Niyazi Berkes - Türkiye'de Çağdaşlaşma
Fesin Müslümanlığa özgü bir başlık olduğu sanısı dinciliğin
güçlendiği Abdülhamit döneminde gelişmişti (s. 198).
Kur'an ya da hadiste fes hakkında tek söz olmadığı halde,
yani başa giyilecek şey şeriat dışı bir konu olduğu halde ve fes giymek şunun
şurasında ancak 75-80 yıllık bir gelenek olduğu halde, onun yerine şapka
giyilmesine şeriat cevaz veremezdi! / s. 420
Din düşünceleriyle değil, sadece askerlik kıyafeti
düşünceleriyle alınan fes, çağdaşlaşma süreciyle atbaşı giden gelenekçilik
süreci boyunca özellikle bu ikinci sürecin doruğu olan II. Abdülhamit döneminde
bir din sembolü haline gelmişti. Meşrutiyet dönemi tartışmalarında, Avrupa'ya
gönderilen öğrencilerin orada şapka giydiklerinin fotoğraflarla tespit edilmesi
bir kâfirlik olayı olarak ele alınmıştı. Meşrutiyet döneminde fesin yalnız
püskülünün tartışma konusu yapılabildiğini gördük. Birinci Dünya Savaşı
yıllarında tekrar askerlik düşünceleriyle fes yerine kalpak (ya da
"enveriye") giyilmesi girişimleri olduğu gibi, ilk BMM'de de kalpak giyilmesi
önerisi bir din sorunu haline getirilmişti. Fes hem Müslüman olmanın, hem Türk
olmanın kutsal bir sembolü haline getirilmişti. Meclis üyelerinin yumruk
yumruğa gelişini, "Fes-kalpak tartışması zamanı mı? İsteyen başına ne
isterse giysin!" diye haykıran başkanın bu sesi, herhalde Mustafa Kemal'e,
"Bunların başına şapkayı oturtmadıkça kafalarına sağduyu
girmeyecektir" yargısını verdirmiştir (s. 547).
…
Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı: İstanbul, 2003
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder