13 Nisan 2014 Pazar

John Fowles - Aristos

John Fowles - Aristos

Dünyamızda felsefenin filozoflara, toplumbilimin toplumbilimcilere ve ölümün de ölülere bırakılması gerektiği yolunda çok yaygın bir görüş vardır. Sanırım bu, zamanımızın büyük sapkınlıklarından –ve tiranlıklarından- biridir. (s. 10)

Herakleitos, insanlığı, ahlaki ve entelektüel bir elite ve bir de düşünmeyen, uyuşan bir kitle –hoi polloi- çoğunluk, olarak ikiye bölünmüş görüyordu. (s. 11)

…tarih özellikle de 20. yüzyılda toplumun yaşamını, sürekli olarak azınlık ile çoğunluk arasında, onlar ile biz arasında bir çatışma olduğunu göstermektedir. Koleksiyoncu’daki amacım bu çatışmanın sonuçlarından bazılarını, bir mesel aracılığıyla çözümlemeye girişmekti.
(Miranda) …ölmemiş olsaydı, daha iyi biri, insanlığın acilen ihtiyaç duyduğu türden biri olabilirdi. (s. 12)

Clegg’deki edimsel kötülük Miranda’daki gizil iyiliği alt etti.

Çoğunluk eğitilip (…) …aşağılık olmak duygusundan ve azınlık eğitilip (…) biyolojik üstünlüğün bir varoluş durumu olduğu görüşünden kurtulmadıkça (…) daha doğru ve daha mutlu bir dünyaya hiçbir zaman varamayacağız. (s. 13)

(Yüzyılımız) …büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor ve 1989’a, 1984’den daha büyük bir felaket önsezisiyle baksak iyi ederiz. (s. 15)

Ben önce bir şairim ve sonra bir bilim adamı. Bu, yaşamöyküsel bir gerçek, bir erdem değil. (s. 17)

Yasa ve kaos
…bu iki ilke sonsuz bir çatışma içindedirler. Bu çatışma varoluştur. (s. 18)

Maddenin biçimleri sonludur ama madde sonsuzdur. Biçim bir ölüm hükmüdür. (s. 19)

Bütünün hiç gözdesi yoktur.

İyi yöneticiler herkesi eşit biçimde ve adilane yönetmelidir. Ancak hiçbir yönetim edimi, biri dışında, bütün farklı durumlarında, herkes için adil olamaz. (s. 24)

Hiçliğe doğru sürekli inşa ederiz.

Biz istemek üzere tasarımlanmışızdır: İsteyecek hiçbir şey olmazsa, rüzgârsız bir dünyadaki rüzgâr değirmenleri gibi oluruz. (s. 25)

Bir Anka kuşu sonsuzluğu; ya da sonsuz bir genişleme. Hangisi olursa olsun astrofizikçiler şimdi Herakleitos’un tahmin ettiği şeyi biliyorlar: güneşler ısınarak sonunda kendi gezegenler sistemini yok ederler. Pencereden dışarıya bakın: gördüğünüz her şey ateş ile ateş arasındaki geçiş halinde donmuş ateştir. Kentler, denklemler, sevgiler, manzaralar… Hepsi de hidrojen kazanına doğru koşuyorlar. (s. 27)

Tanrı nedir diye sormak sonsuzluk ne zaman başlar ve biter diye sormak kadar boştur. (s. 29)

Madde olmaksızın zamanın kendisi bilinmezdir ve sonsuzluk varolamaz. (s. 31)

Zaman maddenin bir işlevidir ve madde bu yüzden sonsuzluğu gerçek kılan saattir. (s. 32)

Bizler, maddenin bir biçimi olduğumuz için olumsalızdır. (s. 33)

Rastlantı ve sonsuzluk içinde yaşıyorum.
…varolmanın, rastlantı içinde yaşamam gerektiğini ama bütünün rastlantı içinde olmadığının anlamak olduğunu kavrıyorum. Bunu görmek ve bilmek bilinçli olmaktır, kabul etmek insan olmaktır. (s. 36)

(hoşnutsuzlukların hepsinin) …mutluluğun yeşerdiği toprağı sağladıklarını savunuyorum. (s. 37)

Eşitsizlik insanı sürekli olarak zalimce ezdiği için ölümden sonra yaşam fikri insanın aklından hiç çıkmamıştır. (Bu fikir) …bütün dürüst insanların adalet duygularına hitap eder. (s. 39)

Ölümün işlevi yaşama gerilim katmaktır.

Haz ölümün bir ürünüdür; ondan kaçış değildir.

Eğer ölümden sonra bir yaşam olduğu kanıtlansaydı, yaşam telafi edilemez ölçüde bozulurdu. Amacını yitirirdi ve intihar bir erdem olurdu. Olası tek cennet, içinde bir zamanlar varolduğumu bilemeyeceğim cennettir. (s. 41)

…kapasitemizin sona erdiği her yerde ölürüz.

Zaman ölümün eti kemiğidir. (s. 43)

Ölüm daha mutlak göründükçe yaşam daha otantik olur. (s. 44)

Patlayıcı madde taşıyan bir kamyon sürücüsü arabasını tuğla yüklü bir kamyon sürücüsünden daha dikkatli kullanır. (s. 46)

Mutlu bir dünyada bütün kaygılar oyun olurdu. Kaygı acıya neden olan bir eksikliktir.

Kaygılar, gerçek yaşamımızdaki kutup ile sürmüş olmayı hayal ettiğimiz yaşamdaki karşı kutup arasındaki gerilimlerdir. (s. 51)

Yaşamda sahip olduğum tek kesinlik bir gün öleceğimdir.

(Rastlantı) …eşitlikçi değildir.
…yasa ve adalet gibi terimlere kayıtsızdır. (s. 53)

Yirminci yüzyılın mutlu adamı paraya sahip olan adamdır.

Yirminci yüzyıl denklemi: ben = sen
Yirminci yüzyılın haset olgusu ben sende azım. (s. 55)

Fizikçilerin bir karşı-madde postulatını ortaya atmaları gibi biz de insan psikesinde bir karşı-egonun varolabilme olasılığını düşünmeliyiz. Bu, nemo’dur.

Cinsel tatmin ve güvenlik arzuları özgül olarak insani arzular bile değildir, hemen hemen bütün canlı madde tarafından paylaşılırlar. Ancak nemo özgül olarak insani bir psişik güçtür. (s. 59)

Nemo, bir inanın kendi boşunalığının ve geçiciliğinin duygusudur; göreceliğinin, bağıllığının, gücül hiçliğinin duygusudur. (s. 60)

Hiç kimse bir kimse için olmak istemez. Bütün edimlerimiz kısmen yüreğimizin derinliğinde hissettiğimiz boşluğu doldurmak ya da maskelemek için tasarlanır. (s. 61)

Hayvanlarda bizim kazandığımız şey eksiktir ama biz onların hâlâ sahip olduklarını yitirdik. Onları insani niteliklerinden ötürü değil, tersine masumlukları için sevmemiz gerekir. (s. 75)

Mutluluk, hayatta kalma araçlarına sahip olmaktır.

Mutluluk temelde yaşamı tam olduğu gibi uzatma arzusudur, hasetse değiştirmek. Mutluluk, bu yüzden evrimsel açıdan, ilerlemenin önündeki başlıca engeldir ve haset de onun başlıca kaynağıdır. (s. 76)

Bireyin varoluşunun dışına atıldığı ya da atıldığını hissettiği bir dünyada nedensiz edimlerin belli bir çekicilik kazanması son derece doğaldır. Ancak bu, dünyanın varolduğu biçimiyle suçlanmasıdır, nedensiz edimin doğrulanması ya da özgür istencin bir kanıtı değildir. (s. 84)

Bütün çatallanan yollar kavşakları düşlerler, insanlarda olduğu gibi atomlarda da, karmaşıklaşma enerji kaybına yol açar. (s. 86)

Şiddet, muhalefet edilen yanı güçlendirir, tutku onu yumuşatır. Bir şeye karşı tutkuyla fikirler ileri sürmek ona tutku verir. (s. 89)

Düşman mezarlarında dökülen gözyaşları (…) yuvasız kalmış enerjimize ağlarız.

İster iyi isterse kötü olmaları niyet edilmiş olsun, bütün eylemler, zaman geçtikçe birbirleriyle öylesine kapsamlı bir biçimde iç içe girer ki sonuç olarak onların görece iyiliği ya da kötülüğü tümüyle ortadan kaybolur. (s. 92)

Eğer iyi sonuçta kötünün içinde ve kötü de iyinin içinde kayboluyorsa, o zaman bu, insanlığın değil, maddenin var kalmasını sağlamak içindir. (s. 93)

Genellikle hiçbir şey yapmamak genellikle iyilik yapmaktan daha iyidir. (s. 94)

Karşıt önermeler (…) muhalefet ettikleri önermelere yaşam ve anlam katarlar. (s. 101)

Şeylerin başkalığının bilinci…

Gerilim, çatışan duyguların, fikirlerin, arzuların ve olayların birey üzerindeki etkisidir. (s. 105)

Temel gerilim haz ile acı arasındadır ve haz ile acının işlediği üç başlıca alan, iyi-kötü, güzellik-çirkinlik ve güvenlik-güvensizlik ile oluşan yardımcı gerilimlerdir. (s. 106)

İnsanda hayatta kalmanın gereklerinin yol açtığı (…) rutin olandan derin ve arketipsel bir nefret vardır. Haz güçlü bir biçimde beklenmedik olanla ve taze, önceden deneyimlenmemiş güzellikle birleştirilir. (s. 108)

…Bu resim güzeldir, çünkü benimdir,
Şey kendinde şey değil, benim şeyim olur. Deneyim mülkiyete boyun eğer. (s. 109)

Biz bakir güzelliği ele geçirmeye can atarız ama onu yaşar yaşamaz da, bakir güzellik (…) can sıkıntısına dönüşür. İlerlemek zorundayız. Arzunun tatmini yeni bir arzunun yaratılmasıdır. (s. 110)

Su içmek gereklidir, ama kirlenmiş su içmek gerekli olmamalıdır. (s. 112)

Tutku ancak bir şekilde kontrol edilebilir; hazlarından özveride bulunarak.

Ölümden sonra yaşam fikrine inancın azalmasıyla ve buna koşut eşitlik talebinin artmasıyla, insanın bütün eğilimi ölümden ve onun geldiği yaştan uzak durmaktır. (s. 114)

Ben-sen tutkudur, biz-onlar uyumdur. Benmerkezci sözcüğüne sahibiz; bizmerkezci sözcüğünü icat etmenin zamanıdır. (s. 116)

Hangi ad altında olursa olsun hazcılık, Epikürosçuluk, beat felsefesi, lamacılık yenilmişlerin bir başvuru çaresidir. (s. 134-135)

Toplum, servet eşitsizliği olmaksızın ve servet eşitsizliği de din olmaksızın varolamaz.
…sosyalizmin hem amaçlarını hem de güçlüklerini hayranlık verici bir biçimde ortaya koyuyor.

…önceki dinlere bütün düşmanlığına karşın, sosyalizmin kendisi bir dindir. (s. 138)

…maddi refah (…) psikolojik huzursuzluğa yol açar.
Rastlantı açlığı ve eğlence açlığı (s. 140)

…insana geleceğe bakması emredilirse, o şimdiye bakar. Eğer ona Tanrı’ya tapınması emredilirse o insana tapınır. Eğer ona devlete hizmet etmesi emredilirse o kendine hizmet eder. (s. 143-144)

…son yüzyılın en yönlendirici saplantısı (…) paradır. (s. 147)

19. ve 20. yüzyılların anahtar felsefesi kesinlikle yaratıcılık olmuştur.

Varolma değil, sahip olma zamanımızı yönetir.

Hiçbir şey servetten daha fazla farklılaştırmaz; hiçbir şey yoksulluktan daha fazla benzer kılmaz. İşte bu yüzden hepimiz zengin olmak isteriz. Farklı olmak isteriz. (s. 148-149)

Bir zamanlar insan (…) yaratabileceğine inanıyordu; şimdi (…) bedelini ödemesi gerektiğine inanıyor. (s. 152)

Hiçbir şeye mal olmayan hazlar hiçbir şey etmezmiş gibi görünür olmaktadırlar. Bir zamanlar iyi edimlerimizin bizi cennete götüreceğine inanırdık; şimdiyse satın aldığımız şeylerin ve harcamalarımızın cennet olduğuna inanıyoruz. (s. 153)

Ticaretin amacı her zaman olası her hazzı pazarlamak ve olabildiğince çok kişiye satmak olmuştur. (s. 154)

Kapitalist toplumun kâbusu işsizlikti, sibernetik toplumunun kâbusu istihdam olacak. (s. 156)

Hiçbir zaman sona ermeyecek olan tek iş bilginin takibi ve ifade edilmesidir.

Geleceğin devleti sanayi devleti olmayacaktır.
Bu devlet, üniversite devleti olmalıdır ve üniversitenin eski anlamında olmalıdır; içinde bilgi elde etmek için sonsuz fırsatların olduğu (…) hazzın parasallaşmadığı bir devlet.
…boş zaman yozlaşmaya ya da savaşa yol açar. (s. 157)

Otomasyon gibi daha ucuz üretim yöntemlerini bulma şehveti, sonunda şehvetin kendisini ortadan kaldırır. Ödülün ardında koşuyoruz, ödülü elde ediyoruz ve sonra gerçek ödülün her zaman bundan sonraki ödül olduğunu keşfediyoruz. Tıpkı satın alma hazzında olabileceği gibi, otomasyon kendi içinde bir erek gibi görünebilir, ama bu sahte erekler kendi içlerinde bizi, yalnızca onların erek olmadıklarını görebildiğimiz yere götürür. (s. 158)

Bilimsel olarak birbirimiz hakkında daha çok şey biliyoruz, ancak uzaklaşan galaksiler gibi, her birimiz daha yalnız daha uzak… (s. 166)

Eğitim sistemimiz iki hedefe yönlendirilmiştir servet elde etmek (…) geçimini sağlamak.
…eğitimin bütün genel yönelimi bu saplantının hem normal hem de arzulanabilir olduğunu göstermektedir. (s. 167)
(Milliyetçilik)
Herhangi bir ülkeden başka ülkelere borçlu olduğu şeyleri çıkarıp alın ve sonra da onunla (elinizde kalanlarla) gururlanabilirseniz gururlanın. (s. 174)

…boş zaman arttıkça, onların yaşamlarımız üzerindeki etkisi de artıyor. (s. 187)

…kurallara sadece kuralsız bir oyun savaş olduğu için uyarlar. (s. 188)

Sanat en iyi zamanı ele geçirir ve bu nedenle de nemo’yu. (s. 217)

Sanatçı, yaratma yeteneğini, üç esas amaçla kullanmıştır.
Dünyayı betimlemek
Dış dünya hakkındaki duygularını dile getirmek
Kendisi hakkındaki duygularını dile getirmek (s. 223)

Yüzyılımız çok açık bir biçimde şiddet doludur.
O zaman onun sanatları da kara sanat dışında başka ne olsun ki? (s. 228)

Sanatın gerçek birincil işlevi toplumun kusurlarına ve yetersizliklerine çare bulmak, sıradan olana tat tuz katmak değil, (s. 233)

Sanatın bu belli bir mesafede tutulması, bu sürekli seyircilik, son derece kötüdür.

Plaklar ile radyo, canlı müzik deneyimini “kopyalar” ve dergi yazıları gerçek resim deneyimini gaspetmektedir.
Bir tek şiir, doğası gereği erişilmez gözükmektedir ve şiirin zamanımızda niçin böylesine bir azınlık sanatı olduğunun tam da bu noktada yatıp yatmadığını merak edebiliriz. (s. 234)

Moda, çabuk harcanabilirlik için duyulan genel toplumsal-ekonomik ihtiyacın bir görünüşü olur.

Günümüzde çoğu kişi için bir ölçüt olarak alınan şey anlam değil, anlamları ima etme hüneridir. Herhangi bir iyi bilgisayar bu alanda insanı alt edebilir. (s. 235)

Edebiyat, kör ve sağır

Herakleitos’tan alıntılar
Başlangıç ve son aynıdır

Her zaman varolandan nasıl saklanabilirsin?

Dionysos cehennemle aynıdır.

…şeyleri öğrenirler ve sonra onları bildiklerini düşünürler. (s. 253)

Bir çocuk insan için neyse, insan Logos için odur.

Bilgelik bir şeyden oluşur, her şeyi her şey aracılığıyla neyin yönettiğini bilmekten. (s. 254)

Köpekler de tanımadıkları bir adama havlarlar. (s. 255)

Türkçeleştiren: Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder