7 Ocak 2015 Çarşamba

Emile Durkheim

Emile Durkheim (1858-1917)

1884’de Fransa’da Bordeaux Üniversitesinde sosyal bilimci unvanı ile atanan ilk kişi olarak ders vermeye başladı. 1902’de Sarbonne Üniversitesinde çalışmalarına devam etti ve aynı üniversitede Eğitim ve Sosyal Bilim Profesörlüğüne atandı.

Durkheim’ın sosyolojik yaklaşım ve yöntemi, önemli ölçüde pozitivist bir bilim anlayışını temsil etmektedir.
Çalışmasına, sosyolojinin çalışma nesnesinin ne olduğu sorusuyla başlar. Ona göre sosyolojinin çalışma konusu toplumsal olgulardır. Durkheim toplumsal olguları maddi ve maddi nitelikte-olmayan toplumsal olgular olarak iki şekilde sınıflandırır. Maddi olgular maddi olmayan toplumsal olguları etkilemektedir.

A. Maddi-toplumsal olgular
1. Toplum
2. Toplumun yapısal bileşenleri (kilise, devlet gibi)
3. Toplumun morfolojik (nüfus dağılımı, yerleşim düzeni) bileşenleridir.

B. Maddi-olmayan toplumsal olgular ise,
1. Ahlâk,
2. Kolektif bilinç,
3. Kolektif temsiller ve kolektif eğilimlerdir.

Toplumsal olguyu diğer olgulardan ayıran temel olarak iki ayırıcı niteliği vardır:
Birincisi, toplumsal olgular bireylerin bilinçleri dışında var olur. Sosyolojik açıklama bireysel güçlerin dışında kolektif güçlerle ilgilidir.
İkincisi, toplumsal olgular kendilerini bireylere zorla kabul ettirirler. Toplumsal olgular, bireyler üzerinde baskıcı ve sınırlandırıcı bir güce de sahiplerdir.

Durkheim’ göre, toplumsal olgular (özel olarak da ahlâki kurallar) bir yandan bireylerden bağımsız varlığını devam ettirirken diğer yandan da bireylerin bilinçlerinde içselleşmektedir. Örneğin, ahlâki kurallar bize dışsal ve bizi kısıtlayan bir toplumsal olgudur ancak birey onu içselleştirdiği ölçüde davranışına yön verir.

Durkhiem’e göre, toplumsal olguların gözlemlenmesine ilişkin en temel ilke onları nesnelermiş gibi ele alma gerekliliğidir.

Toplumsal olguların gözlemine ilişkin kurallar:
a) Toplumsal olguyu ele alırken ilk önce her türlü peşin hükümden sistematik olarak kopmak gerekmektedir.
b) sosyolog mutlaka ele aldığı toplumsal olguyu tanımlamak durumundadır.
c) Toplumsal olgular kendi tekil ve değişken görünümlerinden soyutlanarak ele alınmalıdır.

Normal ile patolojik olanın ayrımına ilişkin kurallar:
Durkheim’de normallik genellik ölçütüne göre tanımlanmaktadır. Bir olgunun normal sayılmasının temel nedeni onun sıklığıdır.
Durkheim’a göre belirli bir oranda seyreden suç normal, belirli bir oranın dışında seyreden suç ise patolojik (topluma zararlı) olarak kabul edilmelidir.

Toplum tiplerinin belirlenmesine ilişkin kurallar:
Durkheim, toplumları karmaşıklık derecesine göre sınıflandırmaktadır. Ona göre, tek parçalı (yalınç) toplum daha önce hiçbir parçalanmanın izini taşımayan, sadece var olan haliyle tek bir parça olan toplumdur (örn. İlkel toplum = horde).
Durkheim, horde’lerin birleşmesiyle oluşan klanı tarihsel olarak bilinen en basit toplum olarak sınıflandırmaktadır. Klanların da özlerini değiştirmeden yan yana gelmesi çok parçalı toplumları meydana getirir (kabile).

Toplumsal olguların açıklanmasına ilişkin kurallar:
Durkheim’a göre, bir toplumsal olgunun nedeni ancak başka bir toplumsal olguda aranmalıdır. Nedensellik ilkesi gereği böyle bir kuralı gerekli görmüştür.
Durkheim toplumsal olguların nedenlerinin toplumsal ortamda aranması gerektiğini düşünmektedir.
Bunun yanı sıra, toplumsal olgular topumun ihtiyaçlarının karşılanması açısından sahip oldukları işlevler açısından da araştırılmalıdır. Durkheim’ın işlevselci toplum modeli, modern sosyolojinin gelişimini derinden etkilemiştir.

Sosyolojik kanıtlamaya ilişkin kurallar:
Durkheim’a göre, bir olgunun başka bir olguya neden olduğunu kanıtlamanın tek yolu olayların aynı zamanda birlikte meydana gelip gelmediklerine bakmaktır.

BİREY VE TOPLUM
Durkheim’e göre, insanların, hayvanlardan farklı olarak; arzuları sınırsızdır.
İnsanların sahip olduğu dürtülere ve tutkulara gem vurulmaması hem insanların kendileri için hem de toplum için önemli bir tehdittir.
Toplum insanın arzuları üzerinde sınırlamalar getirir.
Durkheim’e göre insanlar, tutkuları dışsal güçler tarafından kontrol altına alındığı zaman özgür olacaktır. Onun yaklaşımı içinde en önemli dışsal güç ortak ahlâktır.
Bir toplumdaki doğru ahlâki eylem sadece bireysel arzuların toplumun veya grupların hizmetine feda etmesiyle oluşur.
Ona göre, bireyi ilgilendiren tek şey kendisidir ve birey toplumsal çıkarların farkında olmayabilir. Bu yüzden de öyle bir sistem olmalıdır ki, bu sistem ile bireye sürekli toplumsal çıkarlara saygı göstermesi gerekliliği hatırlatılsın. Durkheim’e göre bu ancak ahlâki disiplin ile sağlanabilir. Bu ahlâki disiplin de çocukluğun erken dönemindeki sosyalleşme süreciyle sağlanacaktır.
Anomi toplumsal yapının özelliklerinden biridir ve bireylerin amaçlarının peşinden koşarken ahlâki bir rehberliğin olmadığı bir durumu karakterize eder.
Anomi özellikle toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkabilir.
Bireyin topluma karşı ahlâki bağının güçlü olmaması onun bireysel olarak topumdan kopmasına, yabancılaşmasına ve aşırı bireyselleşmesine neden olacaktır.
Durkheim, hem bireyler, hem de birey ve toplum arasında dengenin oluşturulması ve süründürülebilmesi için güçlü bir toplumsal dayanışmanın gerekli olduğunu düşünür.

TOPLUMSAL İŞBÖLÜMÜ
Toplumdaki işbölümü geliştikçe birey daha fazla bağımsızlaşmakta ve özerklik kazanmaktadır.
Durkheim’e göre işbölümü, “farklı ama bir bütün içindeki faaliyetleri yerine getiren kişi ya da grupları koordine etmeyi sağlayan, istikrarlı bir düzenlemeyi anlatır.” Onun için, toplumdaki işbölümü, maddî nitelikte bir toplumsal olgudur
Durkheim, toplumsal evrimi işbölümü olgusu temelinde açıklamaktadır. Toplumların evrimsel süreci içinde işbölümüne bağlı olarak gelişen ideal tipte iki tür toplumsal yapıdan söz etmektedir: Birincisi mekanik dayanışmacı, ikincisi ise organik dayanışmacı toplum tipidir.

Mekanik Dayanışmacı Toplum
İşbölümünün oldukça sınırlı olduğu ve farklılaşmanın olmadığı toplumlar için kullanılmaktadır. Herkesin hemen her işi yapabildiği toplumsal yapıları işaret etmektedir. Bu toplumlarda genellikle kolektif (ortak) bilinç egemendir. Durkheim’e göre, kolektif bilinç bir toplumda yaşayan bireylerin ortak inanç ve duygularına tekabül eder.
Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda cezalandırıcı hukukun düzenlenmesi büyük oranda kitlelerin elindedir

Organik Dayanışmacı Toplum
Farklılaşmaya dayalı, işbölümünün ve toplumsal farklılaşmanın yoğun olduğu toplumlar için kullanılmıştır. İşbölümüne bağlı olarak uzmanlaşmanın gelişmesi bireylerin sınırlı görev ve sorumluluklara sahip olmasına neden olmaktadır.
Modern toplumda insanlar daha çok sınırlı sayıda görevler yüklendiklerinden yaşamlarını devam ettirmek için toplumda diğer insanlara muhtaçtırlar.
Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda güçlü olan kolektif (ortak) bilinç, organik dayanışmalı toplumlarda daha az önemlidir. Bireyler arasında yaşanan farklılaşma arttıkça kişiler kendi özel seçimlerine göre inanma, isteme ve davranış geliştirme konusunda özgürleşmektedir.
Organik dayanışmalı toplumlarda uygulanan hukuk onarıcı veya iade edici hukuktur.

Dinamik Yoğunluk
Bu kavram, bir toplumdaki insan sayısını ve insanlar arası etkileşim miktarını ifade etmektedir. İnsanların sayılarındaki ve kendi aralarındaki etkileşimin artışı, mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya doğru giden bir değişimi sağlamaktadır.

Anomi
Durkheim’a göre ahlâk maddi-olmayan bir toplumsal olgudur ve problemlerin çoğu ortak ahlâkın zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Anomi toplumsal geçiş dönemlerinde normların olmadığı ya da görece normsuzluk durumunu ifade eden bir kavramdır.

İNTİHAR
Durkheim’a göre intihar, sosyolojik bir olgudur.
İntihar, toplumsal dayanışmanın çok yüksek veya düşük olduğu yerlerde bağımlılık ve özerklik ilişkisindeki dengesizliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Ölen kişi tarafından, ölümle sonuçlanacağı bilinerek yapılan olumlu ya da olumsuz bir hareketin doğrudan ya da dolaylı sonucu olan her ölüm olayına intihar denir.
Maddi toplumsal bir olgu olarak dinamik yoğunluk intihar üzerinde önemli bir etkiye sahip değildir.
Kolektif bilinç, kolektif temsiller ve toplumsal eğilimler gibi maddi nitelikte olmayan toplumsal olgular, intihar üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler.
Durkheim, bireylerin toplumla olan bütünleşme düzeylerindeki aşırılık ya da yetersizlik durumu ile toplumun bireylerin davranışlarını düzenleme düzeyindeki aşırılık ya da yetersizlik durumuna bağlı olarak ortaya çıkan belirli intihar tipleri belirler.

Bencil ve anomik intihar tipleri:
Modern endüstriyel toplumlarda bireylerin toplumla yetersiz bütünleşmeleri bencil tipte intiharlara, toplumun bireylerin davranışlarını yeterince düzenleyememesi ise anomik tipte intiharlara yol açabilmektedir. Anomik intihar oranları hem ekonomik durgunluk dönemlerinde hem de hızlı ekonomik büyüme ve refah dönemlerinde artmaktadır.

Özgeci ve kaderci İntihar tipleri:
Geleneksel toplumlarda bireylerin toplumla aşırı düzeyde bütünleşmeleri özgeci tipte intiharlara (bir değer uğruna intihar etmek), toplumun bireylerin davranışlarını aşırı düzeyde düzenlemesi ise kaderci tipte intiharlara yol açabilmektedir (kölenin intiharı).

DİN OLGUSU
Durkheim modern toplumlarda uzmanlaşma ve ideolojik nedenlerden dolayı dinin kaynaklarının araştırılmasının imkânsız olduğunu düşündüğü için, din olgusunu ilkel toplumlar bağlamında ele almıştır.
Ona göre tüm dinlerin kaynağı toplumdur. Durkheim’e göre, dinin kaynağını kolektif bilinç oluşturur ve bu kolektif bilincin kaynağı ise toplumdur.
Durkheim’e göre sanıldığının aksine din yüce bir tanrıya inanmak değil, kutsal sayılan şeylere inanmaktır.
Durkheim’e göre, dinin gelişimi önce kutsalın belirlenmesini, sonra kutsal olanla ilgili inançların örgütlenmesini ve son olarak da, inançlara bağlı olarak ortaya çıkan ayin ve uygulamaları gerektirir.

Dinin temel işlevlerinden biri toplumsal dayanışmayı sağlaması ve güçlendirmesidir.

---
Klasik Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2685

1 yorum: