9 Nisan 2014 Çarşamba

Fakir Baykurt - Yılanların Öcü

Fakir Baykurt - Yılanların Öcü

"Yılanların Öcü"nü yazdığım zaman 28 yaşındaydım.
Sanat yapıtında "öz ve biçim" konusunda bir görüşe varmış, yeni ve doğru bir özün, yeni ve güzel bir biçime dökülmedikçe, sanat yapıtının yaratılamayacağını anlamıştım.

Kara Bayram ailesi, bana göre, Türkiye'deki topraksız, ya da az topraklı aileler çokluğunun bir tipiğiydi.

Ama Kara Bayram, karısı, üç çocuğu ve anası Irazca umut içindedir.

Birden bir "heykel" işi çıkar. İlin valisi, Türkiye halkının nasıl bir "mutluluk" içinde yaşadığını sembolize eden bir anıt dikme sevdasına kapılmıştır. Bu sevdayı gerçekleştirebilirse Ankara'nın gözüne girecektir. İlçelere, köylere salma yapar. Karataş Muhtarı, salınan parayı, "ev yeri" satarak bulmayı düşünür.
Bayram'ın ev önünü, yeni bir eve gereksinimi olan kurul üyesi Deli Haceli'ye satar.
Böylece iki aile arasında kavgalar başlar.

Romanın Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmesinden sonra Milli Eğitim bakanının talimatıyla müstehcen yayın kavuşturması açıldı. Duruşma takipsizlik kararıyla sona erdi (burada anlatılanlar 1958’de yaşandı).

Savcılığın bu kararına rağmen Milli Eğitim bakanı inadını sürdürür. O dönemki özel kalemi Cahit Okurer’den romanla ilgili bir rapor ister. Raporda "Roman, hem müstehcendir, hem de sol propaganda yapmaktadır!" ibarelerinin yanında Fakir Baykurt’un öğretmenlikten çıkartılması da önerildi. Bakan, maksadına ulaştı: Fakir Baykurt meslekten uzaklaştırıldı.

Yılanların Öcü, Türkiye gerçeklerini dile getirmeğe çalışan mütevazı bir romandır. İçi boş değildir. Hepimizi rahatsız edecek acı bir dille yazılmıştır.
Fakir Baykurt - 8 Şubat, 1962

---
Notlar
1 GÖK GÖVERTİ EKİMİ

Bayram, sorumsuz politikacılar gibi sesini kabartarak bol keseden atmaya başladı, (s. 17)

2 EVYERİ
Kaymakam toplantıya çağırmış. Heykel işi için. Çok para gerekiyormuş. (s. 23)

3 DUŞTAN AKAN ILIK SULAR
Köylünün kiri, öyle giysiden giysiye ovmakla filan çıkıverse daha ne istersin gı! (s. 29)

4 KOCA KİTAP NE DİYOR?
(Heceli) yeni bir ev yaptırmaya niyetlendim. Kerpicim kesiliyor.  Allah izin verir, hem de nasip ederse hemen başlatacağım. Yeri, sahipli mi, değil mi, bir anlayıver diye zatına geldim... (s. 32)

"Kara Bayram'ın evinin yanı mı?"
"Biraz önüne düşüyor Hocam..."

Gözel yer oğlum; camiye karşı ve birinci! Bu Kara Bayram'ın babası Kara Şali biraz saftı, ama temiz adamdı. On dört yıl askerlik yaptı. Yaralandı, sakatlandı, tutsak düştü, çile çekti, Yemen, Yunan, hiç kaçmadı! Dönüp geldi, "Madalya verelim gel!" diye çağırdılar, gitmedi. Kaçanlar şimdi şeref aylığı alıyor… (s. 33)

5 YILANLAR
Ahmet soluk soluğa yaklaşıp geldi:
"Yılan va-var, baba yı-yılaaaaaan!" diye kekeledi. (s. 36)

"İstemiyorum!" diye bağırdı Haçça. "Bu dördüncü olacak! Dört çocuk bizim gibi iki yoksula ne lazım bugün?" (s. 44)

6 SULTANCA'NIN EV YILANI GEZER DOLANI DOLANI
Karı koca kağnıya binip köy içinden geçmek ayıp sayılırdı. Ta ninelerden, dedelerden böyle geliyordu. (s. 46)

Ahmet: "Öteki yılanı da yarın öldüreceğim nine!" dedi. "Aradım bulamadım bugün..."
"Öteki hangisi? Öteki ne?"
"Öldürdüğümün eşi! Eşli gezmez mi yılanlar?" (s. 49)

Ağali: "Muhtar, senin evin önünden bir ev yeri sattı, haberin var mı Kara Bayram?" dedi. (s. 53)

"Pekey Ağali emmi, şimdi ne yapmak lazım gelir bu durum karşısında?"

Valiye şikât edeceksin.
Onbaşıya gideçeksin. Kaymakam getireceksin!"
Bayram sessiz dinliyor. Olurlu mu Ağali'nin bu dediklerinden birini yapmak? Valiye şikâyet ettin, Vali havale etti Kaymakama, Kaymakam havale etti Onbaşıya, Onbaşı havale etti Muhtara. Muhtar da Haceli'nin adamı! Söker mi? (s. 54-55)

7 SİNİR
(Irazca) …Akılsız herif! Senin pasaklı bir karın var. Bunun burası köy içi. Gelen geçen senin eve bakar. Nasıl yapacaksın o karıyla? Karataş'ın içine şan mı olacaksın yoksa? (s. 62)

"Iraz halacığım!" dedi Haceli. "Bak sana Iraz halacığım diyorum, saygılarımla, Irazca halacığım! Niye böyle sen çıkıyorsun yamacıma? Senin oğlun erkek değil mi? O çıksa ya!" (s. 66)

8 ÖYLE DE ÖLÜM, BÖYLE DE...
"Ee Haceli Efendi, bu yirmi komşunun içinde evi önüne ev yapılacak tek enayi beni mi buldun kardaşım?"
"Köy Kurulunun satış kararı var!" dedi Haceli. "Sandığa yedi yüz lira yatırıyorum. Yoksa bedava mı sanıyorsun?"
"Para yatırıyorsun da niye gidip daha gözel bir yerden almıyorsun? Beni dişine göre buldun tabii: "Ötekiler dayatır, Bayram dayatmaz, hiç sesini çıkarmaz!" dedin tabii?"
"Yooo!" dedi Haceli. "Yanlışın var! Kurul burasını gösterdi. Başka bir yeri gösterse gider orayı alırdım."
"Kurul da senin gibi düşündü anlaşılan: "Bayram yoksul, sesini çıkarmaz, çıkarırsa bastırırız!" dedi. (s. 69-70)

(Irazca) "Öldür ulen beni!" dedim. "Öldür, gir cezaevine! Benim oğlum da senin karıyı alsın!" Attım kendimi önüne. "Öldürmem!" dedi. "Öyleyse ben seni öldürüp gireyim cezaevine, oğlum senin karıyı gene alsın!" Benzi kül gibi geçiverdi. Kolay değil: Ya ölecek, ya öldürecek! Ölse de ölüm, öldürse de ölüm. Çünkü az çok mapusluk da bir ölümdür dünyada Bayram! Mapusluk dünyadan elini eteğini çekmek demektir. Dünyadan elini çeken adam ölü sayılır. (s. 70)

9 YORGUN MUSTAFA
(Bekçi Mustafa) "Gelince söyle de akşam Nuri'nin Kahve'ye buyursun. Muhtar çağırıyor. Unutma, çok önemli!" (s. 74)

10 KİMSE GÖRMEDEN
(Irazca) "Eğer Muhtar, Haceli'nin evyerinden söz açarsa, kendinden cevap verme. Benim dediklerimi söyle: "O işe anam karışıyor!" de. Eğer, "Sen necisin, neye sen karışmıyorsun?" diye sorarsa, "O benim anamdır, bugün başımda büyüktür, o varken ben karışmam!" de. Açık verme kimseye!" (s. 76)

11 "HAYHAAAYL"
Muhtar:
"Komşular!" diye sürdürdü sözünü. "Biliyorsunuz, ortalıkta neler olup bitiyor. Kaymakam Beyimiz muhtarları topladı. Dedi ki: "Muhtarlar, kardaşlarım! Mesele böyle böyle... Şimdi önümüzde bir büyük cenaze var. Biliyorsunuz, cenaze cemaatle kalkar. Şimdi biz de beraberce bu cenazeyi kaldıracağız!" Böyle dedi. Biz de: "Hayhay efendim, emredersin!" dedik. İyi demiş miyiz arkadaşlar? Tabii iyi demişiz. Elin içinde başka türlü diyemezsin ki! Kırk yedi köyün muhtarı orda. Eller hangi sözden konuşuyorsa, sen de o sözden konuşacaksın. Bahusus, şimdi ortalıkta bir demokratçılar var. Dikkat edin, cilik değil, cılık! Malum ya, cilik başka, cılık başka. Demokratcılıktan amaç, herkes nerde, sen de orda olacaksın demektir. Şimdi bir işe başladın mı çoğunluk diyorlar. Çoğunluk hayhayı bastı mı, "Hayır" deyenin hali harap. Anlaşıldı mı arkadaşlar? Bundan böyle muhaliflik, münafıklık yoktur. "Hayır" demek yasak edilmiştir. Devam edelim arkadaşlar, ne diyordum? Kaymakam Beyimiz bizi topladığında ne dedi biliyor musunuz? "Muhtarlar, kardaşlarım!" dedi. "Bu cenaze mühimdir. Aslen hökümetin her işi mühimdir, ama bu daha mühimdir. Nazarı dikkatinizi celbederim, iyi dinleyin!" dedi. "Aynen benim sizi topladığım gibi Vali Beyefendi de bizi topladı Vilayette!" dedi. Yani arkadaşlar, kısacası, bu toplantıda, Şehirdeki çarşının ortasına bir büyük heykel dikmeğe karar vermişler. Bunun için derhal teşebbüse geçmişler. Cenaze bu heykel işidir işte. Tevatür büyük bir şey olacak. Nedenine gelince, on yıldır hökümet ölüm cezalarını, mapus cezalarını artırdı. On yıldan bu yana, adam öldürmeler, ırza geçmeler, ev soymalar, kafa yarmalar yok oldu. Gerçekten yok olmuştur. Radyo bile öyle söylüyor. Küslükler kalmamıştır. Millet barışıktır. Korku kalkmıştır. Gerçekten arkadaşlar, şimdi kimse kimseden korkmuyor. Kanlar kocalarından, oğullar babalarından, kimse kimseden korkmuyor! Bir büyük özgürlük içinde yaşadığımızdan, vilayet çarşısının ortasına, çok büyük ve çok yüksek bir heykel dikmeğe karar vermişler. Ne kadar gözel bir fikir değil mi komşular? Barışıklık için, güvenlik için, özgürlük için heykel dikecekler! Kaymakamlar: "Hayhay" demiş Valiye. Tabii biz de Kaymakama "Hayhay" dedik. Ortada demokratcılık olduğu için itiraz olmaz. İtiraz bozgunculuktur. Meşhur cevaptır yani, ön teker nere giderse arka teker de oraya gider. Biz de zorunluyuz Kaymakamın dediği yere gitmeye. Elindeyse gitme. Zorla götürürler. Şimdi arkadaşlar, bu benim sözüm için cevabınız nedir? "Hayır" mı, yoksa "Hayhay" mı?" (s. 81-83)

Bugün bizden bu heykel için külliyetli para isteniyor.
Kaymakam da benden 1600 lirayı mevcut istiyor.
Kaymakam diyor ki: "Paranın yarısı köy sandığından, yarısı köylüden sağlanacak!" O dürzü orda oturur, sadece sağlanacak demeyi bilir! Bizim sandığımızda heykele verilecek beş kuruş para yoktur arkadaşlar! (s. 84)

12 YILANIN BAŞI
"Yılanın başını küçükken ezmeliymiş!" dedi Muhtar. "Biz bilememişiz! Bu Kara Bayram'ın böyle bokun biri olacağı daha ufacıkken belliydi!" (s. 96)

13 HAÇÇA

14 FATMA
(Heceli’nin karısı Fatma) Ben senin gelinin olmak istedim, olamadım, bari şimdi komşun olayım Iraz hala! (s. 105)

"Gönlün varsa, bugünden tezi yok, gel hemen otur benim eve! Evelallah, Bayram'ım seni de idare eder inşaallah! istersen hiç gitme, hazır gelmişken!" (s. 106)

15 ALA KERPİÇ

16 GECE İŞİ
"Benim kendi gönlümle verdiğim bir meyva sana! Haram mı olur?" Sarıldı. Fatma'nın öpüşlerinden, gözyaşlarından, Bayram'ın yüzü gözü ıpıslak oldu. (s. 126)

17 DENGİ DENGİNE

18 ASI KUZU
Kara Bayram'ın iki tane ası kuzusu olduğunu haber aldım! Çabucak birini tutup getirecek Deli Haceli. (s. 145)

19 YOLLAR BAYIR

20 KÖR GELİŞ
Kerpiçler ezilmiş bre Haceli ağam! Git bir bak! Bir bak ama bana darılma haber verdim diye! (s. 157)

Birden aklına gelmiş gibi, köy içine doğru koşmağa başladı. Bastığı yeri görmüyor.
Köy içine o hızla girdi. Taş toplamağa başladı kucağına.
Daldı içeri, ilk taşı, kazana doğru savurdu. İkinciyi savurdu! İkinci taş, Haçça'yı belinden yıktı.
Taş bitti elinde. Bu kez de tekmeyle tokatla girişti vurmağa. (s. 158)

Bayram yanaştı Haceli'ye. Atıldığı gibi yıktı yere. Vurmağa başladı. Kaşıdır gözüdür demiyor. Orasına burasına, neresine gelirse vuruyor elindeki odununu. (s. 159)

21 UZUN APTEST
Ee bakalım! Yapsınlar ne yapacaklarsa! Dövsünler ne kadar döveceklerse! Bağırtmayacak orospu evlatları beni! Zaten bağıran namerttir! (s. 167)

Bizim uğradığımız bunca hakaretlere hiçbir cevap vermiyor mu o canına yandığımın kanunu? (s. 171)

22 VAY BU ÇOCUK, BU ÇOCUK
Hırsız köpekler, bu nee? Bu kuzu bizim ası kuzu! Gıı orospu, biz senin kocanın Muhtar olduğunu biliyorduk, ama hırsız olduğunu bilmiyorduk! (s.173)

"Görün halimizi!" dedi Irazca. "Görün de kimlerin kumandasında yaşadığınızı anlayın! Köyü bir kuzu hırsızı kumanda ediyor komşular! Anlayın ne halde olduğumuzu!" (s. 176)

23 ARZUHAL
Dur anam Kaymakam! Atın başını çek biraz! İki saattir ulu yolunu gözlerim. Ha şimdi geleceksin, ha şimdi geleceksin diye beklerim burda! Tepip geçme bizi. (s. 182)

Seksen evli Karataş'ın üç evi iyidir. Her gün üçüne de kadı gelse, ağırlanır. Yağı, tuzu, eti, sütü bulunur... Yedi evi de şöyle böyle. Bunlar da iyi sayılır... Bu yedinin altında elli ev var, bir pabucu dört kişi ortak giyer. Ölmeyecek kadar kaldırır, ölmeyecek kadar yerler. Biz onlardanız. (s. 183)

Muhtar, benim Kara Bayram'ımı bir kahpelikle Oda'sına çağırtıp dövdürdü bu sabah.

"Köy Kurulundaki ikinci üye Haceli de sabah sabah avlumuza baskın yapıp, biricik gelinimi bir taşta yere devirdi. Gelinimin üç buçuk aylık çocuğunu düşürdü. Kanı durmuyor. Öldü ölecek. Elsiz ayaksız yatıyor şimdi. (s. 184)

24 KARŞILAMA
"İptal edeceksiniz bu kararları!" diye bağırdı Kaymakam. "Köy içinden evyeri satmak yok! (s. 194)

25 KARA BULUT

26 SARARMIŞ GELİN

27 GÖZ BAKAR

28 AKIL HOCALARI

29 ESKİ FATMA
Bayram, dönüp yan gözle Fatma'ya baktı. Büzülmüş oturan kadını omuz başlarından kavradı gözleriyle. (s. 222)

30 ESKİ CUMA
"Dayanamadım ana! Başım dönmeğe başladı! Başladı gönlüm bulanmaya... Çıkıp yürüdüm ben de!" (s. 233)

31 ESKİLER
"Asla barışmam!" dedi Bayram.
"Sen hiç yorulma aslanım!" dedi Irazca. "Biz gelmeyiz! Bizim o Muhtar denen dürzüyle hiçbir işimiz kalmadı! Biz işimizi mahkemede göreceğiz! Git böyle söyle!" (s. 240)

32 ELİN ADAMI
"Nereye gidiyorsun ulen eşşek herif? Ne söyleyeceğini iyi düşündün mü? Düşünmeden nereye gidiyorsun? Teslim olmaya mı gidiyorsun Muhtaraa?"

"Hiç üzme kendini ana!" dedi Bayram. "Düşündüm: Sözcük çıkmayacak ağzımdan! Dinleyip geleceğim…" (s. 249)

33 GENE YILANLAR
Şimdi soracaklarıma açık açık cevap ver: Bu Haceli iğne paralarını verdiği takdirde, davadan vazgeçip barışıyor musun, barışmıyor musun Haceli'yle?"
Bayram dikleşti: "Asla barışmıyorum!" (s. 257)

Şakir Efendi:
"Köy yerinde işini kendin halledeceksin!" dedi. "Asacaksın beline bir tabanca! Cüzdanı doldurup sokacaksın kuşağın arasına! O zaman kimse çıkıp da, "Eğri yürüdün, yan bastın!" demeyecek. Yılacaklar. Bir kez yıldırdın mı tamamdır. Yedi sülalen rahat yaşar sayende!" (s. 263)

34 IRAZCA'NIN PARMAĞI
Irazca'nın dirliği düzeni adamakıllı bozulmuştu. Nerde olduğunu, nerde durduğunu bilmiyor, bilemiyor. (s. 266)

Adam Yayınları

1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder