4 Nisan 2014 Cuma

Elias Canetti - Ölüm Üzerine

Elias Canetti - Ölüm Üzerine


l5 Şubat l942
…insanın ölüme karşı savunulması üzerine düşüncelerimi toparlamak istiyorum.

Sen oynayıp duruyorsun, babansa öldü!

Babam öldüğünde yedi yaşındaydım, o ise otuz birinde bile değildi.

“Kültür,” onu destekleyenlerin kibirlerinden oluşmuştur. O, ölümden uzaklaştıran tehlikeli bir aşk iksiridir. Kültürün en saf ifadesi, alet, ziynet, yiyecek, resim, heykeller, dualar, her şeyin boş yere etrafta durduğu ve ölünün hayatta olmadığı bir Mısır mezarıdır. (s. 20)

Tanrıların ölmesi, ölümü daha arsız yapar.

Çevremde gittikçe daha az insan bulundurmalıyım ki, kayıplarıyla acı çekmeyeyim.

En iyi nedenlerle de olsa ölümün acıların tümünü artırdığını bildiği sürece kim kalkıp da ölümü düşünmeye cesaret edebilir? (s. 29)

Öleceğimizi bildiğimiz için kötü olmak zorundayız. Ne zaman öleceğimizi bilsek daha da kötü olurduk. (s. 31)

Değerini ve beklentilerini hep hissettiğimiz bir hayattan yüz çevirmek imkânsız olmaktadır. Ama değeri ve beklentisi bizimkilerden daha az olmayan öteki yaratıkların ölümünden yararlanarak yaşamak da imkânsızdır. (s. 37)

Bir ölünün geri gelmesi için tüm yaşayanları feda etme ye hazırdır. Ama işte ancak o zaman anlar ölümün onu tümüyle yok ettiğini ve hiç doğmamış olmanın daha iyi olduğunu. (s. 42)

Schopenhauer'ı üç şeyle baştan çıkarmıştır ölüm: Babasının emeklilik maaşıyla, annesine olan nefretiyle ve Hintlilerin felsefesiyle. Profesör olmadığı için kendisinin baştan çıkarılmasının imkânsız olduğuna inanır. Kabul etmez ki en ağır suç, en düzeltilmesi imkânsız rüşvet, ölüm aracılığıyla olandır.
Bu konuda yararlı bir muhalif değildir. Kendisine karşı söylenecek şeylerin daha iyisi Hintlilere karşı söylenebilir. (s. 53)

Daha çok sevmek mümkün olsa? Bir ölüyü daha çok sevgiyle hayata döndürmek? Şimdiye kadar hiç kimse yeterince sevmedi mi?
Solon, oğlunun ölümüne ağlarken biri ona “Bununla eline bir şey geçmez” dediğinde, cevabı şu olmuş: “Asıl buna, elime bir şey geçmeyeceğine ağlıyorum.” (s. 54)

Eşsiz olmak kadar korkunç hiçbir şey ·yoktur; ah şu hayatta kalanlar, hepsi nasıl da aldanıyorlar! (s. 58)

Benim meselem onun imkânsız olan yok edilişi değil. Benim meselem ölümün uzaklaştırılarak cezalandırılması. (s. 60)

Ölümün ne olduğunu açıkça anlamadığım sürece yaşamamışım demektir. (s. 61)

Dr. Haşiya’nın Hiroşima Güncesi
Hiroşima’nın erimiş insan yüzleri, körlerin susuzluğu.

Doktor Mişihiko Haşiya’nın Güncesi, Atom bombasının atıldığı 6 Ağustos’tan 30 Eylül 1945 tarihine dek, Hiroşima’nın 56 gününü kapsıyor.
Japon edebiyatının bir eseri gibi yazılmış: Titizlik, incelik ve sorumluluk onun özellikleri. (s. 69)

Hiroşima tam anlamıyla insanlar tarafından planlanıp uygulanmış bir yok etme örneğidir. “Doğa”nın bir rolü yoktur burada. (s. 71)

O, ölülere saygısını asla kaybetmez ve bu saygının başkalarında kayboluşuna karşı dehşet duyar. (s. 73)

Bombanın atılışından on gün sonra gelen teslimiyet haberinin etkisi bir o kadar ağır olmuştur. (s. 74)

Nietzsche’ye onu bekleyen ölümsüzlükten dolayı acıyorum.

Ölümü geciktiren bir gülümseme… (s. 80)

Ölüm olduğu sürece alçakgönüllülük imkânsızdır. (s. 83)

Dil oyunlarında ölüm yok olur. (s. 95)

Zamana ayak uydurmaktan daha korkunç ne olabilir? Daha öldürücü nedir?

Adını unuttuğu dostu için yaş döktü. (s. 101)

Ölümsüzlükleri için en çok dert edinenler, iktidar sahipleri. O zaman insana, kendisi için istediklerinden dolayı utanmak kalıyor. (s. 111)

Artık şikâyet etmemek için ölüyor. (s. 112)

Hayatta kalan kimse kendinden sorumlu olduğu gibi ötekilerden de sorumlu olur. (s. 120)

Über den Tod
Türkçeleştiren: Gürsel Aytaç
Payel Yayınları

Haziran 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder