FRANSIZ AYDINLANMASI
Özgürlüğün her türüne, mutlak bir inanç beslediler.
Bernard le Bovier de Fontenelle (1657-1757)
tarihin bir yığın peri masalı ve bir sürü yanlıştan ibaret
olduğunu söyler…
otoriteden doğallıkla nefret eder; bir şeyin doğruluğunu
kanıtlamak için herkesin ona inandığının ileri sürülmesini saçmalık olarak
değerlendirir.
Ona göre, ilkel insanın korktuğu her şey, kısa bir süre
sonra ibadet ya da tapınmanın objesi haline getirilmiştir.
Montesquieu Baronu Charles Louis de Secondat (1689-1755)
politika bilimine yönelik ampirik, analitik ve özellikle de
karşılaştırmalı yaklaşımda bulunur.
Tanrı ile insan arasında kurulan ilişki onu, evrensel yasaların
bulunduğu sonucuna götürür.
Hobbes’un doğa durumundaki insan görüşüne de karşı çıkar.
Her milletin yasalarının o milletin yönetim biçimiyle, onun
iklim ve coğrafya benzeri fiziki koşulları ve hürriyet, gelenek ve görenekler,
ticaret ve din benzeri sosyal koşullarıyla uyumlu olması gerektiğini söyler…
…iktidarın kimde olduğu ve bu iktidarı nasıl kullandığı
ölçütünden hareketle, üç ayrı yönetim biçimi olduğunu öne sürer: Cumhuriyet,
monarşi ve despotizm.
Demokrasi, Montesquieu’ye göre ancak küçük devletlerde
başarılı olabilir, sadece Atina benzeri küçük kent devletlerine uygun düşer.
Aristokrasi / soylulardan ılımlı bir tutum benimseyerek
eşitliğe mümkün olduğunca yaklaşmalarını beklemesi ama kendisinin eşitsizlik
üzerine temellenmiş olması nedeniyle çelişik bir yönetimdir.
Monarşide / kral ile yönetilen halk arasında ara iktidarlar
bulunduğunu öne sürer. Soylular ile din adamları veya ruhban sınıfı / monarşi
iktidarının “akmasını” sağlayan zorunlu kanallar olup, monarşinin despotizme
dönüşmesinin önündeki en büyük engeli oluşturur.
…eşitsizlikler ve farklılıklar üzerinde temellenmiş / Monarşinin
modern zamanların yönetim biçimi olmasının temel nedeni, / modern toplumların
kişisel çıkarın peşinden koşulduğu ve ticaretin, zenginliğin, lüksün her yanı
sardığı yapılar olması…
Despotizm / monarşinin bozulmuş şekli / “tek adamın kural ve
yasa tanımaz keyfi yönetimi”
…ideal yönetim tarzı olarak, yasama, yürütme ve yargı
güçlerinin ayrılığına, dengeli anayasa düşüncesine dayanan anayasal monarşiyi
keşfetmiştir.
özgürlüğün ilk koşulu “bağımsızlığın sınırlanması”dır.
yasama ve yürütme güçleri aynı kişi ya da kurumda olursa,
burada politik özgürlük olamaz.
Voltaire
Fransız monarşisiyle kiliseye açtığı savaş yanında, esas din
ve Hıristiyanlık konusundaki görüşleriyle tanınır.
hayalcilere ve idealistlere hiç güvenmemiş,
İngiltere’de, bir şekilde idealize ettiği anayasal monarşiye
büyük bir hayranlık beslemiş, fakat Fransa’ya döndüğünde, / mutlak monarşinin
savunuculuğunu yapmış…
La Mettrie
ruhun var olmadığını savunur / varolanın yalnızca madde
olduğunu kanıtlamaya çalışır
Condillac
duyumculuğuyla ünlüdür.
D’Alembert
Ansiklopedi projesinin mimarı ve iki editöründen biri
Bilgiyi fenomenlerin “gerçek” doğaları yerine, onların insan
tarafından algılanışına dayandırır.
mutluluğa erişmenin yegâne yolu, başkalarının mutluluğunu
hesaba katmaktan geçer.
Diderot
maddenin statik olmayıp, dinamik bir yapı sergilediğini öne
sürmüş…
D’Holbach
insanın bilgisizliğinden ve güçsüzlüğünden dolayı, doğal
nedenleri bulamadığı her seferinde, işin içine Tanrı ve ruhu karıştırmış
olduğuna inanır.
Condorcet
İyimserdir, Doğabilimlerinde kaydedilen ilerleme ile moral
ve sosyal bilimlerde kaydedilecek ilerleme arasında yakın bir ilişki
bulunduğunu / insanın doğabilimlerinden elde ettiği bilgi yardımıyla doğal
çevresini düzenlemeyi öğrenmekle kalmayıp, moral ve sosyal bilimlerden
kazandığı bilgi yoluyla sosyal ve politik çevresini düzenlemeyi de öğreneceğini
söyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder