ve
tasdikat olmak üzere iki bölümde incelemişler, kavramları ve tanımları
tasavvurlar kısmına dahil edip hüküm ve önermeler ile akılyürütmeleri ise
tasdikat kısmında ele almışlardır.
Otoriter Yorum ya da Otoritelerin Yorumu
Safsata vehimlere dayanır, bedihî değildir, aldatıcıdır ve
en nihayet insanı heyecanlandırır, duygulandırır ama ona bir bilgi vermez, bir
şey öğretmez; onu sadece oyalamış olur. Safsatayı kendisine sanat edinmiş
popülizm ise tüm gücünü, halkın safsatayla yetinebilen bir yapıda oluşundan
alır (s. 19-20).
Anlama’nın nesnel koşullan bulunmadığında, bulunamadığında,
anlam’tn kendisini de bulamayız; anlam'ı bulamadığımızda ise metne anlam'ı biz
vermek zorunda kalırız. "Bizce verilen anlam”, tabiatı gereği ilzam edici
olamayacağından, son tahlilde ikna edici de olmaz ve gücünü, meselâ “yorumun
sonu yoktur!”
Mahiyet-Muhteva Ayrımı
Kur'an’da Kur’an’ın kendisiyle ilgili olarak, meselâ, vahiy,
tenzil, kelâm, kur’an, kitab, ilim, hikmet, huden, şifa, rahmet, nûr, ruh,
tebyin, furkan, zikr, nezir şeklinde birçok sıfat geçmektedir
…hepsi de Kur'an'ın farklı yönlerine işaret etmektedirler.
Tenzil
Kelâm
Vahiy
(Hz. Muhammet) Furkan, Zikr, Şifa. Nûr, Rahmet – İnsanlar…
Mahiyet Soruşturması
Kur’an’ı anlamak demek, bir dili (lisanı), dilde, dille
ifade edilmiş bir sözü (kelâmı) anlamak demektir.
Lisan’ı ve Kelâm’ı Anlamak
“Bir dili (lisanı), dilde, dille ifade edilmiş bir sözü
(kelâmı) anlamak” ile kastedilen nedir?
Lisan ve Kelâm
İslâm düşüncesi geleneğinde de lisanullah diye bir kavram mevcut
değildir. Kuran Arap diliyle, Arapça'yla nâzil olmuştur ve fakat Allah’ın
Lisanı şeklinde değil, Allah'ın Kelâmı olarak tesmiye edilir.
Muvâdaa ve Kasd-ı Mütekellim
Kur’an’ı anlamanın ilk şartı, bu lisanı (Arap dilinde
kullanılan kelimelerin ve ibarelerin delâlet ettikleri mânâyı) bilmektir.
Murad-ı İlahî
Metin ve Muhatab
Muhatabın, metnin anlamını çözmesi, genellikle ‘metne anlam
vermesi’ şeklinde anlaşılır. Nitekim anlama faaliyetinin ‘yorumlama’ terimiyle
ifade edilmesi de bu yüzdendir.
Sonuç
2. Bolum
“Kur An Dili” Üzerine Bir Soruşturma
Giriş
…ne denmek istendiğini bilmek için, önce ne dendiğini
anlamak lâzımdır.
1. Nomos ve Physis
Dildeki sözcükler ile bu sözcüklerin delâlet edip
gösterdikleri nesneler ve kavramlar arasındaki bağlantı doğal mıdır, doğuştan
mıdır, aralarında sahici bir bağ var mıdır…
1/a. Doğanın Dili’nden Dilin Doğasına
Herakleitos’a göre tabiatta zıdlar arasında bir düzen, bir
ahenk vardır. Lirde ve yayda görülen ahenk büyük düzenin örnekleridir.
Ruh tabiattaki nizamı görür ve onu diliyle ifade eder;
gördüğü düzenle ifade ettiği düzen aynıdır, yani bu düzen insan dilinde de
bulunmaktadır. Her ikisi de Logos’tur. Bu Logos bütün insanlar için aynıdır.
Tabiat daima değişir, fakat bu Logos aynı kalır.
Logos, oluş
Ferdinand de Saussure’un (öl. 1913) asırlar sonra, “olguları
tanımlamak için sözcüklerden yola çıkmak kötü bir yöntemdir” şeklindeki şikayetinin
aksine, Yunanlılar sözcüklerin kaynağına inip sözcüklerin asıl anlamını açığa
çıkarmayı (etimoloji yapmayı), doğanın gerçeklerinden birini ortaya çıkarmanın
en heyecan verici yöntemlerinden biri olarak kullandılar. Çünkü köke, kökene
inmek, doğruya ve gerçeğe ulaşmanın en müessir yoluydu (s. 79).
1/b. Doğa’dan İnsan’a
(Aristoteles) sözlerin veya söylenen kelimelerin ruhtaki intibaların
sembolü ve işareti olduğunu, yazı ve sözün bütün insanlar arasında aynı
olmadığını ve fakat etraftaki varlıkların ve bunların zihindeki intihalarının
aynı olduğunu, seslerin ve işaretlerin kendiliklerinden bir anlama gelmediğini
(…) kelimelerin insanlar arasındaki bir anlaşmadan doğduğunu, yani ‘doğal’
olmadığını söylemiştir.
2. Dillerin Menşei
Ehl-i Sünnet uleması (özellikle Eş‘ariler) dil’in, özellikle
Arap dili'nin tevkifî olduğunu söylemekte, buna karşın Mutezilî âlimler bu
görüşün aksini savunmakta ve dilin menşeinin ıstılahı olduğunu öne
sürmektedirler.
2/a. Beyan: Dil Yetisi
…dil yetisi, düşünebilme ve konuşabilme melekesi
insanoğlunun kendisinde doğuştan olarak vardır…
2/b. Lingua Sacra
3. Söylem ve Dil
Türk lisânı Arapça lisânı gibidir, Arapça'nın Türkçe'den
farkı Kur’an-ı Kerim’in Arapça nâzil olmasıdır" diyor Gazzâlî
3/a. Cennet Ehli’nin Dili
3/b. Söylem’in Düzeni
Arap kavmiyetçiliği, birtakım siyasî gelişmelerin de
tesiriyle yayılmış, Arap olmayan müslümanlar, toplumun âdeta ikinci sınıf vatandaşları
konumuna itilmişti. Hz. Peygamber döneminin hiçbir ırka, hiç bir sınıf ve
zümreye ayrıcalık tanımayan o eşitlikçi zihniyeti zamanla çözülerek, onun
yerine —Hz. Hüseyin’in de dediği gibi— Cahilî duygular geçmişti.
3/c. Söylem’in Gücü
İşin doğrusu, Allah Teâlâ, kendi dillerinde konuşan
kimselerin sözlerinin mânâlarını bize bizim anlayabileceğimiz bir dille
(Arapça) nakl ve beyan etmektedir, o kadar.
3/d. Söylem ve Yorum
Kimse, dilin kutsallaştırılmasının metnin muradını
gölgeleyeceğini, ‘gölgelemek’ ne kelime, bizatihi örteceğini ve bu nedenle de
anlamın buharlaşacağını düşünemedi.
Anlam lafzın kendisine delâlet ettiği, murad’ın kendisinde
tecelli ettiği, muradın kendisiyle ifşa olduğu bir ‘şey’ olmaktan çıkmış, bunun
yerine lafız daha da önem kazanmıştı.
Anlam kelâm’da değil, salt lisan’da arandı ve kelâm bir
kenara itilince, dileyenler diledikleri gibi diledikleri lafızlara diledikleri
anlamlan yakıştırmak amacıyla lisan’ı istismar ettiler.
4. Varlık ve Dil
4/a. Ehl-i Sünnet’in Görüşü
Eş'arî mezhebinin ünlü Kelâm bilginlerinden Bâkıllanî (öl.
403/1013) et-Temhîd adlı eserinde isimle müsemmâ'nın aynı olduğunu söyler
Mâturidî âlimlerinden Ebu Muîn en-Nesefî (öl. 508/1114),
Eş'arî âlimler gibi isimle müsemmâ’nın aynı olduğunu söyleyenlerdendir.
İsmin müsemmâ ile aynı olduğunu söyleyenlerin böyle bir
görüşe zâhib olmalarının ardındaki sebep, Allah’ın sıfatlan konusunda takındıkları
tavırla ilgilidir.
4/b. Mu‘tezile’nin Görüşü
Buna mukabil Mutezile, ismin müsemmâ’dan ayrı olduğunu iddia
etmekle sıfatların kıdemi konusundaki görüşüne uygun bir tavır almış
olmaktadır.
4/c. Varlığın Mertebeleri
Gazâlî’nin İlcâm’ul-Avâm adlı eserindeki varlığın
mertebeleri
1. Hariçteki varlığı (uücud fî'l-a'yân)
2. Zihindeki varlığı (vücud fî’l-ezhân)
3. Dildeki varlığı (vücud fî’l-lisan)
4. Yazıdaki varlığı (uücud fî’l-beyaz’il-mektub)
“Ateş yakıcıdır" denirse, evet’ deriz. Eğer “Ateş
kelimesi yakıcıdır" denirse, bu sefer ‘hayır’ deriz. Eğer “Bu kelimeyi
oluşturan sesler yakıcıdır” denirse, yine ‘hayır’ deriz. Eğer “Kâğıt üzerine
yazılı harfler yakıcıdır” denirse, yine ‘hayır’ deriz. Ancak bize denirse ki
“Sesle veya yazıyla zikredilen ateşin kendisi yakıcıdır", işte o zaman
‘evet’ deriz.
4/d. Dilin Gerçekliği, Gerçekliğin Dili
Sözü, sözcükleri anlamlı kılan, onlara canlılık kazandıran,
hayatiyet veren, sözün, sözcüklerin delâlet ettikleri, karşılık geldikleri
varlıktır, varlıklardır; ne ki söz olmadan, sözcük olmadan da varlık
suskunluğa, sessizliğe, anlamsızlığa gömülürdü, hatta var olamazdı, çünkü
varlığını ifade edemezdi.
Sonuç
Doğada hiçbir nesne tek başına değildir ve hiçbir şey tek
başına varolmamaktadır.
Bu bakımdan varlığı anlamaya çalışmak, aslında, değişik
varlık mertebelerinden meydana gelen bu bütünlüğü anlamaya, bu bütünlüğe
ulaşmaya çalışmak demektir.
Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim'in dile getirdiği gerçekleri
anlamak istediğimiz kadar, dile getirilen gerçekliğin mahiyetini de bilmemiz
gerekmektedir. Çünkü dil’e getirilen (dil’de temsil olunan), aslında
gerçekliğin kendisi değil, onun bir temsilidir.
…
6 Basım, Kapı Yayınları
İskender Türe - Kur’ân’da Uzaya Seyahati Anlatılan İnsan - Zülkarneyn
İskender
Türe - Kur’ân’da Uzaya Seyahati Anlatılan İnsan -
Zülkarneyn
Zülkarneyn; Allah'ın kendisine dünyada imkân sağlayarak uzak
yerlere gidebilmesi için "sebeb" isimli vasıtayı verdiği şahıstır. O,
kendisine verilen "sebeb'le üç ayrı seyahate çıkmıştır:
"Güneş'in battığı yere"
"Güneş'in doğduğu yere"
"İki sedd/südd arasına"
Zülkarneyn konusunda, yukarıda özetle belirttiğimiz Kehf
Sûresi 83-98. âyetlerinde bildirilenlerin dışında, söylenmiş veya söylenecek
her söz, sadece ve sadece bir görüştür
İslâm literatüründe Zülkarneyn ismi İskender ismi ile
özdeşleşmiş bu doğrultuda nesir ve manzum eserler kaleme alınmıştır. Bu konuda
en eski manzume Firdevsî'ye ait olup, Firdevsî'den sonra müstakil olarak kaleme
alman ve aynı muhtevayı işleyen türdeş eserlere İskendernâme adı verilmiştir.
I. BÖLÜM
Zülkarneyn Kıssasının Anlatıldığı Kehf Sûresi'nin
Özellikleri
…sûrenin sonuna doğru inanmayanlar için öbür dünyada terazi
kurulmayacağı ve onların sonlarının cehennem olduğu, inananlar için Firdevs
Cenneti'nin bulunduğu belirtilir.
Ashâb-ı Kehf kıssası
Krallara ilah diye tapıldığı bir devirde, Allah’a inanan bir
grup gencin bir mağarada yüzyıllarca çürümeden, bozulmadan uyumaları ve
uyanmaları hadisesidir.
II. BÖLÜM
Zülkarneyn’in Kimliği
…müfessirlerin hemen hepsi, Zülkarneyn hakkında soru
soranların müşrikler veya Yahudiler olabileceğine kitaplarında işaret
etmektedirler.
Zülkarneyn kelimesi, “karn” kelimesine verilen manâlara göre
çeşitli şekillerde izah edilmeye çalışılmış
1- Başının iki yanına vurularak öldürülmüş olması sebebi ile
ona bu isim verilmiştir.
2- Zülkarneyn, dünyanın en doğusuna ve en batısına gittiği
için ona bu isim verilmiştir.
3- “Başında boynuza benzer iki çıkıntı olduğu” için bu ad
verilmiştir
4- “Tacının üstünde bakırdan iki boynuzu olduğu” için bu ad
verilmiştir.
5- “Saçları iki örgülü olduğu” için bu adı almıştır.
6- “Işığın ve karanlığın emrine verilmiş olması” veya;
“ışığa ve karanlığa girmiş olması” sebebi ile bu isim verilmiştir.
7- “Cesâretinden” dolayı “koç” gibi manâsına bu ismin verilmiş
olabileceği söylenmiştir.
8- “Rüyasında kendisinin yıldızlara tırmandığını ve Güneş’in
iki ucundan tutunduğunu görmesi”nden dolayı bu ismi almıştır.
9- “Onun hayatı boyunca iki ‘karn’ (=çağ, nesil) insan gelip
geçtiği” için ona bu isim verilmiştir.
Kur’ân’ın “karn” kelimesine yüklediği manâya göre,
Zülkarneyn lakabı büyük ihtimalle “iki nesil sahibi, iki devir sahibi” manâsını
ifade etmektedir.
İbn Kesîr tarafından Ezrâkî’den nakledildiğine göre
Zülkarneyn, Hz. İbrahim (a.s.) zamanında yaşamıştır.
Himyerli Ebû Kerb Semiyy’in Zülkarneyn olma ihtimali…
Büyük İskender olarak bilinen Makedonyalı İskender
“Kur’ân’da Zülkarneyn diye bahsedilen bu insanın mülkünün
doğu-batı ve kuzeyin en uç noktalarına kadar uzandığına âyetler delâlet
etmektedir / Tarih kitaplarında mülkü böyle şöhret bulmuş tek hükümdar
İskender'dir.
Âfrîdun b. Esfiyan b. Cemşîd'in Zülkarneyn olabileceği…
Akkad İmparatorluğu / Naram-Sin, M.Ö. 2225-2185 yıllarında
yaşamış büyük bir cihangirdir.
Zülkarneyn’in Gılgameş olabileceği üzerinde durulmuştur.
Bazıları Zülkarneyn’in yanında Hızır (a.s.)’ın bulunduğuna
dair rivayetlere dayanarak, Gilgameş’in yanındaki Engidu’yu Hızır (a.s.)’a
benzetmişlerdir.
Kiyâniyân hanedanından olan İran İmparatoru Kisrâ Haris (II.
Keyhüsrev=Kuruş=Kurach=Cyrus), M.Ö. 558 tarihinde Şuş tahtına çıkmış / Bâbil’i
ele geçiren Kuruş, / Yahudilerin memleketlerine dönmelerine izin vermesi
sebebiyle, / Zülkarneyn’in İran İmparatoru Kuruş olabileceğini ileri
sürmüşlerdir.
Zülkarneyn’in, Tevrat’ta “iki boynuzlu koç” ile simgelenen
İran krallarından biri olan I. Dârâ olması muhtemeldir.
Şiblî’nin vardığı sonuca göre; Zülkarneyn, Milât’tan önce
beşinci yüzyılda yaşamış olan Fars Kralı Dârâ’dır. Ye’cüc-Me’cüc ise Kafkas
Dağları’nın doğusunda yaşayan Tatar-İskitleridir. Yaptığı sedd Hazar Denizi’nin
batısında bulunan Derbend Kenti yakınındaki Derbend Seddi’dir.
Kur’ân, Zülkarneyn’in kimliği üzerinde değil, ne yaptığı
üzerinde durmuştur.
Kur’ân’da Ye’cüc-Me’cüc’le karşılaşan kişi Zülkarneyn,
Tevrat’ta ise Hezekiel’dir.
III. BÖLÜM
Zülkarneyn’e Sağlanan İmkân ve Verilen Sebeb
…birinci âyette Zülkarneyn’e bir “sebeb” verildiği
belirtilmiş, diğer âyetlerde ise onun bir “sebeb”i izlediği ifade edilmiştir.
(Sebep) kelimenin lûgât manâsı dikkate alındığında, “sebeb”,
yukarıya tırmanmaya yarayan iki tür ipi göstermektedir. Birincisi, yüksekçe bir
yerden sarkıtılmış olup, insanın tırmandığı iptir. Diğeri ise, -hurma ağacına
çıkmaya yarayan ip manâsından hareketle- insanın beline bağladığı halka
şeklindeki iptir.
IV. BÖLÜM
Zülkarneyn’in Güneş’in Battığı Yer’e Seyahati
-Birinci Seyahat-
“Güneş’in battığı yer” ibaresi tefsirlerde genellikle “batı
istikametinin sonu” manâsına kullanılmış
Zülkarneyn’in “sebeb” vasıtasıyla göklere çıktığı ve Herkül
Burcu yakınında bir yere vardığı düşüncesinden hareketle diyebiliriz ki;
“Zülkarneyn Herkül Burcu yakınında bir Güneş sistemine vardığında, oradaki
Güneş’i karabalçıklı bir gözeye/göze batar halde bulmuştur.”
“Sebeb”e tâbi olarak “Solar Apeks”e varan Zülkarneyn, orada
bulduğu Güneş’i bir “karadelik”in içine girerken görmüştür.
V. BÖLÜM
Zülkarneyn’in Güneş’in Doğduğu Yere Seyahati
-İkinci Seyahat-
Zülkarneyn’in ikinci seyahatinde gittiği sistemin, Güneş’in
Samanyolu’ndaki yörüngesinde peşinden gelen bir çift-yıldız sistemi olması
gerektiği…
VI. BÖLÜM
Zülkarneyn’in İki Sedd/Südd Arasına Seyahati
-Üçüncü Seyahat-
…âyette geçen “süddeyn” kelimesi ile uzayda bulunan “iki
bulutsu”nun kasdedildiği
Bu açıdan Zülkarneyn “iki nebula” arasına gitmiş olmalıdır.
İslâm literatüründe de, Ye’cüc-Me’cüc’ün Türkler olduğu
düşüncesinin ağırlık kazandığı görülür.
Âyette Zülkarneyn'in kızgın demir üzerine katran dökerek
seddi inşa ettiği bildirilir. Âyetin zahiri dikkate alındığında, seddin, mimari
bir tarzla değil, kimyevî bir ayrıştırma sonucu meydana geldiği anlaşılmaktadır.
“Zülkarneyn’in, Ye’cüc-Me’cüc’ün bulunduğu gezegenin
atmosferinin üst katmanlarında hidrojen gibi yanıcı ve hafif gazlardan
oluşturduğu duvarın, kâinattaki birtakım değişikliklerle bir gün kendiliğinden
(tabiî ki Allah’ın yaratacağı sebeplerle) ortadan kalkacağı, yok olacağı bize
bildirilmektedir.”
Sonuç
Sebeb / göğe çıkmaya vasıta olan şeyi ifade etmektedir.
…
Karizma Yayınları, 2000
F. H. Yalçın Kaya - Ankebut
F. H. Yalçın Kaya - Ankebut
Kur'an-ı Kerim'in Issız Derinliği
Tasavvufta "Kur'an'ın özü Fatiha Suresi, Fatiha'nın özü
Besmele'dir. Besmele'nin de özünü ararsan 'Be' harfinin altındaki
noktadır" denir. Hatta Hz. Ali bir sözünde şöyle der: "İLİM BİR
NOKTADAN İBARETTİ ONU CAHİLLER ÇOĞALTTI"
…kitap, önce Besmele'nin / daha sonra altı surenin yani;
Kur'an'ın ilk suresi olan
Alak Suresi, Tarık Süresi, İbrahim Suresi, Neml Suresi, Ra'd
Suresi ve Kehf Süresi'nin açıklamaları ile devam etmektedir.
BESMELE
Adem de İblis de birer hata yapmışlar, İblis af dilememiş,
Adem, af dilemiştir.
Semamz yani evreninizdeki tüm bilinç toplulukları -ki bunlar
galaksilerdir.
Her biri bir logos, bir bilinç taşır. Yani her biri Allah'ın
isimlerinden birinin düzeniyle yaşar.
…dünya, içinde tüm evrendeki bilinçlerin tamamını barındıran
fevkalade bir bilinç (logos) topluluğudur.
(yalan) "Bismillah" dediğinizde "Allah'ın
bana verdiği sema ile ve barındırdığı isimler ile hareket ederim"
demektesiniz.
"bismi" kelimesi "akıl", Rahman
"Ruh", Rahim ise "Beden"dir.
(yalan) Nübüvvetten sonra "tasavvuf" denilen ilme
hiç aldırış etmeyenlerin de başaramayacağı sonucuna varabiliriz.
Adem cennette yasak meyve yedi.
o yasak meyve nefsi oluşturdu.
…varlık rahmetten oluşmuştur. İşte insan da merhameti
ölçüsünde insandır.
"Be" harfinin noktası Allah'ın birliğini ve bütün
kainatın ve kainatların tek bir noktadan halk olunduğunu işaret
(Küfür) "be" "sin" ile birleştiğinde
teklikten sonra çift yönlü var oluşla Teslis'i (üçleme) yani Cenabı Hakk'ın üç yönünü
temsil eder.
"Be" harfi Rabbin gizli batın tekliği,
"Sin"i yani çift yönlü mahluku, eril ve dişil gücü
olan idrak
Sonra onu gören gönül, düşünen akıl eyledi ki bunun temsili
"mim" dir.
Karia Süresi / s. 47
İnsanların dağılmış kelebekler gibi olması, her ferdin kendi
zevkinin peşine dağılması, birbirini düşünmez bencillere dönüşmesidir.
Çölde serap gördüğünde, gerçek görünene kadar serabı
anlayamazsın.
(Yalan) Yaptığın, olan olay, eylem yani amel değil niyettir
gerçeklik.
Alak Suresi / s. 83
"Alak", kelime anlamı olarak alaka ile aynı kökten
gelir.
İnsan alakadan yaratıldı. Maddi ve manevi alaka...
"salla" kelimesi İslam'dan sonra namaz olmuş,
ondan evvel "bir şeyin pişmesi için ateşe koymak" gibi bir manaya
geliyor.
Tarık Suresi
Tarık, semanın işlevlerinin dünyada gerçekleşmesini
sağlayandır.
Burada "biz" denmesinin nedeni Rabbin insanı
yaratmada sebepler yani bilinçli varlıklar kullanmasıdır.
"Melek" kelimesi Arapçada "elk" kökünden
gelir. "Elk", atın ağzındaki gemi çiğnemesine denir. Aynı kökten
gelen "eluk" ise "risalet'' manasınadır. Zira risalet de ağızla,
yani dille yerine getirilir.
Tarık bir yıldız daha doğrusu bir gezegen ve O ne zaman
dünya semasında görünse büyük bir bilinç atlaması gerçekleşir.
Nasıl ki her gezegenin bir yörüngesi var.
sizde gezegenler gibi bir kadere sahipsiniz.
Süreyya yıldızı karanlıkta yolunu kaybedenlerin yolunu
bulmasına yardım eden yıldızdır. Çöl de kaybolanlar bile yönlerini bu yıldızla
bulurlar.
İbrahim Suresi / s. 133
Elif, Lam, Ra Kitap'la ilgili onu temsil eden harflerdir.
Zamanda yolculuk, uzayı aşarak mümkündür. Uzayın sakladığı
zamandır.
Neml Suresi / s. 207
Ta Sin harfleri, arşta bulunan mahlûkların temsili resmidir.
Musa, "mesa" kökünden türemiş bir kelime olup
Allah'ın eliyle yani müdahalesiyle kötülük ortamından iyilik ortamına
çıkarılmış, kurtarılmış kişi demektir.
Dualar giriş parolası gibidir.
Doğru dua dünyadaki bütün değerlerden daha değerlidir.
Neyi neyden üstün tutarsan o senin taptığındır.
dokuz kişi / yeryüzünde bozgunculuk yapıyor:
güçlü zenginler.
fiskosçular
hırsız, katil takımı
aydın/lar
yönetim
asayişi sağlayanlar
hukuk adamları
popüler kişiler
askerler
Ra'd Süresi / s. 274
Kehf Süresi / s. 369
Yahudilerin gelip Resullullah'a Zülkarneyni sormaları
Onlar bunu Resullullah'ın bilemiyeceğini ve onu mahcup edip
Yahudiliğin üstünlüğünü ispatlayacaklarını umdular.
Zülkarneyn iki devrin, iki vaktin, iki zamanın sahibi
demektir. Geçmişin ve geleceğin yani. O, zamanda yolculuk edebilen dünyalı
fakat başka bir gezegende büyümüş, çeşitli güçler kazanmış olağanüstü bir
adamdı.
O, önce geleceğine seyahat etmiş dünyanın en son gün
batımını görmek istemiş. Güneşin en son battığı yer orasıdır. Orada bir de
bakar ki güneşin kendisi de bir balçık kara göze giriyor, kaybolmak üzere. Yani
kara deliğe doğru gidiyor, güneş sisteminin kıyameti kopuyor.
Sonra zamanın ilk başlangıç anına yani güneşin ilk doğumuna,
yeryüzüne ışığını gönderdiği ilk noktaya gitti.
…
Şira Yayınları, Mayıs 2009