Orhan Naci Ak – Güneysu Tarihi
Şapka Kanunu 25 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe girmişti.
Şapka isyanı dediğimiz olaylar da Aralık ayının başından itibaren yurdun
muhtelif bölgelerinde baş gösterdi. Güneysu’da ise şapka kanunu aleyhinde
olanlar Ulucami önünde toplandılar ve Şapka Kanunu aleyhinde nümayişe
başladılar. Bu toplantıya engel olmak isteyen karakol komutanı etkisiz hale
getirildi ve karakol işgal edildi. Bu hareketi bastırmak ve müsebbiplerini
yakalamak üzere Rize’den bir müfreze gönderildi. Müfreze, yanlarında
getirdikleri topları ve silahları şimdiki kemer köprünün beri yakasına
mevzilendirdiler. Hareketin
içinde olanlar dağlara çekildi. Hükümet kuvvetleri isyancıların teslim olmalarını
istiyor, onlar ise Batum’a kaçmak veya teslim olmak şıklarını aralarında
müzakere ederek bir karara varmaya çalışıyorlardı. Neticede yörenin ileri
gelenleri araya girdi. “Az bir ceza ile kurtulursunuz” denilerek isyancılar
teslim olmaya ikna edildiler. Hareketin içinde olanlar teslim oldular.
Yargılama üç gün sürdü. 14 Aralık günü mahkeme kararını
verdi ve karardan iki saat sonra idam hükümlüleri infaz edildi. İdamların
günümüzdeki elektrik kurumunun bulunduğu bölgede, deniz kenarında bir yerde yerine
getirildiğine dair rivayetler vardır (s. 70).
Atatürk 1924 yılında Rize’ye geldiğinde Tevhid-i Tedrisat
Kanunu yürürlüğe konmuş ve medreseler kapatılmıştı. Medreselerin kapanmasına
karşı olanlar medreselerin açılması için Atatürk’e bir dilekçe sundular.
Atatürk bu dilekçeyi hükümet konağının merdivenlerinde okumuş, kabul etmeyerek
tepki göstermişti. İşte medreselerin açılması ile ilgili dilekçeyi kaleme alan Rize Asliye Mahkemesi Başkâtibi
Hafız Osman Efendi ile kardeşi Avukat Hulusi Bey ve bu arada Merkez
Camii imamı Hafız Kamil de yargılananlar arasında yer aldılar (s. 71).
Bu
olayla ilgili söylenmesi gereken en önemli eleştiri şudur: Mahkeme heyeti şahit
dinlemeden, avukat savunması almadan, adeta önceden kararlaştırılmış kararları
mahkeme salonunda okumuştur, temyiz hakkı da tanımamıştır.
11 Aralıkta Rize'ye gelen heyet 143 kişiyi yargıladı ve üç
gün sonra 14 Aralıkta kararını verdi. Bu sürede heyet ancak kimlik tespiti
yapabilir diye düşünüyorum. Diğer yanda bir olayı protesto etmeye idam cezası vermek
şüphesiz ki adil ve hukuki değildir. Yapılmak istenen şey, gazete haberinde de
belirtildiği gibi birkaç kişiyi kurban ederek yeni devletin gücünü göstermek,
halkı korkutmayı ve sindirmeyi amaçlamaktır. (s. 73)
…
30 Aralık 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi (s. 72-73),
“Rize’den matbaamıza yazılıyor: Köy imamlarının ve bazı
mürtecilerin teşviki ile25-26Teşrinisinde başlayan isyan, Cumhuriyetin azim ve
satveti neticesinde süratle bastırıldı. Bu hareket-i musalahanın seri bir
surette itfasında gayur ve fedakar Vali Hurşit Bey ile Jandarma Kumandanı
Binbaşı Yusuf Bey, büyük himmet ve gayretleri sebkat etmiştir (bir başka
deyişle ileri gitmiştir.)
Hamidiye Kravözörü’nün der-akab (hemen) Rize’ye gelmesinin
de isyanın tenkilinde (cezalandırılıp sindirilmesinde) büyük tesiri
görülmüştür. Hulasa, Rize vilayetinde başlayan bu irticai hareket pek kısa bir
zaman zarfında tamamen imha edilmiş, halk cumhuriyet idaresinin satvet ve
azametini anlamış, her tarafta sükûnet avdet etmiştir.
İsyan mıntıkasındaki halk, ellerindeki binlerce silahı
hükümete teslim sureti ile iğfal edildiklerini kemal-i teessürle arz etmişler
ve müşevvikleri lanetle yâd etmişlerdir Şimdi vilayetin her tarafında fevkalade
bir sükûnet mevcut olup herkes işiyle ve gücüyle meşgul olmaktadır.”
…
REVAK, 2019
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder