John Fowles - Aristos
Dünyamızda felsefenin filozoflara,
toplumbilimin toplumbilimcilere ve ölümün de ölülere bırakılması gerektiği
yolunda çok yaygın bir görüş vardır. Sanırım bu, zamanımızın büyük
sapkınlıklarından –ve tiranlıklarından- biridir. (s. 10)
Herakleitos, insanlığı, ahlaki ve
entelektüel bir elite ve bir de düşünmeyen, uyuşan bir kitle –hoi polloi-
çoğunluk, olarak ikiye bölünmüş görüyordu. (s. 11)
…tarih özellikle de 20. yüzyılda toplumun
yaşamını, sürekli olarak azınlık ile çoğunluk arasında, onlar ile biz arasında
bir çatışma olduğunu göstermektedir. Koleksiyoncu’daki amacım bu çatışmanın
sonuçlarından bazılarını, bir mesel aracılığıyla çözümlemeye girişmekti.
(Miranda) …ölmemiş olsaydı, daha iyi biri,
insanlığın acilen ihtiyaç duyduğu türden biri olabilirdi. (s. 12)
Clegg’deki edimsel kötülük Miranda’daki
gizil iyiliği alt etti.
Çoğunluk eğitilip (…) …aşağılık olmak
duygusundan ve azınlık eğitilip (…) biyolojik üstünlüğün bir varoluş durumu
olduğu görüşünden kurtulmadıkça (…) daha doğru ve daha mutlu bir dünyaya hiçbir
zaman varamayacağız. (s. 13)
(Yüzyılımız) …büyük bir hesaplaşmaya doğru
gidiyor ve 1989’a, 1984’den daha büyük bir felaket önsezisiyle baksak iyi
ederiz. (s. 15)
Ben önce bir şairim ve sonra bir bilim
adamı. Bu, yaşamöyküsel bir gerçek, bir erdem değil. (s. 17)
Yasa ve kaos
…bu iki ilke sonsuz bir çatışma
içindedirler. Bu çatışma varoluştur. (s. 18)
Maddenin biçimleri sonludur ama madde
sonsuzdur. Biçim bir ölüm hükmüdür. (s. 19)
Bütünün hiç gözdesi yoktur.
İyi yöneticiler herkesi eşit biçimde ve
adilane yönetmelidir. Ancak hiçbir yönetim edimi, biri dışında, bütün farklı
durumlarında, herkes için adil olamaz. (s. 24)
Hiçliğe doğru sürekli inşa ederiz.
Biz istemek üzere tasarımlanmışızdır:
İsteyecek hiçbir şey olmazsa, rüzgârsız bir dünyadaki rüzgâr değirmenleri gibi
oluruz. (s. 25)
Bir Anka kuşu sonsuzluğu; ya da sonsuz bir
genişleme. Hangisi olursa olsun astrofizikçiler şimdi Herakleitos’un tahmin
ettiği şeyi biliyorlar: güneşler ısınarak sonunda kendi gezegenler sistemini
yok ederler. Pencereden dışarıya bakın: gördüğünüz her şey ateş ile ateş
arasındaki geçiş halinde donmuş ateştir. Kentler, denklemler, sevgiler,
manzaralar… Hepsi de hidrojen kazanına doğru koşuyorlar. (s. 27)
Tanrı nedir diye sormak sonsuzluk ne zaman
başlar ve biter diye sormak kadar boştur. (s. 29)
Madde olmaksızın zamanın kendisi
bilinmezdir ve sonsuzluk varolamaz. (s. 31)
Zaman maddenin bir işlevidir ve madde bu
yüzden sonsuzluğu gerçek kılan saattir. (s. 32)
Bizler, maddenin bir biçimi olduğumuz için
olumsalızdır. (s. 33)
Rastlantı ve sonsuzluk içinde yaşıyorum.
…varolmanın, rastlantı içinde yaşamam
gerektiğini ama bütünün rastlantı içinde olmadığının anlamak olduğunu
kavrıyorum. Bunu görmek ve bilmek bilinçli olmaktır, kabul etmek insan
olmaktır. (s. 36)
(hoşnutsuzlukların hepsinin) …mutluluğun
yeşerdiği toprağı sağladıklarını savunuyorum. (s. 37)
Eşitsizlik insanı sürekli olarak zalimce
ezdiği için ölümden sonra yaşam fikri insanın aklından hiç çıkmamıştır. (Bu
fikir) …bütün dürüst insanların adalet duygularına hitap eder. (s. 39)
Ölümün işlevi yaşama gerilim katmaktır.
Haz ölümün bir ürünüdür; ondan kaçış
değildir.
Eğer ölümden sonra bir yaşam olduğu
kanıtlansaydı, yaşam telafi edilemez ölçüde bozulurdu. Amacını yitirirdi ve
intihar bir erdem olurdu. Olası tek cennet, içinde bir zamanlar varolduğumu
bilemeyeceğim cennettir. (s. 41)
…kapasitemizin sona erdiği her yerde
ölürüz.
Zaman ölümün eti kemiğidir. (s. 43)
Ölüm daha mutlak göründükçe yaşam daha
otantik olur. (s. 44)
Patlayıcı madde taşıyan bir kamyon sürücüsü
arabasını tuğla yüklü bir kamyon sürücüsünden daha dikkatli kullanır. (s. 46)
Mutlu bir dünyada bütün kaygılar oyun
olurdu. Kaygı acıya neden olan bir eksikliktir.
Kaygılar, gerçek yaşamımızdaki kutup ile
sürmüş olmayı hayal ettiğimiz yaşamdaki karşı kutup arasındaki gerilimlerdir.
(s. 51)
Yaşamda sahip olduğum tek kesinlik bir gün
öleceğimdir.
(Rastlantı) …eşitlikçi değildir.
…yasa ve adalet gibi terimlere kayıtsızdır.
(s. 53)
Yirminci yüzyılın mutlu adamı paraya sahip
olan adamdır.
Yirminci yüzyıl denklemi: ben = sen
Yirminci yüzyılın haset olgusu ben sende
azım. (s. 55)
Fizikçilerin bir karşı-madde postulatını
ortaya atmaları gibi biz de insan psikesinde bir karşı-egonun varolabilme
olasılığını düşünmeliyiz. Bu, nemo’dur.
Cinsel tatmin ve güvenlik arzuları özgül
olarak insani arzular bile değildir, hemen hemen bütün canlı madde tarafından
paylaşılırlar. Ancak nemo özgül olarak insani bir psişik güçtür. (s. 59)
Nemo, bir inanın kendi boşunalığının ve
geçiciliğinin duygusudur; göreceliğinin, bağıllığının, gücül hiçliğinin
duygusudur. (s. 60)
Hiç kimse bir kimse için olmak istemez.
Bütün edimlerimiz kısmen yüreğimizin derinliğinde hissettiğimiz boşluğu
doldurmak ya da maskelemek için tasarlanır. (s. 61)
Hayvanlarda bizim kazandığımız şey eksiktir
ama biz onların hâlâ sahip olduklarını yitirdik. Onları insani niteliklerinden
ötürü değil, tersine masumlukları için sevmemiz gerekir. (s. 75)
Mutluluk, hayatta kalma araçlarına sahip
olmaktır.
Mutluluk temelde yaşamı tam olduğu gibi
uzatma arzusudur, hasetse değiştirmek. Mutluluk, bu yüzden evrimsel açıdan,
ilerlemenin önündeki başlıca engeldir ve haset de onun başlıca kaynağıdır. (s.
76)
Bireyin varoluşunun dışına atıldığı ya da
atıldığını hissettiği bir dünyada nedensiz edimlerin belli bir çekicilik
kazanması son derece doğaldır. Ancak bu, dünyanın varolduğu biçimiyle
suçlanmasıdır, nedensiz edimin doğrulanması ya da özgür istencin bir kanıtı
değildir. (s. 84)
Bütün çatallanan yollar kavşakları
düşlerler, insanlarda olduğu gibi atomlarda da, karmaşıklaşma enerji kaybına
yol açar. (s. 86)
Şiddet, muhalefet edilen yanı güçlendirir,
tutku onu yumuşatır. Bir şeye karşı tutkuyla fikirler ileri sürmek ona tutku
verir. (s. 89)
Düşman mezarlarında dökülen gözyaşları (…)
yuvasız kalmış enerjimize ağlarız.
İster iyi isterse kötü olmaları niyet
edilmiş olsun, bütün eylemler, zaman geçtikçe birbirleriyle öylesine kapsamlı
bir biçimde iç içe girer ki sonuç olarak onların görece iyiliği ya da kötülüğü
tümüyle ortadan kaybolur. (s. 92)
Eğer iyi sonuçta kötünün içinde ve kötü de
iyinin içinde kayboluyorsa, o zaman bu, insanlığın değil, maddenin var
kalmasını sağlamak içindir. (s. 93)
Genellikle hiçbir şey yapmamak genellikle
iyilik yapmaktan daha iyidir. (s. 94)
Karşıt önermeler (…) muhalefet ettikleri
önermelere yaşam ve anlam katarlar. (s. 101)
Şeylerin başkalığının bilinci…
Gerilim, çatışan duyguların, fikirlerin,
arzuların ve olayların birey üzerindeki etkisidir. (s. 105)
Temel gerilim haz ile acı arasındadır ve
haz ile acının işlediği üç başlıca alan, iyi-kötü, güzellik-çirkinlik ve
güvenlik-güvensizlik ile oluşan yardımcı gerilimlerdir. (s. 106)
İnsanda hayatta kalmanın gereklerinin yol
açtığı (…) rutin olandan derin ve arketipsel bir nefret vardır. Haz güçlü bir
biçimde beklenmedik olanla ve taze, önceden deneyimlenmemiş güzellikle
birleştirilir. (s. 108)
…Bu resim güzeldir, çünkü benimdir,
Şey kendinde şey değil, benim şeyim olur.
Deneyim mülkiyete boyun eğer. (s. 109)
Biz bakir güzelliği ele geçirmeye can
atarız ama onu yaşar yaşamaz da, bakir güzellik (…) can sıkıntısına dönüşür.
İlerlemek zorundayız. Arzunun tatmini yeni bir arzunun yaratılmasıdır. (s. 110)
Su içmek gereklidir, ama kirlenmiş su içmek
gerekli olmamalıdır. (s. 112)
Tutku ancak bir şekilde kontrol edilebilir;
hazlarından özveride bulunarak.
Ölümden sonra yaşam fikrine inancın
azalmasıyla ve buna koşut eşitlik talebinin artmasıyla, insanın bütün eğilimi
ölümden ve onun geldiği yaştan uzak durmaktır. (s. 114)
Ben-sen tutkudur, biz-onlar uyumdur.
Benmerkezci sözcüğüne sahibiz; bizmerkezci sözcüğünü icat etmenin zamanıdır.
(s. 116)
Hangi ad altında olursa olsun hazcılık,
Epikürosçuluk, beat felsefesi, lamacılık yenilmişlerin bir başvuru çaresidir.
(s. 134-135)
Toplum, servet eşitsizliği olmaksızın ve
servet eşitsizliği de din olmaksızın varolamaz.
…sosyalizmin hem amaçlarını hem de
güçlüklerini hayranlık verici bir biçimde ortaya koyuyor.
…önceki dinlere bütün düşmanlığına karşın,
sosyalizmin kendisi bir dindir. (s. 138)
…maddi refah (…) psikolojik huzursuzluğa
yol açar.
Rastlantı açlığı ve eğlence açlığı (s. 140)
…insana geleceğe bakması emredilirse, o
şimdiye bakar. Eğer ona Tanrı’ya tapınması emredilirse o insana tapınır. Eğer
ona devlete hizmet etmesi emredilirse o kendine hizmet eder. (s. 143-144)
…son yüzyılın en yönlendirici saplantısı (…)
paradır. (s. 147)
19. ve 20. yüzyılların anahtar felsefesi
kesinlikle yaratıcılık olmuştur.
Varolma değil, sahip olma zamanımızı yönetir.
Hiçbir şey servetten daha fazla
farklılaştırmaz; hiçbir şey yoksulluktan daha fazla benzer kılmaz. İşte bu
yüzden hepimiz zengin olmak isteriz. Farklı olmak isteriz. (s. 148-149)
Bir zamanlar insan (…) yaratabileceğine
inanıyordu; şimdi (…) bedelini ödemesi gerektiğine inanıyor. (s. 152)
Hiçbir şeye mal olmayan hazlar hiçbir şey
etmezmiş gibi görünür olmaktadırlar. Bir zamanlar iyi edimlerimizin bizi
cennete götüreceğine inanırdık; şimdiyse satın aldığımız şeylerin ve
harcamalarımızın cennet olduğuna inanıyoruz. (s. 153)
Ticaretin amacı her zaman olası her hazzı
pazarlamak ve olabildiğince çok kişiye satmak olmuştur. (s. 154)
Kapitalist toplumun kâbusu işsizlikti,
sibernetik toplumunun kâbusu istihdam olacak. (s. 156)
Hiçbir zaman sona ermeyecek olan tek iş
bilginin takibi ve ifade edilmesidir.
Geleceğin devleti sanayi devleti
olmayacaktır.
Bu devlet, üniversite devleti olmalıdır ve
üniversitenin eski anlamında olmalıdır; içinde bilgi elde etmek için sonsuz
fırsatların olduğu (…) hazzın parasallaşmadığı bir devlet.
…boş zaman yozlaşmaya ya da savaşa yol
açar. (s. 157)
Otomasyon gibi daha ucuz üretim
yöntemlerini bulma şehveti, sonunda şehvetin kendisini ortadan kaldırır. Ödülün
ardında koşuyoruz, ödülü elde ediyoruz ve sonra gerçek ödülün her zaman bundan
sonraki ödül olduğunu keşfediyoruz. Tıpkı satın alma hazzında olabileceği gibi,
otomasyon kendi içinde bir erek gibi görünebilir, ama bu sahte erekler kendi
içlerinde bizi, yalnızca onların erek olmadıklarını görebildiğimiz yere
götürür. (s. 158)
Bilimsel olarak birbirimiz hakkında daha
çok şey biliyoruz, ancak uzaklaşan galaksiler gibi, her birimiz daha yalnız
daha uzak… (s. 166)
Eğitim sistemimiz iki hedefe yönlendirilmiştir
servet elde etmek (…) geçimini sağlamak.
…eğitimin bütün genel yönelimi bu
saplantının hem normal hem de arzulanabilir olduğunu göstermektedir. (s. 167)
(Milliyetçilik)
Herhangi bir ülkeden başka ülkelere borçlu
olduğu şeyleri çıkarıp alın ve sonra da onunla (elinizde kalanlarla) gururlanabilirseniz gururlanın. (s. 174)
…boş zaman arttıkça, onların yaşamlarımız
üzerindeki etkisi de artıyor. (s. 187)
…kurallara sadece kuralsız bir oyun savaş
olduğu için uyarlar. (s. 188)
Sanat en iyi zamanı ele geçirir ve bu
nedenle de nemo’yu. (s. 217)
Sanatçı, yaratma yeteneğini, üç esas amaçla
kullanmıştır.
Dünyayı betimlemek
Dış dünya hakkındaki duygularını dile
getirmek
Kendisi hakkındaki duygularını dile
getirmek (s. 223)
Yüzyılımız çok açık bir biçimde şiddet
doludur.
O zaman onun sanatları da kara sanat
dışında başka ne olsun ki? (s. 228)
Sanatın gerçek birincil işlevi toplumun
kusurlarına ve yetersizliklerine çare bulmak, sıradan olana tat tuz katmak
değil, (s. 233)
Sanatın bu belli bir mesafede tutulması, bu
sürekli seyircilik, son derece kötüdür.
Plaklar ile radyo, canlı müzik deneyimini “kopyalar”
ve dergi yazıları gerçek resim deneyimini gaspetmektedir.
Bir tek şiir, doğası gereği erişilmez
gözükmektedir ve şiirin zamanımızda niçin böylesine bir azınlık sanatı olduğunun
tam da bu noktada yatıp yatmadığını merak edebiliriz. (s. 234)
Moda, çabuk harcanabilirlik için duyulan
genel toplumsal-ekonomik ihtiyacın bir görünüşü olur.
Günümüzde çoğu kişi için bir ölçüt olarak
alınan şey anlam değil, anlamları ima etme hüneridir. Herhangi bir iyi
bilgisayar bu alanda insanı alt edebilir. (s. 235)
Edebiyat, kör ve sağır
Herakleitos’tan alıntılar
Başlangıç ve son aynıdır
Her zaman varolandan nasıl saklanabilirsin?
Dionysos cehennemle aynıdır.
…şeyleri öğrenirler ve sonra onları
bildiklerini düşünürler. (s. 253)
Bir çocuk insan için neyse, insan Logos
için odur.
Bilgelik bir şeyden oluşur, her şeyi her
şey aracılığıyla neyin yönettiğini bilmekten. (s. 254)
Köpekler de tanımadıkları bir adama
havlarlar. (s. 255)
Türkçeleştiren: Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları
2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder