ALMAN İDEALİZMİ
Kant’a göre ahlak / bizi kurtarır. Ahlak inancının peşine
takılan Alman düşünürleri, dönemin en güçlü düşünce akımını/cereyanını tesis
ettiler.
Fichte
…iradenin ahlaki önceliğiyle ilgili görüşünü, Kant’tan
çıkarmış
…zihnin kavram ve kategorilerinin sadece fenomenal dünyaya
uygulanabileceğini, bu yüzden bilginin fenomenlerin bilgisiyle sınırlandığını
söyleyen Kant, numenin veya kendinde şeyin bilinemez olduğunu ileri sürmüştü.
Fichte, Kant’ın tezinin tam karşıtını benimsedi: Var olan her
ne ise bilinebilir olandır.
Düşünce varlıktan asla türetilemez
Fichte, varlığın esas bilinçten çıkabileceğini söyler.
Bir insanın seçtiği felsefenin ne tür bir insan olduğuna bağlı
bulunduğunu belirten Fichte / idealizmi benimser.
…mutlak ben ya da bilincin en belirgin özelliğinin, eylem ya
da etkinlik olduğunu söyler.
…bilinç bir olgu değil, fakat bir ilk yapma ya da eylemde
bulunmadır,
…varlık yapmanın ya da eylemde bulunmanın bir ilineği ve
neticesidir.
Fichte’ye göre, insan bilgisi diyalektik
bir nitelik taşıyan, yani karşıtlıklardan geçerek ilerleyen üç adımlı bir
hareketten meydana gelir. Buna göre, bir nesneyi bilmek demek, her şeyden önce
onu gerçek bir şey olarak vaz edip kavramak demektir (a, a’dır). Bu ise bilgide
ilk adımın, özdeşlik ilkesi üzerine yükselen sentezden oluştuğu anlamına gelir.
Öte yandan söz konusu nesneyi bilmek ikinci olarak, onu başka nesnelerin
karşısına koyup, onlardan ayırmak anlamına gelir (a, a-olmayan değildir).
Çelişmezlik ilkesine dayanan antitezden sonra gelen sentez aşamasında, a ile
a-olmayan, her ikisini de içine alan daha yüksek bir kavram içinde sınırlanır.
Demokrasiden halkın bir bütün olarak doğrudan yönetimini
anlayan Fichte, demokrasiye, onda çoğunluğu kendi yasalarına sahip çıkmaya
zorlayacak hiçbir otoritenin bulunmaması, politik topluluğun sorumsuz ve
kaprisli bir yığına dönüşmesini ve her şeyin baştan aşağı alabildiğine
vasatileşmesini engelleyecek hiçbir güç olmaması nedeniyle karşı çıkar.
Fichte, doğallıkla tarihin kör ve plansız bir oluş
olmadığını, amaçlı bir yükseliş ve ilerleme olduğunu belirtir.
…onun gözünde, tarih birbirlerine yasa ve özgürlük olarak
bağlanmış inanç ve anlama gibi iki ilkenin etkileşimi sayesinde ortaya çıkar ve
inançla anlamanın uzlaştığı / bir senteze doğru ilerler.
Fichte, tarihin tam bir rasyonaliteye, aklın mutlak
tecessümüne doğru olan yürüyüşünde, beş çağın birbirlerinden ayrılabileceğini
söyler.
İlk gelen çağ (1) aklın, henüz bir bilinç ve özgürlükten
yoksun olduğu / masumiyet çağı veya cennet dönemi
İkinci dönem, (2) zorlayıcı otoritenin güdülerin yerini
aldığı ilk günah çağıdır
Üçüncü dönem ise (3) yasaya karşı ayaklanma, dışarıdan gelen
otoriteye karşı başkaldırı dönemidir. Bu çağ, Fichte’nin içinde bulunduğu çağ
olup, evrensel tarihin egoizm aşamasına karşılık gelir. Almanların başlatacağı
bir kurtuluş döneminin başında, Fichte (4) aklın kısmen hâkim olmaya başladığı,
hakikatin en yüksek iyi kabul edildiği ilk hakikat çağının bulunduğunu söyler.
Bunu, (5) aklın tümüyle hâkim olduğu mutlak hakikat ve takdis çağı takip edecektir.
Schelling
Schelling felsefenin sonsuz olandan sonlu olana
geçemeyeceğini ileri sürer.
Schelling açısından benin özü tin ya da ruhtur, doğanın özü
ise maddedir.
Schelling evrenin ben’in yarattığı bir şey olmadığını, onun
düşünen özneden ayrı varlığı olduğunu kabul eder.
…ruhun faaliyetinin izini sırasıyla bilgi, etik, tarih ve
estetik alanlarda sürer.
…duyumdan algıya, algıdan refleksiyon ya da düşünüme ve en
nihayet düşünümden iradeye doğru ilerleyen üç evreli bir bilgi teorisi
geliştirir.
Dış dünyaya ilişkin algıdan düşünüm, iç dünya üzerine
düşünümden de irade doğar.
Onda benlik / bilginin nesnelerinden biri olmayıp, aynı
zamanda bilginin koşuludur. Benliğin özü de saf kendinde faaliyet olduğu için
bilgi son çözümlemede benliğin eylemi olan istemeden türemek durumundadır.
Schelling’e göre sanatın amacı / sonsuzun sonluda
gerçekleşmesidir.
Schelling, çeşitli dinlerdeki efsanelerin insanı nihai
şeylerin bilgisine nasıl yavaş yavaş ulaştırmaya çalıştığını göstermeye
çalışır.
Hegel
Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831)
Hegel’den önceki filozoflar, doğayı ve zihni, tek tek şeylerin
değişen çokluğuna ezeli-ebedi bir tarzda yüklenen statik kavramlarla değişmez
yasaların perspektifinden görmüşlerdi.
Hegel açısından, felsefenin görevi tikeli anlamaktır / Tikel
veya bireysel olan ise ancak başka her şeyle olan ilişkileriyle bilinebilir.
Hegel bu yüzden, evreni veya gerçekliği organik bir süreç
olarak düşündü.
Tinsel bir ilke olarak Mutlak’ın gerçekliğin bütünü olduğunu
söyler / Buna göre, önce kendinde var olan sonra antitezi doğada tezahür eden
ve en nihayet kendisini beşeri veya tinsel dünyada gerçekleştiren Mutlak, bir
kendini gerçekleştirme, kendini düşünme süreci içinde olur.
Buradan hareketle, Mutlak’ın veya Geist’ın hayatının veya
gerçekleşme sürecinin üç ana evreden meydana geldiği söylenebilir: Mantıksal
İdea ya da kavram, Doğa ve Tin. İşte bu yüzden, Hegel’in felsefesi üç ana
kısımdan meydana gelir: Mutlak’ın doğasını salt “kendisinde” ele almak
anlamında metafizikle özdeş olan mantık, doğa felsefesi ve tin felsefesi. Buna
göre, mantık Mutlak’ı “kendisinde” araştırır, doğa felsefesi “kendisi için”
olan Mutlak’ı konu alır, oysa tin felsefesi “kendinde ve kendisi için” olan
Mutlak üzerinde yoğunlaşır.
Mantık
Hegel’in mantığının diyalektik olması, elbette onda mantıkla
metafiziğin özdeş olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar.
…mantığının ilk üç kategorisi Varlık, Hiçlik ve Oluş
Varlık kategorisi, Hegelci diyalektiğin, tezini oluşturur.
Varlık kavramı bir soyutlama olduğu, saf varlık kategorisi
bütünüyle belirsiz olduğu için mutlak olarak negatif bir kavramdır. Başka bir
deyişle varlık kavramı, bütünüyle belirsiz ve içeriksiz bir kavram olduğundan,
yokluk ya da hiçlik kavramına dönüşür.
Bilgi Felsefesi
Hegel açısından hakikat ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin
kendisi gibi, canlı bir mantıksal süreçtir.
Rasyonel olan gerçek ve gerçek olan da akılsaldır.
…doğada var olanları veya olup bitenleri mantıksal bir
türetim yoluyla açıklamak mümkün olmaz. Doğada var olanlara ancak fiziki
nedenselliğe dayanan ampirik bir açıklama getirilebilir.
Tin Felsefesi
Mutlak’ın hayatındaki / üçüncü adım Tin alanıdır.
…doğal dünyada düştüğü yabancılaşma durumundan, Geist, insan
ve kültürün meydana getirdiği tinsel dünyada kurtulur.
…ruh, bedenden farklı olarak zaman ve mekânda değildir; tam
tersine zaman ve mekân insan bilincindedir.
…tin felsefesinin / öznel ruh, nesnel ruh ve mutlak ruh
şeklinde ortaya çıkan üç ayrı bölümü vardır.
öznel ruh, insan zihninin kendi iç işleyişine
gönderme yapar.
nesnel ruh, Geist ya da kozmik aklın toplumsal ve
politik kurumlardaki dışsal tezahür ya da tecessümlerine işaret eder.
Mutlak ruh ise, kendi kendisini düşünen düşünce
olarak Mutlak aklın eseri veya başarıları olan sanat, din ve felsefeye
gönderimde bulunur.
Tarih Felsefesi
Geist’ın kendini gerçekleştirme aracı olarak değerlendirdiği
devleti, dünya tarihini temellendirmek için kullanmıştır.
ilk evreyi, ona göre Doğulular meydana getirir
Doğulular, / insanın özgür olduğunu bilmezler.
Yalnızca tek bir kişinin özgür olduğunu kabul ederler.
Doğu’da en iyi durumda yalnızca tek bir kişinin özgür olduğu
yerde, Yunan dünyasında, sadece bazı köle olmayan insanlar özgürdür.
Mutlak Ruh
Diyalektik süreçte / insan zihni/ sırasıyla sanat, din ve
felsefe evrelerinden geçerek (mutlak’ın bilincini sezer/kavrar)
Sanat: Hegel, sanatın insan zihnini duyusal bir nesneyle
temasa sokmak suretiyle, “İdeanın duyusal bir görünüşünü” sağladığını, sanat
eserinde zihnin Mutlak’ı güzellik olarak kavradığını söyler.
Hegel’e göre, sanatın hakikati, İdeanın yegâne doğru ifadesi
olan felsefede bulunur.
Hegel, Hıristiyanlığı felsefenin resimsel ifadesi veya
temsili olarak görür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder