29 Ekim 2025 Çarşamba

Hadislerde Mesken Mahremiyeti – Özet - Notlar

Hatice Şimşek - Hadislerde Mesken Mahremiyeti – Notlar

Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum, 2021

 

Giriş

Tarihî süreç içerisinde yaşanan gelişmeler mahremiyet kavramına duyulan ihtiyaçta farklılıklar meydana getirmiştir.

…her din ve inanç sistemi de kendi değer yargıları üzerinden kavramı anlamlandırmaktadır.

 

Mahremiyet Kavramı

Mahremiyet kavramı, Arapça mahrem kelimesine (-iyyet) eki getirilerek türetilmiş bir sınâî mastardır.

Mahrem kelimesinin kök harfleri ise (h-r-m) harfleridir. Bu üç harfin (harâmun = yasak olmak), (hirmun) ve (hirmânun = yoksun, mahrum bırakmak), (haremun = bir yerin yasak olması) (hurmun = ihram), (hurmetun = saygı, hürmet göstermek) şeklinde altı adet sülasi mastarı vardır.

 

Arapça’dan Farsça’ya ve Osmanlıca’ya geçmiş olan mahrem kelimesi; Farsça’da na-mahrem, “el, yabancı, evlenilmesinde sakınca olmayan” anlamında kullanılmakta, Osmanlıca’da ise; “şeriatın yasak ettiği şey”, “gizli olan, herkese söylenmeyen”, “herkesçe bilinmemesi icap eden”3 şeklinde tanımlanmaktadır.

 

Batı dillerinde "privacy" (gizlilik) ve "intimacy" (yakınlık) kelimeleriyle karşılanmaktadır.

 

Mahrem olanın sınırlarının çizilmesinde içerisinde yaşanılan kültürel algı belirleyici olmaktadır.

Batı kültürlerinde mahremiyet algısı dokunulmazlık üzerine kurulurken; Doğu kültürlerinde mahremiyet algısı görünmezlik üzerine inşa edilmektedir.

 

İslâmî terminolojide zarûrât-ı diniyye denilen ve korunan beş temel esas vardır. Bunlar; din, can, akıl, mal ve ırzdır.

 

Kur’ân-ı Kerim’de ve hadislerde özel hayat ve özel hayatın gizliliğine dair hususi bir tabir bulunmamaktadır.

 

Tesettür emri: Mahremiyete dair ilk algı, yeryüzünde insanlığın başladığı süreç olarak değerlendirilen Hz. Âdem ile Havva’nın yasak meyveyi yemesine kadar götürülmektedir. Hz. Âdem ve Havva’nın, mahrem yerleri açılınca herhangi bir uyarı olmadan hemen avretlerini örtme çabaları insanda hayâ duygusunun fıtrî olduğunu, çıplaklığın ve vücudun bazı yerlerini göstermenin fıtrata aykırılığını kanıtlarken, Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdükten sonra cesedini ne yapacağını bilememe telaşı ve bunun bir kargayla ona öğretilmesi, bedenin hayatta iken hem de öldükten sonra örtülmesini işaret etmekte ve böylece bedeni, mahrem saymaktadır.

 

Kişi bedenini örttüğü gibi muhatapları da bakışlarını korumakla yükümlü tutulmaktadır[r1] .

 

İzin emri: Kur’an’da kişilerin başkasının evine ve özel yaşam alanlarına izinsiz bakmaları ve girmeleri yasaklanmaktadır.

 

Tecessüs yasağı: tecessüs ifadesi zanla birlikte ele alınmıştır. Çünkü tecessüs, kendisinden sakındırılan sû-i zannın bir sonucudur. Nitekim kişi, zannının doğruluğunu-yanlışlığını, gizlice tahkik etmeye çalışır ve neticede kişi, gizlice bilgi toplama yoluna girer ve insanların kusurlarına, gizli saklı hallerine muttali olur.

Tecessüs bazen konuşmalara kulak kabartmak şeklinde de olabilir. Tecessüsün bu şekli “tehassüs” olarak isimlendirilmektedir.

 

Tarım toplumundan sanayi ve bilgi toplumuna geçişle birlikte mahremiyet algısı kolektif yapıdan bireysel yapıya evrilmiştir.

Beden, Mekân ve Bilgi Mahremiyeti

 

Hadislerde Mesken Mahremiyeti

Mesken Arapça bir kelime olup kök harfleri (s-k-n)’dir. Mesken kelimesi durmak, sakin, huzurlu olmak, sükûn bulmak, oturmak, ikamet etmek gibi anlamlara gelen süknâ veya seken kökünden türetilmiş ism-i zaman, ism-i mekân ve mimli mastar vezninde bir kelimedir. Sükûn bir şeyin hareket ettikten sonra durması, hareketin sona erdiği hal olduğuna göre; mesken de kendisiyle sükûn bulunan mekân, konaklama ve geceleme yeri demektir.

 

Modern apartman yaşamı, bitişik nizam ve "açık mutfak" gibi mimarî unsurlar görsel ve işitsel mahremiyeti zayıflatmıştır.

 

Peygamber ev sahibi olmayı teşvik etmiş, ancak gösteriş amaçlı binaları yererek ihtiyaca uygun genişlikte evleri önermiştir.

"Bilin ki, zaruri olmayan her bina, sahibine bir vebaldir"

 

İbn Haldun, Mukaddime’ de şehirleri kurarken, güzel havası olan, temiz, sulu, otlaklara ve tarım alanlarına yakın, yüksek yerlerin tercih edilmesini tavsiye etmektedir.

 

İslam şehir modelinde cami merkezdedir; yolların genişliği ve çıkmaz sokaklar mahremiyeti korumak üzere tasarlanmıştır.

Kûfe’yi kuran Sa‘d b. Ebî Vakkâs (r.a)’ın şehiri planlarken öncelikle caminin yerini tayin ettiği sonra bir okçuya dört yandan oklar attırarak evleri, okların isabet ettiği yerlerin gerisine yaptırdığı bilinmektedir.

 

Geniş bir mesken, salih bir komşu, rahat bir binek kişinin saadetindendir.

 

Âdemoğlunun bedbahtlığı üç şeydendir: “Kötü eş, kötü ev ve kötü binek.

 

Allah’a ve ahiret gününe inanan misafirine caizesini yerine getirsin.” Sahabeler: “Ey Allah ’ın Rasûlü! Misafirin caizesi nedir?” dediler O da şöyle buyurdu: “Misafiri bir gün bir gece ağırlamaktır. Misafirlik üç gündür. Bundan sonrası da ona sadakadır.

 

Tesettür ayeti inip, kadınların ihtiyaç gidermek için dışarı çıkmaları mahremiyet açısından uygun olmayınca evlere helalar yapıldı.

 

Mesken Dokunulmazlığı: Hiç kimsenin konutuna izinsiz girilemez; bu, dinî bir haktır.

 

İsti’zân İlkesi: Bir eve girmeden önce üç kez izin istemek ve selam vermek zorunludur.

 

Sonuç

Evin / beden ve bilgi mahremiyetiyle de ilişkisi vardır.

 

…kent yaşamı ve teknolojik imkânlara bağlı olarak yaşanan ihlallerin ve yozlaşmanın önüne geçilmesinde dinin bu husustaki bakış açısını evlerimizde, aile ortamımızdan başlayarak topluma yerleştirmeye çalışmak…

Mahremiyet, bir canlının derisi gibidir; hem dış dünyayla sınırını belirler hem de içindeki yaşamsal organları (özel hayatı) korur. Deri zedelendiğinde canlı savunmasız kaldığı gibi, mesken mahremiyeti zedelendiğinde de aile ve toplumun huzuru tehlikeye girer.

22.12.2025 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder