Necip Fazıl Kısakürek - Son Devrin Din Mazlumları
Atıf Hoca’ya Doğru (s. 73 vd.)
Örf ve âdet ölçüleri dururken kılığı kanunla biçilmiş ve
mecburî kılınmış hangi millet var bu dünyada? / s. 73
Şeyh Said hâdisesinin hemen arkasından başlayan ve lâiklik
teranesiyle devam eden İslâmı kazıma hareketi hiçbir fikrî, ilmî ve hukukî
tepkiye çarpmadı. / s. 74
… Erzurum, Rize, Giresun, Maraş, Kayseri, Konya ve daha bazı
merkezlerden mahzun müslümanların acıklı direnmeleri başlıyor.
Kısa kısa noktalayalım.
İlki Erzurum:
Çarşıda kapatılan dükkânların kepenk sesleri... Heyecanlı
bir kalabalık... Kalabalık Vilâyet binasının önünde...
Sesler:
- Şapkayı istemiyoruz! Gâvur kılığına giremeyiz!
Kalabalık süngülü jandarma zoruyle dağıtılıyor. Erzurum’da
Sıkı Yönetim... İstiklâl Mahkemesi... Başta Gavur İmam lâkaplı bir hoca ile
Hoca Osman isimli bir din adamı, aralarında da bir kadın, sehpada 33 ceset...
Rize;
Güneysu nahiyesi... Sabit Tarakçıoğlu adında gayet itibarlı,
kafası ilim ve kalbi vecd
dolu bir vâiz halka hitap ve şapkanın din gözünde mahiyetini izah
etmekte... Heyecan...
Câmiden çıkan yığın soluğu karakolda alıyor:
Karakoldaki onbaşı halka «Ben de sizdenim!» diyor ve
başındaki şapkayı yere çalıyor. Ne hazindir ki, İstiklâl Mahkemesi gelince
direnicileri tek tek haber veren ve kimi gösterdiyse asılmasına sebep olan ve
Mahkemece lütuflandırılan bu alçaktır.
Güneysu ahalisi Rize istikâmetinde yürümeye koyuluyor. Yolda
bazı nasihatçıların tesiriyle kalabalık zayıflıyorsa da civar köylerden bazı
katılmalarla yine dolgunca çapta il merkezine varıyor.
Vali Hurşit telgraf başında:
- Rize ayaklanmıştır! Süratle tedbir!.. / s. 78
Halbuki bütün suçu «şapka giymeyiz!» demekten ibaret ve her
türlü fiilî isyan davranışından çekingen kalabalık, çoğu seyirci ve körü körüne
katılmış 80-100 kişi...
Ankara telâşta... Bir zamanların kahraman Hamidiye’si şimdi
Rize önünde ve kahramanlık toplarım havaya ateş etmekle göstermekte... İstiklâl
Mahkemesi de tezgahını kurmuş, dirhem kafesi yere mıhlı adalet terazisini
dengelemekle meşgul...
8 idam kararı... Vâiz Sabit Tarakçıoğlu, Mehmed Peçe, Arslan Peçe, köy muhtarı
Yakup Peçe, köy bekçisi Kadir Koliva, Hafız Şaban Koliva, Hasan Külünkoğlu,
Mahmut Kamburoğlu...
Sabit
Hoca o gece mahkûmları uyandırmış:
- Kalkınız, abdest alınız, namaza duralım! Birkaç saat sonra
Rabbimize kavuşacağız!
Diye haykırmıştır. Birkaç saat sonra Allah’a kavuşacaklarını
bilenlerin bir müjde saadeti içinde kıldıkları namaz...
Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar
içinde kumluğa gömüyorlar... Yakınları tarafından cesetleri çalınmasın diye de
başlarında süngülü nöbetçi bekletiliyor.
3-4 ay sonra gece çıkartılmak şartıyle, ailelerine,
cesetleri almak müsaadesi çıkıyor.
Çukurlar açılınca meydana çıkan müthiş manzara:
Hiçbir ceset çürümemiş ve hepsinin gözü Kıbleye doğru...
Cesetleri kilimlere sarıyor, sırıklara takıyor ve köylerine
götürüp gömüyorlar...
Arka arkaya, kilimlere sardı ve sırıklara takılı 8 cesedi,
gece karanlığında, destanlık hayaletler gibi öz topraklarına taşıyan
köylüler... Hakikati bilselerdi, nur mayasından yuğrulu bu cesetleri kilimlere
sarıp taşıyacakları yerde, o kilimlerin içinde olmayı tercih ederlerdi (s. 79).
Şapka kurbanları, mazlumluk ve şehitliğin en üst
mertebesindedir... / s. 80
…
KISAKÜREK, Necip Fazıl (2018), Son Devrin Din Mazlumları,
36. Basım, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder