PRAGMATİZM
ABD’nin felsefi düşünceye yaptığı yegâne özgün katkıyı ifade
eder.
…pragmatizm terimini, “iş” ya da “eylem” anlamına gelen
Grekçe “pragma” sözcüğünden yola çıkarak kullanmaya başlayan ilk kişi Peirce’tır.
Charles Sanders Peirce
Ona göre, öncelikle şeylerin kendileriyle ilgili doğrular anlamında
transandantal doğrular vardır.
…transandantal doğrular kendi içlerinde, etik doğrular veya
mantık doğruları benzeri farklı türlere ayrılırlar.
Peirce, gerçekte bir önermenin ampirik olarak doğrulandığı
takdirde değil de deneyimsel olarak yanlışlanmadığı sürece doğru olduğunu
söyler.
Peirce’ın bir dünya görüşünden ziyade bir metodoloji, yani
düşünceleri açıklığa kavuşturmayı amaçlayan bir düşünme yöntemi olarak
tanımladığı pragmatizminin merkezinde bir anlam teorisi, sözcüklerin anlamlarını
nasıl kazandıklarıyla ilgili bir açıklama bulunur.
Bilimin özü, ona göre, bilimin bir şeyler yapmanın, bir şeyleri
hayata geçirmenin yöntemi olmasından oluşur. Peirce düşünmeyi bir şeyler
yapmanın bir yöntemi olarak mütalaa eder.
William James
…evrim teorisi, “varlığın kaynağı nedir?” diye soruyor
…pragmatizm, “sonuçlar nelerdir?” diye sormakta ve
düşüncenin yüzünü, eylem ve geleceğe yöneltmekte
Gerçeklikler doğru olmayıp, sadece vardır; doğru olan onlara
ilişkin inançlarımızdır
James’a göre, mantıksal doğruluk ve yanlışlık, şeylere veya
olgulara değil de önermelere yüklenir. Başka bir deyişle doğru olan, olgunun
kendisi değil de olguyu ifade eden önermedir.
James, doğruluğun somut bireylerin kişisel çıkarlarıyla
yakından ilişkili olduğunu savunur.
John Dewey
Dewey, gerçekten de insan zihninin ezeli-ebedi hakikatlere
erişemeyeceğini ama gereği gibi donatıldığı takdirde, yakıcı politik ve sosyal
problemlerle etkili bir biçimde başa çıkmaya muktedir olduğunu öne sürdü. Bu
yüzden fiili dünyaya dönüp insan zekâsının burada neler yapabileceğiyle ilgilendi.
Uzun bir süre boyunca indirgenemez bir töz olarak görülmüş
olan zihnin tarihin eseri olduğunu, zihnin oluşumu ve şekillenmesinin dil yaratmaya
ve kullanmaya muktedir varlıklar arasındaki ortak faaliyetin bir fonksiyonu
olduğunu öne süren Dewey, bilgi konusunda da aynı şekilde bilginin konusunun
tarihin eseri olduğunu ifade eden meşhur görüşünü öne sürmüştür.
Zekâ, kişinin çevresiyle başa çıkmak amacıyla geliştirmiş
olduğu bir güçtür. Düşünme de aynı şekilde, dünyadan ve pratik problemlerden
yalıtılmış olarak, özel bir çerçeve içinde gerçekleştirilen bir faaliyet
değildir. Düşünme veya etkin zekânın problem durumlarında ortaya çıktığını
söyleyen Dewey, tıpkı James gibi düşünme veya bilme ile yapma arasında çok yakın
bir ilişki bulunduğunu öne sürer.
Düşünme insanın çevresiyle arasında sağlıklı ve ahenkli bir
ilişki kurmasına, onun çevresine uyarlanıp çevresini dönüştürmesine imkân veren
zihinsel bir faaliyettir.
Dewey açısından düşünme, bir belirsizlik veya sıkıntı durumu
ortaya çıktığı, bir ihtiyaç tatmin edilemediği zaman başlar.
Dewey, düşünceleri / hedef veya amaçlara erişmede kullanılan
araçsal eylem planları olarak görür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder