Paul Ricoeur – Edebi Eleştiri ve Felsefi Hermeneutiğin Bir
Problemi Olarak Yazmak
Yazmada gerçekleşen şey (…) söylenenin söyleyişten ayrılması
olayıdır.
Şu halde sözlü mesajı, cümledeki olay ve anlamın diyalektik
birliği oluşturmaktadır.
Yazma, sözlü mesaj durumunu yok olmaktan kurtarabilmektedir.
Konuşan kişi Dasein’ın gerçek anlamı olan “şurada-oluş”
anlamında oradadır, varolmaktadır. Bunun bir sonucu olarak (…) konuşanın neyi
kastettiğini anlamak ile onun sözlü mesajının anlamını kavramak aynı şey olmaktadır.
Metnin semantik özerkliği, olay-anlam ilişkisini daha
karmaşık bir hale getirir ve bu anlamda onun diyalektik bir ilişki olduğunu
ortaya koyar.
Maddesel bir destek olarak yazıya geçirme…
Bir metni anlamak
Dünya-olmayan’dan (Unwelt) bir dünya (Welt) çıkarıp
oluşturan tüm anlamlandırmaları, durumumuzun yüklemleri arasına-ilave olarak
dâhil etmektir.
Heidegger şöyle der: Bir mesajda ilk olarak anladığımız şey,
diğer bir kişi değil, bir projedir, yani yeni bir dünyada varolma tarzının ana
hatlarıdır.
İkon oluş, gerçekliğin yeniden yazılmasıdır. Kelimenin
sınırlı anlamında yazma da, belli bir ikon oluş durumudur. Sözlü mesajın yazıya
geçirilmesi, dünyanın ikinci bir nüshası ya da uyarlamasının yapılmasıdır;
uyarlama ise bir tekrar değil, bir başkalaşımdır.
İçselleştirme ile metni yazarından koparıp ayıran semantik
özerkliğin tamamlayıcı karşı kutbunu kastediyorum. İçselleştirmek yabancı olanı
kendinin yapmaktır.
Uzaklaşma, niceliksel bir fenomen değildir; o kültürel
yabancılaşmanın üstesinden gelmek için harcadığımız çaba, ilgi ve ihtiyacımızın
dinamik olan tamamlayıcı karşı kutbudur.
Yazma ile okuma arasındaki ilişki, uzaklaşma ve
içselleştirme diyalektiği arka planı üzerine yerleştirildiğinde en temel
anlamına kavuşur. (s. 177-195)
Türkçeleştiren: Ramazan Ertürk
Doğu Batı: Edebiyat Üstüne
Sayı 22, Nisan 2003
Doğu Batı Yayınları
Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder