SOKRATES ÖNCESİ DOĞA FELSEFESİ
Dünyanın göründüğü şekliyle çelişik ve anlaşılmaz olduğunu
kabul eden bu filozoflar, görünüşteki çokluğu açıklayacak, ona yapı ve
anlaşılırlık temin edecek bir töz, kalıcı varlık ya da birlik arayışı içinde
olmuşlar
Presokratikler, kendi içinde dört dönem ya da okula
ayrılırlar.
…monistik bir kozmoloji ya da bir madde metafiziği
geliştiren İyonya Okulu
…maddeden çok form üzerinde duran ve bir sayı metafiziği
geliştiren Pythagorasçı Okul
Birlikten çokluğa geçiş üzerinde yoğunlaşan üçüncüsü / bir
yanıyla Herakleitos’un diğer yanıyla da Parmenides ve izleyicilerinin
felsefesinden meydana gelir.
Dördüncü ise plüralist bir metafizik geliştirmiş olan
Empedokles, Demokritos ve Anaksagoras gibi filozoflar
İyonya Okulu
dünyayı açıklamanın doğal yolu… Maddi bir neden aradılar…
Thales’in MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olduğu
sanılmaktadır.
Thales, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrımı yaparak
varlığa önce gelip sonra giden, sürekli değişme halindeki şeylerin ya da fenomenlerin
gerçek olamayacağı sonucuna varmıştı.
Thales, çokluğun kendisinden türediği, çeşitliliğin
gerisindeki bu birliğin “su” olduğunu öne sürmekteydi.
Anaksimandros / yazılı geleneği başlatmış
Karadeniz’e açılan denizciler için bir harita yapan, yine tarihte
ilk kez olarak meskûn dünyanın bir levha üzerine resmini çizen Anaksimandros / güneş
saatini bulan kişidir.
…ona göre, evrenin ilk maddesi ya da maddi tözü nitelik
bakımından belirsiz, nicelik bakımından sınırsız bir madde olmalıdır.
Anaksimandros buna / belirsiz bir varlık, soyut bir ilke anlamında apeiron
adını vermiştir.
Anaksimenes …kozmosta varolan her şeyin kendisinden
türediği töz olarak aer ya da havayı öne sürmüş…
Anaksimenes, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken,
havadaki sıkışma ve seyrekleşme kavramlarına başvurmuş
Pythagorasçı Okul Güney İtalya’da, Kroton’da kurulmuş
felsefeyle salt pratik amaçlarla uğraşmışlardır.
bilgi yoluyla saflaşarak evren ruhuyla birleşmek
Pythagorasçılarda madde yerine form, nitelik yerine nicelik,
fizik yerine de matematik ön plana çıkmıştır.
Pythagoras insan ruhunun ölümsüzlüğüyle ruh göçü inancının
savunuculuğunu yapmış
Ruh göçü düşüncesinin anavatanı, Hindistan’dır. Ruhun
ölümsüzlüğüne veya ölümden sonraki hayat düşüncesine gelince, buna da
Mısırlılarda, Giritlilerde ve Miken uygarlığında rastlanmaktadır.
Pythagorasçı görüşe göre, bedenle olan ilişkisi ruhun özünü
bozup kirletir. Ruh, bedenle olan ilişkisine, bu dünyada yaptığı iyilik ya da
kötülüklere bağlı olarak mutlak ölümsüzlüğe erişinceye, ilahi alana
yükselinceye kadar bir doğuş çarkı içinde olur ve insanın ölümünden sonra,
değer bakımından kendisinden daha yüksek ya da aşağı varlıkların bedenlerine
göçer.
Ruhun ölümsüzlüğü ve ruh göçü öğretisi ikinci olarak,
doğanın birliği, varlığın homojenliği ve bütün varolanların akrabalığı
öğretisine dayandırılır.
Pythagoras, insanlardan doğanın birliğini, bütün doğal
varlıkların sahip olduğu asli değeri tanımalarını, birtakım yasaklara uyarak,
doğada hüküm süren ahenge, barış ve kardeşliğe uygun sade bir hayat sürmelerini
öğütler.
Felsefe, Pythagoras için gözlem ama özellikle de akıl
yoluyla dünyaya, bir bütün olarak evreni yöneten yasalara ilişkin bir kavrayışa
erişmek anlamına gelmekteydi.
Pythagorasçı düşüncenin en temel kavramı olan harmonia,
büyük ölçüde müzik teorisiyle bağlantılı olarak sayısal ilişkiler yoluyla
açıklanır. Buna göre, akustiğin, yani ses biliminin yaratıcısı olan
Pythagorasçılar, telli çalgılarda telin uzunluk ve kısalığı ile sesin pesliği
ve tizliği arasında bir ilişki bulunduğunu saptamışlar ve bu tespite paralel
olarak, tek telli bir çalgı üzerinde telin uzunluğunu belli ölçüler içinde
değiştirdiklerinde, sırasıyla gam düzeninde sekiz notalık ses aralığını, beş
notalık ses aralığını ve dört notalık ses aralığını bulmuşlardır.
Herakleitos ve Parmenides değişme problemi üzerinde
yoğunlaşarak, evrendeki değişme olgusunu açıklamaya, kalıcılık ve süreklilik
gerçeğiyle değişme gerçeğini uzlaştırmaya çalışmışlardır.
Herakleitos, problemin, “birliğin” maddi bir şey veya
kalıcı, değişmez bir yapı olarak alındığı sürece çözülemeyeceğini savunmuştur.
Nitekim o, problemi çözebilmek için klasik arkhe anlayışını terk ederek, onun
yerine oluş sürecini, düzenli değişme kavramını geçirmiş ve birliği, daha
ziyade modelin birliği olarak yorumlamıştır.
Herakleitos’un görüşlerinin merkezinde çatışma ve savaşın
her şeyin babası olduğu düşüncesi bulunur.
…savaş olmaksızın barış varolamazdı; karşıt güçler
dengesinin yokluğu, toplumun bir iç savaşla ortadan kalkması anlamına gelmek
durumundaydı.
…değişme bir ve aynı varlıkta aslen varolan karşıtların
birinden diğerine doğru olur. Söz konusu döngüsel değişme süreci, onun varlık
görüşünün en temel tezlerinden bir başkasını meydana getirir. Şeylerin sürekli
akışı, her şeyin akmakta oluşu, evrenle ilgili en önemli hakikat olmak
durumundadır. Herakleitos’a göre, evrende kalıcılık ve durağanlık yoktur
…tüm değişmeler keyfi, gelişigüzel ve düzensiz değişmeler
olmayıp bir ölçüye göre, değişmeyen bir yasaya göre gerçekleşir: “Ateş ölçü ile
yanar ve ölçü ile söner.” Değişmenin kendisine göre gerçekleştiği bu yasaya,
değişmenin söz konusu mantığına, Herakleitos logos adını verir.
Logos Herakleitos’ta ayrıca, Tanrının evrende faaliyet
gösteren bir kuvvet, bir yasa olma yönünden tanımlanan adıdır.
Herakleitos, bilgi felsefesi bağlamında, duyu-deneyi veya
algı (aisthesis) ile akılsal sezgi veya rasyonel kavrayış arasında bir ayrım
yapar.
gerçek bilgiye ancak akıl yoluyla erişilebilir.
onda amaç gerçekliği anlamak, logosu kavramaktır. Bunun
içinse, duyuların tanıklığından ziyade, özdüşünüm ya da refleksiyona ihtiyaç
duyulur.
söz konusu kavrayışa uygun olarak yaşamayı, eylemde
bulunmayı gerektirir veya insan logosu kavradığı zaman, bu kavrayışa uygun
yaşamayı öğrenir. Bu yüzden, gerçek bilgelik hem teorik (theoria) hem de pratik
bir kavrayıştan (sophia) meydana gelir. O, hakikate erişmek, doğruyu söylemek
ve ona uyarak doğaya ya da akla uygun yaşamaktır.
Parmenides ve izleyicileri varlık problemini tümdengelimsel
bir akılyürütme süreciyle ele alır
doğaya ilişkin ampirik ya da gözleme dayalı araştırmanın
kaydedebileceği bir ilerlemenin bir yanılsama olduğu sonucuna varmışlardı. Zira
ampirik araştırmanın gösterdiği dünya, yani göründüğü şekliyle dünya bertaraf
edilmez çelişkilerle doluydu.
her şeyin her ne ise o olduğunu öne süren özdeşlik ilkesini
düşüncesinin hareket noktasına yerleştiren filozof, bu ilkenin, değişme
ortamında, değişmeden aynı kalan kalıcı bir varlığın kabulünü zorunlu kıldığını
görmüştür. Bundan dolayı, Parmenides’in varlık anlayışında töz, statik özdeşlik
ilkesi gereğince, varlığın gerçek ifadesi olarak benimsenir. Bu yaklaşıma göre,
bir şey varsa eğer, o tözsel bir varlık olmalıdır ve sürekli bir değişme durumu
içinde olan şey, var ya da gerçek olamaz.
Varlık varlığa nereden gelmiştir? Burada iki alternatif
vardır. Varlık varlığa ya varlıktan (yani, varolan bir şeyden) ya da yokluktan
(yani, var olmayan bir şeyden) gelmiş olabilir.
Yunanlılara göre, hiçten hiçbir şey çıkmaz. Dahası, varlık
var olmayandan varlığa gelirse, onun var olmayandan neden daha önce veya daha sonra
değil de varlığa geldiği anda varlığa gelmiş olduğunu söylemek çok güçleşir.
Varlık varlığa ya varlıktan geldi dersek varlığın varlığa
gelmemiş veya yaratılmamış olduğu sonucu çıkar çünkü o, bu durumda varlığa
kendisinden gelmiştir. Yani, varlık kendi kendisiyle aynıdır.
Varlığın, Parmenides’e göre, parçaları da yoktur.
varlıkta bir derecelenme kabul etmez.
Parmenides’in monizmini ustaca tasarlanmış birtakım paradoks
ya da argümanlarla savunan Zenon
Zenon, Parmenides’in varlığın birliği ve değişmezliği
öğretisini, ancak karşı görüşte olanların, yani çokluğun ve değişmenin
varoluşunu öne sürenlerin görüşlerinden saçma ve kabul edilemez sonuçlar çıkarsamak
suretiyle, dolaylı olarak doğrular veya kanıtlar.
Elea Okulu’nun görüşleri ortaya konulduktan sonra, dört
alternatif söz konusuydu:
(1) Elealıların görüşlerini, tözsel varlık anlayışlarını
kabul edip, dünyaya ilişkin ampirik, deneysel araştırmadan tamamen vazgeçmek.
(2) Onların görüşlerini kabul etmekle birlikte, bu görüşleri
eski İyonya Okulu’nun görüşleriyle veya sağduyunun dünya görüşüyle bağdaştırmak
ya da sentezlemek.
(3) Eleacı görüşü benimsemek ama bunun dışında, insanın
bütünüyle gerçekdışı olmayan, mutlak bir yanılsama meydana getirmeyen
görünüşler dünyasıyla ilgili olarak sadece sanılara sahip olabileceği görüşünü
de benimsemek.
(4) Eleacı görüşleri tümden reddederek, dışarıdaki
görünüşler dünyasının gerçek olduğunu ve insanın bu dünya ile sadece duyuları
yoluyla temas edebildiğini savunmak.
…plüralizm kendisini, Empedokles’te varlığın kendisinden
doğduğu dört kök maddeyle, Anaksagoras’ta sonsuz sayıda tohum ya da
homoimeriyle, Atomcu Okulda ise sonsuz sayıda atomla gösterir.
Empedokles / İtalya tıp okulunun kurucusu
hiçten hiçbir şeyin çıkmayacağını, gerçekten varolanın en
sonunda yok olup gidemeyeceğini kabul eder.
varlığın birliği görüşünü reddedip, değişmenin
yadsınamayacak bir olgu olduğunu öne sürer.
…hareket ve değişme olgusunu “varlığın değişmezliği,
ezeli-ebediliği ilkesi”yle uzlaştırmanın yolunu nesnelerin varlığa geldiği ve
daha sonra yok olup gittiği fakat bu nesnelerin kendileri değişmez olan,
ezeli-ebedi maddelerden oluştuğu görüşüyle hayata geçirmeye çalışır. Söz konusu
değişmez maddeler dört tanedir: Toprak, hava, su ve ateş.
bu dört öğenin değişmez olup evrendeki oluş ve değişmenin,
bu dört öğenin karışımından meydana geldiğini öne sürer.
Empedokles dört öğenin birbirleriyle birleşme ve
birbirlerinden ayrılma nedeni olarak Sevgi ve Nefret gibi iki ayrı gücün
varlığını öne sürer.
Anaksagoras’ın problemi, duyulara görünen bildik nesnelerin
varoluşunu açıklamak
Anaksagoras temel öğelerin, dört değil de sonsuz sayıda
olduğu teziyle farklılık gösterir.
varolan her şeyi meydana getiren nihai ve en yüksek öğeler,
ilk madde ya da arkheler, her türden şekli, rengi ve kokusu olan sonsuz sayıda
tözdür.
varlığın ilk ilkeleri olduğunu öne sürdüğü bu sonsuz sayıda
tohuma homeomeri ya da spermata adını verdi.
varolan dünya, söz konusu kütle ya da karışımı meydana
getiren tohumların ayrılıp bir araya gelişinin bir sonucudur. Bu parça ya da tohumların
başlangıçtaki mutlak karışımından Anaksagoras maddi nesnelerin, onlar üzerinde
eylemde bulunan fail bir güç olarak Nous’un
etkisiyle çıktığını söyler.
Demokritos’a göre, çokluk, yani doğada varolan tüm nesneler atom adı verilen maddeden meydana gelmiştir.
doğada her ne kadar sayılamayacak kadar çok sayıda şey
varolsa bile, bunların hepsi de son çözümlemede tek bir şey türüne, yani
atomlara ya da maddeye indirgenebilir. Öyleyse, gerçekten var olan atomlar ya
da madde olup, dış dünyadaki çokluk görünüşten başka bir şey değildir.
maddenin özsel özelliğinin hareket olduğunu öne sürüyor ve
bu sayede maddeyi harekete geçirecek bir fail nedene ihtiyaç duymuyor.
dünyadaki nesne ya da fenomenlerin farklı şekil ve
büyüklüklere sahip atomların birbirleriyle birleşmelerinin sonucu olduğunu öne
sürer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder