23 Ocak 2021 Cumartesi

Ali Topuz - Değişimi Yaşamak (1932-1972)

Ali Topuz - Değişimi Yaşamak (1932-1972)

 

…Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Kanboz, kabadayısı bol, çok silah kullanan, sorunlarını silahla çözme alışkanlığı olan, kan davalarının da çokça görüldüğü bir köy. Sadece Kanboz da değil, bir ölçüde Potomya’da ve Rize’de de benzer bir durum söz konusu.

Bölgede silahlı kişiler ve gruplar, sadece kendi çıkarları için kabadayılık amacıyla ortaya çıkmış değillerdi. Rus işgali sırasında ve işgalden sonra bölgede kalan Rum ve Ermeni çeteleriyle mücadele etmek amacıyla da Türk gençleri tarafından, adına çete denilen silahlı savunma grupları oluşturulduğu bilinen bir gerçektir (s. 21).

 

Bizim semt camisinin imamı Hüseyin Efendi herhalde köyümüzün (İslahiye köyünün) imamı Hacı Hasan Efendi’den ya da Potomya’daki Ulucami imamı Hafız Şaban Koliva Hoca’dan almış olduğu talimatla, bir gün babamı çağırıyor, bir iki öğrencisini daha çağırıyor ve bunların eline birer ikişer mektup yazıp veriyor. Bu mektupları alın, falan filan yerlere götürün. Sen şuraya, sen şuraya, sen de şuraya götür, diye talimat veriyor.

Verdiği adresler de civardaki camilerin imamları ya da köylerin hatırı sayılır ve çevresi olan güçlü kişileri. Babam eve geliyor. Annesine, babaannesine durumu anlatıyor. Hüseyin Efendi, babama iki mektup vermiş, mektuplardan biri de bizim evimizden yaya olarak en az bir buçuk saat uzaklıktaki bir köyde oturan Mustafa Kandemir’e götürülecek, yani dedeme gidecek. Babam, annesine diyor ki: “Mustafa Kandemir’in mektubunu sen götür, senin akraban nasıl olsa.” Babaannem akıllı bir kadın. “Ne var bu mektubun içinde acaba?” diye soruyor, açıp okuyorlar.

Mektupta yazılanlar ilginç. Mealen deniliyor ki, “Filan günde Potomya’daki Ulucami’de Cuma namazından sonra toplantı yapacağız. Bize şapka giydirmek istiyorlar. Bu gâvurluktur. Şapkayı giymeyeceğimizi ilan edeceğiz. Çevrede ne kadar eli silah tutan adam varsa, onları da silahlarıyla birlikte getirin, namaz öncesi Potomya’da buluşalım.”

 

Evet, birileri düğmeye basmış. Potomya’da gerçekleştirilecek bir başkaldırı planlanıyor. Ama, babam olacakları pek kestiremiyor. Bu mektupların bir isyanı tetikleyeceğini idrak edemiyor. Babaannem Sırma Hanım’ın canı sıkılıyor, o durumu anlıyor ve tabii ki kaygılanıyor. Başlarına bir şey gelir diye çekiniyor ama mektubu da götürüyor. Babam da diğer mektubu ilgilisine götürüp teslim ediyor.

Böylece, bu mektupları dağıtıyorlar. Ve kalabalık söz konusu günde Potomya’da toplanıyor. Bizim köyden de birçok kişi gelmiş. Dedem de silahlı adamlarıyla orada. Çok etkin ve çevresi çok geniş bir adamdı dedem. O ailenin en sözü geçen adamıydı. Bizde klasik anlamda ağalık falan yoktur; ama böyle sözü geçen adamlar, bir anlamda ağalık yaparlardı. Anlaşmazlıkları da dedem gibi kişiler çözermiş.

Evet, Şapka Kanunu’nun kabul edildiği 25 Kasım 1925 tarihinden hemen sonra, Potomya Ulucami’nin önünde toplananlara Ulucami imamı Hafız Şaban Hoca (Şaban Koliva) orada bir konuşma yapıyor. Asıl planlayıcı olan kişi bu imam. Bizim köydeki imamı da, bizim semtteki Hüseyin Efendi’yi de, diğer imamları ilk örgütleyen o. Bu imamın (s. 31) konuşmasından sonra iş başka bir noktaya taşınıyor. Önce şapkanın gâvur icadı olduğunu, şapka giydirenlerin din düşmanı din düşmanı olduğunu söylüyor. Ardından topluluk dalgalanıyor ve isyan fiili olarak başlamış oluyor.

(…)

Dedem Mustafa Kandemir’in bana anlattığına göre: Ulucami imamı, konuşmanın ardından kalabalığı adamakıllı tahrik ederek, jandarma karakolunu basmaya çağırıyor. Basıyorlar da. Karakolun başında bir jandarma onbaşısı var. Onbaşı önce direniyor. Bakıyor ki başa çıkacak gibi değil, teslim oluyor. “Ben de sizinle beraberim” diye kendini kurtarmaya çalışıyor. Yine de dinlemiyorlar. Ayaküstü karar vererek onbaşıyı asmaya kalkıyorlar.

Mustafa Dedem hemen öne çıkıyor, itiraz ediyor. “Biz buraya şapka giymeyeceğuz demeye gelduk. Adam öldürmeye gelmeduk, isyan etmeye de gelmeduk” diyor. Tartışma başlıyor. Tabii dedem, diğer semtlerden gelenler üzerinde de etkili olunca, bizim köyden gelenler, İslahiye köylüleri, isyancılardan desteği çekiyorlar. Hükûmete destek verir konuma geliyorlar. Böylece isyancılar zaman kaybederken, Rize’den askeri (s. 32) birlikle geliyor. Askerler bunların bir kısmını kuşatıyor, bir kısmını da kaşarken dağlarda yakalıyor ve hepsini teslim alıp götürüyorlar. İstiklal Mahkemesine sevk esiyorlar.

(…)

Açıkça ifade etmek isterim ki Potomya’daki isyan hareketini, devletin güvenlik güçlerinden önce, İslahiye köyünden gelenler başta olmak üzere Potomyalılar etkisizleştirmiş ve güvenlik güçlerinin işini kolaylaştırmışlardır.

İstiklal Mahkemesi’nde kimilerine ölüm cezası veriliyor. Kimileri de farklı sürelerle kürek cezasına mahkûm ediliyor. Dedem de on yıl kürek cezası verilenler arasında. Dedemi idamdan kurtaran, isyancıların asmaya kalkıştığı onbaşının ifadesi oluyor. Onbaşı dedemi göstererek, (s. 33) “Bu adam olmasaydı, beni asacaklardı” deyince, dedem idamdan kurtuluyor. Yoksa asacaklardı, çünkü isyanın öncülerinden görünüyordu (s. 34).

 

Mustafa Kemal’in medreselerin açılmayacağını kesin bir ifadeyle söylemesi, Rize’deki ve özellikle Potomya’daki hocaları ve tarikatçıları kızdırmıştı. Onlar, etkinliklerini ve itibarlarını medreseden alıyorlardı. Askerlik hizmetinden muaf sayılan ve geçimlerini medreselerden sağlayan bu kişiler, imtiyazlarını kaybetmiş olmayı içlerine sindiremiyorlardı. Sıradan vatandaş haline gelmek, onların tepki göstermelerine neden (s. 35) oluyordu. Bu durum, Rize dışından gelen kışkırtıcılara da çok uygun bir ortam hazırlıyordu.

“Din elden gidiyor” iddiaları ve istismarcılığıyla Mustafa Kemal’e ve onun getirdiği rejime, devrimlere karşı örgütlenerek tavır koymaya yönelenler, Şapka Devrimi’ni bahane ederek, isyan hareketini camilerden ve imamların öncülüğünde başlatarak yürüttüler.

Peçeli Mehmet’in, “M. Kemal Paşa üç yerinden yaralı olarak doktorlar elindedir. İsmet Paşa ortadan kaldırılmıştır” sözleri, bu kalkışmanın yalanlara dayandırılan bir tertip olduğunu kanıtlamaktadır.

(…)

Hiç şüphe yoktur ki, bir avuç kendini bilmez, Potomya’ya, Rize’ye ve bölge halkına büyük bir kötülük yapmıştı. Tarihimize acı bir sayfa eklemişlerdi…

Bu olay dolayısıyla Potomyalılara haksızlık edilmemelidir. Bu olayların asıl suçluları, belki de cezasını hayatıyla ödeyenlerden çok, perde arkasında kalıp da teşvik ve kışkırtma yapan kişilerdir (s. 36).

 

…Potomya, Türk siyasi tarihinde, Atatürk devrimlerine karşı ilk ciddi isyan hareketlerinden birinin bastırıldığı yer olarak değil, başlatıldığı yer olarak geçiyor. Belki de bu nedenle, Rize ili çok tutucu bir yer olarak algılanıyor.

(…)

…Potomya’nın şapka isyanının başladığı yer olarak değil, isyanın bastırıldığı yer olarak algılanması sağlanabilmiş olsaydı, belki de tutuculuk kimliğinden de kurtarma olanağı bulunacaktı (s. 37).

 

Gazete Haberi

Şapka isyanı konusunda genç yaşta bazı tartışmaları yaşadım. Gördüm ki şapka bahane edilmiş. Atatürk'e karşı güvensizliği olan çevreler şapkayı bahane edip şapkayı giymeyeceğiz, diye insanları tahrik edip isyan hareketine dönüştürmeye başlamıştır. Dedem 'biz adam öldürmeye gelmedik, şapka giymeyeceğiz demeye geldik' diyor. Babaannem, babamın da başına bir şey gelir diye onu İstanbul'a göndermiş. Din adamlarının saygınlığı ile din adamlarının sorumsuzca yaptıkları şeyleri algılama imkânı buldum. Objektif bakabilecek noktaya getirdim kendimi. Dengeli bir bakış açısına götürdü bu olayları yaşamış olmam.

 

Yaptığım incelemelerde gördüğüm kadarıyla orantısız ceza uygulamışlar. İdam cezalarının olmamasını düşünüyorum. Evet bir inkılap yapılmış, otorite sağlanması lazım, ama bunun için idam cezasını kullanmak fevkalade yanlış olmuştur. Suç işlemişse ceza vermenin çeşitli yolları vardır, hürriyetleri tehdit edersin, ama canını almak olur mu? Hangi hakla alıyorsun canını? İstiklâl Mahkemeleri’ndeki idam cezaları, Yassıada’daki idam cezaları, insanlık adına savunulacak şeyler değildi. Keşke bunlar olmasaydı (https://www.haberler.com/chp-li-ali-topuz-sapka-kanununa-karsi-cikanlara-3441690-haberi/).

 

 

Doğan Kitap, İstanbul, 2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder