Marc Auge - Yok-Yerler - Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş - Notlar
Mütercim: Turhan Ilgaz, Daimon Yayınları, 2016
Kitap, Augé'nin temel kavramları olan "yer" ve
"yok-yer" arasındaki ayrımı, özellikle modernleşme ve küreselleşmenin
getirdiği "üstmodernlik" bağlamında inceler. Geleneksel
"yer"in kimlik, ilişkisellik ve tarihsellik gibi antropolojik
vasıflara sahip olmasına karşın; havaalanları, otobanlar ve hipermarketler gibi
yok-yerlerin geçici kullanım, anonimlik ve yersizleşme yarattığı vurgulanır.
Antropolojiden Mimarlığa Melez Düşüncenin İmkânları: Yer ve Yok-yer
Kavramları Üzerine
Günümüzde yer kavramı üzerine düşünce üretmek, tamamlayıcısı
kabul edilen yok-yer kavramına referans vermeden artık mümkün değildir.
…yer kavramını tanımlamak, anlamak, onun üzerine ve onun
aracılığıyla düşünce üretmek için onun yalnızca fiziksel boyutunu analiz etmek
yeterli değildir. Zihinsel, sezgisel, algısal, deneyime bağlı pratikleri de
dahil eden bakış açıları geliştirmek önemlidir.
Yerin en çok tartışılan vasfı kimlik oluşturmasıdır. Bağlama
göre tekrar tekrar kurulabilen kimlik, kendimizi konumlandırdığımız geçici bir
platformdur, ama kalıcı bir şekle büründürülmeye çok müsaittir. Kimliğin
oluşumunda farklılık temel bir rol oynar, çünkü kimlik ancak başka kimliklerle
olumsuzluk ilişkisi içinde kurulabilir.
Birileri doğdukları, yaşadıkları yerle gurur duyup oralı,
oraya ait, oranın kimliğine sahip olmayı yüceltebilirler. Ancak aynı zamanda
bu, başkalarının o yere ait olamayacaklarının söylenmesine ve dışlanmasına
neden olabilir. Bu nedenle yer kavramı hâlâ siyasetçilerin retoriğinin önemli
bir parçası olmaya devam etmektedir.
“Yer” konusu Batı düşüncesinin temelini oluşturan antik
Yunan filozoflarının metinlerinde ayrıntılı olarak işlenir. Daha bu öncül
metinlerde, yerin ölçülebilir ve ölçülemez nitelikleri arasındaki ikilik
belirir. Platon’un metinlerinde bu ikilik, topos ve chöra kavramlarıyla ifade
bulur. Platon’un incelikli ve soyut tanımına karşın Aristoteles’in “boş bir
kap” metaforu fizik dünyayla ilişkilidir.
Aristoteles, Fizik’de yerin yalnızca olan bir şey değil,
aynı zamanda bir kuvve olduğunu vurgular. Yer, hayranlık uyandırıcı bir güce
sahiptir. Yer, bir kap gibi düşünülebilir, nesneler onsuz olamaz
Casey de, Aristoteles’e referans vererek benzer bir
tanımlama yapmaktadır: [Yer] kendinden başka hiçbir şey tarafından
kuşatılamayacak olmasının sağladığı güçle, bir eşiktir ve var olan her şeyin
durumudur... Olmak, yerde olmaktır.
Heidegger / yer kavramı üzerine düşünürken insan deneyiminin
mahiyeti üzerine yoğunlaşır.
Heidegger’e göre insanlar dünya üzerinde yer bulma
çabalarını inşa eylemiyle fiziksel hale getirirler. İnşa etmek ile ikamet etmek
yer üzerinde bütünleşirler. İkamet etmek insan varoluşunun ana koşullarından
biridir. Heidegger’e göre, bina, insanın varoluşunu konumlandırır.
Sahipleri binayı kendi ihtiyaçlarına göre inşa eder ve
zamanla ikamet etme biçimlerine göre yeniden düzenlerler. Bir bina yerin ve
ikamet edenlerin özelliklerine göre inşa edilir, içinde bulunduğu fiziksel ve
beşeri topografyayla şekillenir: “İnşa etmiş” olduğumuz için ikamet etmiyoruz,
ikamet ettikçe inşa ettik ve inşa ediyoruz, yani ikamet edenleriz ve olduğumuz
gibiyiz.
Heidegger yer kavramını varsayımsal bir köprü örneği
üzerinden açıklar.
Köprü, yalnızca bir kıyıdan diğerine geçmek için inşa edilen
bir yapı değildir.
…köprü orada durmak için önce bir yer tutmaz, aksine bir yer
ancak köprü sayesinde meydana gelir.” Norberg-Schulz’a göre Heidegger şunu
kastetmektedir: Köprü, mevcut çevredeki potansiyel anlamları bir araya
toplayarak, konumlandığı alanı, yer haline dönüştürür.
Norberg-Schulz / ona göre mimarlık “yerin ruhunun görünür
hale getirilmesi”dir. / Genius Loci adlı kitabında yerin ruhunun kavranmasını
sağlayacak üç önemli değerin “anlam, kimlik ve tarih” olduğunu
söylemektedir." (Auge de, daha sonra, başka bir disiplinin ekseninden
bakarak benzer değerlere dikkat çekecektir. Ona göre, antropolojik “yer” üç ana
vasfa sahiptir: Kimlikleyicilik, ilişkisellik ve tarihsellik.)
İletişim ve bilgi teknolojilerinin inanılmaz bir hızda
yenilendiği, esnek üretim ya da post-fordizm olarak nitelenen yeni bir üretim
tarzına geçildiği, tüketimin çok önemli bir etkinlik olduğu bir dönemden
geçiliyor.
Mimarlık teorisyenleri, bu karmaşık yapıya yanıt olarak
“Üstmodernlik” gibi kavramlar kullanmaktadır.
Auge üstmodernlik kavramını, mekânsal ve zamansal aşırılığın
mantığını tasvir etmek için kullanır: “Karmaşıklık ve çelişkilerini göz ardı
etmeden üstmodernlik fikrini kavramayı mümkün kılan üç aşırılık figürü vardır:
Olayların aşırı bolluğu, mekânların aşırı bolluğu, göndermelerin
bireyselleşmesi”.
Olayların aşırı bolluğu, tarihin hızlanmasına ve
enformasyondaki aşırı bolluğa tekabül eder.
Mekânların aşırılığı ise ölçek değişikliklerinde, imgesel
atıfların çoğalmasında ve ulaşım hızının artmasında ifadesini bulur. Bu süreç,
sosyolojik ‘yer’ kavramına karşı, yok-yerlerin
çoğalmasına neden olmuştur.
Bir alanın antropolojik anlamda “yer” haline gelebilmesi
için, orada insanlar arasında tekrarlanan karşılaşmaların olması ve oranın
karmaşık bağlantılar yoluyla zihnimizde kurulması gerekir.
…modernleşme ile tasarlanış ve kullanılış biçimleriyle
mimari ürünlerin yersizleştiği, nesnel ihtiyaçları karşılasa da “yere ait olma
hissini” uyandırmadığı görülür. Bu durumu tanımlamak için “geçiş mekânları”,
“hiç-mekân” ve “yok-yer” gibi kavramlar türetilmiştir.
Yok-yer kavramı, bireyin geleneksel ilişkilerden kopuşuyla
oluşan yersizlik duygusunu en iyi anlatan kavramdır.
Augé’ye göre yok-yerler, insanların ve malların
hızlandırılmış dolaşımı için zorunlu mekânlardır: ekspres yollar, köprülü
kavşaklar, hava alanları olabildikleri kadar taşıma araçlarının kendilerdir...
ya da büyük alışveriş merkezleridir.
Hilton veya Starbucks gibi aşinalık hissi vermek üzere
tasarlanan zincirler, fiziksel olarak yerden bağımsız oldukları için
yok-yerlerdir ve mekânsal aynılık sunarlar.
Auge’ye göre, yok-yerlerde, kimliğiniz size anonimliğinizi
garanti eder: “Bir havalimanında 50.000 kişi olabilir; ancak bir- birleriyle
hiçbir ilişki geliştirmek zorunda değildirler.
Yok-yerler, Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş
Antropoloji, her zaman, bura ve şimdi ile ilgilidir.
Antropolojik araştırma öteki sorununu şimdiki zamanda ele
alır. Öteki sorunu, fırsat düştüğünde karşılaştığı bir tema değildir; onun
yegâne entelektüel nesnesidir, farklı araştırma alanlarının ondan başlayarak
tanımlanmasını sağlar.
Üstmodernliği vasıflandırmaya çalışırken kullandığımız
aşırılığın üç fıgürü-olay- sal aşırıbolluk, mekânsal aşırıbolluk, göndermelerin
bireyselleşmesi - üstmodernlik fikrini, onun karmaşıklıklarını ve çelişkilerini
göz ardı etmeden, ama aynı zamanda onu, izlerini ortaya çıkarmaktan,
yalıttıklarını sınıflandırmaktan ve arşivlerini düzenlemekten başkaca yapacak
bir şeyimizin bulunmadığı yitirilmiş bir modernliğin aşılamaz ufku olarak da
görmeden kavramaya imkân vermektedir.
Yer, onu sahiplenenler tarafından bir buluştur (invenire).
“Antropolojik yer” / Bu yerlerin en azından üç ortak vasfı
vardır. Kimlikleyici, ilişkisel ve tarihsel görünme talebindedirler (böyle
görünmeleri talep edilir).
Jean- Pierre Vernant, Mythe et pensee chez les Grecs
[Yunanlılarda Mitos ve Düşünce] adlı kitabında, Hestia/Hermes çiftinde,
Hestia’nm, evin ortasında yer alan dairesel ocağı, kendi üstüne kapanmış olan
grubun kapalı mekânını ve bir bakıma, kendi kendisiyle ilişkisini
simgelediğini; oysa eşiğin ve kapının, ama aynı zamanda da kavşakların ve kent
girişlerinin tanrısı olan Hermes’in, devinimi ve başkalarıyla ilişkiyi temsil
ettiğini gayet iyi ortaya koymaktadır. Kimlik ve ilişki, klasik olarak
antropolojik araştırmaya konu olan bütün mekânsal düzenlemelerin içinde yer
alırlar.
Anıt (monument), zamanda sürekliliğin elle tutulur ifadesi
olup, kuşakların devamlılığını düşünmeye imkân verir.
Yok-yerler, ulaşım araçlarını, havalimanlarını, otel
zincirlerini ve dağıtımın büyük yüzeylerini toplamak suretiyle ölçülebilen bir
ölçüştür.
Gezginin mekânı, yok-yerin arketipidir.
Yok-yerler, metinler, talimatlar ve mesajlar aracılığıyla
tanımlanır; bunlar genellikle öğütleyici, yasaklayıcı veya bilgilendiricidir (sağ
şeridi izleyin, sigara içmek yasaktır)
Yok-yerin mekânı ne tekil kimlik ne de ilişki, ama yalnızlık
ve benzeşim yaratır.
Yok-yer, ütopyanın zıttıdır: Varolmakta ve hiçbir organik
toplumu barındırmamaktadır.
Uluslararası uçuş sırasında Suudi Arabistan üzerinden
geçerken, hostes bu geçiş süresince uçakta alkol alınmasına izin
verilmeyeceğini duyurur. Toprağın mekâna müdahalesine böylece işaret edilmiş
olmaktadır. Toprak = toplum = ulus = kültür =din: Antropolojik yerin denklemi
yeniden ve gizlice mekâna kaydedilmektedir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder