28 Ocak 2015 Çarşamba

Jacques Lacan

Jacques Lacan (1901-1981)

Asıl ve tam adı Jacques-Marie Emile Lacan’dır.
Lacan, Sigmund Freud’un çalışmalarını Ferdinand de Saussure’nin yapısal dil biliminin ışığında yeniden yorumlamıştır.
Lacan’a göre özne dilde inşa edilir.
Lacan’ın öznesi “süreç içindeki özne”dir.
Süreç içindeki öznenin kavranabilmesi için Lacan, bireyin özne olarak inşasında gösterenin yani dilin belirleyiciliğini vurgular. Burada asıl mesele toplumsal ilişkilere ilişkin olarak üretilen özne kavramıdır.
Toplumsal ilişkiler, dış dünyayı yüklemleyebilen bir öznenin üretildiği süreçte saptanır.
Lacan’a göre, gösteren/gösterilen formülü dilbilimin temelidir.
Gösteren/gösterilen ikiliğinin anlamın üretilmesi sürecinde gösterenin gerçek ilişkilere olanak tanıması ise “anlamın yalnızca bir başka anlama ilişkin olarak anlaşılabileceği” düşüncesine karşılık gelir. Bu düşünce yapısalcılığın ve semiyolojinin temelini oluşturur.
Lacan dilin kendini “anlam etkilerine” teslim etme olgusunu kapitone noktaları ile açıklar.
Kapitone noktaları, anlamlandırma zincirinin yönünün saptandığı ayrıcalıklı noktalar olarak ortaya çıkar.
Gösteren ve gösterilen “gösterme” edimine direnen bir çizgiyle ayrılmış iki farklı düzendir. Öznenin anlama ilişkin olarak inşa edilme süreci içerisinde “ben”, “sen”, “o” gösterenleri aynı gösterilenlere karşılık gelmez. Anlaşabilmek için belirli söylemler içerisinde gösterenleri sabitlemek ve belirli gösterilenlere raptiyelemek gerekir. Lacan yapısalcı gelenek içerisinde raptiyelerin olduğu noktalara kapitone noktaları adını verir.

Ayna Evresi
Ayna evresi çocuğun kendi imgesini aynada tanıma kapasitesi olarak ortaya çıkar. Çocuğun dile girişi aynada kendi imgesini tanımasıyla olur. Ayna evresi Lacan’da imgeselin oluşum anı olarak ele alınır. Bu aşamada çocuk kendi biçimini diğerlerinin biçiminden ayırt edecek egoya sahip değildir.
İmgesel düzen Oidipus öncesidir ve benlik, başkası olarak algıladığı kimse ile kaynaşıp bütünleşme arzusu içinde olur. Çocuğun annesini arzulaması ise annesinin arzularını arzulamak anlamına gelir.
Çocuğun, annesi için fallus olma arzusu hiçbir zaman bilinçte yer almaz ve doğrudan bilinçdışına kodlanır. Oidipus’un ikinci aşamasına geçerek Babanın Yasası fallus olarak çocuğu anneden kastre ederek anne ile dolayımsız ilişkiye son verir. Dahası çocuk Oidipus özdeşleşme aracılığıyla kültürün dünyasına girer. Lacan’a göre bu “insanlaştırıcı kastrasyon”dur
Simgesel düzene geçiş Oidipus kompleksini temsil ederken, dilin yasaları ve toplum çocuğa babanın adını ve onun “hayır” yanıtlarını kabullendirir.
Simgesel düzen, çocuğu ben, sen, o demesini sağlayacak ve böylece küçük yavruya, yetişkin üçüncü kişilerin dünyasında kendini bir insan çocuğu olarak konumlama olanağını verecek nesnelleştirici dilin düzeni içine sokar.
İmgesel ve simgesel düzenden sonraki düzen ise gerçektir.
İmgesel, simgesel ve gerçeklikten birisi diğer ikisinin aracılığı olmadan dolaysız bir biçimde deneyimlenemez.
Lacan’a göre bilinçdışının dile benzeyen bir yapısı vardır.

Lacan’ı etkileyen başka bir dilbilimci ise Norman Jakobson’dur. Jakobson da teorisinde “dil ve söz arasındaki ilişkiye önem verir”. Konuşurken ‘ayıklama’ ve ‘birleştirme’ olmak üzere iki edimde bulunuruz.
Ayıklama “dil” düzeyinde gerçekleşirken, birleştirme söz düzeyinde gerçekleşir. Birleştirme edimi art zamanlıdır. İfadenin anlamı, sözcüklerin belli bir düzende sıralanmasıyla mümkündür.

Lacan’ın dilbilim ile ilgili olarak ilişkisi olduğu başka bir düşünür Noam Chomsky’dir.
Chomsky’nin hem dilbilime hem de modern düşünceye üç yönde katkısı olmuştur. İlk olarak dilbilimi tanımlayıcı ve tümdengelim düzeyinden dilde yaratıcı bir bakış yaratan ideal bir yeterlik düzeyine ve “derin yapıya” taşır. İkincil olarak dil yeterliliği insanlar tarafından sahip olunan içsel bilişsel bir kategoridir. Yani dilsel özgürlük ve yaratıcılık sonradan edinilen bir şey değildir. Üçüncü olarak “yeterlilik” ve “performans” arasındaki ayrımdır.
Chomsky’nin teorisinde üç kavram vardır: yüzeysel ve karmaşık yapılar, derin ve daha basit yapılar ve dönüşüm kuralları. Ona göre derin yapılar doğuştan getirilen ve merkezî sinir siteminin örgütlenmesinin bir ürünüyken, dönüşüm kuralları ve yüzeysel yapılar kazanılmış mahiyettedir.
Lacan, gösterileni ‘tıpkı bir içsel deneyim’ gibi düşünür. Bununla birlikte yüzeysel, kültürel yapıların bilinçdışı yapılardan türediğini düşünür.
Lacan’a göre psikanalizin nesnesi olan bilinçdışı, dilin mantıki bir sonucudur.
Lacan’a göre “dil ile belirlenme, kültürün simgesel düzenine girme, Oedipal evre ile aynı anlama gelir.
Lacan’ın özne kuramında öznenin “öyküsü doğumla başlar, bedenin bölgeselleştirmesiyle devam eder, ayna aşamasına, dile ve Oidipus Kompleksi’ne varır.

Baba Yasası
Baba, çocuğu “arzunun nesnesinden” yani annesinden mahrum eder. Çocuk sonraki evrede annesinde eksik olanı tamamlayamayacağını anlar ve simgesel olarak babası tarafından kastre edilir. Bu çocuğun kendi olabilmek için ödediği bedeldir. Bundan sonra “çocuk kültür, dil ve uygarlık dünyasına girer.
Simgesel düzene giremeyen birey gerçekliği, kendi öznelliğini ve diğerlerini ayırt edemez ve psikoz ortaya çıkar.

---
Modern Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof. Dr. Serap Suğur

Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2304, Eskişehir, Ocak 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder