28 Ocak 2015 Çarşamba

Cemal Kalyoncu - Derin Gazeteciler

Cemal Kalyoncu - Derin Gazeteciler


Cengiz Çandar (s. 14)
Cengiz Çandar, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebali ile bacanak olan ve I. Murad'ın sadrazamlığını yapan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın torunudur.
Çandarlı Halil Paşa ailenin çıkardığı bir diğer sadrazamdır. Halil Paşa, Osmanlı'dan bu yana bakıldığında Türk tarihinde Menderes'ten evvel asılan ilk başbakandır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethinden hemen sonra Bizans'tan rüşvet aldığı söylentileri üzerine Çandarlı Halil Paşa'yı İstanbul veya Edirne'de idam ettirmiştir.

Cengiz Çandar 1948 yılında Ankara'da doğar: “Benim asıl adım Osman'dır.” “Annemin Rumeli ve Valikonağı Caddesi'nde iki üç adımda bir akrabaları vardı.”

SBF'den mezun oldu.

1970 yılında bugünkü eşi Tuba Hanım'la nişanlanır. Daha sonra ikisi de ayrı yollardan gider ve birer evlilik yaparlar. Yolları ancak 1986'da kesişir. Şimdi Defne adında bir kızları vardır.
12 Mart'tan bir süre sonra 11 ilde sıkıyönetim ilan edilmesi ile onun hayatında yeni bir dönem başlayacak ve Çandar yer altına inecektir. 1970 yılının sonları ile 71 yılının başları arasında Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) dergisinin yazı işleri müdürüdür: Şahin Alpay'ın bir yazısı yüzünden 7,5 yıl hapse mahkûm olur.

1971 Haziran sonunda Cengiz Çandar, Şahin Alpay ve Atıl Ant beraber Antep'e gider, oradan da bir taksi ile Urfa'ya geçip sabaha karşı Harran Ovası'ndan sınırı geçerler. Temmuz ayı başlarında Filistin'e ulaşır: "Biz hangi kampta isek garip bir ilahi sözleşme gibi oradan ayrıldıktan birkaç gün sonra İsrail bombaladı oraları."
1973 Nisanının ortalarında İtalya'dan Avrupa'ya giriş yapar. Hollanda'ya geçip siyasi iltica talebinde bulunur. Sorbon Üniversitesi'nde doktora kaydı yaptırır, Amsterdam'da da bir üniversitede burs bularak master çalışmasına başlar. 1974 genel affı yürürlüğe girer: "Ekim 1974'te Türkiye'ye geldim (…) böylece affa girdik."
Vatan'da işe başlar.
1979'da Oktay Kurtböke'nin davetiyle Cumhuriyet'e girer.
Gazetecilikte öne çıkmaya başlar, ne yaparsa Cumhuriyet'te Hasan Cemal'in de desteği ile birinci sayfadan duyurulur.
Cumhuriyet'ten istifa ettikten sonra Hürriyet'te haftada iki gün de köşe yazmaya başlar. Kısa bir süre Özal’a danışmanlık yapar.
1991 Haziran'ında Sabah'ta başlar.
Kasım 2000'e kadar, Sabah'ta yazılarına devam eder.
Mülkiyeliler Birliği ve Fenerbahçe Kongre üyesidir.

Hıncal Uluç (s. 36)
Kilis Müftüsü Muharrem Kemal Bilgiç'in torunu olan gazeteci Hıncal Uluç,
Türkeş'in yakın çalışma arkadaşı Fuat Uluç'un oğludur.
"Her türlü sporu denedim, hiç birinde başarılı olamadım. Aslında fevkalade yeteneksiz bir adamım."
Kuzenim Ahmet (Taner Kışlalı. Ahmet ve Mehmet Ali Kışlalı'nın babası Hüsnü Bey, Uluç'un anneannesi Velime Hanım'ın kardeşidir. Velime Hanım'ın diğer kızkardeşi Hanife Hanım da, İstiklal Savaşı'nda Atatürk ve İnönü ile Fevzi Çakmak'ın silah arkadaşı, Milli Mücadele'de İzmir Doğu Cephesi Kuvayi Milliye Komutanlığı'na atanan, bir süre Antalya Valiliği yapan ve 16. Tümen Komutanı olarak Büyük Taarruz'a katılan Orgeneral Aşir Atlı ile evlenir.) yapardı benim resimlerimi ilkokulda." Çok iyi bir öğrenci (Uluç, eğitim hayatı boyunca sınıfın ilk üçü arasına girer hep)…
"Yani ben yazarlık dışında her şeyde çuvalladım. Onun için de yapamadığım her şeyi yazıyorum şimdi. Tiyatro yapamadım, yazıyorum; müzik yapamadım, yazıyorum; spor yapamadım, yazıyorum."

Hıncal ismi nereden geliyor? "O zamanlar moda kafiyeli isim vermek.
Öcal'a (o da gazetecidir) kafiyeli olsun diye bana da Hıncal adını verdi."
Hıncal Uluç, 1 Kasım 1939'da Kilis'te dünyaya gelir.
Annesi doktor, babası mühendis olmasını isterken Uluç'un kendisi de avukat olmak istemektedir.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanır.
Mehmet Ali Kışlalı’n davetiyle 17 yaşındayken Yenigün gazetesinin spor sayfasını yapmaya başlar.

Fuat Uluç, 27 Mayıs'ın liderlerinden Alparslan Türkeş'le de çok yakın arkadaştı:
Fuat Uluç, 1964'te de Mardin milletvekili olarak Meclis'e girer: "Ancak o dönemi tamamlayamadan 1968'de kalp rahatsızlığından öldü.

1967'de, M. Ali Kışlalı başta olmak üzere eski Yenigün ekibinin çıkardığı Yankı'da çalışmaya başlar: "
1990'da Sabah'ta yazmaya başlar:
1977'de Amerikalı arkeolog Holly Hartquist ile tanışıp evlenen Hıncal Uluç eşiyle mutluluğu yakalayamaz: 1983'te boşanırlar:
Uluç'a göre bütün tv ve gazetelerin müdürleri özel olarak Fenerbahçeli seçilmektedir. Sebebi Fenerbahçe'nin tiraj ve reyting kazandırmasıdır: "Buna itirazım yok." Hıncal Uluç'un itirazı "Fenerbahçe Kulübü Başkanı bütün Fenerli müdürleri toplayıp Galatasaray'ın yolunu kesin" demesinedir.
Var mı böyle bir durum? "Ali Şen'in televizyonda kendi açıklamasıdır. Bir Fenerbahçeli'nin birinci görevi Fenerbahçe'yi şampiyon yapmaktır, Fenerbahçe şampiyonluktan ümidi kestiği zaman da Galatasaray'ın yolunu kesmektir. En son Aziz Yıldırım yaptı bunu, ramazanda Büyük Kulüp'te Fenerbahçeli bütün müdür ve yazarları topladı ve 'Galatasaray'ın yolunu keseceksiniz. Bunun için de hakemlere saldıracaksınız' dedi. Ali Şen zamanında başladı bunlar."

Fehmi Koru (s. 52)
Türk basınında bilgisayarı ilk kullanan gazetecilerden biri
Taha Kıvanç'ın bu kadar kıskanılmasının sebebi Türk basınına getirdiği ve 'kulis' adını verdiği tarzdır esasında: "Kulis Türk basınında daha önce bilinen bir yazı türü değildi. Ben yabancı basını yakından izlediğim için Anglosakson basınında var olan bir yazı tarzını taşımak istedim Türk basınına." Peki ne vardı Kulis'te? "Burada çatık kaşlı olmayan yumuşak bir yaklaşımla, bilgi kırıntıları, haber kırıntıları, okunan kitaplarda karşılaşılan önemli, ama kimsenin o ana kadar fark etmediği ayrıntılar, seyredilen bir film, katılınan panel... Bütün bunları, yani hayatın içinden oluşumları bir sütuna taşıma işini ben başlattım.
Taha Kıvanç işte bunu getirir Türk basınına, her şeyden yazan bir kulis yazarıdır o.
Taha Kıvanç aslında gerçek bir isim değildir. Gerçeği Bülent Şirin'dir.
Zaman gazetesinde Kulis'i başlatan Bülent Şirin'dir. Şirin kısa zamanda tanınır ve ilgiyle okunur. Ancak, bir süre sonra deşifre olduğu için Şirin kimlik değiştirmek zorunda kalır: Taha Kıvanç böyle çıkar ortaya:
Bu isimlerin başkahramanı anne ve baba tarafı da Yugoslavya Prizrenli esnaf bir ailenin çocuğu, gazeteci Fehmi Koru'dur.
Koru'nun başka isimleri de olur gazetecilik yaşamı boyunca. 1991-94 yılları yazılar yazdığı Yeni Asır'da ismi Faruk Yeni'dir. Milli Gazete'de Fehmi Muzafferoğlu, Yeni Devir'de ise A. Akıncı.
Koru, Özal'la, 1977 seçimlerinde siyasete ilk giriş denemesini yapacağı sırada tanışmıştır.
…eşi Nebahat Karagülle başörtüsü yüzünden üniversiteden ilk atılan öğretim üyesidir.

Mehmet Barlas (s. 64)
Gaziantep'te müderris olan Abdullah Necip Efendi'nin oğlu Mehmet Sait Barlas'ın torunu. Dede Barlas, Yargıtay 1. Daire Başkanlığı'ndan emekliye ayrılmış birisi. Babası ise 1942'de Halk Partisi'nden Meclis'e girip 1947'de Ticaret Bakanlığı yapmış Cemil Sait Bey. Sait Bey, Demokrat Partili Menderes'in 1950'de Halk Partisi'nden iktidarı devralmasından sonra Pazar Postası ve Son Havadis ile gazete patronluğuna soyunur. İdam talebi ile hapse gireceği 1958'e kadar gazetecilik yapar. Bu tarihte Antep'te seçimlerde aday olan Barlas'ın Halk Partisi seçimi kazanır. İtirazlar gelir, gece sonuçlar değişir, AP'dir bu sefer seçimin galibi. İtirazlar sonucu çıkan olaylar neticesinde 146'dan yargılanacağı açıklanan Cemil Sait, Yozgat'ta hapse atılır. Ama ardından salıverilir. 27 Mayıs'tan dört yıl sonra, 1964'te de, geçireceği bir trafik kazasında hayatını kaybeder.

Babasının Halk Parti'nin ileri gelenlerinden olması vesilesi ile devrin tüm siyasileri ile iç içe bir hayat süren Barlas, İsmet İnönü ile misket bile oynar.
Üniversitede Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı'nda genel sekreterlik, Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nda da basın komisyonu başkanlığı yapar.
"Babam bu olaylardan ve çevreden kopayım diye İngiltere'ye sürgüne gönderdi beni." Beş bin kişinin çalıştığı fabrikada tulumları giyip dört ay ağır sanayi işçiliği yapan Barlas, dönüşte Ecved Güresin yönetimindeki Cumhuriyet'te dış haberler servisinde gazeteciliğe devam eder.
Son Havadis, Cumhuriyet, TRT, Günaydın, Milliyet, Güneş, Tercüman, Sabah, Star Televizyon Yorumculuğu, Hürriyet, tekrar Sabah ve Zaman gazetelerinde çalışan, sol bir gazetede başladığı gazeteciliği sağ bir gazetede noktalayan Mehmet Barlas, neredeyse çalıştığı bütün yerlerde 'patronlarla' anlaşmazlığa düşer.
Güneş'te ona vurulacak etiket hayatı boyunca peşini bırakmayacaktır Barlas'ın: "İş takipçisi gazeteci." "Güneş'in patronu Mehmet Ali Yılmaz gelip, 'Bir arkadaşım İstanbul Belediyesi'ne en düşük fiyatı vermiş ama ihaleyi kaybetmiş. Olayda rüşvet dönüyor' dedi. Hemen Dalan'a gittim, sen rüşvet alıyorsun dedim. O da dosyaları getirdi, bahsi geçen kişi en yüksek telifi vermiş. Aradan iki ay geçti, İstanbul'da kar yağdı. Gazetede İstanbul Belediyesi kara teslim oldu diye bir haber. Bunun üzerine Dalan, "Barlas geldi benden patronu için iş istedi. Vermeyince şimdi muhalefet ediyor" demiş. Ertesi gün Bulvar gazetesinde küçük bir yazı çıktı 'iş takipçisi gazeteci' diye. Sabah da o sırada yeni çıkmaya başlamış. İşadamı Erdoğan Demirören, Özal'la Amerika'ya gitti. Adam akciğer kanseri, biliyorum. Sabah gazetesi 'İşadamı yağcılık olsun diye hastaneye yattı' diye bir haber yaptı. Böyle bir asparagas gazeteciliği. Biz bu haberlerin doğrularını Güneş'te yayınlayınca Bulvar'daki o küçük haberi Sabah manşete aldı. Ben de bunun üzerine aldım kalemi elime. 10 gün süren bir savaş başladı. Sonra Güngör Mengi telefon açtı, Barlas bizim işimiz seninle değil patronunla dedi."
91 seçimlerinde Sabah'ta yazarlık yapar. Yazılarında Özal'ı desteklemektedir.
Canan (Paker) Hanım'la evliliğinden iki çocuk sahibi.

Emin Çölaşan (s. 74)
Umran Çölaşan'ın oğlu olan Emin Çölaşan'ın dedeleri, Girit'i alınca Osmanlı idarecileri tarafından Konya'dan buraya gönderilmiş bir ailedir: "Aile Giritli olduğu için, babam pek iyi değil de babaannem, halalarım çok iyi Rumca konuşurlardı. Çölaşan'ın dedesi Veteriner Albay Emin Bey ise İttihat Terakki'ye mensup birisidir.

Dede Emin Bey'in Edibe Hanım'la evliliğinden dört çocukları olur. Küskün siyasetçi Hüsamettin Cindoruk'un da annesi olan Ganimet Cindoruk ailenin en büyük çocuğudur. Çölaşan'ın babası Umran Bey, ikinci sıradadır. Siret Atasoy ve Necdet Hanım ailenin diğer çocuklarıdır.
1985'te Erol Simavi'nin çağrısı ile Hürriyet'e geçer.

Mehmet Ali Birand (s. 86)
Vefat ettiği ameliyattan hemen önce Posta’ya yazısını gönderen duayen gazeteci Mehmet Ali Birand, hiçbir zaman gazetecilik aşkından vazgeçmedi.

II. Abdülhamid’in Posta Nazırı İzzet Efendi, Arapkirli bir aileden Zehra Hanım’la evlenmiş; fakat çocukları olmamıştı. Zehra Hanım, çocuk hasretini gidermek için de kız kardeşinin kızı Fevziye’yi evlat edinmişti. Aile, Fevziye’ye Fransızca, ut vesaire dersleri aldırmak için de Mehmet Ali adında bir gençten talepte bulunmuştu. İşte bu Mehmet Ali, Fevziye ile evlendirilmiş. Mehmet Ali-Fevziye çifti, doğan ilk çocuklarına İzzet ismini vermişti. Mehmet Ali Birand’ın da babası olan İzzet’in, daha sonra Fikret ve Vildan (Uzel) adlarında iki kardeşi daha olacaktı.

1926’da evlenen Mürüvvet-İzzet çiftinin, 1934’te doğan Ural’dan sonra 9 Aralık 1941’de de adını Mehmet Ali verdikleri çocukları dünyaya gelmişti. Babası 1943 senesinde 43 yaşındayken vefat ettiğinde, Mehmet Ali Birand, henüz iki yaşında bile değildi. Birand’ın çocukluğu, kışın soba ile ısıtılan, zamanın şartlarında şehre uzak bu köşkte geçecekti. Fakat henüz yürümeye başladığı sırada, 1943 yılında ayağını kaynar suyun içine sokmasıyla onun için ızdıraplı yıllar başlayacaktı. 1953 senesinde Galatasaray Lisesi’ne kaydoldu. Hazırlık eğitimi dâhil, 1957’de orta kısmı, bir yıl tekrarlarak da 1962 yılında liseyi bitirdi. Burada Semih Sohtorik, Asaf Savaş Akat, tiyatro sanatçısı ‘Atkafa’ Şevket (Altuğ), avukat Hüseyin Derin Yarsuvat, eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, diplomat Uluç Özülker, Mehmet Ulusoy, Barış Manço gibi pek çok arkadaşı olmuştu.

Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi Bölümü’ne girer. Burada, sonradan solun en azılı gençlik liderlerinin de çıkacağı Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT)’na dahil olur.
Birand, hayatı boyunca birkaç kişinin çok yardımını görür. Aile dostları Kenan İnal, Vehbi Koç, Abdi İpekçi, Mahmut Dikerdem bunların başında gelmektedir.
…ayağından ameliyat olması ve İngilizceyi öğrenmesi için Londra’ya göndermeye karar verir onu Vehbi Koç. 1964’te Londra macerasını tamamlayıp yurda dönünce (…) Milliyet’te Adnan Tahir’in yanında, o ayrılınca da Yener Süsoy’la bir yıl kadar sanat servisinde sayfa sekreterliği ile başlar işe.

Birand, 1971’de, Ercüment Karacan’ın üvey kızı (Cemile Garan’ın Ferit Güngören ile evliliğinden) Cemre Güngören ile evlenir.

1985’te başladığı 32. Gün ve belgeseller işin tuzu biberi olur. Kendisine belgesel konuları olarak 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi darbe süreçlerini seçer öncelikle.
Birand, programı Brüksel’den gelip giderek yaparken, 20 yılın sonunda, 1991’de, Türkiye’ye dönme kararı alır.

Nazlı Ilıcak (s. 96)
Fenerbahçe'de yöneticilik de yapan Ömer Çavuşoğlu rakip takımları kızdıracak ne kadar aşırı fikir varsa hepsini dillendirir, insanları karşısına alırdı. Kardeşi Nazlı (…) spor dışı konularda bunu yapıyor.

28 Şubat'ı eleştiren yazılarından dolayı işine son verilen bu tarihten sonra kendisini 28 Şubat'ın en çok mağdur ettiği partiden (RP) sayan Nazlı Ilıcak, siyasete girme kararını da bu tarihten sonra verir.
Ilıcak aslında babası vesilesi ile Demokrat Parti çizgisinde bir aileye mensuptur.
Rumelili bir ailenin torunu olan Nazlı Ilıcak'ın baba tarafından dedesi Osmanlı zamanında doktorluk yapan birisidir.
(babası) Muammer Çavuşoğlu, Menderes'in hükümetlerinde önce Nafia sonra da Münakalat (Ulaştırma Bakanı) Vekaletinde de bulunur.

Muammer Bey gene Rumelili bir aileye mensup İhsan Hanım'la evlenerek Ömer ve Nazlı adında iki çocuk sahibi olur. İhsan Hanım'ın dedesi bir Osmanlı Paşası olan zamanın Mekke Komutanı Necip Paşadır. Babası Mekki Bey ise daha ziyade ticaretle meşgul olmuş, Selanik'te oturmuş birisidir. Selanik'teki evleri Atatürk'le aynı sokak üzerindedir.
Mekki Bey, Hareket Ordusu ile Selanik'ten İstanbul'a gelmiş.

Nazlı Ilıcak, TED Ankara Koleji'ndeki ilk eğitimin ardından annesinin kararıyla, İstanbul'daki Dame de Sion'a yazılır.
Ve 27 Mayıs... babası Muharrem Çavuşoğlu da hapse girecekler arasındadır. Nazlı Ilıcak bundan sonra tam bir 'DP militanı' olur,
1969 yılında Kemal Ilıcak'la evlenir.
1972 yılında babası vefat edince de Nazlı Hanım, eşi Kemal Ilıcak'ın gazetesi Tercüman'da 'tepeden inme' bir şekilde gazeteciliğe başlar.

Lozan'da siyaset bilimi okumak için annesini ikna eder. Türkiye'nin ne kadar geri kaldığını ve Dame de Sion'da aslında hiçbir şey öğrenmediğini öğrenir.

80'li yıllarda, yasaklı Süleyman Demirel'le iyi bir dostluk kurar.

Gülay Göktürk (s. 106)
Fatih Kız Lisesi'ne geldiği zaman da TİP'le tanışır.
Liseyi bitirdikten sonra Amerika'dan bir burs (AFS) kazanır.
“Döndüğümde çok sıkı bir antiAmerikancı idim.”
Gelir gelmez, Amerika'ya gitmeden önce kazanıp kayıt dondurduğu ODTÜ'ye girer: "Arkadaşlarım büyük oranda, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'ndendi. Ben de burada aktif bir üye oldum.
6. Filo geldiğinde İstanbul ve Ankara'dan toplanıp İzmir'e gittik. ODTÜ işgali oldu…
…üniversiteyi bitiremez, eğitim hayatı yarım kalır.
Gülay Göktürk (Kurnaz), Bursa'nın Orhangazi ilçesinin Sölöz Köyü'nde ikamet eden bir aileye mensuptur.
Babası kıdemli Albay rütbesiyle ordudan emekli olmuştur.

Can Ataklı (s. 120)
Can Ataklı, baba tarafından Kafkaslar'dan gelip bir kısmı Erzurum, bir kısmı da Balıkesir'e yerleşmiş bir aileye mensuptur. Ailenin Erzurum kanadında en tanınmış kişilerden biri 27 Mayıs'ın ileri gelen generallerinden ve sonraki yılların senatörlerinden olan Mucip Ataklı, diğeri de onun kardeşi Korgeneral Vecihi Ataklı'dır. Can Ataklı'nın ailesi ise ailenin Balıkesir kanadını oluşturmaktadır.

Türk kamuoyu tarafından gazeteci olarak tanınan Ataklı, eğitimci Cemil Ataklı ile Rumeli (Makedonya) kökenli, bir dönem Atatürk'le aynı sınıfta okuyan Ali Rıza Ardıç'ın kızı Semiha Hanım'ın da torunudur. Ailenin tek çocuğu olan babası Hikmet Ahmet ise kimya mühendisliği yapar. Ataklı'nın annesi Kadriye Özkan da kocası gibi; general, harp gazisi ve Libya Kralı'nın daveti üzerine bu ülkede başbakanlık yapan, Orhan ve Doğan Koloğlu'nun da babası olan Suut Sadullah Koloğlu Kabinesi'nde Savunma Bakanlığı yapmış Hıfzı-Gülten Betin çiftinin beş kızından biri (diğerleri Nermin Kalaycıoğlu, ilk dönem ANAP Milletvekilliği yapan Rezzan Şahinkaya, Nurhan Güneş ve Neşe Arıkan olarak kimya mühendisi olur.

Milliyet gazetesinin düzenlediği bilgi yarışmasında Türkiye genelinde ilk ona girerek Balıkesir'i temsil eden Ataklı, İstanbul Erkek Lisesi'nde yatılı okumaya başlar (1968).
İstanbul'daki İktisadi Ticari İlimler Akadamesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu'na kaydoldum. Babam çok öfkelendi. …babasının kuzeni, Mucip Ataklı'nın, Vatan gazetesini yeni almış yine 27 Mayısçı Numan Esin'e yazdığı bir mektupla gazetecilik yaşamı başlamış olur: "Benim yeğenimdir, onu yanına alır mısın? 1975'te Vatan'a girişimiz böyle oldu.”

1983 yılında Handan Türkeli ile birleştirir hayatını. 1989'a kadar sürecek bu evlilikten sonra Ataklı boşanır ve Vizon dergisini kuran meslektaşı Ayşe Savaşçın'la ikinci evliliğini yapar. Ayşe Hanım'ın abisi Demir Savaşçın da masonların üstadı azamı olarak bilinen bir kişidir.

Mehmet Nuri Çolakoğlu (s. 136)
12 Mart İhtilali vuku bulduğunda, Mao'cu olarak bilinen Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin Ankara sorumlusudur. TCK'nın 141 ve 142. Maddelerinden yargılanır, 20 yıl hapse mahkûm olur. Ve iki yıl hapis yattıktan sonra 1974 affıyla özgürlüğüne kavuşur.

Mehmet Nuri Çolakoğlu, 1776'da yapılan Şumnu Savaşı'na bayraktar olarak katılan ve top mermisi kolunu kopardığı için Çolak Bayraktar lakabıyla anılan Hasan Bey'in yedinci kuşaktan torunudur.
Çolakoğlu ailesi 20. yüzyılın başından itibaren, uzun yıllar yaşadıkları İnebolu'dan ayrılıp İstanbul'a göç etmeye başlar.
İzmir Karşıyaka'da keyifli bir çocukluk geçirdim. Babam ticaretle uğraşırdı, kiracı idik.
İstanbul'daki Robert Kolej'e girer. Yıl 1954'tür. Robert Kolej'de gazeteciliğe başlar: “Lise gazetesini başlattım. O gazete hâlâ devam ediyor."
1967'de Siyasal'dan mezun olmadan önce, lise yıllarındaki mesleğine dönüş yapar. İlk kurulduğu yıl olan 1966'da, sınavı kazanıp TRT'ye metin yazarı olarak girer. Bu arada doktoraya kayıt olur. Mümtaz Soysal Hoca ile birlikte Türkiye'de toprak meselesi üzerine bir çalışma yapar. 1970'te TRT Dış Haberler Bölümü'ne geçer. Doğu Perinçek'in önderliğinde Mao'cu Aydınlık gazetesinde de çalışan Çolakoğlu, 1949'a kadar birlik olan, ondan sonraki 15 senede 49 parçaya bölünen sol üzerine, bir grup arkadaşı ile birlikte solda kim kimdir, ne yapar konulu "49 Fraksiyonu" adıyla bir dizi araştırma yayınlar.

1977'de Aydınlık gazetesinin Ankara Büro Şefi olur.
12 Eylül,
Londra'nın yolunu tutar.
1987'de Milliyet Yazı İşleri Müdürü olarak Türkiye'ye döner.
TRT'de 1989'a kadar iki yıl genel müdür danışmanlığı yapan Çolakoğlu, ardından Asil Nadir'e, Nezih Demirkent'le birlikte bir televizyon şirketi kurar. Nadir iflas edince de, İntermedia adını verdiği kendi yayınevini kurar.

1990'lar. Erol Aksoy'a Show TV ve Cine5'i kurar. Ardından Cavit Çağlar adına kurduğu ve daha sonra Ayhan Şahenk'e geçen NTV'de de onun imzası vardır:

20'ye yakın kurum ve kuruluşa üyeliği bulunan Mehmet Nuri Çolakoğlu 2000 yılında yapılan Bilderberg Toplantısı'na, TÜSİAD eski Başkanı Muharrem Kayhan'la birlikte Türkiye'den katılan iki kişiden biridir.

Nuriye Akman (s. 148)
Hürriyet gazetesindeki röportajları ile ismini duyurdu. Orada yüzlerce röportaj yaptı. 1993 yılında Sabah'a geçti.
1978’de Ankara Üniversitesi İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'nü bitirmesine rağmen ancak 1986'da gazeteciliğe
Başlayabilir.
Milliyet gazetesinin arşiv servisine 'üç kişi alınacak' ilanına başvuranlardan biri de Akman'dır. Milliyet Hizmetinizde adlı serviste masa komşusu Enis Batur'dur.
1995'te boşanacağı Turgut Akman'la evlenip tek çocuğu Eren'e hamile kalınca Milliyet'ten ayrılır. Hürriyet'te bildiğimiz sekreterlik işini yapar.
Ertuğrul Özkök, Hürriyet'in Ankara temsilcisi olduktan sonra onu istihbarat servisinde görevlendirir.
Galatasaraylı olmak, Selanikli olmak ve Nişantaşı'nda oturmak (…) basında yükselmek için bu üç şarttan en azından birini taşımak gerekirdi. Bunun dışında kalanlar yükselirse 'satandart dışı' olarak kabul edilirdi. …pazar sohbetlerini hazırlayan Emin Çölaşan köşesine çekilerek yazar olunca burada bir boşluk oluşur. Haftanın portresi için Akman'ın da bir teklifi olur. Devlet Bakanı Yusuf Özal'la görüşmeyi düşünür. Ortaya keyifli bir yazı çıkmıştır.
"O kadar iyi hazırlanıyorum ki gittiğimde bana söyleyebilecek yeni bir şeyi olmuyor."
Akman'ın dedesi Baha Bey Osmanlı zamanının Rize Kadısı, cumhuriyet döneminin de hâkimidir.

Sedat Sertoğlu (s. 158)
Milliyet'e polis muhabiri olarak girer.
(Babası) İstanbul Üniversitesi Matematik Bölümünü bitiren ve yedi dil bilen Murat Sertoğlu, Babıali'de yazdığı kahramanlık tefrikaları ile ün salmıştır:
Murat Sertoğlu, 1944'de evlenir. Hayatını
Selami İzzet-Nihal Sedes çiftinin kızı Nazan Hanım'la birleştirir.
"Mehmet Rauf annemin dayısı, Tevfik Fikret de benim dayımdı.”
…lise yıllarında iyi bir futbolcudur.
Gündüz Kılıç, ondaki futbolcu yeteneğini fark eder. …onu Galatasaray'ın antrenmanına bile götürür: "O zaman sahası olmadığı için Galatasaray, antrenmanlarını lisenin bahçesinde yapardı. Ben orada Metin, İsfendiyar,
Turgay Şeren ile bayağı antrenmana çıktım."
Aile işin içinde okulu bırakmak olduğu için tekliflere 'hayır' cevabını verir.
1982'nin sonunda Haldun Simavi'nin sahibi olduğu Günaydın'a transfer olur. Sabah'ı çıkaracak o kadro da buradadır.
Zafer Mutlu, Selahattin Duman, Mazlum Göknel, Ahmet Vardar. Sabah çıkmaya başladıktan 8 ay sonra o da Sabah'çı olur.

Hasan Cemal (s. 170)
Hasan Cemal, Osmanlı İmparatorluğu'nu Birinci Dünya Savaşı'na sokan üç paşadan biri Cemal Paşa'nın torunudur.

İttihatçı Cemal Paşa Birinci Dünya Savaşı sonrası yurtdışına kaçar. …ailenin diğer fertleri Almanya'ya gider. 1920'li yılların sonuna doğru Türkiye'ye dönüş yaparlar.
1969'a kadar futbolla içli dışlı olan Cemal, Ankara'nın amatör takımı Bahçeli Gençlik'te oynar.
Siyasal sonda okurken reklamcı olmayı düşündüm. Sonra Almanya'ya gittim. Almanya'da diplomatlığa karar kıldım. …asker sonrası Mülkiye'den arkadaşı Uluç Gürkan'la beraber Doğan Avcıoğlu'nun Devrim adlı haftalık gazetesinde karar kıldığı devrimciliği oynamaya başlar.
1973 sonunda girdiği Cumhuriyet'te muhabirlikten genel yayın müdürlüğüne kadar yükselir.

Umur Talu (s. 180)
Recaizade (bugün Talu) ailesinden Umur Talu, gazeteciliğe babası ve Recaizadeler geçmişini kullanmadan, istemeden girmiş birisi.

Umur Talu, Takvim-i Vekaayi ve Matbaa-yı Amire Müdürü Mehmed Şakir Recai Efendi'nin oğlu ünlü edebiyat adamımız Recaizade Mahmut Ekrem'in üçüncü kuşaktan torunudur.
Aileden Selim Ağa'nın İstanbul'a yerleşip Yeniçeri Ağası olduğu bilinir. Onun oğlu Mehmed Tahir Efendi Galata kadılığı yapmış, onun oğlu Ahmed Nureddin de 'Ser-halifelik'e kadar yükselmiş birisidir. Nureddin'in dört çocuğundan biri Recaizade Mahmud Ekrem'in babası Mehmed Şakir'dir. Şakir Efendi, dönemin köklü ailelerinden Mabeyinci Seyfullah Bey'in kızı olan Rabia Adviye Hanım'la evlenir.

Recaizade Mahmut Ekrem iki kardeştir. Kardeşi Recaizade Celal de yazar olan Ekrem aynı zamanda Mekteb-i Sultani'de de hocalık yapar. Mahmut Ekrem'in ardından Recaizade'lerin temsilcisi Ercüment Ekrem olacaktır.

Gazetecilik geleneği Ercüment Ekrem'in oğlu Muvakkar Bey ve kızı Esin Talu (Çelikkan) aracılığıyla da devam edecektir. Umur Talu'nun da babası olan Muvakkar Ekrem Bey, spor muhabiri olarak başlar gazeteciliğe.

Galasatasaray Lisesi'nde okumasına rağmen Fenerbahçe genç takımında futbol oynar.


Günaydın'ın ekonomi şefi olan Necati Doğru, onu ekonomi eki çıkarmak için gazeteye çağırır. Günaydın'dan sonra, yeni çıkan Güneş'e geçer. Sonrasında iki yıl da Cumhuriyet gazetesinde çalışır. Milliyet'e ekonomi yönetmeni olduğunda yıl 1985'tir. 1992-94 yılları arasında Milliyet'te genel yayın yönetmeni olur.

Şahin Alpay (s. 190)
Benim solculuk dönemim Mülkiye'de 1964-65'te başlayıp 1971'e kadar uzanan dönemdir. Ailesi, Lozan antlaşması uyarınca Türkiye'de yaşayan 1 milyon 200 bin dolayında Rum Ortodoks'a karşılık, Yunanistan'da oturan 400 bin dolayında Müslümanın mübadelesi sonucu Ayvalık'a yerleştirilen, kendi deyişiyle "Avrupalı Türkler'den"dir. Ailenin en çok önem verdiği konulardan biri eğitimdir. Bunun için çocuklarını okutmak amacıyla İstanbul'da bir de ev tutarlar. Şahin de eğitimine Nişantaşı'ndaki 15. İlkokul'da (Daha sonra Nilüfer Hatun İlkokulu) başlar.
İngiliz Erkek Lisesi'ndeki arkadaşları, dikbaşlılığı nedeniyle ona 'dayı' lakabını uygun görür.
Alpay, SBF'nin diplomasi şubesini 1967'de bitirir. Bülent Nuri Esen Alpay'ı Eğitim Fakültesi'ndeki anayasa ve insan hakları kürsüsüne asistan olarak alır:
1971 muhtırası... Genç akademisyen Şahin Alpay da çeşitli sol dergilerde yayımlanan yazılarından dolayı arananlar arasındadır. “…liberal fikirleri benimsemem İsveç'e sığındıktan sonra oldu.”
İsveç'te doktora eğitimine başlar.
1974'teki genel af'tan sonra yurda döner.
Cumhuriyet'in yeni genel yayın müdürü Hasan Cemal'den teklif alır. Cumhuriyet'te kitap sayfası yaparak başlar gazeteciliğe. Erdal İnönü'nün öncülüğüyle kurulan ve kendisinin de kurucuları arasında yer aldığı Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES) direktörü olur. (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı, TESEV'in de kurucu üyesi olan Alpay, Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi'ne de üyedir.)
Ufuk Güldemir Kasım 1994'te Milliyet'e genel yayın yönetmeni olunca, Şahin Alpay'ı da Milliyet'e çağırır.

Leyla Umar (s. 202)
Türkiye'de, birkaç yıl önce Küba lideri Fidel Castro ile görüşen tek kişi olarak getirdiği sesin yanında İdi Amin'le yaptığı ve Time dahil dünya medyasında yer alan haberleriyle de Türkiye'nin yetiştirdiği uluslararası kadın gazetecilerden biri, belki de ilki olmuş birisidir.

Leyla Umar, o zamanlar ıssız bir yer olan Çankaya'ya Atatürk'le beraber yerleşen Mithat Alam'ın (Alam soyadını da Atatürk vermiştir Mithat Bey'e) torunudur.

Umar, 1950 senesinde mühendis Mehmet Ali Ekşigil'le evlenmiş ve Adnan adını verdiği tek çocuğunu dünyaya getirmiştir. Leyla Umar, 1958'de de gazeteci-oyun yazarı Refik Erduran'la ikinci evliliğini yapar.

1955'te, Milliyet gazetesinde: 'İngilizce bilen muhabir aranıyor' diye bir ilan görür. Beyoğlu muhabirliği ile görevlendirir.

1977 Refik Erduran'dan ayrılır. Artık bağımsız gazetecilik yapacaktır. …dünyanın ünlü isimleri ile röportajlar yapar. Haberler GAMMA ve SIPA ajansları sayesinde dünyanın 42 ülkesinde yayınlanır. Ortaköy'de oturduğu evi Idi Amin röportajından edindiği para ile satın almıştır.

Altemur Kılıç (s. 214)
1961'de Gün'ü, 1972'de de komünist akıma karşı koymak amacıyla Devir dergisini çıkardı. Tercüman, Türkiye gibi birçok gazetede yöneticilik görevleri üstlendi. Ama bütün bunlara rağmen adı yıllarca, ya İstiklal Mahkemeleri'nin meşhur üç Ali'sinden biri Kılıç Ali'nin oğlu ya da Beşiktaş'ın ünlü futbolcusu Gündüz Kılıç'ın kardeşi olarak anıldı ve hep bunların gölgesinde kaldı.


1951-52'de askerliğini yaptığı Kore Türk Birliği'nde beraber olduğu askerler daha sonra 27 Mayıs İhtilali'ni yaparlar.

1924'te Ankara'da doğar. Ailenin kökleri Çerkez ve Buharalı. Altemur Kılıç'ın babası 1885'te doğan Asaf Ali'dir. Kılıç'ın babası "İttihat Terakki'ye biraz bulaşır. Teşkilat-ı Mahsusa'da da çalışmış birisidir".
Atatürk Kılıç Ali'yi yanından ayırmaz. Atatürk onun İstiklal Mahkemeleri'ne seçilmesini tavsiye eder, İş Bankası Yönetim Kurulu'na getirir.
1938'de girdiği Robert Kolej'den de 44'te mezun olur,
Aldığı bursla New School For Social Research New York'a gider. 1945'te Tasviri Efkar'da gazeteciliğe başlar. Kazım Taşkent'in maddi desteğiyle ilk Devir'i 1953-54'te çıkarır. 1954'te Washington Büyük Elçiliği'nde basın ataşeliği yapar. 1963'te Türkiye'de televizyon yayıncılığının teknik altyapısını oluşturmakla görevlendirilir. 1980'de emekli olana kadar beş yıl New York Birleşmiş Milletler Daimi Temsilci Yardımcısı sıfatıyla yurtdışında bulunur.
Kızı Ayşegül Hanım, Şişli eski Belediye Başkanı Gülay Atığ'ın eşi Orhan Aslıtürk'le evli idi.

Emine Uşaklıgil (s. 224)
Halid Ziya'nın 'öz' torunu.
Halid Ziya Uşaklıgil ile Atatürk'ün eski eşi Latife Hanım'ın babası Muammer Bey kardeş çocuklarıdır.

Refik Erduran (s. 236)
"Benim için tiyatro yazarlığı esastır."

Kökleri Karamanoğulları Beyliği'ne dayanan Refik Erduran, Hüsamettin Ahmet Bey'in oğludur. Hüsamettin Bey, Ahmet Mithat Efendi'nin yeğeni, Maarifçi Mustafa Refik Bey'in kızı Refika'yla evlenir.


İlk ouyununu Robert Kolej'in son sınıfında iken yazar. 1947 sonbaharında Amerika'daki Cornell Üniversitesi'nde master yapmaya gider. 1949'da alelacele Türkiye'ye döner. Erduran'ın dönüş sebebi Nazım Hikmet'tir. Nazım'ı hapishaneden kurtarmayı düşünür. "Bereket versin Nazım o sırada hapisten çıktı."

Ertem Eğilmez'le beraber, bütün gazete bayilerinde bulunmak üzere Amerikan tipi cep kitapları çıkarırlar. İnce Memed'i ilk kez onlar basar. İş tutar. İyi para kazanırlar.

İhtilalin ardından Milliyet'te başladığı yazılarına 1981 yılına kadar aralıklarla devam eder. "Akşam'da Çetin Altan, Cumhuriyet'te İlhan Selçuk, Milliyet'te de ben. Bizi üç silahşorlar diye adlandırırlardı."

1977'de hayatını birleştirdiği Tülay Hanımla yirmi yıl evli kalan Erduran, ikinci evliliğini gazeteci Leyla Umar'la yapar.

Osman Saffet Arolat (s. 248)
'On korkusuz kadın' adlı sinema filminde Celal Bayar'ı oynamasının yanında Milli Takıma yükselebilecek seviyede atletizm, voleybol oynamış, amatör de olsa futbolla ilgilenmiş. Tiyatro oyunculuğu ve yazarlığı, şairlik, Türkiye İşçi Partisi'nde aktif siyaset, reji asistanlığı ve üniversitede öğrenci liderliği...
Osman Saffet Arolat 1994'ten bu yana Nezih Demirkent'in sahibi olduğu Dünya gazetesinde yayın yönetmenliği yapıyor.

Dedesi Hasan İzzet Paşa, Sarıkamış Harekatı sırasında bölge komutanıdır. Osman Saffet Arolat'ın babası Ali Mümtaz Bey, dönemin önemli şairlerindendir.

Soyadları Cengizhan'ın kabilesinin adı olan Fitnat ile Ali Mümtaz Arolat ailesinin de beş çocukları olur. Hasan İzzet (Sanatçı Metin Arolat'ın babası), ailenin en büyüğü olarak 1925'te doğar. Osman Saffet (1942) dünyaya gelir. Cahit Zarifoğlu ile aynı mahalleyi paylaşır.

1962'de Hıncal Uluç'un Spor Şefi olduğu Öncü gazetesinde atletizm yazıları yazarak gazeteciliğe adım atar.
Öğrenci hareketlerinin de öncülerinden birisi olan Osman Saffet, Türkiye Milli Talebe Komisyonu'nda basın yayın başkanlığı yapar. Ardından Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun İstanbul Sekreterliğinde çalışır. 1966'da Ant dergisinde yazılar yazmaya başlar. Alpay Kabacalı, Yaşar Kemal, İlhami Soysal ve Çetin Altan'ların bulunduğu Ant dergisinde röportaj yazıları yazar. Ant'ın yanında Yeni Ufuklar, Yeni Dergi ve Ortam adlı dergilerde de yazı yazar. 1971'de İçişleri Bakanı Faruk Sükan'ın hazırladığı 38 kişilik 'ülkeyi o günkü duruma getirenler' listesinde Arolat'ın da adı yer alır. 1971 İhtilali ile tutuklanır, 25 yıl ceza alır ve 3 yıl hapis yatar.

1972'de de Amnesty İnternational tarafından dünyada Yılın Fikir Suçlusu Mahkûmu seçilir. 1974'te normal afla değil anayasal afla çıkar hapisten. İsta adlı bir haber ajansı kurar. 1974'te şiir yarışmasında Aziz Nesin'in önünde, Işıl Özgentürk'le beraber birinci olur.

Nezih Demirkent (s. 256)
1969'da sekreter olarak girdiği Hürriyet gazetesinde Genel Müdür ve Genel Yayın Yönetmenliğine kadar yükselen Mehmet Nezih Demirkent, gazeteden ayrılır (1981).

Atilla Dorsay (s. 264)
"Ben İzmir'de doğdum. Karşıyaka'da bahçeli Rum evleri vardı. Ben böyle bahçeli bir evde büyüdüm. İzmir ve Karşıyaka geceleri çok güzeldi o yıllarda. Akşamları bahçelerde toplanır, sazlar çalınır, şarkılar söylenirdi. Ben o hayatı yaşadım. Dolayısıyla çok mutlu bir çocukluğum oldu diyebilirim. Karşıyaka aynı zamanda bir sinemalar kenti idi. Benim sinemasever biri olmamda onun büyük katkısı vardır."
Babası Avni Bey, Yanyalı Müşir Yusuf Alopluzâde'nin oğludur. Dolayısıyla Atilla Dorsay aslen Yanyalı'dır: Dorsay'ın ailesi 1922'deki büyük göç olayından önce, 1910'lu yılların ikinci yarısında Anadolu'ya gelir. Soyadı kanunu çıktığında kendi iddiasına göre 'yüksek soy' anlamına gelen Dorsay adını alır Avni Bey.

 (1957) Galatasaray'dan mezun olur.
27 Mayıs'ı ben de birçok kimse gibi sevinçle karşıladım.

Onun eleştirmenliğe başladığı yıllarda Türk sineması da iyi bir gelişme göstermektedir.

1966'da başlayarak 93 yılına kadar çalıştığı Cumhuriyet'te sadece sinema eleştirmenliğinden kazanamaz hayatını: "27 yıl yazı yazdım Cumhuriyet'te. Fakat Cumhuriyet kadrosuna alınmadım (…) Cumhuriyet'in beni ne kadar sömürdüğünü sonradan fark ettim."

Dorsay geçimini mimarlığın yanında 1990'lara kadar sürdürdüğü tercüman rehberliğinden kazandığı parayla sağlar.

Sinema Yazarları Derneği'nin kurucularından olan Dorsay, bu derneğin başkanlığının yanında Mutfak Dostları Derneği ve Gazeteciler Cemiyeti'nin de üyeleri arasındadır. Evinde 4 bine yakın film ve 2 bini aşkın da çeşitli müziklerle ilgili kasetler içeren arşivi bulunan Atilla Dorsay "aklı başında hiç kimseye sinema yazarlığını meslek olarak seçmesini tavsiye etmemektedir."

Zeynep Atikkan (s. 276)
Çerkez asıllı. Dedeleri arasında sadrazamlar, paşalar oldukça fazla.

Zeynep Atikkan, Hava generali Mehmet Sadettin Paşa ile Arife Tomris (Işık) Hanım'ın ikinci çocuğu olarak 1951 yılında babasının askeri vazife ile İngiltere'de bulunması sebebiyle Londra'da dünyaya gelir.

Zeynep Atikkan'ın babası Sadettin Paşa, tıp tarihinde önemli bir buluşu olan Prof.Dr. Esat Işık'ın Sadi, Sadettin, Dürdane ve Sedat adlı dört çocuğundan ikincisi. Zeynep Atikkan'ın dedesi Esat Işık, Fransa'da tıp eğitimi sırasında ofpermaskop denen göze bakmak için kullanılan bir alet geliştiriyor. Patent alarak alete adını veremiyor ama kendisi daha sonra Ofpermaskop Esat diye anılıyor. Öğrencilik yıllarında siyasi hareketin içine giren Esat Bey, Türkiye'ye dönüyor ve Jön Türkler'le tanışıyor. İttihatçı hareketin içinde yer alıp Milli Komite toplantılarında etkin olan bir kişi olarak çıkıyor. Esat Bey'in hanımı ise gazeteci Hıfzı Topuz'un geçen aylarda yazmış olduğu bir aile tarihi kadar Osmanlı tarihine de değinen ve kitaba da adını veren Meyyale'nin kızı Makbule Hanım. Meyyale Çerkez asıllı. Sarayda yetişmiş ve Nevşehirli Musa Paşa'nın oğlu Vezir Hasan Hilmi Paşa ile evli. Hıfzı Topuz'la Zeynep hanımın anneanneleri kardeş.

Fransa'da Siyasal Bilgiler okur, 1970-73 arası.

...önce dış haberler, ardından da bir yıl içerisinde polis, adliye, sağlık muhabirliği yaparak her gazetecinin geçmesi gereken yolları arşınlar. Ekonomi muhabirliği kendini bulduğu yer olur.

Ömer Üründül (s. 284)
General Rahmi Belgerden'in torunu, Atatürk Barajı'nı inşa eden Ata İnşaat'ın sahibi Sedat Üründül'ün de oğlu olan, 'tarafsız' spor yazarı Ömer Üründül, aslında bir işadamıdır.
…soyadının anlamı oldu. 'Seçilmiş soy' demekmiş.


Ytong'da yönetim kurulu üyeliği bulunan, bir film platosu sahibi olan, Burger King'de yüzde 15 hissesi bulunan Ömer Üründül, 1978-88 yılları arasında, İstanbulspor'da 2-3 haftalığına takımın hocalığını da üstlenir.
Tercüman gazetesi spor müdürü Necip Kapanlı vesilesi ile Üründül spor basınına katılmıştır. Tercüman adına ilk izlediği maç Sarıyer-Sakaryaspor maçıdır: "Maç bittiğinde elimde bir sürü jetonla gazeteyi arayıp maç yazısı yazdırmıştım."

Hakemler büyük takımların aleyhine hata yaptıkları zaman, büyük takımların maçlarına bir daha verilmediklerini bildikleri için fikir olarak bu maçlara çıkarken rahatsız çıkıyorlar.

Orhan Koloğlu (s. 292)
Orhan Koloğlu (aslında Kuloğlu), Türkiye'nin bugüne kadar ihraç ettiği ilk ve tek başbakanın oğlu. 1882'de Libya'da 29 çocuklu bir ailenin çocuğu olan babası Suut Sadullah, 1948-52 yılları arasında Libya'nın daveti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin de izniyle bu ülkede başbakanlık yapar.
Sadullah Bey, Türkiye'ye dönmek üzere iken 1952 yılında Libya'da vefat eder.

Osmanlı tarihi üzerinde yaptığı araştırmalar ona tarihçi kimliğini kazandırır. Bu araştırmaları sonucunda yazdığı 40 kitabın dışında henüz kaleme alınmamış en az yirmi yeni araştırma konusu olabilecek bilgi edinir Koloğlu.

Koloğlu, 1947'de Sulhi Garan'ın Türk Spor adlı gazetesinde spor yazarlığı ile başlar gazetecilik hayatına. Önce futbol yazıları sonrasında sporun her alanında yazılar yazar, muhabirlik yapar. Aziz Nesin, Çetin Altan Vâlâ Nurettin'lerle beraber Akşam'da çalışır.
1964'te Gazetecilik Enstitüsünü bitirir, ardından Strasbourg'da doktora yapar.

1960'ta, Osmanlı'nın son sadrazamı Tevfik Paşa'nın torunu, Ali Nuri Okday'ın kızı ile ilk evliliğini yapan Koloğlu, 1972'de ikinci evliliğini bu sefer bir Alman'la yapar.

Ali İhsan Göğüş (s. 302)
1945'te Gaziantep'te Güney Postası'nın hem başyazarlığını hem de yazı işleri müdürlüğünü üstlenir.
1948'in ortalarında Tan gazetesine girer.
1952'de Falih Rıfkı Atay'ın daveti ile Dünya gazetesine geçer. 1956'da da
Cumhuriyet'te çalışmaya başlar.
1961'de Meclis'e girer. 13 yıl boyunca milletvekilliği ve bakanlık yapar.
1973'ten 76'ya kadar da Kemal Ilıcak'ın Tercüman gazetesine danışmanlık yapar.

Hıfzı Topuz (s. 312)
Meyyale kimdir? Ruslar'dan kaçıp İstanbul'a gelip oradan Saray'a giren bir kişidir. Kızı Ayşe de Saray'da Meyyale ismini alacaktır. Meyyale Abdülaziz'in Yusuf İzzettin adındaki oğluna oyun arkadaşı olarak saraya girer.

1930 yılında Kadıköy'deki Papaz okulunda ilk eğitimine başlar, Galatasaray Lisesi'ne girer. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yazılır.

50 lira aylıkla başlar gazeteciliğe. Akşam Gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne kadar yükselir ve 1958'e kadar çok sevdiği bu mesleğin içinde kalır.

Nizam-ı Cedid kurulurken, Osmanlı devlet erkânı Fransa'dan öğretmen asker getirtecektir. Bir İstanbul hayranı olan Napolyon da İstanbul'a bu amaçla gelmek için aday olur ama bu isteği Fransız İhtilali olunca gerçekleşmez.

Zaman Kitap

2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder