İSKOÇ AYDINLANMASI
Adam Smith, toplumsal tarih veya sosyal gelişmeyi / dört
aşamalı bir süreç olarak değerlendirmişti: Avcılık, hayvancılık, tarım ve
mübadele.
İskoç filozoflar, ilkel toplumların tembel, cahil ve vahşi
olduklarını; öteden beri dağılmış küçük gruplar halinde yaşadıklarını, pek çok
Tanrıya taptıklarını, gelişmiş bir ahlak duygusu ve beğeniden yoksun
bulunduklarını / öne sürer… (bu kategoriler Britanya’ya emperyalist
politikalarında yardımcı olur)
Hutcheson, Hobbes’a tepki olarak insanda asli bir iyilik
unsurunun da bulunduğunu dile getiren iyimser bir insan doğası tasarımı kurmaya
çalıştı.
…yararcı etik anlayışı, hemen hemen tamamen, bütün
insanlarda var olduğunu söylediği “ahlak duyusu”na dayanır.
David Hume
Geleneğe yönelik yıkıcı ve geleceğe dönük kurucu tavrıyla /
bilimciliği, liberalizmi ve ahlakı duygulara bağlayan anlayışıyla, gerçekten de
Aydınlanmanın kesinlikle en kusursuz temsilcisidir.
Kartezyen felsefenin başlangıç öncülünü veya cogitoyu,
felsefenin dışarıdan değil fakat içeriden hareketle kurulması gerektiği
düşüncesini temele almış…
…sadece zihin hallerimizin dolayımsız bilgisine erişirken,
yalnızca zihinsel içeriklerimizle ilgili olarak bir kesinlik içinde olabiliriz
/ felsefeye / işte bu temelden, yegâne kesinlik merkezinden başlamak gerekir.
…nedensellik ilkesini, “düşüncelerimiz de dahil olmak üzere,
her şeyin bir nedeni olması gerektiğini” bildiren ilkeyi eleştirel incelemeye,
felsefi sorgulamaya tabi tutan ilk kişidir.
“zihnin bütün malzemesini izlenim veya algılardan
kazandığını”, “izlenimi olmayan ide bulunmadığını” söyleyerek ifade eder.
Algılar duyumları, tutkuları ve duyguları ihtiva eder.
Canlı ve güçlü olan bu algılara Hume, “izlenim” adını verir.
Ayrıca algılarla / ilgili düşünceler oluşturabileceğimizi, /
belirtir. O, bu ikinci türden algılara “ideler” adını verir.
…nedensellik ilkesini ancak alışkanlığa indirgemek suretiyle
açıklayabilen Hume, bilgiye kaçınılmaz olarak bir sınırlama getirmek durumunda
kalır.
Adam Smith
Hume felsefesinden “muhayyile” ya da “imgelem” kavramını
alan Smith, bu kavram aracılığıyla belli bir bilim felsefesi telakkisi
geliştirmiş…
Muhayyileyi, “beşeri dünyayı yaratan ya da daha doğrusu ona
şekil veren etkin zihinsel güç” olarak tanımlayan Smith, onunla insanın gerek fiziki
ve gerekse moral dünyanın algılanan unsurları arasında bağlantılar
kurabildiğini öne sürer…
Muhayyile, insanın şeyleri düzene sokma yeteneğinin bir
ifadesi olup, insan onunla bilim, sanat, felsefe ve teknolojiyi yaratır.
Newton’un yerçekimi ilkesinin beşeri yönden muadili olacak
bir ilke bulmaya çalışan Smith, insan doğasının evrensel bir özelliği üzerinde
durur.
Ahlaki Duygular Teorisi adlı eserinde insanın en temel
özelliğinin “duygudaşlık”, yani kişinin kendisini başkalarının yerine koyması,
başkalarının sevincini ve üzüntüsünü paylaşması olduğunu söyler. Buna mukabil,
Ulusların Zenginliği adlı eserinde, Smith insan doğasının evrensel özelliğinin
“özçıkar” olduğunu ifade eder.
Dört Aşamalı Sosyal Gelişme Teorisi
birinci evresinde, en aşağı toplum biçimi olarak avcılıkla
geçinen insanların oluşturduğu toplum düzeni bulunur.
ikinci evreyi hazırlayan şey nüfus baskısı / artan nüfus,
bir kez daha toplum biçiminin değişmesine, toprağın ekilmesine yol açar; Smith,
işte bu döneme “tarım ya da çiftçiler çağı” adını verir.
üçüncü evrenin liderleri de büyük toprak sahipleridir.
dördüncü dönem / ticaret toplumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder