İlhami
Algör - Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
1
Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin
eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim.
İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye indim.
Kahvem geldi. Kıvamındaydı, sevdim.
“Ulan,” dedim, “bu milletin tarih kitabına ihtiyacı yok.
Şarkıları peş peşe diz, koy kasete, ver radyodan...”
Yönümü Galata’ya verdim.
Gözümün önüne Müzeyyenin gülümseyişi gelmişti.
2
…kafayı bir hikâyeye takmıştım
Müzeyyen ile, aynı pencereden gelen sabah güneşlerine
birlikte uzanmaya karar verdiğimizde, ufaklık bir yaşında bebekti ve babası,
henüz Müzeyyen karnı bile şişmemiş taze hamile iken, trafik kazasında gitmişti.
3-4-5
Zırt dedi, telefon girdi. “Alo?” dedim, “Günaydın,” dedi
Müzeyyen.
… “Akşamüstü Kuledibi’nde, kahvede bir çay içelim mi?”
“Olur.”
“Anahtarları eve bırakır mısın?”
Laf beni boylamasına ikiye böldü, tuz gölüne batırdı.
…
“Hikâye,” dedim, “gel seninle anlaşalım. Sen yarım kal,
adını da Yarım Kalan Hikâye koyalım.”
6
Mesele açıktı. Müzeyyen âşık olmuş, durumu benden
gizlemişti.
“Niye ulan, niye?” Alnımızda “Her nevi yanık tedavi edilir”
mi yazıyordu? Nöbetçi eczane mi açmıştık? Kaporta mı tamir ediyorduk? Niye?
7
Müzeyyen, ikinci çayını söylemiş, yeni bir sigara yakıyordu.
“Ne çok içiyorsun Müzeyyen,” dedim, “fosur fosur.”
Bir zarf aldım, fotoğrafı ve ev anahtarını çıkarıp zarfa
koydum. Bakkalın cüce çırağına, “Koçum,” dedim, “şu zarfı, şurada oturan ablana
götürür müsün?”
Velet zıpladı, zarfı uzattı. “Güle güle Müzeyyen,” dedim,
…
“Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?”
…
İletişim Yayınları
7. baskı, 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder