1 Ekim 2024 Salı

Umberto Eco - Genç Bir Romancının İtirafları

Umberto Eco - Genç Bir Romancının İtirafları


  

Soldan Sağa Yazmak

Roman yazmaya çocukken başladım. Aklıma ilk gelen, romanın adı olurdu, genellikle de o günlerde okuduğum, Karayip Korsanları türünden serüven romanlarından esinlenirdim.

 

Neden Homeros yaratıcı yazar sayılırken Platon'un sayılamadığını bir türlü anlayamamışımdır.

 

…notları alırken, bir keşişi gizemli bir kitap okurken zehirlemenin güzel olacağını anlamıştım, hepsi bu. Böylece Gülün Adı'nı yazmaya başladım.

 

İlk romanımı yazdığım sırada birkaç şey öğrendim. İlki şu: "İlham", sanatsal açıdan saygın görünebilmek için hilebaz yazarların başvurduğu kötü bir kelimedir.

 

Gülün Adı'nı yazmanın sadece iki yılımı aldığım söylemek isterim, bunun tek nedeni Ortaçağ hakkında araştırma yapmaya ihtiyacım olmamasıydı.

 

…belli bir konuyu seçmemin nedeni, daha önceden o konuya aşina olmamdır

 

Foucault Sarkacı sekiz yıl, Önceki Günün Adası ve Baudolino altı yıl. Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi'ne sadece 4 yıl harcadım

 

Gülün Adı için, kitapta yer alan bütün keşişlerin portrelerini çizmiştim.

 

Gülün Adı’nı yazdıktan sonra, bu ilk (ve belki de son) romamma kendim hakkında, dolaylı bile olsa, söyleyebileceğim her şeyi koymuş olduğum duygusuna kapıldım.

 

Yazar belli bir anlatı dünyası kurduktan sonra sözcükler arkadan gelir ve o özel dünyanın istediği sözcükler olurlar. Bu nedenle Gülün Adı'nda kullandığım üslup bir Ortaçağ vakanüvisine uygun düşen üsluptu: kesin, naif, gerekirse yavan (on dördüncü yüzyıldaki mütevazı bir keşiş, Joyce gibi yazamaz, Proust gibi bir belleği de yoktur).

 

…eğer ortada çok sayıda yaratıcı fikir varsa bu onların yaratıcı olmadığını gösterir.

Baudolino

Belli bir noktada, kahramanımın, / Frederick Barbarossa tarafından kuşatılmış Alessandria'da doğmuş küçük bir oğlan çocuğu olmasına karar vermiştim.

Baudolino'mun, Frederick Barbarossa’yı / kenti ele geçirmek üzereyken ona kötü bir oyun oynayarak, sahtekârlık yaparak kandıran efsanevi Gagliaudo'nun oğlu olmasmı da istiyordum

 

Gülün Adı'yla tam bir tezat oluşturdu. Gülün Adı, yüksek nitelikli bir dille konuşan entelektüellerin hikâyesiydi, Baudolino'da ise köylüler, savaşçılar ve haddini bilmez Goliardlar vardı. Böylece seçtiğim üslup anlatacağım hikâyeyi belirledi.

 

Kalkıp gittim İstanbul'a. Yüzeyini, katmanlarını inceledim ve hikâyem için gerekli olan başlangıç imgesini buldum: Kentin 1206'da Haçlılar tarafından ateşe verilmesi.

Alevler içindeki İstanbul'u alın, buna genç bir yalancıyı, bir Alman İmparatoru'nu ve birkaç Asyalı canavarı ekleyin: İşte size roman.

 

…bütün hikâyenin -yalancı olduğu varsayılan- Baudolino'nun Niketas'a anlatacağı bir rapor biçiminde olmasına karar verdim.

Sadece Niketas'm değil anlatıcının ve okurun bile Baudolino'nun ne anlattığından asla emin olamayacakları bir hikâye olacaktı.

 

Başarılı bir roman yazmak istiyorsanız bazı formülleri kendinize saklamalısınız.

 

"Çifte kodlama", metinlerarası ironinin, üstü kapalı olarak başvurulan üst-anlatıyla birlikte eşzamanlı kullanılmasıdır.

Gülün Adı, Ortaçağ'a ait bir metnin yazarın eline nasıl geçtiğinin anlatılmasıyla başlar. Metinlerarası ironinin bariz bir örneğidir bu, çünkü yeniden bulunan elyazmasının topos'unun  (yani edebi açıdan beylik söz olmasının) çok saygıdeğer bir kökeni vardır. İroni iki mislidir, hem de üst-anlatısal bir öneridir, çünkü metinde elyazmasının, özgün nüshasının on dokuzuncu yüzyılda yapılan bir çevirisi kanalıyla elde edilebildiği iddia edilmektedir

 

Yazar, Metin ve Yorumcular

Bir metin, Örnek Okur'unu yaratmak üzere tasarlanan bir araçtır.

Bir metnin amacını anlamak, göstergelere dayanan bir stratejiyi anlamak demektir.

 

Yıllardır görmediğim bir çocukluk arkadaşım ikinci romanım Foucault Sarkacı'ndan sonra bana şöyle yazdı: "Sevgili Umberto, amcamla yengemin dokunaklı hikâyesini sana anlattığımı hatırlamıyorum, ama bu bilgileri romanında kullanman tam bir boş-boğazlık."

 

Foucault Sarkacı'ndaki ana karakterlerimden birine "Casaubon" adını verirken aklımda, 1614 yılında Corpus Hermeticum'un bir sahtekârlık olduğunu ortaya çıkaran Isaac Casaubon vardı

 

Yaratıcı süreci anlamak demek, aynı zamanda metindeki bazı çözümlerin tesadüfen ya da nasıl işlediğinin farkına varılmayan tekniklerle ortaya çıktığım anlamak demektir.

 

Kurmaca Karakterler Üzerine Birkaç Not

Gülün Adı yayımlandıktan sonra pek çok okurum bana mektup yazarak hikâyemde yer alan manastırı bulup ziyaret ettiğini anlattı.

Manastırın hem krokisini hem de yerini uydurduğumu söylememe gerek yok

 

Gerçek manastırı ve gerçek elyazmasını arayanlar belki de edebiyatın usullerine yabancı olan saf okurlardı,

 

Scarlett O'Hara'nın kaderine gözyaşı dökmeyen ama Anna Karenina'nın kaderine isyan eden pek çok kültürlü okur vardır herhalde.

 

Papa ile Dalai Lama, İsa Peygamber'in Tanrı'nın oğlu olup olmadığını yıllarca tartışabilirler, ama (eğer edebiyat ve çizgi romanlar hakkında yeterli bilgileri varsa) her ikisi de Süperman'in Clark Kent, ya da Clark Kent'in Süperman olduğunu kabul ederler.

 

Eğer intihar etmeseydi Madame Bovary yine Madame Bovary olur muydu?

 

Moby Dick'ten alınacak ders, Balina'nın nereye isterse oraya gideceğidir. Büyük tragedyaların zorlayıcı yapısı, kahramanlarının feci bir kaderin önünden kaçmak yerine -kendi elleriyle kazdıkları- uçuruma atlamalarından kaynaklanmaktadır, çünkü kendilerini neyin beklediğini bilmezler; biz onların körlemesine nereye yöneldiklerini biliriz ama onları durduramayız.

 

Asyndeton, bir dizinin öğeleri arasındaki bağlaçları ortadan kaldıran bir sözbilim stratejisidir.

Asyndeton'un zıddı, polysyndeton'dur, o da bütün öğeleri bağlaçlarla birbirine bağlar.

(Örnek) Milton'un Kayıp Cennet'inin ikinci cildinde, 949. satırda asyndeton görülür, bunu, altındaki satırda da polysyndeton izler:

 Kafayla, ellerle, kanatlarla, ya da ayaklarla yolunu izler

Ve yüzer ya da batar ya da bata çıka yürür ya da sürünür ya da uçar.

 

Listelerim

Kurmaca yazarlığı kariyerimin başlangıcında, listelerden ne kadar hoşlandığımı anlayamamış olabilirim. Şimdi, beş roman ve birkaç tane daha edebiyat çalışmamın ardından listelerimin eksiksiz bir listesini çıkarabilecek durumdayım.

Pratik bir liste / sınırlı türdendir. Bu nedenle değiştirilemezler

…şairane listeler açıktır, ve bir bakıma en altta bir vesaire bulunmasını gerektirirler.

 

…yazarlar ya üzerinde çalıştıkları maddelerin sayısı hatırlanmalarını zorlaştıracak kadar fazla olduğunda ya da bir dizi nesnenin adı olan sözcüklerin tınısına âşık olduklarında liste yaparlar.

 

Edebiyat tarihi, saplantıyla biriktirilmiş nesnelerle doludur.

 

Bir müze katalogu pratik bir listeye örnektir

 

Homeros kalkanı bir biçim sayarak tarif eder, çünkü o toplumdaki hayatın nasıl işlediğini iyi bilir; savaşçıları listelemekle yetinir, çünkü sayılarını bilmez. Bu durumda biçimlerin, ancak keşfetmeyi ve tanımlamayı başardıkları dünyayı tanıyan olgunlaşmış kültürlere özgü olduğunu düşünebiliriz

 

Her felsefenin ve bilimin rüyası, eski Yunan'dan bu yana, nesneleri özlerine göre tanımak ve tanımlamak olmuştur. Aristoteles'ten beri öz bağlamında tanımlamak, belli bir şeyi belli bir türün bir üyesi olarak tanımlamak anlamına gelmiştir, tür de belli bir kategorinin üyesi sayılmıştır.

Bir platypus (ornitorenk), monotrem (yumurtlayan) memeliler türünden gelir. Ama ornitorenk keşfedildikten sonra, yumurtlayan bir memeli olduğu anlaşılana kadar seksen yıl geçti.

 

Gerçek şu ki nesneleri nadiren özlerine göre tanımlarız; daha çok, niteliklerini sıralarız.

 

Homeros listeye başvurmuştu, çünkü ele aldığı konunun hakkım verecek kelimelerden yoksundu ve ifade edilemeyenin topos'u listelerin poetikasım yüzyıllarca hükmü altına almıştı.

 

Confessions of a young novelist

Türkçeleştiren: İlknur Özdemir

Kırmızı Kedi Yayınları, 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder