Sencer Divitçioğlu – Ortaçağ Türk
Toplumları Hakkında
Nasıl Bir Tarih?
Tarih, ilk elde, günümüzde yaşayan tarihçinin geçmişte
yaşamış olan başkasını okuyarak yaptığı bir bilimdir. (s. 13)
Tarihçi incelediği başkasıyla zaman içinde, yani artsüremli;
antropolog, incelediği başkasıyla mekân içinde, yani eşsüremli
mesafeleştiğinden, metodolojik açıdan bu iki bilim dalı birbirini tamamlar.
…doğa bilimlerinde yasalar egemenken, toplum bilimlerinde
yorumlar geçerlidir.
Kabaca bu demektir ki, doğa bilimlerinde gelecek için asla
belirsizlik, toplum bilimlerinde geçmiş için asla belirlilik hali söz konusu
olamaz. (s. 14)
Nasıl Bir Tarih?
Osmanlı Toplumunun
Kuruluş Sürecini Açıklama Yolunda Kullanılacak Bir Model
Tarihin antropolojiyle öğür olabilmesi şundan dolayı
mümkündür: tarih, araştırmacıya göre araştırmacıdan zamanla uzaklaşmış
toplumlarla ilgili olarak (artsürem), antropoloji gene araştırmacıya göre ondan
mekânla uzaklaşmış toplumlarla ilgili olarak (eşsürem) yapılan çalışmalardır.
(s. 37)
Vanbery’ye göre19. yüzyılın ikinci yarısında Türkmen boyları
kesili uruk yapısı gösterip, türelere ayrılıyorlardı.
Bundan dolayı, tireler arasında sosyal farklılık ortaya
çıkmaz. (s. 40)
Risaletü’l İslam’da
İktisat
Risaletü’l İslam adlı kitapta iktisadi meslekler zikredilmiş,
mesleklerin sıral bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
Yazar, Risaletü’l İslam’ı Yakup Bey bin Yahşı’ya ithaf
etmiştir. (s. 43)
Eser Yakup Bey’e 1342 yılından sonra ithaf edilmiş
olmalıdır.
“Bilgil kim kesb ve
kazanç mertebeler üzerindedir.
Kesbin yeğreği ve
helalrağı gazilikten sonra gelen kâfir malıdır.
Andan sonra
bezirgânlıktan gelen maldur ve andan sonra ekincilikten gelen maldur ve dahı
san’atdan gelen maldur.” (s. 44)
Risaletü’l İslam yazarı bu örgütü (Ahileri) hor görüp,
esnafı iktisadi mesleklerin en alt sırasına yerleştirmiştir.
(Bunun nedeni) fütüvvet ilkelerinden kaynaklanan düşük bir
üretim ve iktisadi işlevinden çavdırılmış bir esnaf örgütü imgesi… Sanırım bu
durum, onların iktisadi kesimler arasında en alt sıraya itilmelerine neden
olmuştur. (s. 47)
Savaş kesiminin ticaret, tarım ve zanaat kesimlerini
peşinden sürüklediği önermesi Risaletü’l İslam yazarının, örtgün ya da açgın
bir biçimde, iktisadi faaliyetlerde devlete öncelik tanımasına yol açar. (s.
51)
Batı Çoğulcu Devleti versus
Osmanlı Bütüncül Devleti (14-15. Yüzyıllar)
14-15. yüzyıllar (…) hem iki yüzyıldır feodal üretim tarzını
arkalarında bırakan Fransız ve İngiliz toplumlarının yeni bir devlet yapısına
geçmesini hazırlayan bir dönemdir, hem de Osmanlı toplumunun Selçuklu’dan
aktardığı devlet aygıtını kendi toplumuna uyarlamaya çalıştığı bir dönemdir.
Geç ortaçağ Fransız ve İngiliz toplumlarında (…) üç meslek
ya da zümre vardır; Din adamları (Oratori), soylu savaşçılar (Bellatori),
köylüler ya da halk (Laborati). (…) bu üç zümreye Fransızlar trois ordes (ya da
trois états), İngilizler three estates derler. Türkçesi üçlü zümredir.
Üçlü zümre teriminin ilk kullanılışı 9. yüzyılda başlıyor.
İngiltere’de Wessex Kralı Alfred, Latinceden çevrilen bir kitabı okurken
sayfalarından birine şu notu derkenar etmiş “Hıristiyan toplumu üç direk
üzerinde oturur: oratori, bellatori ve laborati.” (s. 58)
Osmanlı yerel yönetimleri merkezi yönetimin küçük bir
kopyası gibi kurulmuştur.
Osmanlı toplumunda devlet, divan-ı hümayun ile reaya
arasında siyasal temas kuramadığı gibi, taşra yönetimi dahi bu teması
sağlayamamıştır. Bundan dolayı (…) reayanın tepkisi daima yansız kalmıştır. (s.
66)
Eylemin Fransa’da ve İngiltere’de işbirlikçi, Osmanlı
toplumunda ise işbirliksiz (çünkü, reaya zümresi kolektif eyleme katılamaz) bir
ortamda gelişmesi, merkez, ve yerel meclislerin, Fransız ve İngiliz
toplumlarında “üçlü zümreden seçilmişler meclisi”ni yaratırken, Osmanlı
toplumunda, “sultanın gölgesi altında oluşan ilmiye-seyfiye koalisyonundan atananlar
meclisi”ni meydana getirmiştir. (s. 67)
Oyun Teorisi Bağlamında
Celali İsyanları (1596-1611)
Devlet
16. yüzyılın ilk yarısında başlayan reaya çiftbozanı ve
tımarlı sipahi ile kapıkulu zümreleri arasında ortaya çıkan ciddi ihtilaflara
ne taraflı ne de tarafsız kalarak, onların softa ve levent adları altında
ateşli silahlarla pusatlanıp, çatışmayı kanlı bir ayaklanmaya (eşkıyalık olarak
alınız) dönüştürmesine göz yummuştur. (s. 71)
Selçuklu ve Osmanlı
Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon
Karluklardan
Karahanlılara
766 yılında Taraz ve Balasagun (Kuz Ordu) ellerine geçti
(Karlukların).
Satuk Buğra Han’ı Müslüman yapan (…) belki de oğlu Nasr b.
Nur’dur.
Satuk Buğra Han, yüzyılın ilk on yılında, Maverahünnehir’de
İslam’a karşı bütün şiddetiyle savaşan amcası Oğulcak’a rağmen 940’larda
İslam’ı seçti. Müslüman adı Abdülkerim’i aldı. (s. 106)
Kün Togdı
Kün – Gün – Güneş
Büyük dinlerde tanrıların gözü olarak değerlendirilir. Sürya
adındaki güneş, Ahura Mazda’nın gözüdür. Yunanlılar’da Helios, Zeus’un gözüdür.
(s. 111)
Bilge’nin adı öğdülmüş “övülmüş” demektir. Öğdülmiş “ukuş”u
temsil ettiğine göre, asıl övülen akıldır.
Yusuf’a göre ukuş ve bilgi, erdemli olmanın iki şartıdır.
(2329)
Kara karnı todsa tili
başsarır
Basa tutmassa bek özi
erk sürer
Halkın karnı doysa, dili başkaldırır
Baskı altında tutmazsa bey, erke özenir.
Kutadgu Bilig
Kök Türk devlet / toplum yapısı şu elemanlardan oluşur
Kağan / han: Egemenlik hakkının temsilcisidir.
Kengeş / bürokrasi:
Ak budun / kara budun
Dış sömürü / iç sömürü: göçebe yerleşik kümeler. (s. 138)
Karahanlılar’da
Akrabalık Yapısı Üzerine
10 yüzyıllara Karlıklardaki akrabalık yapısı hakkında
elimizde bulunan biricik denebilecek belge Ebu Dülef’den geliyor.
“Karlukların kadınları güzel ve iffetsizdir. Karılarını çok
az kıskanırlar. Onların reisinin karısı, kızı veya kız kardeşi yabancı bir
kafile gelince kafilenin yanına gider. Hoşuna giden bir adam görürse onu evine
götürür ve ihsanda bulunur; misafir eder.
Misafir evde kaldıkça kadının kocası karısına yaklaşmaz.” (s.
153)
DLT’de soy ilişkileri bağlamında ata tarafı akrabalar
üzerinde hiç durulmamış, buna karşılık, ananın erkek kardeşi dayı / togay ile kız kardeşi / küküy (teyze) ve onun oğlu çıkan zikredilmiştir. (s. 165)
Kök Türk sıhriyet ilişkileri
Yurç / kayınbirader
Keling / gelin
Küdegü / güveyi
Konuşan kadın / tüngür
Konuşan erkek / er – koca
Yenge / ağabeyin karısı
Yezne / ablanın kocası
Baldız
Namiza / bacanak
Yotuz / karı / eş
Kadın / kayın (s. 168)
Kapitalizm Öncesi Üretim
Tarzları (Göçebe Üretim Tarzı)
Yapı Kredi Yayınları
Nisan 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder