Cemal
Tukin - Boğazlar Meselesi
Boğazlar Meselesinin Yeni Basımı Üstüne Birkaç Söz
Moııtreux Sözleşmesi kolaylıkla değiştirilebilecek bir
hukukî metin değildir. 1936’nın çok özel şartları altında imzalanmıştır ve bu
şartların yakalanıp yakalanmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Türkiye’nin
düşeceği bir zamanlama hatası bile Montreux rejiminin bize tanıdığı avantajları
elimizden kaçırmamıza yol açabilir.
Montreux’nün Türkiye’ye tanıdığı en büyük avantaj yabancı
savaş gemilerinin boğazlardan geçişini düzenleme yetkisini belli sınırlar
çerçevesinde Ankara’ya bırakmış olmasıdır.
Boğazların çok sözü edilen stratejik önemi de zaten bu
yetkiden kaynaklanmaktadır.
Prof. Tukin’in kitabı her şeyden önce bu yetkinin
sınırlanmasının tarihidir. Ama ondan da önemlisi, Osmanlı diplomasisinin
boğazlar kozunu kullanmasının ayrıntılı bir dökümüdür.
Dr. Mensur Akgün, Ağustos
1996
Önsöz
…stratejik durumu dolayısile, dünya siyaseti bakımından pek
önemli bir su yolu olan Türk boğazları (…) batı ile doğu ve kuzey ile güney
arasında bir çarpışma konusu oldu…
…boğazlar meselesiyle Tuna üzerindeki seyrüsefer meselesi
zarurî bir bağlılık münasebeti içinde bulunageldi…
İlk ve Orta Çağlarda Boğazlara Genel Bir Bakış
Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının çok eski devirlerine bir
göz atacak olursak (…) ilkinin İkinciye göre çok daha önemli olduğu anlaşılır.
(Truva harbi, Med ve Peloponez harpleri)
(Roma döneminde Akdeniz’in önemi arttı. Boğazların yeniden
önem kazanması için Rusların Karadeniz’e indiği 18. yüzyılı beklemek gerekti)
I. Bölüm
Boğazların Kesin Olarak Türk Egemenliğinde Bulunduğu
Devre
(Osmanlı beyliği Bizans üzerine akınlar yaparak Rumeli’ye
adım atmasından sonra Boğazları tehdit etmeyerek o dönemde donanması güçlü
devletler olan Venedik ve Ceneviz ülkelerini karşısına almaması başarılı bir
stratejidir).
Yıldırım Bayezid’in ilk İstanbul kuşatması o sırada Macarların
ve Ulahların kralı olan Sigismund’un büyük bir ordu ile Osmanlı topraklarında
ilerlemesi üzerine kaldırıldı. Niğbolu zaferinin ardından ikinci defa
İstanbul’un kuşatılması için hazırlıklar yapıldı. Güzelcehisar kalesi inşa
edildi. Bu defa da Timur çıkageldi.
II. Murat döneminde başlatılan kuşatma Düzme Mustafa isyanı
üzerine kaldırıldı.
II. Mehmet Rumelihisarı’ndaki kaleleri inşa ettirdi ve bu
yere Boğazkesen adını verdi.
Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra stratejik durumu dolayısile
İmroz, Semendre ve Limni adalarına ve Enez’e hükmeden Midilli adasını zaptetti.
Çanakkale ve Kilitbahir kalelerinin yapılmasını tamamladı
(s. 29)
Karadeniz’de Trabzon imparatorluğunun, Cenevizlilerin Amasra
ve Kırım yarımadasındaki Kefe sömürgelerinin alınmalarında ve nihayet Kırım
hanlarının Türk hâkimiyetini kabul etmelerinde görüldü.
Azak ve diğer kaleler alındıktan sonra II. Bayezid döneminde
Kili ve Akkerman gibi kaleleri alınarak Karadeniz tamamen kontrol altına
alındı.
Bu tarihten itibaren (1484) buraya hiçbir yabancı kuvvetin
serbestçe girmesine müsaade etmediler. Karadeniz bir Türk içdenizi oldu ve
yabancı gemilerin seferlerine Karadeniz’in kapalı tutulması prensibi Osmanlı imparatorluğunun
genel hukukunun esas kaidesi olarak kabul edildi.
Boğazların alınmasından hemen sonra Venedik Ceneviz
ülkelerine Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabilmeleri için imtiyazlar
tanınmıştır.
(İlerleyen asırlarda) …yabancı devletlerin ticaret
gemilerinin Karadeniz’de serbestçe dolaşıp ticaret yapabilecekleri kaydı açık
bir şekilde belirtildi ise de, bu müsaade nazariyatta kaldı ve hiçbir zaman
fiilî sahada gerçekleşemedi.
Avrupa devletlerinin ticaret gemileri hakikatte ancak
İstanbul’a kadar gelebildiler ve buradan ileri gidemediler.
1740 kapitülasyonuyla Fransa Karadeniz’de de ticaret yapmak
hakkını aldı ise de, adı geçen denize gidip gelmelerine izin ve ruhsat asla
verilmedi (s. 34).
İngiltere devleti de 1675’te Karadeniz’de ticaret yapabilmek
hakkını ilk defa elde etmiş gibi görünüyor ise de, fiiliyatta bu devletin
gemileri de İstanbul’dan daha ileri gidemediler (s. 34).
İkinci Viyana bozgunu sonrasında 1683’ten itibaren Papalık
teşviki ile oluşturulan Haçlı ordusu ile yaklaşık 16 yıl mücadele edildi. Tam
bu sırada Ruslar, Osmanlılara karşı ilk saldırılarına başladılar.
…nasıl Avrupa bir zamanlar kendini Roma’nın varisi sandı
ise, Rusya da öylece kendisini Bizans’ın varisi ve hattâ öç alıcısı olarak
görmekte idi.
Ruslar Azak kalesini elde tutmak için 1633 yılında Azak’ın
karşısında yapılmış olan Lutina (Ljutik) hisarını kuşatarak zapt etti, Azak’ın
karşısında Don nehrinin öteki kıyısında yeni bir kale inşa edilerek Petropolis
adı verildi.
Hemen sonra Taganrok (Taygan) limanı inşa edildi.
Rus elçileri 1699’da Çarigrad adını taşımakta olan bu
kalyonla Osmanlı imparatorluğunun başkentine vardı.
Karadeniz’de Rus gemilerinin serbestçe gidip gelmeleri
müsaadesini istedi. Bu istekler reddedildi.
…iki devlet arasında uzlaşmağa varmak imkânı hasıl oldu ve 3
Temmuz 1700’de iki taraf murahhasları arasında on dört madde üzerine parafe
edilmiş olan barış muahedesi imzalandı.
Rus gemileri Karadeniz’de dolaşma imtiyazı alamadı, bunda
Fransa ve İngiltere’nin de etkili olduğu bilinmektedir.
Ruslar kendi gemileri için Karadeniz’de sefer imtiyazı
alamadılar fakat Çar Petro Azak Denizinde kurduğu liman ve tersanelerde gemi
inşasına hız verdi.
Çar Petro 1711’de Padişaha bir tehdit mektubu gönderdi:
Poltava bozgunu sonrasında Osmanlı topraklarına sığınmış olan İsveç Kralı 12.
Karl’ın ülkesine gönderilmesini isteyen Çar, aksi halde Lehistan’la birlikte
Osmanlılara saldıracağını bildiriyordu.
Çar’ın bu küstahlığına harb ilanıyla cevap verildi.
Baltacı Mehmet Paşa kısa bir zaman içinde Rus ordularını
Prut nehri kenarında kuşatarak barışa mecbur etti.
Muahede yapıldı ve fakat Çar Petro söz verdiği şartlara
uymadı, bunun üzerine yeniden Harb ilan edildi. Böylece Prut savaşı sonrasında
yapılması gereken muahede 2 yıl gecikmeyle yapılabildi. Azak kalesi ve Taygan
limanı Ruslardan alındı (s. 64).
Prut muahedesile maruz kaldığı hakir durumu bir türlü
unutmayıp hazmedemiyen Çar Petro, (…) o sırada Venedik ile harp halinde bulunan
Osmanlı devletinin bu sıkışık durumdan faydalanarak (…) itibarlı bir durum
sağlayabileceğini (…) zannetti. İstanbul’a bir elçi gönderdi amacı ilkin daimi
bir elçilik elde etmekti ve sair isteklerde de bulundu fakat taleplerine
iltifat edilmedi. Çar Petro bir süre aynı taleplerle başka bir elçi gönderdi ve
bu denemeler 1-2 yıl sonunda sonuç verdi.
Ruslar 1731’de Terek ve Kuban nehirleri bölgesinde yaşayan
Kabartaylar üzerinde hâkimiyet hakkını ileri sürdü. İki ülke arasında gerilim
büyüdü ve nihayet savaş çıktı. Bu savaşa son veren 1739 tarihli Belgrat
muahedesiyle Ruslar daha önce elde ettikleri bazı imtiyazları dahi kaybettiler.
Rusların Karadeniz ve hattâ Azak denizinden
uzaklaştırılmalarında şüphesiz Fransa’nın önemli bir rolü oldu. Fransız elçisi
bu hizmetlerine karşılık Fransız ticaretine yeni imtiyazlar sağladı. Fakat
Karadeniz yabancı gemilere bermutad kapalı kalmakta devam etti (s. 73).
Kaynarca Barışı
II. Katerina’nın Lehistan işlerine karışması nedeniyle
başlayan gerilim sonucunda Osmanlı devleti 1763’te Rusya’ya harp ilan etti.
Savaşın sonunda Osmanlı devleti mağlup oldu ve Rusya ile 12 Temmuz 1774’te
Kaynarca barış muahedesini imzalandı. Osmanlı Devleti Kaynarca antlaşmasıyla
Kırım’ın istiklalini, Eflak Boğdan’ın özerkliğini, Karadeniz’deki hakimiyetini
ve Boğazlardaki haklarından bazılarını kaybetti.
Rusya böylece Karadeniz’de ilk defa ticaret ve harp
gemilerinin dolaşabilmeleri imkânını yüz yıla yakın bir zaman süren mücadeleden
sonra nihayet elde ediyordu.
Avusturya imparatoru II. Jozef ile işbirliği yapan II. Katerina
Osmanlı topraklarının da daha geniş bir ölçüde paylaşılması sebeplerinin
araştırmağa ve hazırlamağa çalıştılar.
Bu sırada İngiltere ile Fransa Atlantik’in batısında güç
mücadelesi içindeydiler.
II. Katerina onların bu savaştan yorgun çıkmalarından
faydalanarak müttefiki Avusturya ile birlikte birçok isteklerini ve bu arada
Kırım bölgesinin ilhakını Osmanlı devletine kabul ettirdi.
Ziştovi ve Yaş barış muahedeleri
II. Katerina Osmanlı’dan toprak elde etmenin verdiği
rehavetle daha fazlasını istemekten geri durmadı.
Osmanlı bu dönemde tehdit altında olduğunu fark ettiği
Boğazları tahkim etmeye çalıştı.
Bu dönemde İngilizler de Boğazlar bölgesiyle ilgilenmeye
başladılar. Gerilen ilişkiler savaşa neden oldu. Osmanlı Devleti Ruslara harp
ilan etti. Aynı sırada Rusların müttefiki Avusturya Devleti de Osmanlılara
karşı harp ilan etti.
Savaşın sonunda 1792’de imzalanan Yaş antlaşmasıyla Ruslar
Karadeniz’in kuzeyinde hakimiyet alanlarını genişlettiler.
1798 Türk-Rus ittifakı
Fransa’da 1789 yılında patlak veren büyük ihtilâl, boğazlar
meselesinin gelişmesini hızlandırdı.
Napolyon Bonapart’ın Osmanlı devleti ile İngiltere’ye karşı
güttüğü doğu siyaseti Osmanlılarla Ruslar arasında bir yakınlaşmayı husule
getirdi. İşbirliği teklifi Ruslardan geldi. II. Katerina’nın ölmesi, iki ülke
arasındaki ilişkilerin harp çizgisinin berisine taşınmasında etkili oldu.
Napolyon’un Mısır’a saldırması, Rus-Osmanlı ittifakının
önündeki tereddütleri ortadan kaldırdı.
Rusya ittifakın imzalanmasını beklemeden bir an evvel harp
gemilerini boğazlardan geçirmeğe kalkıştı.
Amiral Uchakow’un başkanlığında İstanbul’a gelen Rus
donanması Büyükdere koyunda demirlemişti (Eylül 1798).
Yapılan muahede Osman devletinin müttefiki sıfatile yalnız
Rus harp gemilerine boğazlardan serbestçe geçmek hakkını sağlamakta idi.
…bu muahede muayyen, maksatla bir prensip olarak değil,
fakat sekiz yıllık bir müddet için, belli bir maksatla yapılmıştı.
Fakat Ruslar Osman devletinin müşkil durumundan ve zaafından
faydalanarak yavaş yavaş bu geçici müsaadeyi daimi bir hak şekline sokmak
istediler.
Osmanlı-Rus ittifakını birkaç gün sonra Babıâlı ile
İngiltere arasında imzalanan korunma paktı takip etti,
İngiltere bu sıkı işbirliğinden faydalanarak aynı yılda
ticaret gemilerine Karadeniz’de serbest dolaşabilmek hakkını sağlamak için
teşebbüse geçti.
II. Bölüm
Boğazlarda Türk Egemenliğinin Tek Taraflı Muahedelerle
Tahdit Edildiği Devre
1809 Kale-i Sultaniye muahedesi
1805 yılında Ruslarla yapılan ittifakın tasdiknameleri
BabIâli’de Rus elçisile mübadele olunmasından bir gün sonra İstanbul’da
Napolyon’un Rus ve Avusturya ordularını Austerlitz’de yendiği haberi alındı.
Osmanlı Devleti yükselen Fransa ve gerileyen Rusya
karşısında yeni bir müttefik arayışlarına girişti. Osmanlı topraklarının
paylaşımı konusunda Fransa ve Rusya’nın birbirleriyle anlaşmaları Osmanlıları
İngilizlere yakınlaştırdı.
5 Ocak 1809 yılında Çanakkale’de Boğazhisar kalesi civarında
İngiltere ile 12 maddelik bir barış antlaşması imzaladı.
Bu antlaşma boğazlar meselesi tarihinde önemli bir merhale
teşkil eder: boğazların yabancı donanmalarına kapalılığı hususundaki kadim
kaide İngilizler için de geçerli olmakla birlikte Osmanlı Devleti, İngilizlere
diğer devletlere karşı da Boğazların kapalı tutulacağına dair taahhütte
bulundu. Böylelikle Boğazların kapalılığı ilkesi devletler hukuku meselesi
halini aldı.
İngiltere’ye karşı şimdi girişilmiş olan bu taahhüt mutlak
ve daimî bir mahiyet arz ediyordu.
Edirne barışı ve Karadeniz’in tekmil yabancı devletlerin
ticaret gemilerine açılması
Çar Nikola’nın Osmanlı Devletinden toprak ve taviz kopararak
kendi halkı nezdinde itibar elde etmek istemesi iki ülke arasında gerilime
neden oldu. Rusların verdiği ültimatomlara karşılık Osmanlı devleti harbe
girmek istemedi ve bu şartlar altında 1826’da Akkerman muahedesi imzalandı.
Ertesi yıl Yunan isyanları nedeniyle Avrupa genelinde
diplomatik ilişkiler gerildi. İngiltere, Fransa ve Rusya bu dönemde Navarin’de
Osmanlı donanmasını imha etti. Hemen ardından Ruslar zayıf durumundan istifade
etmek isteyerek Osmanlı’ya harb ilan etti. Avrupa devletlerinin müdahaleleri
neticesinde Eylül 1829’da Edirne muahedesi imza edildi. Muahede maddeleri
ticari gemilerin Boğazlardan geçişini düzenlemiş ve ayrıca tüm yabancı
devletlerin Karadeniz’de ticaret maksadıyla dolaşabilmesine izin vermiştir.
Karadeniz bu madde ile bundan böyle bir Türk-Rus denizi
olmaktan da büsbütün çıkarak beynelmilel ticarete konu olmuştur.
Hünkâr İskelesi muahedesi - Temmuz 1833
Mısır valisi Mehmet Ali’nin isyanları döneminde Rusya ilk ve
son defa olarak Karadeniz ve boğazlarda nüfuzunun en yüksek zirvesine ulaştı.
İsyancı ordusunun padişahın tahtı üzerindeki tehdidini
savuşturan Ruslar, Boğazlara bu kadar yaklaşmışken geri çekilmek istemediler.
Rus donanması ancak Osmanlı devletiyle muahede yaptıktan
sonra Boğazı terk etti.
İttifak muahedesine göre her iki devlet, topraklarının
güvenliği için birbirlerine yardım taahhüt etmiş, Osmanlı devleti başka bir
devletin saldırısına uğradığı taktirde Rusya’nın müdafaasına sığınmıştır.
Bu antlaşma başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa
ülkelerini rahatsız etti.
Osmanlı-Rus antlaşmasının siyasî alanda doğurduğu bu
huzursuzluk ve karışık durum Mısır valisi Mehmet Ali’nin Babıâli’ye karşı
ikinci bir defa ayaklanmasına kadar sürdü.
III. Bölüm
Boğazlarda Türk Egemenliğinin Çok Taraflı Muahedelerle
Tahdit Edildiği Devre
1841 Londra Boğazlar sözleşmesi
Mısır valisinin Osmanlı toprakları üzerindeki hırsları
bitmemişti. 1839 yılında beklenen buhran ayyuka çıkınca Rusya, bir önceki
isyandaki tutumuna kıyasla gevşeklik gösterdi. Boğazlar bölgesine asker
göndermesi durumunda Avrupa devletlerinden en az biriyle daha savaşa girmesi
gerekeceğinden dolayı endişe ediyordu.
15 Temmuz 1840’ta Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya ile
Babıâli arasında Londra’da Mehmet Ali’ye karşı alınacak zecrî tedbirlerden
bahis bir protokol imzalandı. Protokolde Devlet-i Aliyye’nin asi valisi ile
savaşta bulunduğu bir sırada hünkâr tarafından dört âkid devlete yardım istemek
üzere başvurulduğu önemle belirtiliyordu.
Mısır meselesi Mısır eyaletinin veraset yoluyla Mehmet
Ali’ye tevcih edilmesi üzere halledildi ve bunun akabinde Boğazlar konusunda
ilgili devletler yeni bir protokol düzenlediler.
13 Temmuz 1841’de Londra’da Çanakkale ve Karadeniz
boğazlarının kapalılığına dair Babıâli ile beş büyük devlet arasında genel bir
mukavelename imzalandı.
Bu antlaşma ile Osmanlı devletinin hükümranlık hakları son
derece daraltılmıştır.
İngiltere devleti bu muahede ile evvelce 1809 yılında Osmanlı
devleti ile boğazlara dair yaptığı tek taraflı antlaşmayı çok taraflı bir
Avrupa muahedesine çevirmeğe muvaffak oldu.
1856 Paris muahedesi
Muahedeye sebep Kırım harbidir.
Yapılan muahedeye göre Türkiye ve Rusya ne Karadeniz’de ne
Azak denizinde harp gemileri bulunduramayacak, bu denizlerdeki limanlar yalnız
ticaret gemilerine mahsus olacak. …muahedenin şartlan ihlâl edilirse Fransa,
İngiltere ve Avusturya’nın donanmaları Karadeniz’e girecekler…
Büyük devletler tarafından doğu meselesinin ilk defa olarak
etraflıca ele alınıp bir düzene konulduğunu gösteren bu muahede (…) 1841
tarihli Boğazlar sözleşmesinin esaslarını muhafaza etmiştir.
Muahede Türkiye’nin gelecekte herhangi bir suretle tehdid
edilmesini önlemek için Karadeniz’de Rusya’nın tam bir silahsızlanmasını
sağlamağa çalıştıkları görülmektedir.
1871 Londra Boğazlar Antlaşması
1856 Paris muahedesi yürürlüğe girdiği andan itibaren Rusya
bir taraftan tekrar Asya’ya dönerek doğu istikametinde hâkimiyetini
genişletmeğe çalıştı. Diğer taraftan da Karadeniz’de uğradığı kısıtlamadan
kurtulmanın yollarını aradı.
Karadeniz’in tarafsızlığından Osmanlı Devleti de memnun
değildi, netice itibariyle Boğazlar konusuyla birlikte Karadeniz’in siyasi
durumunu görüşmek üzere yeni bir konferansın toplanması gerekli oldu.
Mart 1871 tarihinde imzalanan Boğazlar sözleşmesiyle
Karadeniz’in tarafsızlığı ilkesi kaldırıldı.
1871 Londra Boğazlar sözleşmesini bundan evvelki 1841 ve
1856 muahedelerinden ayıran esaslı fark da, Osmanlı devletinin boğazları artık
yalnız sefaretler hizmetlerindeki hafif harp gemilerine değil -Paris muahedesi
hükümlerini korumak suretiyle lüzum gördüğü halde- dost ve müttefik devletler
harp gemilerine de açmak hususunda 1841 yılından beri kaybettiği salâhiyeti
yeniden kazanmış olmasıdır.
1878 Berlin muahedesi
Karadeniz’de donanma bulundurma serbestisini geri kazanan
Rusya, yayılmacı siyasetine Balkanlardaki Osmanlı toprakları yönünde hız verdi.
93 Harbi arifesinde Avrupa devletleri Boğazların Rus hakimiyetine geçmesi
tehlikesine karşı diplomatik girişimlerde bulundular.
Berlin’de imzalanan antlaşma Osmanlı Devletinin Ayastefanos
antlaşmasından kaynaklı zararlarını hafifletti.
Osmanlı devletinin birinci cihan harbine girişine kadar
boğazlar meselesi
Bundan sonra harp gemilerinin boğazlardan geçit hakkının
tefsiri hususunda İngiltere ile Rusya arasında sık sık siyasi çarpışmalar eksik
olmadı (s. 394).
Boğazlar meselesi Fas buhranı ve Trablusgarp savaşı
esnasında yeniden ortaya çıktı. Ruslar bu dönemde Boğazları ele geçirmek üzere
açık ve gizli diplomatik temaslarda bulundular.
Birinci cihan savaşında itilaf devletleri arasında
İstanbul ve boğazlara dair yapılan gizli anlaşmalar
1914 Ağustos’unda İngiliz devlet adamlarile “Megalo Idea”,
yani büyük bir Yunanistan kurmak hülyası peşinde koşan Venizelos arasında
müzakereler yapılmağa başlanmıştı.
Bunun üzerine Rus dışbakanı daha evvel bu küçük Balkan
devletinin ne cenubî Trakya ne de boğazların yakınında hiçbir toprak tazminatı
isteğinde bulunmıyacağına dair bir taahhütte bulunmasını talep etti.
Ruslar, bu taleplerine iltifat edilmeyince 4 Mart’ta
Petersbug’daki İngiliz ve Fransız büyükelçilerine çar tarafından da tasvip
edilmiş olan şu muhtırayı verdi: “İstanbul ve boğazlar meselesi artık kat’î ve
nihaî olarak Rusya’nın tarihî arzularına uygun bir surette çözülmelidir…”
Sir E. Grey Petersburg’daki İngiliz elçisi Buchanan
vasıtasile Rus hükümetine sunduğu 6 Mart 1915 tarihli cevabî notasında
boğazlardan herhangi bir kısmının Yunanistan’a katılması asla bahis mevzuu
olmadığını bildirdi
Rusya’daki ihtilalden sonra Ruslar gizli anlaşmaların
icrasından vazgeçildiğini bildirdiler.
İngiltere telaşa düştü. 5 Ocak 1918’de İngiliz başbakanı
İngilizlerin Türkiye’yi Türklükle meskûn Trakya ve Asya’daki yerlerinden ve
İstanbul’dan mahrum etmek için harbetmediğini açıkladı. Lloyd George’un aynı
zamanda, boğazların milletlerarası bir duruma konulmasını teklif eden bu
açıklamasını Wilson’nun üç gün sonra (8 Ocak) Amerika Birleşik Devletleri
kongresi huzurunda verdiği bir söylev takip etti.
Merkezî Devletler kayıtsız ve şartsız teslim olunca İngiliz
hükümeti tekrar gizli anlaşmalar prensibine döndü.
Sevr muahedesinde Türk boğazlarının açılmasını ve milletlerarası
bir duruma konulması prensibini kabul ettiler.
IV. Bölüm
Boğazların Milletlerarası Bir Duruma Konulmak İstenmesi
Sevr muahedesinde boğazların milletlerarası duruma
konulması ve bu muahedenin Türk istiklâl savaşile hükümsüz bırakılması
Mondros mütarekesinin birinci maddesi mucibince Osmanlı
devleti Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının açılmasına, Karadeniz’e geçişin
teminine ve her iki boğazdaki istihkâmların müttefik devletler tarafından
işgaline muvafakat ediyordu.
İngiltere hükümeti biri 1918 yılının son, diğeri 1919
senesinin ilk aylarında olmak üzere iki defa boğazlar ve İstanbul mandasının
kabulünü şimalî Amerika Birleşik Devletleri’ne teklif etti.
…galip devletlerden hiçbiri diğerinin İstanbul ve boğazlara,
tek başına hâkim olmasına razı olamıyordu, o halde bunun biricik hal çaresi
kalıyordu. O da İstanbul’un Osmanlı devletinin elinde kalması keyfiyeti idi.
İngiltere hükümeti daha ziyade ticaret ve harp gemilerinin
boğazlardan tam bir serbestlikle geçebilmesini temin etmek ve bu geçitleri milletlerarası
bir kontrol komisyonunun emri altına koymak-planını güdüyordu.
…üç büyük devlet arasında 24 Nisan 1920’de, San Remo
konferansında boğazlar rejiminin ana hatları üzerinde bir anlaşma vukua geldi.
Mağlup Osmanlı devletinin düşüncesini sormağa bile lüzum görmeden ve boğazlara
ait maddeleri de içine alan Sevr barış şartlarını 11 Mayıs’ta Osmanlı
murahhaslarına sundular.
…
Pan Yayıncılık, 1999
Kitabın ilk baskısı: 1947, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü yayını
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder