26 Kasım 2013 Salı

Şizofreni – En Uzak Ülke

Levent Mete – Şizofreni – En Uzak Ülke


Morel 1860 yılında yayınladığı Akıl Hastalıkları adlı kitabında, 14 yaşında bir erkek çocuğunda aile içinde ve okulda çatışmalar ve uyum sorunlarıyla başlayıp, zihinsel bir yıkımla sonlanan bir içe kapanma tablosu tanımlamış ve bu tabloyu erken bunama olarak adlandırmıştır.

Eugen Bleuler’in 1911 tarihli Erken Bunama ve Şizofreniler Gurubu adlı kitabında erken bunama kavramının yerine schizo-phrenia’yı önermiştir. Zihin yarılması denen bu ruhsal durum için dört belirti saptamıştır:
Otizm
Ambivalans
Çağrışım çözüklüğü
Anormal duygulanım

Kurt Schneider’ın çalışmaları da konuya birçok yönden yararlı olmuştur.

Şizofreni geriye dönüştür.
Tanım, bundan ne anladığımız olacaktır.
Şizofrenide; etkilendiği düşünülen beynin, oksijen azalmasına karşı çok fazla duyarlı olan bölgesi doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması durumunun bir sonucu olarak şizofreni ihtimalini kuvvetlendirir.

Şizofreni kadın ve erkeklerde aynı miktarda görülmesine karşın erkeklerin şizofreni olma yaşları kadınlara nazaran daha erkendir.

Şizofrenlerde beyin dokusu hacminde bir azalma vardır.

Şizofrenin kendine ait dünyasına dışarıdan müdahale edilmezliği; o dünyanın nasıl bir gizem sakladığı kafamı meşgul eden bir soru.
Hasta denen kişi orada mutludur herhalde. Dış dünyada kriz geçiriyordur. Neden?
Nedeni içsel hayatının tam anlamıyla içinde olmaması olmalı. Düşünüyor o yeri ama hâlâ burada. Sevmediği dünyada.
Şizofreni oraya iten dış nedenler; mutsuz bir aile yaşantısı başta gelir. Temel, bu şekilde sakat atılınca o insanın çocukluktan itibaren kişilerle iletişim kuramama durumu söz konusudur. Öylece ortada kalmış gibidir. Arkadaşı yoktur. Asıl önemli olan, şizofren kimsenin bu dünyada dost veya yakın hissedebileceği birini bulamayacağının bilincine varmış olmasıdır. Sağlıklı insanların kendilerine hiç sormadıkları bir sorudur bu. “Yakın biri var mı bana?” olamaz, imkânsız.

Her insanın kendine ait bir dünyası vardır. Hiçbir insan gittiği yolda yanında birini bulamaz.
Hiç kimse aynı yolda ilerleyemez.
Sadece belli yerlerde birleşen kesişen yollar vardır.
İşte şizofren kendi yolunda kendi dünyasında yaşayan dışarıyla bağlarını koparmış olan kimsedir.
Bizim gözümüzde o, düşle gerçeği ayırt edemeyen kişidir.
Ama aslında o düşün de gerçeğin de farkındadır. Niçin ayrılsın ki düşten. Onu bizim aramıza çekebilecek bir nedenimiz var mı?
Elbette ki yok.
İnsanların birbirlerine sunabildikleri tek şey bencilliklerinden kaynaklanan şiddetleridir. Kimi zaman toplumca aynı şiddeti gösterebiliyor olmalarına rağmen işin özü şu ki doğuştan kötü olan insanların içinde pek azı (% 0,7) kötü değildir ve bu azınlık farkında olduğu şiddete ayak uyduramaz. Sendeler, müdahale etse de fayda yok. Sonunda düşer.
Kendi mükemmel düş âleminde yaşamaya başlar.
Ruh oradadır.
Dünyasal olan bedendir. Ruh dünyasal değildir. Bizim görebileceğimiz bedendir. Hasta bir bedenin içindekini bilemeyiz. Ruh kendi ruhsal âleminde kendi bilinciyle vardır. Biz onu ne algılayabiliriz ne de algılayabiliriz. Elden gelen seyirci kalmaktır. Kimi zaman da dünyasal metotlarla tedavi çabasıdır.

İletişim Yayınları

Eylül, 1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder