Aldo Tassone - Akira Kurosawa
Kurosawa, Kagemusha’yı çekmeden önce anılarını yazdı.
Kırılgan biriydi.
Babası samuray, ağabeyi görsel sanatlara düşkün biriydi.
1910 yılında Tokyo’da 7 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya
geldi.
Kurosawa ailesinin kurucusu olan Jirisaburo, imparatorluğa
başkaldıran ve 1062’de Zenkunen savaşında ölen ünlü samuray Abe Sadato’nun
üçüncü çocuğudur.
Babası savaş sanatı hocasıydı. Japonya’daki ilk yüzme
havuzunu yaptırdı. Ayrıca beyzbolun Japonya’da yaygınlaşması için çalıştı.
1900’ün ilk yıllarında Japonya’da gösterilen filmler,
dönemin ünlü Amerikan dizileriydi. Babasının da özendirmesiyle sık sık sinemaya
giden Kurosawa’nın bu filmlerle ilgili olarak “ten kokusuyla birleşen enerjik
ve güçlü bir espriyi hatırlıyorum” diyor.
Üç Kılavuz
İlk kılavuzu yenilikçi görüşler taşıyan bir resim
öğretmeniydi (“nasıl hoşunuza giderse öyle resim yapın”).
Diğer kılavuzları, ağabeyi Heigo ile sınıf arkadaşı
Keinosuke Uegusa’dır.
Akira 18 yaşına geldiğinde kendini resme adadı.
Evrensel Bir Merak
Edebiyata meraklı Akira, Heigo’nun himayesinde yaşadığı
yıllarda Rus yazarlarını keşfetti. Heigo, sessiz film anlatıcısıydı. Ford ve
Renoir gibi yönetmenlerin filmlerini bu dönemde gördü. Kendini dünya yurttaşı
sayan Akira, resimden, müziğe, sinemadan edebiyata herhangi bir seçme yapmadan kültür
dünyasını zenginleştirdi. 1928 yılında Proleter Sanatçılar Birliğine katıldı.
Marksist eğilimli bu örgütle olan ilişkisi polisin baskıları nedeniyle kısa
sürdü.
Tehlikeli Bir Dönemeç
Sesli sinemanın başlaması bütün “benshi”ler gibi Heigo’yu da işsiz bıraktı.
Grevlere katılan Heigo, savaşı kaybettiğini gördükten sonra intihar etti. “…pozitifi
ağabeyim olan bir filmin negatifi olduğumu düşünmek istiyordum.”
Para kazanmak için mutfak kitaplarına ve aşk romanlarına
resimler yaptı. İkinci ağabeyi de öldükten sonra kendini ailesine karşı daha
fazla sorumlu hissetti.
1936 yılında gazetede gördüğü yönetmen yardımcısı ilanına
cevap vermek üzere Japon Sinemasının Eksikleri, Bunların Nedenleri ve Çözümleri
başlıklı/içerikli bir yazı yazarak PCL stüdyosuna başvuru yaptı. Seçici kurulda
Kajiro Yamamoto da vardı.
En Büyük Öğretmen
Bir süre vasat yönetmenlere asistanlık yapan Akira, 1936’sa
Yamamoto’nun gurubuna girdi.
Bir Senaryodan Ötekine
Savaş yıllarının neden olduğu kuşkuculuk, Akira’nın yazdığı
yeniliklerle dolu senaryoların heba edilmesine neden oluyordu.
“Zamanın önyargılarının kurbanı olmuş bir bürokrattan daha
kötü bir şey yoktur.” Memurların at gözlüklü kavra(yama)yış biçimlerine yönelik
öfkesini Ikiru’da
haykırmıştır.
İşlevi, Yaşamaya
Çabalamak Olan Bir Sinema
Savaş yıllarında Japonya’da sinema sansür ve baskı altında
militarist çizgide seyir sürdürdü. O dönemde sadece Ozu, her türlü baskıya
karşın inatla doğru bildiği yolda yürümeyi sürdürdü. Bu dönemde Kurosawa sahil
pek çok sinemacı Japon tarihindeki Meiji dönemini (1867-1912) konu alan filmler
yaptılar.
Oluşan Bir Kişilik
1943’de judonun efsanevi üne kavuşmuş olan şampiyonu Sugata
Sanshiro’nun yaşam öyküsü yayınlandı.
Bir sanatçının imgeleminin ve düş gücünün kökeni ve gücü
belleğinden kaynaklanır.
İki Ayrı Anlayış İki
Ayrı Yaşam Biçimi
Sugata
Sanshiro
Filmde dövül ustası Yano’yla karşılaştıktan sonra onun
yanında Judo öğrenen ve dövüş tekniğinde en üst düzeye erişen Sugata’nın
hikâyesi anlatılıyor.
Güzelliğin Ortaya Çıkışı
Filmin ikinci bölümünde Sugata’nın manevi gelişimi
anlatılıyor.
Tebrikler Kurosawa!
Sogata Sanshiro’yu sansür kurulunda savunurken sabrı tükenen
Akira, memurlara sayıp-sövmek üzere ayağa kalkar ki aynı anda kurulun yanına
uzman olarak çağırılmış olan Yasujiro Ozu da yağa kalkıp filmi över ve Akira’yı
tebrik eder.
"Beni çok güçlü kişiliği olan biri diye tanımlıyorlar.
Bu hiç de doğru değil. Ne özel olarak yetenekli bir adamım, ne de sanıldığı
kadar güçlüyüm. Zayıflıklarımı açığa vurmayı ve kaybetmeyi sevmem; bu nedenle de
olabildiğince fazlayı ve yükseği hedeflerim…”
Sportif Başarılar
Sugata Sanshiro o yılın en çok tutulan filmi oldu. Yapımcı
devam filmi istedi. Akira’nın meslek yaşamındaki tek ısmarlama film olan Sugata Sanshiro II
1945’te yayınlandı.
Film 1946’da Amerikalılar tarafından yasaklandı ve
gösterimden kalktı.
Sansürün İlmekleri
Arasında
1943 sonlarında Japon deniz kuvvetleri Akira’ya Yamamotovari
bir macera filmi çekmesini önerdiler. Akira, ordunun ihtiyaçları için çalışan
fabrika işçilerini anlatmaya karar verdi.
Ichiban
utsukushiku (1944), üretimi arttırmazsak
düşmanı yenemeyiz sözleriyle başlar.
En Soylu Düşünce
Filmin ikinci bölümü fabrika işçilerinden Watanabe’ye
odaklanır. Watanebe işçilerin en titizi ve en insancılıdır.
“Savaş sırasında militaristlere karşı çıkmak için yeterli
cesareti bulamadım. Sansürün ilmekleri arasında boğulmamak için yaşar gibi bir
şeydi yaptığım… İçtenlikle söylemeliyim ki bundan utanç duyuyorum.”
Kurosawa’nın Samurayları
1945 yılında Watanabe’yi oynayan Yoko Yaguci ile evlendi.
Tora no o wo
fumu otokotachi (1945)
Bu ünlü piyesin sinema uyarlamasında samuray töresinin
kurallarına karşı çıkıp insancıl/şövalye ruhlu samuraylar icat etmiştir. Bu
film 7 Samuray’ın da habercisidir. Film hem sansürcüler hem de Amerikalılarca
engellendi.
Japon Sıfır Yılı
Savaştan sonra ikiyüzlülük savaşı başlamıştı Japonya’da.
Dünün militaristleri demokrasi havariliği yarışına girmişlerdi.
‘Ben’ daha başından pozitif bir değer ve anlam taşımayacak
olursa ne özgürlük ve ne de demokrasi hiçbir zaman var olamayacaktır.
“Ben”in Doğrulanması
1933 yılında Kyoto Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör
Takikawa, eğitim ve öğretim özgürlüğünü savunmaya cesaret ettiği için
görevinden uzaklaştırılmıştı. Takikawa’nın görüşleri öğrencisi Hidemi Ozaki
tarafından yeniden ele alınmış ve yaygınlaştırılmıştı. Sorge olayından sonra
Ozaki tutuklandı ve işkence sırasında öldü. Akira bu olayı özgürce yorumlayarak
perdeye taşıdı. Waga
seishun ni kuinashi (1946)
Sorumluluklarını üstlenmek
Noge karakteriyle Hidemi Ozaki’yi anlatan Akira, Noge’ye
âşık olan ancak şüpheleri/kaygıları arasında gel-gitler yaşayan Yukiye adlı
kadın karakterin özgürlük ve sorumluluk bilinciyle gelişimini sergiler.
Yeni Kuşaklar İçin
Öğretici Bir Film
Waga seishun
ni kuinashi, Kurosawa’nın bireyin iç
dünyasına odaklanan filmlerinin başlangıcıdır.
Savaş sonrasında yaşanan güçlükler Subarashiki nichiyôbi (1947) adlı
filme konu olmuştur.
Film bir Pazar günün birlikte geçirmeye çalışan Yuzo ile
Masako’yu anlatır. “Senin düşlerin karnını doyuruyor mu?”
Hayali Bir Orkestra
Filmin finalinde hayali bir orkestrayla Schubert’in Bitmemiş
Senfonisi icra edilir.
Bir Bilinç Işığı
Yoidore tenshi (1948) Akira’nın her türlü baskıdan uzakta çektiği ilk
filmidir.
Gangster Matsunaga ile Doktor Sanada birbirlerine tamamen
zıt iki karakter olarak perdede görünürler. Film bu iki zıt kutbu ortak bir
noktaya getirmeyi başarıyor.
Matsunaga, tedaviyi kabul eder ancak o bir gangsterdir.
Alışkanlıklarını bırakamaz.
Anlaşılmaz Bir Şiddet
Matsunaga ile Şef Okada’nın düellosu iki hayvanın
boğuşmasına benzetilerek anlatılır. Filmin genelinde şiddet dikkat çeker.
Sanatla, Matsunaga'ya Number One'ın (gece kulübü) önünde alaylı
bir sesle, "Meleklerin sizin bu batakhanelerinizdeki şu süslü şırfıntılara
benzediğine sen inanıyor musun?" diye sorar. Matsunaga, "Hayır"
der, "Gerçek melekler benim gibidir!" ve sokağın ortasında, bir
tangonun tumturaklı müziğine ayak uydurarak beceriksizce dans etmeye başlar.
Kayıp Köpek Kuduruyor
Nora Inu (1949) Akira’nın ilk polisiye filmidir.
Acemi polis Murakami, tıklım tıkış tramvayda tabancasını
kaybeder. Dolu olan silahın sebep olabileceği cinayetlerin manevi yükü altında
tabancasını aramaya koyulur.
Bir Gecekondu Mahallesi
Senfonisi
Murakami, gecekondu mahallelerinde silahın izini sürer.
“Kötü insan diye bir şey yok aslında, yalnızca çürümüş ve
yoz ortamlar var”
Gecenin Bitiminde
Hırsız ile Murakami karşı karşıya gelir. Hırsız son
mermisini Murakami’ye sıkar. Murakami hırsızı yakalamayı başarır. Filmin
sonunda hırsızın içinde sakladığı “insan” çığlık şeklinde kendini belli eder.
Filmde Murakami ile hırsız Yusa arasında güçlü bir benzerlik
vardır. Murakami’nin kanun kaçağı değil de kanun adamı olması tamamen
rastlantıdır. Filmin polisiye kurgusu hırsızlık vakıası özelinde kötülüğü
kadere, çevre koşullarına bağlamaktadır.
Melodram Eğilimi
1948-1957 yılları arasında çektiği 11 filmden üçü
melodramdır.
Çok Sessiz Bir Düello
Shizukanaru
ketto (1949) gereğinden fazla
mükemmel bir doktoru konu eder. Aşırı mükemmel tasarlanmış olması filmi
inandırıcılıktan uzaklaştırır.
Aşırı çalışmadan bunalmış doktor Fujisaki ameliyat sırasında
bisturiyle elini keser. Yine de ameliyatı tamamlar. Kesik eli nedeniyle
frengili hastanın mikrobunu vücuduna bulaştırır.
Evlenip aile kurmak hayallerini, hastalığı nedeniyle
kafasından atmak zorunda kalan doktor, sorumluluk bilinci ve içinde bulunduğu
durum nedeniyle baskı altındadır. Fujisaki’nin düellosudur bu.
Filmde Fujisaki’ye hastalık bulaştıran kişi de sürekli
doktorun etrafınadır. Doktora kıyasla zıt karakterde biridir.
Doktorun yanında çalışan hastabakıcı Rui karakteri, Akira’nın
kilişeleriyle doludur (b iyi bir şey). Hülasa, kötü bir filmdir.
Yaşlı Tilkinin Değişimi
Shubun (1950) basının arsızlıkları üzerine çekilmiş bir filmdir.
İnsanların özel hayatlarını talan eden gazeteciliğe karşı çıkmak üzere çekilen
film, çekim esnasında farklı bir çizgide gelişimini sürdürür.
“Yazınını tümü uydurma olsa bile önemli olan fotoğraflardır,
çünkü halk onlara inanıyor.” Bu düşüncedeki bir gazete, şarkıcı Miyako ile
ressam Aoye’nin birlikte çekilmiş fotoğrafını aşk haberi olarak verir. Haberin
devamında da Miyako’nun bekâretini sorgular.
Aoye, gazeteye gelip editörü döver. Gazetenin avukatı
Hiruta, ressamı ziyaret ederek Aoye’nin insancıl yanlarını kötüye kullanır.
Avukatın vicdanı da oynadığı bu oyunda kurban olur. Planladığı şekilde ressamı
bitirecek eylemleri yapamaz hale gelir. Duruşma sahnesinde hakkını müdafaa
etmekle yükümlü olduğu gazeteyi madara eder. Her şey fazlasıyla mucizevi ve
eğiticidir. Bu unsurlar filmin değerini düşürür.
Bir Atom Savaşının
Korkunç Görüntüsü
Ikimono no
kiroku (1955), Akira’nın belli bir
amaca adanmış filmlerinin en göze batanıdır. Filmde Kurosawa, olası bir atom
savaşının ürküntü verici, korkunç görüntüsünü sergilemek istedi. Filmde
olaylar, nükleer bir savaşın başlamak üzere olduğu sanrısına kapılan sanayici
Nakajima etrafında örülür.
Nakajime düşkünler yurduna kapatıldıktan sonra ziyaretine
gelen Haroda’ya sorar: "Söyle bana, yeryüzünde neler oldu? Hala sağ kalan
birileri var mı?
Kaçmak için daha ne bekliyorlar?"
Gerçek Herkese Göre
Değişir Mi?
1950’lerde Akira, Ryunosuke Akutagawa’nın iki kısa öyküsünü
sinemaya uyarladı. Akutagawa, 1927’de henüz 35 yaşındayken intihar etmiştir.
Rashomon (1950)
Oduncu, bir koruda samuray cesedi bulunur. Sırasıyla bir
haydut, kadın ve samuray itiraflarda bulunur. Buna oduncunun itirafı eklenir.
İtiraflarda herkes cinayet eylemini üstlenir ancak bunun
sorumluluğunu diğerlerinin üzerine atarlar.
Filmin sonuna doğru rahip, "Bu canavarca olay, benim insanlığa
olan inancımı vebadan ya da savaştan çok daha fazla sarstı" der.
Rashomon, gerçeği aramanın destanı.
Yalanın Trajik Komedisi
Haydut Tojamaru, cinayetin sorumluluğunu kadına yıkmaktadır.
Kadın, galip gelene ait olacağını söylemiştir. Haydut, samurayı çözer ve
dönüşürler.
Kadın, suçlamaları duygusuz kocasına yönlendirir. Kadın
samuraya, “beni öldür ama öyle bırakma” der. Samuray bu söze de kayıtsız kalır.
Samuray, karısının ihaneti karşısında intiharı seçmiştir.
Anlatılanları dinleyen oduncu, “tümü de yalan söylüyor” der.
Haydut, kadın ve samuray, gerçekte olanı değil olmasını
istediklerini anlatırlar.
Kurosawa, "Egoizm insanoğlunun doğuştan gelen ve
kefaretinin ödenmesi en güç günahıdır" diye yazıyor.
Bir hırsız bir başka hırsızı kınayamaz!
Ingmar Bergman’a Saygı
Bergman'ın Kaynak adlı yapıtı Kurosawa'nın başeseri ortada olmasa
tartışılmaz biçimde farklı ve üstün bir saygınlık kazanabilirdi diyebiliriz.
Rashomon Venedik’ten ödülle dönerken Kurosawa, Hakuchi’yi
bitirmek üzereydi. 245 dakika olarak çektiği filmi yapımcı firma 145 dakikaya
indirdi. Kestiği bölümleri de imha etti. Kurosawa bunun üzerine "Artık meslek
değiştirmek zorunda olduğum düşüncesine kendimi alıştırıyordum" diye
yazıyor. Rashomon’un başarısı, Akira’yı yolunda tutmuş oldu.
Başka Dünyadan Bir Öykü
Dostoyevski, insanoğlunun davranışlarını en yalın durumundan
ele alıp acıların son kertesine dek araştırır ve çözümler; işte bu nedenle de
onun kahramanları gerçekten olağanüstü kişilerdir.
Dosroyevski’nin Budala’sını Japonya’ya uyarlar. Kameda/Mişkin
“budala” lakabını o iç parçalayıcı temiz yürekliliğinden çok, o utanç verici
ilgisizliği yüzünden hak edecekti.
Okinawa'da haksız yere savaş suçlusu olmakla itham edilen
Kameda, 1946’da kendisini idam mangasının önünde bulur. "İşte uğradığım o
şok, beni böyle alık yaptı. Doktorlar böyle söylüyorlar" der.
Filmde ilk bölüm Taeko’nun yaş günü onuruna verilen bir
eğlenti çerçevesinde oluşmaktadır.
Kameda'nın “ruhsal çöküntüsü” ve “aklını başına devşirmek
için gösterdiği olağanüstü çaba”, çok büyük bir görsel etkinlikle ve pırıl
pırıl fotoğraflarla verilmiştir.
Kameda, Taeko’nun yanına diz çökerek, sersemlemiş, şaşkın
bir durumda, üzerine eğilmiş, kalakalır.
Bıçağı göğsüne sapladığımda bir damla kan bile fışkırmadı...
Şimdi uyuyor, artık hiç bir yere gitmeyecek; artık yalnızca bize ait…
“Mutlak olarak iyi olan bir insan delirir, çünkü ait
olmadığı ve kendisinin bir parçası olmayan bir ortamda yaşamayı beceremez”
Troyat
Kurosawa’nın Budala’sının (Hakuchi) en büyük suçu da
Rashômon’un ardından çekilmesi oldu.
Yaşam Bana Geri
Verilseydi
Yaşamın tüm tadı ve değeri, ancak iş işten geçtikten sonra
anlaşılabilir: işte bu çıkarsama, Ikiru’nun (1952) ana savlarından biridir.
Belediye fen işleri servisinde şef olan Watanabe, tam otuz
yıldır orada çalışmaktadır. Bitkisel bir yaşam sürdüren şekilsiz bir varlığa
dönüşmüştür
Filmin başında, bürokratik kısır döngü en adi/çirkin/çıplak
haliyle sergilenir.
Hasta olduğunu ve çok az zamanının kaldığını anladıktan
sonra Watanabe için derin acılı bir dönem başlar.
Bir kahvehanede tanıdığı yabancı birisine içini döker. “Elli
bin yen param var, ama ne yapabileceğimi bilemiyorum. Bana yardım etmek istemez
miydiniz?”
Adam, ona kentteki zevk ve eğlence yerlerinde rehberlik
etmeyi önerir.
Watanabe yaşamı boyunca hiç bir zaman bu kadar eğlememiştir.
Varoluşun Anlamı
“Bu dilekçe mutlaka sonuçlandırılmalı”
Sahibi görünmeyen bir ses, “öykümüzün kahramanı öldü” der.
Yaşam ne Kadar da Kısa
1953’te Shichinin no samurai’i çekti.
Film, Japonya’da o zamana dek yapılmış en pahalı/masraflı
filmdir. Orijinal çekimi 200 dakika olan film yapımcılar tarafından 160
dakikaya budanmıştır.
“Bu köyü geçen Ağustosta soymuştuk, hasattan sonra yine
geliriz!”
“Savaşmak zorundayız!”
“Her girişe bir samuray, iki de yedek, demek ki benimle
birlikte toplam yedi kişi gerekiyor.”
“Bize her zaman şunları söylediler: ‘Sürekli çalışın, göze
gırın, savaşların efendisi olun!’ Tüm zamanımız bu boşuna arayışın içinde
tükenip gider, sonunda yaşlılık gelir ve bir de bakarız ki elimizde avucumuzda ve
yüreklerimizde hiç bir şey kalmamış…
Kambei, “Yine kaybettik” diye mırıldanır.
Macbeth uyarlaması Kumonosu-jô (1957)
“İnsanoğlunun yaşamı bir düşten ve bir hiçten başka bir şey
değildir…”
Asaji, “Bu sapık dünyada eğer kurban olmak istemiyorsak, ilk
vuran biz olmalıyız.”
Asaji, “Meyveyi bir başkasının oğlu yesin diye bulamadım
ellerimi kana!”
Özlemle beklenen veliaht ölü doğar. Böylece Asaji delirir.
Donzoko (1957)
Gorki’nin 1902’de yazdığı bir oyundan uyarlamadır.
Tefeci Rokubei’nin kulübesinde yaklaşık bir düzine serseri,
kopuk, düşkün vs. tip vardır. Bu insanların hepsi kendilerine göre hayaller
kurmaktadırlar.
Barınağa gelen Kahei adlı gezgin, durağan hayatlarını bir
nebze değiştirir. Kahei, bilge biridir.
“Hiç kimse sayılı günü kaldığını bilemez!”
Kakushi toride
no san akunin (1958)
Filmin konusu prensesi ve hazineyi korumakla görevli generalin
yenik düşmüş hanedanı kurtarma mücadelesidir. Tesadüfen karşısına çıkan üç
kâğıtçı iki köylüyle beraber olaylar gelişir.
Bir Şiddet Parodisi
Tokugawa hanedanı döneminde (1603-1867) sürekli bir işleri
olamayan samuraylar geçinebilmek için her çözüme başvurarak silahlarını korumaya
aldıkları oyuncuların ve maceracıların emirlerine sunmuşlardı.
Yojimbo (1961)
Sanjuro, (otuz yıl anlamına gelir) o bir ronindir.
Sanjuro kötülerle bizzat onların silahlarıyla savaşır.
Manome köyündeki toplumsal yaşam, Seibei tarafından
desteklenen ipek tüccarı Tazaemon’un saki üreticisi Tokuemon’a amansız bir
savaş ilan etmesinden beri durmuştur. Köyün sokakları cesetlerle doludur.
Sanjuro bu köye gelir. “Öldürmek, burada mükemmel bir iş!”
Sanjuro’yu kiralayıp, işleri bittikten sonra onu öldürmeyi
planlayan Seibei ailesi, öldürme işini oğullarına verirler. Genç adam karşı
çıkınca Bayan Seibei oğluna ahlak dersi verir: “Hırsızlık ya da katillik
yapmazsan, yaşamda hiç bir şeyi başaramazsın!” Sanjuro, bu konuşmalara kulak
misafiri olur.
Sanjuro ne iyidir, ne de tersi; o yalnızca çelişkilerle dolu
bir insandır. Doğasından gelen bu karmaşıklık, onu olağanüstü ve çağdaş bir
kişiliğe kavuşturmaktadır.
Meyhaneci dostunun bağlarını çözen Sanjuro, cakalı bir
tavırla “Artık bu köy de biraz sakin yaşayabilir” der ve omuzlarını silkerek
yeni maceralara doğru yola çıkar.
Yujimbo’yu gören Sergio Leone bu filmden esinle Per un pugno
di dollari adlı filmi çeker. Filmin yapımcıları telif hakkı hırsızlığından
yargılanmış ve hüküm giymişlerdir.
Tsubaki
Sanjuro (1962)
Çatışmaları zor yoluyla çözümlemeye alışkın olan
kahramanımız, burada önder kişilikli ve değişim sağlayan bir özellik
kazanmaktadır.
Filmde Yujimbo’ya soylu ve hoşgörülü, ama siyasal strateji
ve tedbirli olma kurallarından bütünüyle habersiz dokuz samuray adayından
oluşan bir grubu gözetme ve eğitme sorumluluğunu yüklenir. Bunun bir nedeni de Yujimbo’nun
gençler üzerindeki etkisinden Akira’nın duyduğu endişedir (bence öyledir).
Dokuz genç, Kurofuji’nin yozlaşmış ve kokuşmuş yönetime başkaldırmaya
karar verirler.
Kurosawa hiç bir zaman samuray kavramını yüceltmemiştir.
Önemli olan köken değil, insandır: sefih ve ayyaş bir köylü (Kukichiyo)
başoyuncu düzeyine yükselebilmektedir (Shichinin no samurai).
Warui yatsu
hodo yoku nemuru (1960)
Japonya 1960'ta Birleşik Devletler’le bir işbirliği
anlaşması imzaladı. Liberal Parti, yeni bir ekonomik planın yürürlüğe konduğunu
ilan ediyordu. Üretim artışının hızla % l'den % 12'ye yükselmesi
öngörülmekteydi. Açgözlü adamlar durumu hemen kavradılar. Böylece Kurosawa için
sermayenin yozlaşması üzerine bir film yapmak zaruri oldu.
Film para babaları ve politikacıların katıldığı görkemli bir
düğün töreniyle başlar. İnşaat şirketi başkanı Iwabuchi’nin kızının düğünü
içindir bu tören. Maliyeden bir müfettiş salona girer ve şirketin muhasebecisi
Wada’yı yanına alıp gider. Tören gerginlik içerisinde devam eder. Pastalar
salona gelir. Salona gelen pastalardan biri şirketin yaptığı binalardan birinin
maketidir ve maket pastanın 7. katındaki pencerelerden birine kırmızı karanfil
iliştirilmiştir. Yıllar önce bina yapılırken şirket çalışanı Furuya o pencereden
düşerek ölmüştür. Şirket bu kazayı, intihar süsüyle geçiştirmiştir.
Düğün töreninde sahnelenen oyunu kurgulayan kişi damat Nishi’dir.
Nishi, aslında Furuya’nın oğludur. Babasının ölümünden ve intihar yalanından sorumlu
olan şirket yöneticilerinden intikam almaya kararlıdır. Yeterince kötü
olmaksızın intikam alabilmek mümkün değildir.
Tengoku to
jigoku (1963)
Filmin kahramanı bir ayakkabı sanayicisidir. Ortaklarıyla
hararetli bir tartışmadan kalkmıştır ki telefonu çalar, oğlunu kaçırdığını
söyleyen kişi 50 milyon yen fidye istemektedir.
Kaçırma olayında bir yanlışlık olmuş ve Gondo’nun oğlu
yerine oyun arkadaşı olan diğer çocuk, Gondo’nun şoförünün çocuğu
kaçırılmıştır.
Oğlu için her şeyi göze alabilecek olan Gondo, bir yabancı için
aynı şeyi yapmaya hiç te hazır değildir.
“Gerçekleri net görebilmemiz için bize çok güçlü bir deprem
gerek.”
Vicdan sorumluluğu duygusu, kişisel çıkarların doyumundan
ağır basar, Gondo, istenen fidyeyi ödemeye karar verir.
Akahige (1965)
Öykünün çerçevesi 19. yüzyıl başlarındaki yoksulluktur. Olaylar,
kentteki iyileştirilmesi olanaksız hastaların ve umutsuz vakaların kabul
edildikleri öncü nitelikli bir karantinada, bir yoksullar kliniğinde geçer.
Doktor Kızıl Sakal, demirden bir yumrukla yönettiği bu
kliniğin ruhu gibidir.
Stajyer Yasumoto bu katı ustayla tam bir çelişki içerisindedir.
Kızıl Sakal, Yasumoto’yu Akira’ya özgü yöntemlerle eğitir.
Stajını tamamlayan Yasumoto, Kızıl
Sakal’ın kliniğinde çalışmayı sürdürür.
Kurosawa, “izleyicilerin de aynı yeğlemeyi yapmalarını
isterdim” diyor. “Çok daha fazla Yasumoto’muz olsaydı, Japonya düşünsel açıdan
yoksul ve çıkarcı bir ülke olmaktan kurtulabilirdi.”
Kızıl Sakal rolünde Toshiro Mifune, Akira’nın yönlendirmelerini
dinlemez kendi istediği gibi oynar rolünü. Akira, “…Mifune beni dinlemek istemedi.
Ben de bundan böyle onunla bir daha birlikte çalışmamaya karar verdim. Bir
oyuncu kendi öz kişiliğini oynamaya başladı mı, bence artık her şey bitmiştir.”
der.
Akahige, gişede bekleneni veremedi. Yapımcılar Akira’ya
hemen sırt çevirdiler. O da uzun süredir kendisini davet eden Amerikalı
yapımcılara yöneldi. Üç ayrı film denediler anca kimyalar uyuşmadığı için bu
filmler yapılamadı.
Akira, yapım şirketi kurmaya karar verdi. Kurosawa,
Kinoshita, İchikawa ve Kobayashi, Dört Süvariler adında bir şirket kurdular.
Tokyo’nun gecekondu mahalleleri üzerine bir film (Dodesukaden, 1970) yapıp
gişeden hüsranla dönünce dağıldılar.
Son birkaç yılda yaşadıkları ve ayrıca hastalanması Akira’yı
dibe çekmişti.
197l’de sinema dünyası, “imparator”un intihar girişiminde bulunduğu
haberiyle allak-bullak oldu.
Dodesukaden (1970)
Film, Shugoro Yamamoto’nun bir öykü kitabından
uyarlanmıştır. Dodescaden’in sakinleri, sefaleti ve yoksulluğu yazgılarıymışçasına
yaşarlar. Dodescaden’de ne bir ağaç ne de yeşillik vardır. Her taraf çöplüktür.
Dodesukaden’de hayal kurma lüksü sadece delilerdedir. Bu
delilerden biri kendini tramvay sürücüsü yerine koyarak düşsel tramvayıyla
gecekondu mahallesinin sokaklarını dolaşır. Diğeri, lüks içinde bir evin
hayalini kurar.
1972’de Rus sinemacı Gerasimov, Kurosawa’ya “Neden film yapmak
için bize gelmiyorsun?” diye sorar. Dersu Uzala bu teklifin sonucudur.
Dersu Uzala (1975)
Vladimir Arsenyev, 1902 ile 1907 yılları arasında yaptığı
askeri haritacılık seyahatlerini Ussuri Diyarında ve Dersu Uzala adlı
kitaplarda anlatmıştır. Gençliğinde bu kitapları okumuş olan Akira için Dersu
Uzala, ideal bir hocadır, ustadır.
Yaşlı bir vahşi ile genç bir kâşif, ürkütücü ve bakir bir manzara
içerisinde, başını sonunu bilemedikleri bir yolculuğa çıkarlar.
Keşif gezisi, insanoğlunun anlamlı yaşaması için vazgeçilmez
önkoşul olan insan-doğa ilişkisindeki uyumluluğun keşfini amaçlayan bir ilk keşif
gezisi güncesine dönüşecektir.
Dersu Uzala, Kurosawa'nın sunduğu “usta”lar arasında en
inandırıcı ve en unutulmaz yeri almıştır.
- Adın ne?
- Dersu Uzala
- Kaç yaşındasın?
- Bilmem, uzun süredir yaşıyorum işte…”
Doğanın, yaşayan büyük organizmanın kendine özgü, kuralları
vardır. Dersu onlara neredeyse tapınırcasına uyar, çünkü bu kurallara her karşı
gelişin büyük bir saldırı olacağını ve neredeyse bir tür “intihar” anlamına
geleceğini düşünmektedir.
Dersu, gelecek için kaygılanan bir yaradılıştadır.
Zaman geçer, Dersu yaşlanmaya, gözleri iyi görmemeye başlar.
Dersu, buna sebep, bir kaplanı öldürdüğü için tanrıların lanetidir demektedir.
Arseniev ona şehre, yanına yerleşmesini önerir, Dersu dener
ama yapamaz. Vedalaşırlarken Dersu’ya kaliteli bir tüfek armağan eder.
Bir süre sonra Arseniev kimlik teşhisi karakola çağrılır.
Muhtemeldir ki tüfeğini almak isteyen haydutlar tarafından öldürülmüştür Dersu.
Dersu Uzala bir dünya şarkısıdır: Göz kamaştırıcı bir
doğanın Kurosawa tarafından mükemmel bir biçimde sunulan uzun ve gür sesli
şiiridir…
Film, Oscar dâhil pek çok ödül almıştır.
Kagemusha (1980)
16. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış aydın bir general olan
Shingen Takeda’nın (Ulusal birleşmenin ateşli yandaşları olan Nobunaga Oda ve
Yeiasu Tokugawa’nın en korkulu rakipleri), yerine bir “Kagemusha”
(gölge-savaşçı) geçirmek yoluyla ölümünü iki yıl süreyle gizli tutmak gibi güç bir
iş nasıl başarılmıştı? Shingen’in ölümünden iki
yıl sonra, hakkı olan mirası alamayan oğlu Katsuyori neden Takeda’nın tüm
birliklerinin bir katliam sonucu yok olmalarına yol açmıştı?
Shingen kör bir ateş sonucu ağır yaralanır. “Efendi”,
ölmeden önce son arzularını söyler: ölümü gizli tutulmalı, Takeda’ların sonu
olabilecek yanlış hareketler yapılmamalıdır.
Önceleri ölüme mahkûm edilmiş, sonra da “efendi”ye olan
olağanüstü benzerliği sayesinde affedilmiş bir hırsız, “efendi”nin yerine
geçer. Rolü gereği herkesi, orduyu, saray çevresini aldatmayı başarır.
Shingen’in kardeşi Nabukado, “yarattığı kişi”nin sonunu
düşünmeye başlar. “Kişi”nin (Shingen) öldüğü ortaya çıkınca onun gölgesi ne
olacaktır? “Gölge, kişi olmadan varolamaz.”
Ran (1985)
Öyküde, derebeyi Mohri’in yiğit ve civanmert üç oğlunun da
yardımıyla toprakların birliğini nasıl sağladığı anlatılıyor.
Kral Lear’da olduğu gibi öykü Mohri’nin çekilip topraklarını
üç oğlu arasında paylaştırmaya karar verdiği anda başlar.
---
40’lı yıllarda değişik türler deneyen Kurosawa, 50’li
yılların başında Dostoyevski’nin izinden giderek ahlaki-varoluşçu bir arayışa
yöneldi. Ruhsal irdelemeleri giderek derinleşti. Ikiru’da flash-back’lere
dayalı bir anlatım biçimi denedi. Shichinin no samurai’dan itibaren birden
fazla kamerayı birlikte kullanmayı dener. Bu teknik oyuncuların işini
kolaylaştırmıştır.
Renkleri 60 yaşından sonra kullanmaya başladı (Dodescaden’den
önce renkli film çekmedi).
En dikkat çeken yanı esinlenmesindeki zenginlik ve
değişkenliğidir.
“İnsan olmak ya da olmamak”, sanatçının tüm yapıtları için iyi
bir ortak başlık olabilirdi.
“Kendimi tümüyle oluşturmaya çalıştığım kişilerin yönetimine
ve güdümüne bırakırım. Eğer gerçek ve canlı kişiler oluşturabilmişsek, onlar
bizi nasılsa bir yerlere ulaştırırlar.”
Kurosawa için
“Çok büyük bir gösteri adamı” (Fellini)
“En önemsiz yapıtları bile insanı şaşkınlıktan altüst eden
büyük bir teknik ustalık örneği” (Satyajit Ray)
“Hemen tüm sinemacıların kendilerine ün sağlayan birer baş
eserleri vardır, Kurosawa için ise sekiz ya da on tane sayılabilir.” (Coppolo)
Türkçeleştiren: Ahmet T. Şensılay
Afa Yayınları
Ekim, 1985