Sermet Sami Uysal – Eşlerine Göre
Ediplerimiz
Reşat Nuri vaktiyle hocalık yaptığı lisede, sınıfının en güzel kızına
karşı derin bir yürek ürpertileri duymuştu… Neşvet adındaki genç kız da
hocasına âşıktı. Fakat bu aşk, ancak bir hocaya duyulan hayranlıktan
kaynaklanıyordu.
Reşat Nuri, bütün cesaretini toplayarak genç kıza evlenme
teklif eder. Fakat aldığı cevap hiç de umduğu gibi değildir: “dünyada en çok
sevdiğim, en çok hayranı olduğum hocam, kocam olamaz!” ve Reşat Nuri, daha
sonra aynı sınıftan, yine çok güzel bir genç kız olan Hadiye Hanımla hayatını
birleştirir.
Neşvet Hanım, Akşam Güneşi romanının kendisinin ilhamıyla
yazıldığını da söylemişti. (s. 19)
Tanşu Bleda (Reşat Nuri’nin kızı)
Reşat Nuri, başından geçen bir olayı anlatırken o kadar
hareketli ve hararetli anlatıyor ki âdeta o anı yeniden yaşıyor… (s. 40)
Çalıkuşu’nda esas vak’a tamamıyla hayali bir fantezidir. Ama
içindeki detaylar ve tipler gerçek. Mesela Maarif’teki sağır Sami Bey, Süleyman
Nasip’tir. (s. 41)
Bütün hayatı okuyup yazmakla geçti. Bilhassa Fransız
edebiyatı ile çok alâkası vardır.
…ufak marangozluk işleri, elektrik tamiri filan gibi şeylere
eli yatkındır.
…canı istediği zaman gayet spesiyal yemekler pişirir ve
bununla âdeta dinlenir. (s. 42)
Refik Halit
Annesi Kırım hanları sülalesi Giray’lardan Nefise Ruhsar
Hanımdır.
Eşi Nihal Karay
Kendisi (…) …babam Mahir Sait’in arkadaşı olduğundan ara
sıra bize gelirdi. “Kız az daha büyü, seni alacağım!” derdi. Ben de bu şakasını
sahi sanıp kendisine kaçtım! (s. 50)
2000 Yılın Sevgilisi’nde gayet ahlaklı bir kız var. O,
eşimdir. Sonra Anahtar’daki aile kadını da eşimden mülhemdir.
…bu romanım (Nilgün) gazetede tefrika edilmeye başlanınca,
okuyucu öyle tuttu ki, yazı işleri müdürü, “aman elden geldiğince uzat” diye
âdeta yalvardı.
(Refik Halit, eşinden söz ediyor) Babasının anne tarafı da
Yanyalı, Arnavut; oradan da Mehmet Akif’le akrabalık var. (s. 52)
…güzel yemeklerden zevk alır. Sonra içinde kadın bulunan
meclislerde sohbetten hoşlanır. (s. 54)
Platonik aşk marazi bir şeydir.
Sıhhatli bir insanın platonik aşkı tatması imkânsızdır. (s.
55)
S.S. “Bir insanda aradığınız ilk vasıf?
R.H. “Sevimlilik.”
…en çok tesiri altında kaldığınız kimse?
Ziya Gökalp
Gorki ve Maupassant benim üstadlarımdır. Turgenyev’i de
severim. Tabiat tasvirini Pierre Loti’den aldım. (s. 57)
1889 yılının 15 Martında Beylerbeyi’nde dünyaya geldim. (s.
58)
Peyami Safa
Servet-i Fünûn dönemi şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur.
Nebahat Peyami Safa’ya sormaya baladım:
…ilk izleniminiz?
Çok ciddi idi. İnsana âdeta korku veriyordu. Tanıştığımızdan
iki üç ay sonra nişanlandık. 1938’de de evlendik. (s. 67)
…eserlerinin pek çoğunda kendisi mevcuttur.
Peyami’nin romanlarındaki ikinci derecedeki tiplerin çoğu
tanıdığımız kimselerdir.
P.S. “…teknik bakımdan da romanda yaşanmışın değeri,
düşünülmüşün değerinden çok daha aşağıdır; çünkü yaşanmış, gerçekleşmiş bir tek
ihtimalin zaruri ifadesi olduğu halde, tahayyül edilmiş kısımlar sayısız
imkânlardan birisinin tercihidir. (…) bir sandalyeyi düşünmek, görmekten daha
reeldir.
Yani sanatkâr için hayal, hakikatten daha hakikidir. (s. 68)
Bir pasajı kırk defa yazdığı olmuştur.
…en beğendiğiniz romanı?
Matmazel Noralya’nın Koltuğu
Proust’u sever ve okur.
…batıl itikat yoktur. Bugünün batıl itikatları, yarının
hakikatleridir.
Duanın ölüyü bile dirilteceğine inanırım. (s. 72)
Faruk Nafiz Çamlıbel
Hazine-i Hassa başmüfettişi Süleyman Nazif Bey’in oğludur.
Eşi, Azize Çamlıbel
Şiirler zaten hadiseler ve tesadüflerin mahsulü olduğundan
ben onlarda varım.
Gezmeyi ve bilhassa vapur seyahatini çok sever.
On beş, yirmi senedir, dedi, devam eden serbest vezin
tamamen başıboş olduğu halde şairlerin hepsi aynı sesi veriyor. Birçok değerler
mazbut vezinle daha iyi olurdu. Onlar da serbest vezinde eridiler. Nasıl bir
nizama girecekler bilemiyorum. Aslında kendilerine kıyıyorlar…
Yahya Kemal, Mehmet Akif’ten sonra, şairin mevkiini
yükseltmek için hiçbir şey yapılmadı. (s. 93)
Ercüment Ekrem Talu
Recaizade Mahmut Ekrem’in oğlu.
Cumhurbaşkanlığı başkâtipliği görevindeyken,
Latife Hanım, kocasının Ercüment Ekrem’e gösterdiği
yakınlığı (…) kıskanır, Ercüment Ekrem’i iğnelemekten sanki zevk alır…
Fakat bir gün Latife Hanım, yaptığı şakayla tahammül mülkünü
yıkınca, Ercüment Ekrem’in de suratı asılır.
Latife Hanım: “Latife yaptım” deyince,
Ercüment Ekrem: “Latife latif gerek!” diye cevap verir.
Ercüment Ekrem ertesi gün gazetelerde “sıhhi sebeplerden
dolayı vazifesinden ayrıldığı” haberini okur! (s. 108)
Nurullah Ataç
Eşi, Leman Hanım
N. A. “Ben ne Allah’a inanırım ne de Müslümanım.”
S.S. “Eşiniz en çok neyi sever?”
L.H. “Kavgayı!”
Hoşlanmadığı şey?
Temizlik.
…sevdiğim şeylerden biri de yatakta makine ile yazı
yazmaktır.
Hammer mütercimi olan babam da yatakta oturup kamış kalemle
yazı yazardı. (s. 119)
Abdülhak Hamit’le Namık Kemal’de şiir yoktur.
Şiirden anlamak Mehmet Akif’in şair olmadığını anlamakla
başlar. (s. 120)
İnönü’ye büyük sevgim ve muhabbetim vardır.
Falih Rıfkı Atay
Servet-i Fünûn dergisinde ilk şiir ve yazıları yayımlandı.
Suriye’de Cemal Paşa’nın özel kâtipliğini yaptı.
1952’de Bedii Faik’le Dünya gazetesini kurup ölünceye kadar
başyazarlığını yaptı.
Eşi, Mehruba Hanım
…evlenmenize birisi çok engel olmaya çalışmış.
Evet, Atatürk. O, kendisine yakın olanların katiyen
evlenmelerini istemezdi. (s. 133)
…konuşurken fikrinin aksini iddia edenlere kızar… Onları
ikna etmeye çalışır.
Yusuf Ziya Ortaç
Musevi okulunda eğitim gördü.
Hüviyetini saklayan insanlardan korkulmaz.
Orhan Kemal Öğütçü
1920-1923 arası milletvekilliği yapmış olan avukat
Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu.
Babası, Ahali gazetesi ile yönetime muhalefetini sürdürünce
aile Suriye’ye kaçmak zorunda kalınca Orhan Kemal de orta sonda okulu bıraktı.
Çukurova’daki çetin hayatı yakından yaşadı.
Askerliğini yaparken tutuklanarak Kayseri cezaevine konuldu.
Nazım Hikmet’le Bursa cezaevindeyken tanıştı. Onun
tavsiyesine uyarak şiir yazmayı bırakıp hikâye ve romana yöneldi.
Eşim Nuriye, vaktiyle bir iplik fabrikasında birlikte
çalışıyorduk.
Cemile romanı hemen hemen kendisidir.
İncinin Hikâyeleri, kızım Yıldız’dan mülhemdir. Oradaki ana
baba da biziz. (s. 168)
Kemal Sülker bana Orhan Kemal ismini verdi.
Sanat her şeyden evvel cemiyet için, cemiyetin hayrı için
bir vasıtadır.
S.S. “Eserlerinizden en çok beğendikleriniz?”
O.K. “Bereketli Topraklar Üzerinde ve Vukuat Var
…yirmi iki yirmi üç yaşlarında iken, iktisadi şartların
baskısında hiçbir çıkış yolu bulamayarak intihar etmek istemiştim ve kendimi
bıçakla ağır surette yaralamıştım. (s. 173)
Oktay Rıfat
TDK’nın ilk başkanlığını yapan Samih Rıfat gibi aydın bir
babanın oğlu.
Amcası Ali Rıza Çağatay, dayısı Ali Fuat Cebesoy, kuzeni
Nazım Hikmet, kendisi aynı zamanda Mehmet Ali Aybar’ın kardeşinin torunu.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar doğru dürüst edebiyat
hareketi olduğuna kani değilim. Bu devirlerdekiler, ikinci derecedeki Avrupa
şairlerinin ve muharrirlerinin tesiri altında kalmışlardır. (s. 184)
Sanat, içtimai vazifesi olan bir mesaidir.
Ziya Osman Saba
Eşi Rezzan Saba: “Bebek” hikâyesinin kahramanı oğlum Osman.
“Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi”nin kahramanı bizzat kendisi.”
Sanatkârın her şeyden evvel hür olarak çalışması
taraftarıyım. Sanat, cemiyet için de olabilir. Fakat cemiyet için de yaparken
yine güzellik unutulmamalıdır. (s. 272)
Reşat Enis Aygen
İşçilerin yaşamını ve gasp edilen haklarını, toplumdaki
çarpıklıkları romanlarına bütün çıplaklığıyla dile getirir.
Ruşen Eşref Ünaydın
Öğrencisi olduğu Tevfik Fikret’e ve sanatına karşı duyduğu
hayranlığı, Fikret’le ilgili eserlerinde, hatta Rübab-ı Şikeste” sahibini
peygamberlik mertebesine çıkararak uzun uzun anlattı. (s. 337)
L&M Yayınları
Ağustos 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder