SKOLASTİK FELSEFE
Hıristiyan teolojisi
…manastır ve kilise okullarından sonra, üniversitelerin
ortaya çıkışı, Hıristiyan felsefesinin çok sayıda öğrenci yetiştirilmesi
suretiyle, bir yapı kazanmasına ve kendisine özgü bir gelenek elde etmesine
imkân tanımıştır.
13. yüzyıldan sonra etkili olacak tüm önemli filozofları,
(bir şekilde) Paris Üniversitesi’nde bulunmuştur.
Patristik felsefeden çok daha belirgin olarak Hıristiyanlığı
anlamaya çalışan bir felsefe olarak gelişmiştir.
12. yüzyıldan itibaren / Aristoteles felsefesine dayanmış
Skolastik felsefenin 8. ve 9. yüzyıllar arasında kalan
hazırlık döneminde Platonizm etkili olmayı sürdürür.
John Scotus Eriguena (815-877)
kendince bir tarihsel ilerleme ya da gelişme konsepsiyonu
geliştirmiş: ilk evrede, Yunan düşüncesinde akıl baskın çıkmıştır;
İkinci evrede Yahudi vahyi ve İsa’nın gelişi ile inanç ön
plana çıkmış
Üçüncü evrede ise akılla iman arasındaki ideal, her ikisinin
de birbirini tamamladığı, bir ilişki ortaya çıkmış
(Metafizik) varlık ve yokluğun farklı tarzlarından veya
varlığı yorumlamanın farklı yollarından söz eder.
Tanrıya ilişkin bilgiyi insan için imkânsız hale getirdi…
Tanrı varlıktan daha fazla bir şey olduğu, varlığın ötesinde
bulunduğu için varlık değildir.
…
9. ve 12. yüzyıllar arasında erken Skolastik döneminde
filozoflar, iman ile akıl arasındaki ilk uzlaşmayı gerçekleştirmek ihtiyacı
duymuşlar
Aziz Anselmus (1033-1109)
…insanın elinde iki bilgi kaynağı vardır: Akıl ve iman.
Kutsal Metinlerin diyalektiğe tabi tutulmasına itiraz eder.
İman, insan için başlangıç noktasıdır.
…insan önce inanmalı, iman etmeli, kendisini Tanrıya teslim
etmeli; sonra da bilgi yolunda, Tanrının tuttuğu ışık altında, ilerlemeye
çalışmalıdır.
…meşhur argümanı: Tanrı, ona göre, kendisinden daha büyük ya
da yetkini düşünülemeyen veya tasarlanamayan varlıktır. İnsanda, böyle bir
yetkin varlık fikri ya da idesi vardır.
Anselmus’a göre, tümeller gerçek olup, zihinden bağımsız bir
varoluşa sahiptirler…
Petrus Abelardus (1079-1142)
Hıristiyan dogmalarını mantık dahilinde izah etmeye çalıştı.
…
13. yüzyıl, Aristoteles’in eserlerinin Arapçadan tercüme
edilmesi ve Paris Üniversitesi’nin kuruluşuyla birlikte, felsefeye yönelik
ilginin en üst düzeye ulaştığı bir çağ olmuş…
Aziz Bonaventura (1217-1274)
Platon’dan beslenen mistik ve teolojiye önemli ölçüde
evrilmiş bir felsefe… Aristoteles’e karşı Platon ve Aziz Agustinus’u daha çok
savunur.
…teoloji tümüyle vahye dayanır ve Tanrıdan hareketle, O’nun
eserlerine ya da yarattıklarına doğru ilerler. Oysa felsefe tümüyle akla
dayanır ve Tanrıdan değil de duyusal dünyadan, Tanrının gözle görülen
eserlerinden ya da yaratıklarından hareket edip, en sonunda Tanrının kendisine
ulaşır.
Platon, ona göre, gözünü hep yukarıya diktiği için aşağıya,
bu dünyaya bakmayı; Aristoteles ise sadece maddi dünya ile ilgilenip yukarıya,
ezeli-ebedi değerler alanını görmeyi unutmuşlardır.
Aquinalı Thomas (1225-1274)
…başarısının bir kısmı Antik Yunan felsefesi ile Hıristiyan
dünya görüşünü bağdaştırmanın bir formülünü bulmuş olmak…
İlk ilkelerin yardım görmeyen aklın doğal ışığıyla apaçık
doğrular diye kabul edildiği yer felsefenin alanını meydana getirirken, ilk
ilkelerin vahye dayandığı, dini otorite temeli üzerinde doğru kabul edildiği
alan teolojiyi veya vahye dayalı ilahiyatı meydana getirir.
Tanrının varoluşunu kanıtlamanın, ona göre de biri nedenden
sonuçlara, diğeri ise sonuçlardan nedene giden, yani biri a priori veya
bütünüyle rasyonel, diğeri a posteriori veya ampirik olan iki türü vardır. (Varlığa
dair şüphesi olmayan kişilerin Varlığa dair kanıtlar öne sürmesi, açıktır ki
şüphe üretmeye yarar; aklı çalıştırarak, aklı tek başına yeterli olmayacağı/kavrayamayacağı
bir alana sürüklemektir bu. Düşünce tarihinin kurgulanmasında üzerinde önemle
durulan bir konudur bu; rasyonel olmayanın rasyonalize edilmesi…)
…bilgilenme sürecindeki ilk adımı duyu algısıyla açıklar.
Duyular tek tek nesnelerin tikel izlenimlerini ve bu
izlenimlerin doğurduğu imgeleri temin eder
…etkin akıl, imgeyi şu ya da bu insanın imgesi olmakla
sınırlayan bireysel unsurları bir tarafa bırakarak, ondan insanın tümel özünü
soyutlar ve edilgin akla yükler. Tümel kavramın doğuşunu bu şekilde açıklar…
…insanın kendi doğal iyisine ancak toplum içinde ulaşabilen
sosyal bir hayvan olması nedeniyle politika ahlaktan ayrılmaz
Roger Bacon
…bütün disiplinler ortak bir bilgelik bütününe çeşitli
şekillerde katkıda bulunurlar.
Bu bilgeliğin doruk noktası / Kitab-ı Mukaddes’tir.
Bacon’a göre, insanın bilgisizliğinin ve onun hakikate
erişememesinin dört temel nedeni vardır. Bunlardan ilk üçü yanlış otoriteye
teslim olma, geleneğin etkisi, yaygın önyargılardır. Dördüncü neden ise
bilgisizliği gizlemedir.
…deneyimin iki türü vardır. Birinci deneyim türünün bedensel
duyular aracılığıyla dış dünyadaki şeylere yöneldiği yerde, iç deneyim manevi
şeylerle ilgilidir ve Tanrının lütfuna bağlıdır.
John Duns Scotus
…aklın, vahye ve dolayısıyla dine yabancı olan dünyevi bir
araç olduğu tezine zemin hazırlamıştır.
…iradenin akıl karşısındaki mutlak üstünlüğünü vurgulamış
…varlık dereceleri anlayışını bir tarafa bırakarak,
tekanlamlı standart bir varlık telakkisi geliştirdi.
Varlık kategorileri aşan ve onların her birinden farklı olan
şeydir. Başka bir deyişle, Scotus’a göre, varlık kavramı tüm kavramların en
basiti olup, başka bir nihai kavrama indirgenemez
Ockhamlı William
…teoloji alanında temel ve en yüksek olan iman olup, burada
akla yer yoktur.
…mantığın amacı gerçek bilimlerin terimleri ya da
göstergeleri nasıl anlamlı bir biçimde kullandıklarını gözler önüne sermektir.
…insana açık olan biricik bilgi türü olarak doğal, ampirik
bilgi, sadece ve sadece bireylerin bilgisidir.
Dolayısıyla, tümeller probleminden söz etmenin ne gereği ne
de anlamı fakat sadece zararı, vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder