25 Nisan 2014 Cuma

Rudolf Bultmann – Tarih ve Eskatoloji

Rudolf Bultmann – Tarih ve Eskatoloji
Sonsuzluğun Mevcudiyeti

7 Şubat – 2 Mart 1955 tarihinde Edinburgh Üniversitesi’nde verilen bir dizi konferansa ait metinlerdir.

Tarihin özü
İnsan başladığı yeri seçemez.

“Bireyin içinde kendini bulduğu durum, bizzat onun ve ondan öncekilerin bulundukları, yaptıkları, düşündükleri şeyin, hükümsüz bırakılamaz olan tarihsel kararların sonucudur. Bu, sadece insanın düşünebildiği yapabildiği ve olabildiği bu geçmişi hesaba katmasıyla mümkün olabilir. İnsan varoluşunun tarihselliği bundan ibarettir.” Erich Frank

İnsanın üzerinde kader olarak hükmeden güçler (…) çoğu kez onun kendi iradesinden ve amaçlarından beslenen güçlerdir. (Bkz. Alman romantizmi ve trajik unsur)

Horece,
Yiğitlerin rolü neydi, onların tamamı rollerini icra ettiler. Keza başarı, Tanrı’nın onlara verdiği şeydir.

Tragedya
İnsanı ezmede yükselen çok muazzam kaderi gösterdiğinde insanın hakikatini ve kalıcı özünü ifşa eder. (s. 12)

…insanın özgürlük bilinci ödemesi gereken fiyat, radikal bir nihilizm, insanın içinde yaşadığı dünyanın hiçlik tarafından yargılandığı bir nihilizm olacaktır. (s. 13-14)

“İnsanın büyüklüğü kendi sefilliği hakkındaki bilgisinden kaynaklanır. Ağaç kendi sefaletini bilmez. O halde sefil olmak, sefil olduğunu bilmektir; ancak sefil olduğunu bilmek sefil olmaktan çok daha büyük (önemli) bir şeydir.” Pascal

Gnostik, doğal ve fiziksel hayatın tamamını bedene ve ruha atfeder (…) sonuçta benlik, sadece olumsuz terimler içinde tasvir edilir.

…insan hayatı kırılgandır, gelip geçicidir, fakat Tanrı’nın sözü sarsılmaz olarak kalır ve insan ona güvenebilir. (s. 14)

Özgürlük şimdi sadece formal bir anlamda… özellikle gelenekten ve otoritesinden özgürlük olarak anlaşıldı. Modern özgürlük çabası, Kilise’nin otoritesinden özgür olmak için bir çaba olarak başladı.
Modern doğa (…) fizik kanunlara göre gerçekleşen şeyi hakikat olarak kabul etti. Bizzat insan doğa biliminin nesnesi oldu… (s. 15-16)

Sonuç olarak İyi kavramı değişti. İyi sadece (…) faydadır.
Tarih, Montesquieu’yla birlikte doğal tarih olarak kavranır. Comte, tarihi sosyolojiye dönüştürerek onu bir bilim düzeyine yükseltebileceğine inandı.
Marx (…) Hegelci tarihte gelişen nesnel tin ideasını, bir ekonomi tarihine dönüştürdü. Buna göre, manevi kavramlar, ekonomik koşullardan doğan aldatıcı ideolojidir.
Bacon ve Locke, bütün bilginin tecrübeye bağlı olduğu görüşünden neticeyi resmettiler. Zira eğer tecrübe zamanın akışı içinde değişirse, o halde bilgi, zamanın evladıdır. Bu hakikatin bilgisinin tarihsel bir niteliğe sahip olduğu ve zamandaki duruma bağlı olduğu anlamına gelir. (s. 16)

Tarih, sosyoloji olmaya başlar ve bu yüzden insan artık özerk bir varlık olarak anlaşılmaz, fakat o tarihsel koşulların elinde oyuncak olarak görünür. (s. 17)

İnsan “hakiki varoluş” olmaksızın sadece bir süreçtir. (bugün olduğumuz gibi)

…her bir geleneğin, tarihin bir ürünü olduğu ve sadece göreli bir değere sahip olduğu gerçeğine gözlerimizi kapayabilir miyiz? (s. 18)

Halkların en eski anlatıları (…) mitlerdir.
Onların temaları, insan eylemleri ve tecrübeleri değil, teogoniler ve kozmogonilerdir.

İlk üç devre, Âdem, Nuh ve İbrahim’le başlar ve Musa’ya verile n vahiy tarafından izlenir. Bu tarihin amacı, halkın sürgünden dönüşüdür ve hukuk altındaki bir ibadet topluluğu olarak onların yeniden yapılandırılmasıdır. (s. 26)

Eskataloji
Bu dünyanın sonunun ve yıkılışının öğretisidir.

Her doğal gelişimin soluşu ve yok oluşu düşüncesi (…) altın, gümüş, bronz ve demir biçiminde resmedilen insanlığın yozlaşması ve kalıcı bozulması düşüncesine dönüştürüldü.
Bu düşünce Nabukadnezzar’ın rüyasında gördüğü heykeldeki imparatorlukların alegorik resmine dayanır: Baş altın, gövde ve kollar gümüş, karın ve kalçalar tunçtan, bacakları demirden, ayaklarının bir kısmı demirden ve bir kısmı balçıktandı.
İran mitolojisinde
Ahuramazda, Zerdüşt’e biri altın, biri gümüş, biri çelik ve gümüşün karışımı, dört meyveye sahip olan bir ağacın kökünü gösterir ve bunları, gelecek bin yılın dört bozulmuş devresi olarak izah eder. (s. 31)

Pavlus
İsrail tarihi bir birlik, bir günah birliğidir.
Hem Yahudiler, hem de Gentileler, günahkârdır ve Tanrı’nın gazabına teslim edilir,
Son (…) tarihin amacıdır. 
(Son) Tanrı’nın inayetidir ve sadece günahın güçlü olduğu yerde, inayet etkili olacaktır. (s. 45)

O halde günah ölümlü bedenlerinizde saltanat sürmesin,

…ışık dünyaya geldi fakat insanlar karanlığı ışıktan daha çok sevdiler.

Augustine
Akıl ruha sorar: “sen ne anlamak istersin? Tanrı’yı ve Ruh’u anlamak isterim.”
Augustine ile birlikte, gerçek öz yaşam öyküsü vücuda gelir. Onun İtiraflar’ı temel olarak monologdur. Tanrı’nın huzurundaki bir itiraftır.
Kendi arzusunda insan, Tanrı’nın iyi iradesine bizzat karşıtlık imkânına sahiptir. O kararlarında iyi ve kötü için özgürdür ve bu nedenle kendi tarihine sahiptir. Bu suretle, her irade ya da duygu eylemi, edimi önceden düşünülmemiş olan bir önem kazandı. (s. 62)

Hegel’in diyalektiği Marx tarafından materyalizmle değiştirildi.
Ona göre harekete geçiren güç zihin değil maddedir. (s. 69)

Kapitalizmin gerçek gelişimi (…) bütün ataerkil ve insani ilişkileri geçersiz kıldı.
Komünist Manifesto (…) dünyevileştirilmiş bir eskatolojidir.
Sömürü asli günahtır.
İlerleme inancı (…) 18. yüzyıl Aydınlanmasından çıkarılır.

(Hegel) Tarihin özü değişimdir.
…hakikat ve iyi vardır, fakat verili bir zamanda hakikat ve iyi olan, zamanın koşullarına tabidir. 

Tarihh, insan bilincini uyandırmayla, doğaya duyduğu ilgiyi kesmekle başlar. (s. 77)

İlerleme ve yıkım (ironi)

Tarih, doğanın inana bahşettiği bir doğal güçler oyunudur.

Erlebnis (tecrübe) hayatın akıldışı güçlerinin bilincinde olma anlamına gelir. (s. 84)

Her toplum kendi medeniyetine sahiptir ve bu biricik olduğu müddetçe, düşünce tarihinden bahsetmek ve tarihi, düşünce tarihi olarak anlamak imkânsızdır.

Hıristiyanlık, Helenistik toplumların düşüşünden doğdu. (s. 86-87)

Gelecek toplum, bütün dünyayı kuşatacak ve o tekil bir dünya görüşünde kuşatılacaktır. (s. 88)

İnsanın gerçek doğası, iyi ya da kötü olabilen iradesidir. Onun iyiliği, Tanrı’nın taleplerine itaatten ibarettir; onun kötülüğü, Tanrı’nın iradesine karşı itaatsizlik ve isyandır.

İnsan / doğası irade / ve iradesi kötüye meyyal / çünkü asli günahtır onun varoluşunun anahtarı / Sadece Tanrı’nın inayeti onu kötülükten özgürleştirebilir. (s. 95)

“Duygusallığın hazzı ve ruhun kurtuluşu arasında sadece tehlikeli bir seçim var.” Schiller

“Hiç kimse başkasına eşit olamaz. Herkes en yükseğe eşit olmalı
Nasıl gerçekleştirilmeli bu? Herkes kendisinde tekamül etmeli.” Schiller (s. 98-99)

Realizm
Zihin ve doğa arasındaki idealist ikiciliği kabul etmez,
Zihnin doğaya ait olduğunu kabul eder,
İnsanı doğal bir fenomen olarak anlar. (s. 100)

Tarihin değeri, insanın ne yaptığını ve böylece insanın ne olduğunu bize öğretmesidir.
İnsan nedir?
Cevap şöyle olmalıdır: İnsan temel olarak zihindir. Herhangi bir zihin incelemesi, onun etkinliklerinin incelenmesidir. (s. 126)

Bir şahsın edimini yargılamak, onu, onun niyetine atıfla yargılamak anlamına gelir. (s. 127)

Her kim yaşamını kurtarırsa, onu kaybedecek, her kim yaşamını yitirirse, onu bulacak. (s. 139)

Tarihte anlam, her zaman mevcut durumuna uzanır (…) her anda, eskatolojik anın varlık imkânı, uyur. Sen, onu uyandırmalısın. (s. 142)

Elis Yayınları
Kasım, 2006

Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder