1 Ekim 2025 Çarşamba

Marc Auge - Yok-Yerler - Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş - Notlar

Marc Auge - Yok-Yerler - Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş - Notlar

Mütercim: Turhan Ilgaz, Daimon Yayınları, 2016

 


Kitap, Augé'nin temel kavramları olan "yer" ve "yok-yer" arasındaki ayrımı, özellikle modernleşme ve küreselleşmenin getirdiği "üstmodernlik" bağlamında inceler. Geleneksel "yer"in kimlik, ilişkisellik ve tarihsellik gibi antropolojik vasıflara sahip olmasına karşın; havaalanları, otobanlar ve hipermarketler gibi yok-yerlerin geçici kullanım, anonimlik ve yersizleşme yarattığı vurgulanır.

 

Antropolojiden Mimarlığa Melez Düşüncenin İmkânları: Yer ve Yok-yer Kavramları Üzerine

Günümüzde yer kavramı üzerine düşünce üretmek, tamamlayıcısı kabul edilen yok-yer kavramına referans vermeden artık mümkün değildir.

…yer kavramını tanımlamak, anlamak, onun üzerine ve onun aracılığıyla düşünce üretmek için onun yalnızca fiziksel boyutunu analiz etmek yeterli değildir. Zihinsel, sezgisel, algısal, deneyime bağlı pratikleri de dahil eden bakış açıları geliştirmek önemlidir.

 

Yerin en çok tartışılan vasfı kimlik oluşturmasıdır. Bağlama göre tekrar tekrar kurulabilen kimlik, kendimizi konumlandırdığımız geçici bir platformdur, ama kalıcı bir şekle büründürülmeye çok müsaittir. Kimliğin oluşumunda farklılık temel bir rol oynar, çünkü kimlik ancak başka kimliklerle olumsuzluk ilişkisi içinde kurulabilir.

Birileri doğdukları, yaşadıkları yerle gurur duyup oralı, oraya ait, oranın kimliğine sahip olmayı yüceltebilirler. Ancak aynı zamanda bu, başkalarının o yere ait olamayacaklarının söylenmesine ve dışlanmasına neden olabilir. Bu nedenle yer kavramı hâlâ siyasetçilerin retoriğinin önemli bir parçası olmaya devam etmektedir.

 

“Yer” konusu Batı düşüncesinin temelini oluşturan antik Yunan filozoflarının metinlerinde ayrıntılı olarak işlenir. Daha bu öncül metinlerde, yerin ölçülebilir ve ölçülemez nitelikleri arasındaki ikilik belirir. Platon’un metinlerinde bu ikilik, topos ve chöra kavramlarıyla ifade bulur. Platon’un incelikli ve soyut tanımına karşın Aristoteles’in “boş bir kap” metaforu fizik dünyayla ilişkilidir.

 

Aristoteles, Fizik’de yerin yalnızca olan bir şey değil, aynı zamanda bir kuvve olduğunu vurgular. Yer, hayranlık uyandırıcı bir güce sahiptir. Yer, bir kap gibi düşünülebilir, nesneler onsuz olamaz

Casey de, Aristoteles’e referans vererek benzer bir tanımlama yapmaktadır: [Yer] kendinden başka hiçbir şey tarafından kuşatılamayacak olmasının sağladığı güçle, bir eşiktir ve var olan her şeyin durumudur... Olmak, yerde olmaktır.

 

Heidegger / yer kavramı üzerine düşünürken insan deneyiminin mahiyeti üzerine yoğunlaşır.

Heidegger’e göre insanlar dünya üzerinde yer bulma çabalarını inşa eylemiyle fiziksel hale getirirler. İnşa etmek ile ikamet etmek yer üzerinde bütünleşirler. İkamet etmek insan varoluşunun ana koşullarından biridir. Heidegger’e göre, bina, insanın varoluşunu konumlandırır.

Sahipleri binayı kendi ihtiyaçlarına göre inşa eder ve zamanla ikamet etme biçimlerine göre yeniden düzenlerler. Bir bina yerin ve ikamet edenlerin özelliklerine göre inşa edilir, içinde bulunduğu fiziksel ve beşeri topografyayla şekillenir: “İnşa etmiş” olduğumuz için ikamet etmiyoruz, ikamet ettikçe inşa ettik ve inşa ediyoruz, yani ikamet edenleriz ve olduğumuz gibiyiz.

 

Heidegger yer kavramını varsayımsal bir köprü örneği üzerinden açıklar.

Köprü, yalnızca bir kıyıdan diğerine geçmek için inşa edilen bir yapı değildir.

…köprü orada durmak için önce bir yer tutmaz, aksine bir yer ancak köprü sayesinde meydana gelir.” Norberg-Schulz’a göre Heidegger şunu kastetmektedir: Köprü, mevcut çevredeki potansiyel anlamları bir araya toplayarak, konumlandığı alanı, yer haline dönüştürür.

 

Norberg-Schulz / ona göre mimarlık “yerin ruhunun görünür hale getirilmesi”dir. / Genius Loci adlı kitabında yerin ruhunun kavranmasını sağlayacak üç önemli değerin “anlam, kimlik ve tarih” olduğunu söylemektedir." (Auge de, daha sonra, başka bir disiplinin ekseninden bakarak benzer değerlere dikkat çekecektir. Ona göre, antropolojik “yer” üç ana vasfa sahiptir: Kimlikleyicilik, ilişkisellik ve tarihsellik.)

 

İletişim ve bilgi teknolojilerinin inanılmaz bir hızda yenilendiği, esnek üretim ya da post-fordizm olarak nitelenen yeni bir üretim tarzına geçildiği, tüketimin çok önemli bir etkinlik olduğu bir dönemden geçiliyor.

Mimarlık teorisyenleri, bu karmaşık yapıya yanıt olarak “Üstmodernlik” gibi kavramlar kullanmaktadır.

 

Auge üstmodernlik kavramını, mekânsal ve zamansal aşırılığın mantığını tasvir etmek için kullanır: “Karmaşıklık ve çelişkilerini göz ardı etmeden üstmodernlik fikrini kavramayı mümkün kılan üç aşırılık figürü vardır: Olayların aşırı bolluğu, mekânların aşırı bolluğu, göndermelerin bireyselleşmesi”.

 

Olayların aşırı bolluğu, tarihin hızlanmasına ve enformasyondaki aşırı bolluğa tekabül eder.

Mekânların aşırılığı ise ölçek değişikliklerinde, imgesel atıfların çoğalmasında ve ulaşım hızının artmasında ifadesini bulur. Bu süreç, sosyolojik ‘yer’ kavramına karşı, yok-yerlerin çoğalmasına neden olmuştur.

 

Bir alanın antropolojik anlamda “yer” haline gelebilmesi için, orada insanlar arasında tekrarlanan karşılaşmaların olması ve oranın karmaşık bağlantılar yoluyla zihnimizde kurulması gerekir.

 

…modernleşme ile tasarlanış ve kullanılış biçimleriyle mimari ürünlerin yersizleştiği, nesnel ihtiyaçları karşılasa da “yere ait olma hissini” uyandırmadığı görülür. Bu durumu tanımlamak için “geçiş mekânları”, “hiç-mekân” ve “yok-yer” gibi kavramlar türetilmiştir.

 

Yok-yer kavramı, bireyin geleneksel ilişkilerden kopuşuyla oluşan yersizlik duygusunu en iyi anlatan kavramdır.

Augé’ye göre yok-yerler, insanların ve malların hızlandırılmış dolaşımı için zorunlu mekânlardır: ekspres yollar, köprülü kavşaklar, hava alanları olabildikleri kadar taşıma araçlarının kendilerdir... ya da büyük alışveriş merkezleridir.

 

Hilton veya Starbucks gibi aşinalık hissi vermek üzere tasarlanan zincirler, fiziksel olarak yerden bağımsız oldukları için yok-yerlerdir ve mekânsal aynılık sunarlar.

 

Auge’ye göre, yok-yerlerde, kimliğiniz size anonimliğinizi garanti eder: “Bir havalimanında 50.000 kişi olabilir; ancak bir- birleriyle hiçbir ilişki geliştirmek zorunda değildirler.

 

Yok-yerler, Üstmodernliğin Antropolojisine Giriş

Antropoloji, her zaman, bura ve şimdi ile ilgilidir.

 

Antropolojik araştırma öteki sorununu şimdiki zamanda ele alır. Öteki sorunu, fırsat düştüğünde karşılaştığı bir tema değildir; onun yegâne entelektüel nesnesidir, farklı araştırma alanlarının ondan başlayarak tanımlanmasını sağlar.

 

Üstmodernliği vasıflandırmaya çalışırken kullandığımız aşırılığın üç fıgürü-olay- sal aşırıbolluk, mekânsal aşırıbolluk, göndermelerin bireyselleşmesi - üstmodernlik fikrini, onun karmaşıklıklarını ve çelişkilerini göz ardı etmeden, ama aynı zamanda onu, izlerini ortaya çıkarmaktan, yalıttıklarını sınıflandırmaktan ve arşivlerini düzenlemekten başkaca yapacak bir şeyimizin bulunmadığı yitirilmiş bir modernliğin aşılamaz ufku olarak da görmeden kavramaya imkân vermektedir.

 

Yer, onu sahiplenenler tarafından bir buluştur (invenire).

 

“Antropolojik yer” / Bu yerlerin en azından üç ortak vasfı vardır. Kimlikleyici, ilişkisel ve tarihsel görünme talebindedirler (böyle görünmeleri talep edilir).

 

Jean- Pierre Vernant, Mythe et pensee chez les Grecs [Yunanlılarda Mitos ve Düşünce] adlı kitabında, Hestia/Hermes çiftinde, Hestia’nm, evin ortasında yer alan dairesel ocağı, kendi üstüne kapanmış olan grubun kapalı mekânını ve bir bakıma, kendi kendisiyle ilişkisini simgelediğini; oysa eşiğin ve kapının, ama aynı zamanda da kavşakların ve kent girişlerinin tanrısı olan Hermes’in, devinimi ve başkalarıyla ilişkiyi temsil ettiğini gayet iyi ortaya koymaktadır. Kimlik ve ilişki, klasik olarak antropolojik araştırmaya konu olan bütün mekânsal düzenlemelerin içinde yer alırlar.

 

Anıt (monument), zamanda sürekliliğin elle tutulur ifadesi olup, kuşakların devamlılığını düşünmeye imkân verir.

 

Yok-yerler, ulaşım araçlarını, havalimanlarını, otel zincirlerini ve dağıtımın büyük yüzeylerini toplamak suretiyle ölçülebilen bir ölçüştür.

 

Gezginin mekânı, yok-yerin arketipidir.

 

Yok-yerler, metinler, talimatlar ve mesajlar aracılığıyla tanımlanır; bunlar genellikle öğütleyici, yasaklayıcı veya bilgilendiricidir (sağ şeridi izleyin, sigara içmek yasaktır)

 

Yok-yerin mekânı ne tekil kimlik ne de ilişki, ama yalnızlık ve benzeşim yaratır.

 

Yok-yer, ütopyanın zıttıdır: Varolmakta ve hiçbir organik toplumu barındırmamaktadır.

 

Uluslararası uçuş sırasında Suudi Arabistan üzerinden geçerken, hostes bu geçiş süresince uçakta alkol alınmasına izin verilmeyeceğini duyurur. Toprağın mekâna müdahalesine böylece işaret edilmiş olmaktadır. Toprak = toplum = ulus = kültür =din: Antropolojik yerin denklemi yeniden ve gizlice mekâna kaydedilmektedir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder