31 Temmuz 2023 Pazartesi

Ahmet Cevizci - Felsefe Tarihi - PRAGMATİZM

 PRAGMATİZM

ABD’nin felsefi düşünceye yaptığı yegâne özgün katkıyı ifade eder.

…pragmatizm terimini, “iş” ya da “eylem” anlamına gelen Grekçe “pragma” sözcüğünden yola çıkarak kullanmaya başlayan ilk kişi Peirce’tır.

 

Charles Sanders Peirce

Ona göre, öncelikle şeylerin kendileriyle ilgili doğrular anlamında transandantal doğrular vardır.

…transandantal doğrular kendi içlerinde, etik doğrular veya mantık doğruları benzeri farklı türlere ayrılırlar.

Peirce, gerçekte bir önermenin ampirik olarak doğrulandığı takdirde değil de deneyimsel olarak yanlışlanmadığı sürece doğru olduğunu söyler.

Peirce’ın bir dünya görüşünden ziyade bir metodoloji, yani düşünceleri açıklığa kavuşturmayı amaçlayan bir düşünme yöntemi olarak tanımladığı pragmatizminin merkezinde bir anlam teorisi, sözcüklerin anlamlarını nasıl kazandıklarıyla ilgili bir açıklama bulunur.

 

Bilimin özü, ona göre, bilimin bir şeyler yapmanın, bir şeyleri hayata geçirmenin yöntemi olmasından oluşur. Peirce düşünmeyi bir şeyler yapmanın bir yöntemi olarak mütalaa eder.

 

William James

…evrim teorisi, “varlığın kaynağı nedir?” diye soruyor

…pragmatizm, “sonuçlar nelerdir?” diye sormakta ve düşüncenin yüzünü, eylem ve geleceğe yöneltmekte

 

Gerçeklikler doğru olmayıp, sadece vardır; doğru olan onlara ilişkin inançlarımızdır

James’a göre, mantıksal doğruluk ve yanlışlık, şeylere veya olgulara değil de önermelere yüklenir. Başka bir deyişle doğru olan, olgunun kendisi değil de olguyu ifade eden önermedir.

 

James, doğruluğun somut bireylerin kişisel çıkarlarıyla yakından ilişkili olduğunu savunur.

 

John Dewey

Dewey, gerçekten de insan zihninin ezeli-ebedi hakikatlere erişemeyeceğini ama gereği gibi donatıldığı takdirde, yakıcı politik ve sosyal problemlerle etkili bir biçimde başa çıkmaya muktedir olduğunu öne sürdü. Bu yüzden fiili dünyaya dönüp insan zekâsının burada neler yapabileceğiyle ilgilendi.

 

Uzun bir süre boyunca indirgenemez bir töz olarak görülmüş olan zihnin tarihin eseri olduğunu, zihnin oluşumu ve şekillenmesinin dil yaratmaya ve kullanmaya muktedir varlıklar arasındaki ortak faaliyetin bir fonksiyonu olduğunu öne süren Dewey, bilgi konusunda da aynı şekilde bilginin konusunun tarihin eseri olduğunu ifade eden meşhur görüşünü öne sürmüştür.

 

Zekâ, kişinin çevresiyle başa çıkmak amacıyla geliştirmiş olduğu bir güçtür. Düşünme de aynı şekilde, dünyadan ve pratik problemlerden yalıtılmış olarak, özel bir çerçeve içinde gerçekleştirilen bir faaliyet değildir. Düşünme veya etkin zekânın problem durumlarında ortaya çıktığını söyleyen Dewey, tıpkı James gibi düşünme veya bilme ile yapma arasında çok yakın bir ilişki bulunduğunu öne sürer.

 

Düşünme insanın çevresiyle arasında sağlıklı ve ahenkli bir ilişki kurmasına, onun çevresine uyarlanıp çevresini dönüştürmesine imkân veren zihinsel bir faaliyettir.

 

Dewey açısından düşünme, bir belirsizlik veya sıkıntı durumu ortaya çıktığı, bir ihtiyaç tatmin edilemediği zaman başlar.

Dewey, düşünceleri / hedef veya amaçlara erişmede kullanılan araçsal eylem planları olarak görür.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder