Falih Rıfkı Atay – Çankaya
…babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu. …doktor
çağırmağa karar verdiler.
İçeri girince şapkasını çıkardı, kapının yarımdaki alçak
rafın üstüne bıraktı, yukarı çıktı. Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım.
Katı, kara bir şapka... Şu bildiğimiz melon şapka... Parmağımın ucunu
dokundurdum ve hemen, ateş yalamış gibi, geri çektim. Parmağımı üstüme
süremiyordum. Simsiyah bir şey... Gözü, kulağı ve sesi varmış gibi bir şey...
Sanki bir cin başı! / s. 429
Pek Müslüman beslememiz, o gittikten, sonra, şapkanın
bulunduğu yeri kim bilir kaç defa kaynar su ile şartlamıştır! Müslümanlar Hıristiyanın iyisine
mâkul kefere, kötüsüne gâvur, beterine şapkalı gâvur derlerdi.
Şark milletlerini garplılaştırmakla, eski kıyafet ve
başlıkları değiştirmek bir arada gitmiş, bu pek sathîlere göre bir benzeme ve
şekilce farksızlaşma, devrimcilere göre kafanın dışını değil, içini değiştirme
sayılmıştır. Büyük Petro Ortodoks Ruslara kalpak yerine şapka giydirebilmek
için Moskova şehrinin etrafını topçu bataryaları ile çevirmişti.
Vakanüvis Lütfi Efendi, 1828 vakaları arasına şu hikâyeyi
sıkıştırır: Padişah, setre-pantolonun halk üzerinde nasıl bir tesir
bırakacağını anlamak için, saray adamlarından Hüsnü Bey'le Avni Bey’i yeni
kıyafete sokar ve çarşı içine salıverir. Bir Ramazan günü imiş: Halkın bu iki
zamane züppesini bir parçalamadığı kalmış. Padişah kabahati Hüsnü ve Avni
Beylere yüklemek için, oruç yediklerini bahane ederek, ikisini de sürmüş (s.
430).
Sultan Hamit, 1903 de, süvari ve topçu askerlerine kalpak
giydirdiği sırada, ulema ve softalar «fesin din ve iman alâmeti olduğunu» ileri
sürerek buna da itiraz etmişler.
Enver (Paşa), bilhassa sıcak memleketlere giden kıtaları
düşünerek, Kabalak adlı ve güneş - siperli başlığı icat etmişti. Bunun adına
Enveriye de denirdi.
Kuvay-i Milliye kalpaklı idi: Ordunun İzmir’e girdiğinin
haftasında bütün iç sokaklar, Anadolu’ya geçen Rum esirlerin başlarından
attıkları şapkalarla kaldırım gibi döşeli iken, halkın Anadolu’dan gelen
kalpağa selâm verdiğini görmüştüm.
İkinci Mahmut devrinde ulema ve softalarca «giyilmesi caiz
olmayan» fes, İkinci Hamit devrinde yine ulema ve softalarca «din ve iman
alâmeti» idi (s. 431).
(Mustafa Kemal’i kastederek) Fes ve şapka demek, medeniyet
demek olmadığını pek iyi bildiğine şüphe yoktu. Fakat başlık değiştirmenin din
ve iman değiştirme olduğu gibi batıl inanışlara saplanan ve mıhlanan bir
kafaya, hiçbir ileri tefekkür ışığı vurmıyacağını da bilirdi. Asıl mesele
kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmakta idi, Bu başlık değil, baş
dâvası idi (s. 432).
(Kastamonu ziyareti) Mustafa Kemal o yolculuktan Ankara’ya
şapkalı döndü.
İlk havadisi duyar duymaz başına şapka giyerek İstiklâl
Mahkemesine geldiği için «Vakit» muhabirini huzurundan kovan ve hapsettirmeğe
kalkışan rahmetli Afyon milletvekili Ali Bey de, şapkası ile, karşılayıcılar
arasında idi (s. 434).
Şapkanın benimsenmesi, giyilmesinden çok uzun sürdü. Pek iyi
hatırlıyorum: Ekim ayı sonlam a kadar fötr ve melon biçimlerine alışan iç
sokaklar halkı, bizi ilk defa silindir şapka ile gördükleri vakit peşimize
takılmışlardı. Bazı pencerelerin arkasından «— Gâvurlar!» iltifatını da
işitmiştik.
Şapka, Kemalizm’i Osmanlı ıslahat hareketlerinden tavizci ve
muvazaacı olmamak karakteri ile ayırır. Mustafa Kemal Deniz kızı masalına
inanmıyordu. Ya balık, ya insan vardır. Mustafa Kemal geri bir memlekette
medeniyet meselesi halledilmedikçe hiçbir meselenin halledilemiyeceğini
biliyordu. Şarklı - garpliye inanmıyordu. Ya şark, ya garp vardır. Garp
medeniyetinin temeli, hür tefekkürdür. Şapka bir başlık taklidi değil, tefekkür
inkılâbının bir sembolü idi (s. 435).
İzmir zaferi sıralarında gericilik alabildiğine itibarda
idi. İzmir’e giren ordunun, tesadüf eseri başında bulunan komutan vizita
kartına hemen «İzmir fatihi» sözünü yazdırdıktan sonra müfti ile, Meclisteki
gerici takımı ile elbirliğine kalktı idi. İstenen şey gâvurdan temizlenen
memlekette Tanzimat tan da geri bir taassup rejimi kurmaktı.
Mustafa Kemal’e o zamanlar her şey teklif edilmişti:
Padişahlık da halifelik de! Fani ömür değil midir hu? Umumi temayüllere uyarsa
belki de başına taç giyecek, ve taht üzerine o utacaktı. Enderunları ile,
haremleri ile bir şark padişahının bütün zevklerine kavuşacaktı (s. 533).
Bateş Yayınları, İstanbul, 1980
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder